adi ortaklık
sayın sultan
Size Adi Ortaklıklar hakkında M.Vural tarafından yazılan bir makale gönderiyorum. Kolay gelsin.
Vergi Hukukumuzda Adi Şirketler
Mahmut VURAL
Hesap Uzman Yardımcısı
1 - GİRİŞ :
A - Tanım ve Genel Bilgi:
Adi Şirket, doktrinde, «iki veya daha çok kimsenin müşterek bir gayeye erişmek maksadı ile emeklerini ve mallarını birleştirmeyi iltizam etmeleri akdi» olarak tanımlanmaktadır.
Adi Şirketler tüzel kişiliği haiz değildirler ve ortakların serbest mukaveleleriyle kurulur ve kaldırılırlar. Adi şirket olarak hak ve fiil ehliyetine hatta dava ehliyetine sahip değildir. Ortakların iradesinden bağımsız birlik iradesi söz konusu değildir.
Adi şirket, Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Borçlar Kanununun son babını (23. bab) oluşturan 520. maddeden 541. maddeye kadar süren hükümleri bu sözleşme türüne ayrılmıştır.
Borçlar Kanununun 520. maddesinde ise adi şirket şu şekilde tanımlanmıştır. «Bir şirket, Ticaret Kanununda tarif edilen şirketlerin mümeyyiz vasıfların haiz değilse, bu bab ahkamına tabi adi şirket sayılır.»
Borçlar Kanununda adi şirketlere ilişkin olarak yer alan hükümler, Türk Ticaret Kanununun 138. maddesi uyarınca, her ortaklık türünün niteliğine uygun olduğu ölçüde ticaret şirketleri hakkında da uygulanır.
B - Kapsam:
Adi Şirketlerin bir ticaret şirketi olarak kabul edilmemesi dolayısıyla Ticaret Kanununda düzenlenmemesi ve vergi kanunlarımızda ise istisnalar hariç şirketlerle ilgili ayrı bir düzenlemeye gidilmeyerek Türk Ticaret Kanunundaki düzenlemelerin veri kabul edilmiş olması vergi uygulamalarında adi şirketlerle ilgili bazı boşlukların doğmasına yol açmıştır.
Bilindiği üzere vergi hukuku gerek Ticaret hukuku, gerek Borçlar hukuku ve gerekse diğer hukuk dallarından tamamen bağımsızdır. Vergi hukuku alanında bir «düzenleme boşluğu» söz konusu olduğunda, diğer hukuk kaynaklarına başvurulabilir, yani mevcut diğer hukuki düzenlemelerden yararlanılabilir ya da vergi hukuku, kendisi özel bir düzenlemeye gerek görmeden, doğrudan doğruya diğer bir hukuk dalına atıfta bulunarak mevcut bir düzenlemeyi aynen kabul edebilir. Ancak bütün bunlar vergi hukukunun diğer hukuk dallarından bağımsız olma niteliğine ters düşmez. Çünkü, diğer bir hukuk dalında öngörülen bir düzenleme vergi hukuku açısından bağlayıcı olmayabileceği, yani vergi kanunlarıyla diğer kanunlarla öngörülen bir düzenlemenin tam tersi bir düzenleme getirilebileceği gibi, başka bir hukuk dalında getirilen bir yasaklama da, vergi hukuku açısından geçerli olmayabilecektir.
Bunun en belirgin örneklerinden biri vergi kanunlarımızda, adi şirketlerle ilgili olarak getirilen düzenlemelerdir. Vergi kanunlarımız, Borçlar Kanununun aksine, bazı hallerde adi şirketleri «bağımsız bir birim» olarak başlı başına bir muhatap kabul etmiştir.
Vergi hukukumuz bu şekilde yukarıda sözü edilen boşlukları kısmen de olsa, yasal düzenlemelerle doldurma cihetine gitmiştir. Haklarında yasal düzenleme bulunmayan birtakım uygulama sorunları ise gerek vergi idaresinin görüşü, gerekse Danıştay'ın müstakar hale gelmiş kararlan doğrultusunda pratik çözümlere kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Bu yazının konusu, esas itibariyle, vergi kanunlarımızın adi şirketleri «bağımsız bir birim» olarak dikkate aldıkları halleri açıklamaya yöneliktir. Bununla birlikte adi şirketlerle ilgili olarak uygulamada karşılaşılan bir takım pratik sorunlara doktrinde getirilen çözümlere de ana başlıklar halinde değinilecektir.
