Sayın Ekici
Madem konu bu kadar uzadı biraz daha uzatalım. Yazınızda hep “mevcut alacak” kavramını ileri sürüyorsunuz. Bu durumda konuyu doktrinler (öğretisel) yaklaşımla irdelemek lüzumu doğuyor. Bu nedenle önce biraz kavramlar üzerinde duralım. Burada açıklanması gereken kavramlar alacak üzerindeki tasarruf hakkıdır. Bu hakkı oluşturanlar sırayla: hukuki, ekonomik ve fiili tasarruflardır.
Hukuki tasarruf: Gelirin sahibi tarafından talep edilebilir hale gelmesidir. Gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinlik kazanıp tahakkuk etmesi, sahibinin talep hakkını mutlaka beraberinde getirmez. Talepte bulunabilmek için tespit edilmişse, ödeme devresi veya süresinin dolması gerekir. Örneğin, gündelik esasında çalışan hizmet erbabının ücreti, günlük devreler itibariyle hesaplanır. Yani mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşerek tahakkuk eder. Ancak, ödemenin haftalık veya aylık dönemler itibariyle yapılacağı kararlaştırılmışsa bu devreler dolmadan ücret üzerinde hizmet erbabının talep hakkı doğmaz. İşte hukuki tasarruf, sahibinin gelir üzerinde talepte bulunma hakkının doğuşunu ifade eder.
Örneğimizde, taşeronun hukuki tasarrufunun doğuşu hak ediş dönemlerinde olmaktadır. Ancak bu döneme kadar yapılan tüm faaliyetleri, her çakılan çivi, her yerine konan tuğla v.s. bu hukuki tasarrufa konu alacağın oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle hak ediş tarihine kadar geçen sürede yapılan işlerden doğan alacağın yok sayılması mümkün değildir. Bir ihtilaf halinde işyerinde ölçümleme yapılarak taşeronun yaptığı harcamalar ve buna mümasil alacağı tespit edilir.
Ekonomik tasarruf: Gelir üzerinde ekonomik tasarruf ödemeyi yapacak olan tarafından, gelirin sahibinin emrine amade kılınmasıdır. Emre amade kılınmadan kasıt, istihkakının istendiği anda, sahibine ödenecek hale gelmiş olmasıdır. (örneğin bankadaki hesabına yatırılması gibi..) Alacağın kesinleşmesine rağmen borçlu borcunu ödemeden imtina ederse ekonomik tasarruf gerçekleşmez. Ancak, ticari ve zirai kazançta vergileme yapılabilmek için ekonomik değil hukuki tasarruf esas alınır. (tahakkuk esası) Sizin “mevcut alacak” olarak ifade ettiğiniz alacak budur.
Sizin anlayışınıza göre bir tacirin tahakkuk ettirdiği anacak tahsil edemediği alacaklarından mütevellit vergi borcunun da hacze konu olamayacağını kabul etmek gerekir. Çünkü ortada haczedilecek mevcut bir değer yoktur.
Fiili tasarruf: gelirin nakit veya ayın şeklinde maddi bir kıymet veya gayri maddi bir servet unsuru olarak, sahibinin mal varlığına dahil bulunmasını ifade eder. Gelir, geliri doğuran muamelenin karşı tarafının tasarrufundan, bütün unsurları ile çıkmış, ilgilinin mal varlığına girmiştir. Fiili tasarruf, normal olarak hukuki ve ekonomik tasarrufu izleyen sonuncu aşamadır. Ancak bazı hallerde gelir, hukuken talep edilebilme imkanı bulunmamakla beraber, ticari ve zirai kazançta olduğu gibi fiilen elde edilmiş sayılır. (tahakkuk esası)
Burada taşeronun gerçekleşen alacağı üzerinde, fiili tasarrufu müteakip hak ediş tarihine kadar ertelenmiş, tecil edilmiş (müeccel) bir hukuki tasarrufu söz konusudur. İşte vergi dairesinin üzerine haciz koyduğu alacak budur.
Daha önce ki yazımda da açıkladığım gibi gerçekleşmeyen ücretler, kiralar vs. üzerine konan hacizler de hep var olan bir akit nedeniyle ileride gerçekleşecek hukuki tasarruflar üzerine konan hacizlerdir.
Konu ile ilgili bir Danıştay Kararı Özeti:
Kod:
DANIŞTAY 9. DAİRE
E. 1998/3291
K. 1999/353
T. 03.02.1998
ÖZET : Hamiline yazılı olmayan veya cirosu kabil senede dayanmayan alacaklar ile maaş, ücret, kira ve saire gibi her türlü hakların ve fiilen zabıt tanzimi suretiyle haczi kabil olmayan üçüncü şahıslardaki menkul malların haczi, borçlu veya zilyet olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken hakiki,
hükmi şahıslara, kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılır. Borçlunun alacağı veya üçüncü şahıstaki bir malı haczedilip de üçüncü şahıs, borcu olmadığını veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden evvel borç ödenmiş veya mal istihkak edilmiş yahut kusur olmaksızın telef olmuş veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise keyfiyeti, haczin kendisine tebliğinden 7 gün içinde tahsil dairesine yazılı beyanla bildirmeye mecburdur, bildirmediği takdirde mal elinde ve borç zimmetinde sayılır.
----------------------------------------
Saygılarımla
Osman Erol