II - VERGİ HUKUKUMUZDA «BAĞIMSIZ BİR BİRİM» OLARAK ADİ ŞİRKETLER:
A - Genel Olarak :
Adi şirketlerin tüzel kişilikleri olmadığı, hak ve fiil ehliyetleri bulunmadığı halde vergi kanunlarımızca başlı başına bir muhatap olarak kabul edilmesi, vergi hukukunun öznelliğinden ve yukarıda sözü edilen bağımsızlığından kaynaklanmaktadır.
Gerek vergilendirilme hukuku ve gerekse vergi usul hukukunda adi şirketler başlıca yedi yerde bağımsız bir birim» olarak dikkate alınmışlardır. Bu haller aşağıdadır.
1 - Yatırım İndirimi (GVK. ek md. 1)
2 - Esnaf Muaflığı (GVK. md. 9/4)
3 - Küçük Çiftçi Muaflığı (GVK. md. 10)
4 - Dahili Tevkifat (GVK. md. 94/B)
5 - Tüccar Sınıflarının Tayini (VUK. md. 177)
6 - Ekim Sayım Beyanı (VUK. md. 243)
7 - Yeniden Değerleme (VUK. geçici md. 11)
Yazımızın takip eden bölümünde bu haller açıklanacaktır.
B - Açıklamalar:
1 - Yatırım İndirimi:
Bilindiği üzere, yatırım indirimi, kalkınma planlarına uygun özel sektör yatırımlarını, yapılan yatırım harcamalarının belli bir yüzdesini oluşturan miktarın, vergiye tabi kazançtan indirilmesi suretiyle teşvik eden bir teşvik müessesesidir. Devlet özel sektör yatırımlarına yatırım indirimi mekanizmasıyla bir çeşitli katkıda bulunmaktadır.
Gelir Vergisi Kanununun yatırım indiriminin düzenlendiği ek 1. maddesinde «ticari veya zirai kazançları üzerinden vergiye tabi mükelleflerin (adi, kollektif ve adi komandit şirketler dahil) yaptıkları yatırımlar, bu bölümde yazılı kayıt ve şartlar dahilinde ilgili kazançlarından indirilir» denilmektedir.
Görüldüğü üzere, GVK'nun ek. 1. maddesinde, parantez içi hükmüyle adi şirketler sanki vergi mükellefi imişler gibi bir ifade kullanılmış ve yatırım indirimi açısından adi şirketler bağımsız bir muhatap olarak kabul edilmiş bulunmaktadır.
Adi Şirketler gelir vergisine tabi bulunmadıkları gibi, kurumlar vergisi açısından da mükellef kılınmamışlardır. Kendilerine sorumluluk yüklenilmeyenlerin, bu sorumluluklara paralel olarak verilen avantajlardan yararlanamamaları esas prensip olduğundan, adi şirketlerin yatırım indirimi istisnasından yararlanmalarının söz konusu olmaması gerekir.
Ancak, Gelir Vergisi Kanunumuz, adi şirket bünyesinde yapılan bir yatırımdan elde edilen gelirler açısından ortaklan mükellef olarak kabul ettiği halde, yatırım indiriminden yararlanma açısından adi şirketi muhatap kabul etmiştir.
2 - Esnaf Muaflığı:
GVK'nun 9. maddesi vergiden muaf esnafı, yapılan işin mahiyetine göre 7 bent halinde saymıştır.
Bu hallerde sayılan işleri, GVK'nun 48. maddesinde yazılı hadlerin yarısını aşmayacak ölçüde yapan kimseler, aynı kanunun 9. maddesi hükmü gereğince gelir vergisinden muaftır.
Söz konusu maddenin 4. bendi de suda ve karada taşıma işleri ile uğraşan kimselerin, muafiyetten faydalanabilmeleri için gerekli şartlan ve ölçüleri göstermektedir.
İşte bu ölçülerin hesabında, adi şirketlere, adeta müstakil bir şahsiyet tanınarak, anılan ölçüden istifade, müstakil mükelleflere değil ortaklığın tamamına tanınmıştır.
Zira anılan bentte aynen «nehir, göl ve denizlerde ve su geçitlerin' de toplamı 50 rüsum tonilatoya (50 rüsum tonilato dahil) kadar makinesiz veya motorsuz nakil vasıtaları işletenler, hayvanla veya bir adet hayvan arabası ile nakliyecilik yapanlar (Bu bentte yazılı ölçüler, birlikte yaşayan eşlerle velayet altındaki çocuklar hakkında veya ortaklık halindeki işletmelerde bu kimselerin veya ortaklığın işlettiği vasıtalar toplu olarak nazara alınmak suretiyle tespit edilir)» denilmektedir.
Bu hüküm neticesi ve paraleli olarak, taşıma işlerinde götürülüğün özel şartlarının tespiti sırasında da adi şirketler, ortaklığın tamamı olarak göz önünde bulundurulmuştur.
Götürü usule tabi olmanın özel şartlarının düzenlendiği GVK'nun 48. maddesinin 9. bendine getirilen parantez içi hükmü «... Yukarıda yazılı ölçüler aile reisi beyanına tabi olan kimselerle ortaklık halindeki işletmelerde bu kimselerin veya ortaklığın işlettikleri vasıtalar bakımından topluca dikkate alınır» demektedir.
Görüldüğü üzere götürü usulden yararlanmak bakımından adi şirketler «bağımsız bir birim» olarak dikkate alınmışlardır.
3 - Küçük Çiftçi Muaflığı:
Gelir Vergisi Kanununun 10. maddesinde «Ortaklıklarda, küçük çiftçi muaflığı, ortaklığın işletme büyüklüğü ve yıllık satış tutan ölçülerine göre tayin edilir» denilmiştir.
GVK'nun 52. maddesinde «kollektif şirketlerle adi veya eshamlı komandit şirketler zirai faaliyetlerle iştigal etseler dahi çiftçi sayılmazlar» hükmü yer aldığından ticaret şirketlerinin «küçük çiftçi» sayılmaları söz konusu değildir. Bu nedenle kurumlar ile kollektif ve adi komandit şirketlerin küçük çiftçi muaflığından yararlanmaları söz konusu olamaz.
Bu durumda GVK'nun 10. maddesinde geçen «ortaklık» ibaresini «adi ortaklık» olarak anlamak gerekmektedir.
Görüldüğü üzere küçük çiftçi muaflığının tayininde adi şirketler başlı başına bir birim olarak kabul edilmişlerdir.
Getirilen bu düzenlemeye paralel olarak, zirai kazancın tespit şekli ve usullerini düzenleyen GVK'nun 53. maddesinde de, tatbik edilecek usulün ayırımını sağlamaya yarayacak olan hasılat tavanlarının hesabında, adi şirketler, yine müstakilmişçesine düşünülerek, hasılatın tespitinde ortaklığa ait hasılatın tamamının dikkate alınacağı öngörülmüştür.
Gelir Vergisi Kanununun anılan maddesinin ikinci fıkrasında «Bu hükmün tatbikinde, aile reisi ile birlikte yaşayan eş ve velayet altındaki çocuklara ait işletmeler ile ortaklık halindeki işletmelerde, satış hasılatı tutarı toplu olarak nazara alınır» denilmektedir.
4― Dahili Tevkifat:
Gelir Vergisi Kanununun 94/B maddesinde, dahili tevkifat yapmak zorunda olanlar aşağıdaki şekilde sayılmıştır. «Gerçek usulde gelir vergisine tabi ticari, zirai ve mesleki kazanç sahipleri ile, adi ortaklıklar, kollektif şirketler ve adi komandit şirketler.»
Daha sonra, adi şirketlerce yapılan dahili tevkifatın, adi ortaklıkların gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmamaları dolayısıyla nasıl mahsup edileceği sorununa. «adi ortaklıklarca yapılan dahili tevkifat hisseleri oranında ortaklan tarafından yapılmış sayılır» hükmüyle çözüm getirilmiştir.
Görüldüğü üzere, kanunda «adi ortaklıklar» açıkça, dahili tevkifat yapmakla yükümlü kılınmışlardır. Tüzel kişiliği bulunmayan, vergi mükellefi olarak kabul edilmeyen, dava açma ve dava edilme yeteneği bulunmayan adi şirketlerin, dahili tevkifat yapmakla mükellef tutulmasının dahili tevkifat olgusuna pratiklik kazandırmak, çok ortaklı adi şirketlerle, şirket işleriyle yakından ilgilenmeyen ortaklara kolaylık sağlamak amaçlarıyla getirildiği ortadadır.
5 - Tüccar Sınıflarının Tayini:
Yukarıda da değinildiği üzere adi şirketlerin vergi hukukunda müstakil bir hüviyeti prensip olarak yoktur. Ancak vergi sistemimizde yedi yerde istisna yapılmış, adi şirketler, müstakil bir birim olarak kabul edilmiştir.
Vergi usul Kanununun 177. maddesinin 4 no.lu bendinde, adi şirketlerin defter tutma bakımından sınıfının tayininde, ortaklığa ait ciro haddine itibar edileceği açıkça hükme bağlanmıştır. Bu nedenle, ortakların şahsi işleri dolayısıyla birinci veya ikinci sınıf tüccar durumunda olmaları, ortaklığın sınıfını etkilemez.
örneğin, üç ortaklı bir adi şirketin, her üç ortağı da birinci sınıf tüccar olsa bile adi şirketin iş hacmi kanuni hadlerin altında kaldığında işletme hesabı esasında defter tutabilecektir.
Aynı şekilde, bilanço esasında defter tutan bir adi şirketin ortakları, kendi şahsi işleri bakımından, şartları mevcutsa, işletme hesabı esasında defter tutabilir.
6 - Ekim Sayım Beyanı:
Ekim Sayım Beyanı, sadece zirai işletmeleri Gelir Vergisi Kanununun 12. maddesinde belirtilen işletme büyüklüğü ölçülerinin üstünde bulunan çiftçiler tarafından yapılır.
İşletme büyüklüğü ölçüsü belli edilmeyen ziraat işletmelerinde ekim sayım beyanında bulunmak için, satış tutarı ölçüsünün Gelir Vergisi Kanununun 13. maddesindeki haddi aşması lazımdır.
Adi şirketlerde, ekim sayım beyanı bakımından, işletme büyüklüğü ve satış tutan ölçüsü toplu olarak nazara alınır. Ortaklık için, ortaklardan birinin beyanı yeterlidir. (VUK. md. 243, 2 fıkra)
7 - Yeniden Değerleme :
Yeniden, Değerleme, iktisadi işletmeler bünyesine geçmiş yıllarda girmiş bulunan sabit kıymetlerin değerlerinin, para değerindeki düşüşlere paralel olarak, günün rayiç değerlerine çıkarılmasına yönelik bir işlemi ifade eder.
VUK'nun, yeniden değerlemenin düzenlendiği Geçici 11. maddesinde «Bilanço esasına göre defter tutan Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri (imtiyazlı şirketler ve dar mükellefler hariç, kollektif, adi komandit ve adi şirketler dahil) bilançolarına dahil amortismana tabi iktisadi kıymetleri ve bu kıymetler üzerinden ayrılmış olup bilançolarının pasifinde gösterilen amortismanları her hesap dönemi sonu itibariyle aşağıdaki şartlarla yeniden değerleyebilirler» denilmektedir.
Açıkça görülmektedir ki, kanun koyucu, prensip itibariyle müstakil bir hüviyet olarak tanımadığı adi şirketleri, yeniden değerleme konusunda da istisna etmiş, onu yeniden değerleme yapabilecekler arasında açıkça saymak suretiyle bağımsız bir birim olarak kabul etmiştir.
III - ADİ ŞİRKETLERLE İLGİLİ DİĞER DÜZENLEMELER:
A - Adi Şirketlerde Vergileme :
Gelir Vergisi Kanunumuz, esas itibariyle gerçek kişilerin gelirlerini vergilemeye yönelik olduğundan (GVK, md. 1, 3, 6), herhangi bir gerçek veya tüzel kişiliği bulunmayan adi şirketlerin gelir vergisine tabi olmayacakları açıktır. Kurumlar Vergisi de esas itibariyle «tüzel kişileri» vergilemeye yöneliktir. Bir adi şirket türü olan «iş ortaklıkları»nı bir kenara bırakacak olursak adi şirketler kurumlar vergisi mükellefi de değildirler.
Ortaklar, adi şirket bünyesinde sağlanan kazançlardan kendilerine düşen kar hisseleri üzerinden ayrı ayrı vergilendirilirler.
Adi şirketlerin uğraştığı faaliyet türüne göre, ortaklar, şirketten üçlü kazanç elde edebilirler.
1 - Adi şirket ortaklarının, şirket kanalıyla elde ettikleri kazanç hisseleri prensip olarak onların şahsi ticari kazancı sayılır.
2 - Gelir Vergisi Kanununun 52. maddesinin 7. fıkrası hükmü uyarınca adi şirketler zirai faaliyetle uğraşırlarsa çiftçi sayılacaklardır, Bu nedenle, zirai faaliyetle uğraşan adi şirketlerin ortaklarının, şirket kazancından aldıkları pay zirai kazanç hükmündedir.
3 - Serbest meslek faaliyetinde bulunan adi şirketlerde ortaklar, bu işleri dolayısıyla serbest meslek erbabı sayılırlar. (GVK. md. 66, 3. bent) Adi şirketler tarafından yapılan serbest meslek faaliyeti neticesinde doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır. (GVK. md. 65, son fıkra)
B - Adi Şirket Maliye İlişkileri:
Adi Şirketlerin tüzel kişiliği olmadığından, maliye idaresi ile olan münasebetlerde, daha açık bir ifade ile çeşitli vergi kanunları ile yüklenmiş olan mükellefiyetlerde, ödevli durumunda bulunan da şirket değil, doğrudan doğruya ortakların kendileridir.
Vergi Usul Kanununda düzenlenen, bildirme, defter tutma, muhafaza ve ibraz, fatura düzenleme, vergi kesme gibi kanuni ödevler ortaklar tarafından yerine getirilir.
Vergi İdaresi ve Danıştay'ın görüş ve kararlan doğrultusunda uygulamada karşılaşılan sorunlar ve bunların çözümlerine aşağıda kısaca değinilecektir.
1 - Adi Şirketlere Tebliğ:
Adi Şirketler, tüzel kişiliği haiz olmadıkları gibi, vergi kanunları bakımından da, tarhiyatın muhatabı olarak kabul edilmemişlerdir. Ortaklar, şirketten sağladıkları kazancı şahsi gelir unsuru olarak beyan ederler. Bu nedenle bununla ilgili her türlü tebligatın muhatabı da ayrı ayrı ortakların kendileridir.
Buna karşılık;
- Muhtasar beyanname konusu vergiler, KDV ve dahili tevkifat bakımından yapılacak tarhiyat ve bunlarla ilgili cezalar ile
- Ortaklık defterlerinde yapılacak usulsüzlükler dolayısıyla kesilecek ceza ihbarnamelerinin ortaklardan sadece birine tebliği yeterlidir.
Ancak, bir veya daha fazla ortağın idare ve temsil işleri ile görevlendirilip, vergi dairesine bu hususta ayrıca bilgi verildiği durumda, söz konusu tebliğlerin ilgili ortaklara yapılacağı açıktır.
öte yandan adi şirketlerde, KDV'ne ilişkin tebligatın ortaklardan sadece birine yapılmasının yeterli sayılacağı, KDV Kanununda açıkça hükme bağlanmıştır. (KDVK. md. 44)
2 - Adi Şirketlerde Ortak Değişildiğinin Hesap Dönemine Etkisi:
Adi şirketlerin tüzel kişiliğinin olmaması ve istisnai haller dışında müstakil bir birim ve muhatap olarak kabul edilmemesi nedeniyle, adi şirketlerde defterlerin ortakların şahsına bağlı olarak tutulması gerekir. Hesap dönemi de ayrı şekilde, ortakların şahsına bağlı olarak tayin olunur. Ortakların şahsı esas olduğu için, bunların şahsındaki değişiklik, hesap dönemini etkiler.
Ancak Danıştay, adi şirkete yeni ortak alındığında, yeni ortaklar adına yeni bir defter tasdik ettirilmesine gerek görmemektedir. Ortaklardan herhangi birisi adına kayıtlı defterlerin, ortaklık adına kullanılabileceğini kabul etmektedir.
Fakat işe ortak alındığı tarih itibariyle hesapların kapatılıp yeniden açılması mutlaka gereklidir. Aksi halde, dönem kazancının re'sen takdir edileceği Danıştayca da kabul edilmektedir.
3 - Adi Şirketlerde Bildirim:
VUK'nun 153/4 maddesi hükmü uyarınca adi şirket ortakları işe başlamayı bildirme yükümlülüğüne tabi tutulmuşlardır.
Ticari faaliyet ya da serbest meslek faaliyetinde bulunmak üzere kurulmuş adi şirketlerde, ortakların işe başlama bildiriminde bulunması bu hüküm gereğince açık olmasına rağmen, zirai faaliyette bulunulmak amacıyla kurulmuş bulunan adi şirketlerde ortakların bildirim mecburiyeti olup olmadığı tartışmalıdır.
Bilindiği üzere, VUK'nun da tüccarlarda ve serbest meslek erbabında işe başlamanın belirtileri 154 ve 155 maddelerde açıklanmış ve bu kişiler için işe başlamayı bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Buna mukabil, çiftçilerde işe başlamanın belirtileri açıklanmamış ve çiftçiler için işe başlamayı bildirme zorunluluğu getirilmemiştir.
Kanun koyucunun bu düzenlemesinin gerisindeki mantık, zirai faaliyette bulunmak amacıyla kurulmuş bulunan adi şirketlerde de ortak!ara işe başlamayı bildirme zorunluluğunun yüklenemeyeceğini gerektirmektedir. Çünkü esas itibariyle çiftçiler için işe başlamayı bildirme zorunluluğu yoktur.
Diğer taraftan, mükelleflerin müterakkiyetten kaçınma amacına yönelik muvazaalı işlemlerini önlemek bakımından, zirai faaliyette bulunmak amacıyla kurulmuş 'bulunan adi şirketlerde de ortaklara ise başlamayı bildirme zorunluluğu getirilmesini savunanlar da vardır.
4 - Adi Şirketlerde Bina ve Arazinin Envantere Alınması:
Bu konuda da, görüş birliği sağlanabilmiş değildir. Danıştay IV. Daire, 30.4.1975 tarihli E. 1973/1145, K: 1975/1571 sayılı kararında, «Adi şirketlerde ortaklardan birinin sahip olduğu gayrimenkul için kira ödenebileceği ve bu kiranım ortaklık kazancının tespitinde gider unsuru olarak nazara alınacağını» kabul etmiştir. Danıştay bu karan ile, ortaklardan sadece birine ait bir bina veya arazinin VUK'nun 187. maddesindeki şartlar dahilinde kullanılması halinde envantere alınma zorunluluğu bulunmadığı görüşünde olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır.
Ancak. adi şirketler bina ve arazinin envantere alınması ile ilgili hükmün uygulanması yönünden ferdi teşebbüs hükmündedir. Bu nedenle de, kanaatimizce, ortaklardan sadece birine de ait olsa, bina ve arazi, işletmede, VUK'nun 187. maddesindeki şartlar dahilinde kullanıldığı takdirde envantere alınmalıdır.
5 - Adi Şirketlerde Ceza Sorumluluğu:
Yukarıda da değinildiği üzere, ortaklar, adi şirketlerden elde ettikleri kazancı, şahsi gelir unsuru olarak beyan ederler.
Ortaklar adına, adi şirketlerden elde ettikleri kazançlar dolayısıyla yapılan ek tarhiyatlarda cezalar ortaklardan aranır. Söz konusu cezalarda ortaklardan her birinin indirim talebi, diğerlerinden bağımsız olarak dikkate alınır.
Adi şirket, bünyesinde, muhtasar beyanname konusu vergiler, KDV ve dahili tevkifatla ilgili cezalar ile ortaklık defterlerindeki usulsüzlük fiillerinin cezalarından ortaklar müştereken ve müteselsilen sorumludurlar. Ancak sorumluluğun müştereken ve müteselsilen olması, ortaklardan birinin ölümü halinde hissesine isabet eden cezanın düşmesine engel teşkil etmez.
Adi. Şirket ortaklan, şirket bünyesiyle ilgili KDV, dahili tevkifat, stopaj vergileri ve ortaklık defterlerindeki usulsüzlükler dolayısıyla istenen ve müteselsilen sorumlu oldukları cezalardan kendi hisselerine düşen kısım için de, diğer ortaklardan bağımsız olarak indirim talebinde bulunabilirler.
6 - Adi Şirketlerde Uzlaşma Talebi:
Vergi idaresi, ceza indirimi için yukarıda açıkladığımız ilkeyi, uzlaşma konusunda kabul etmemiştir. 131 seri no.lu Vergi usul Kanunu Genel Tebliğinde, şahıs ortaklıklarında tarhiyatın ortaklık faaliyetinden doğduğu, ancak vergilerin ortaklar adına ayrı ayrı tarhedildiği belirtilerek, uzlaşmanın tüm ortakları kapsaması gerektiği esası kabul edilmiştir. Aynı matrah farkı nedeniyle ortaklardan birinin dava yoluna gidip diğerlerinin uzlaşma istemesi mümkün görülmemiştir.