Hikaye ve Denemeler

rıza özbek

Katkı Sunan Üye
Üyelik
6 Haz 2005
Mesajlar
577
Gerçek Dostluk

İkisi, çok samimi dost ve arkadaşlardı. Fakat, biri çok kurnaz, atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi.

Bir gün kurnaz olanı, yine arkadaşının yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir.

Bir süre sonra kurnaz olanı, yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve mutlaka onunla evlenmek istediğini, bu iyiliği kendisine yapmasını ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez. Fakat aralarında o kadar kuvvetli sevgi ve dostluk vardır ki, arkadaşının mutluluğu için bu teklifi de kabul eder ve nişanlısını arkadaşına verir.

Zaman içinde saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir “Ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım” diyerek, arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yine de “bir bildiği vardır” diyerek arkadaşına kızamaz.

Saf ve temiz olanı bir gün sokakta dolaşırken, yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır. Saf adam artık yaptığı iyiliğin karşılığı olarak zengin biri olmuştur. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunu iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir.

Bir gün evin kapısını bir dilenci kadın çalar. Yaşlı kadın “çok aç olduğunu” söyler ve “kendisine yemek vermesini” ister. Bizim saf, hiç düşünmeden kadını içeri alır, karnını doyurur, kimsesinin olmadığını öğrendiği kadına, kendisinin de yalnız olduğunu söyler ve “Bu evde birlikte yaşayalım, sen evin işlerini ve yemeklerini yaparsın” der. Yaşlı kadı hiç düşünmeden kabul eder.

Bir süre sonra yaşlı kadın, bizimkine, “Kendine uygun bir kız bulup evlenmesini” söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler. Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiye görüşebileceğini söyler. Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi kırgın olduğu halde, çok samimi dostunu unutamamıştır. Biraz da geldiği konumu görmesi açısından, samimi arkadaşına da davetiye gönderir.

Düğün günü gelir çatar. Saf adam, düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrofonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; “Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendinse verdim. Çünkü biz gerçek dosttuk, onun üzülmesini istemedim. İşlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi, çok üzüldüm, ama yine de arkadaşıma kızmıyorum. Çünkü biz gerçek dosttuk”

Bu konuşma üzerine kurnaz arkadaşı daha fazla dayanamaz, mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya; “Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim. Bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim. Üzülerek onu da bana verdi... Nişanlısını istememin nedeni, o kadının arkadaşıma layık bir kadın olmamasıydı. Kendisi çok saf ve temiz olduğundan, arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım. İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi. Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım. O yüzden kendisine iş vermedim. Günün birinde karşılaştığı adam benim babamdı. Babam ölmek üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi. Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için ben gönderdim. Şu anda evlenmek üzere olduğu bayan da benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz öyle gerçek dostuz.”
 
PARADIGMA DEGISTIRMEK ZOR DEGIL"....

Onemli bir toplantida cep telefonuyla bagira cagira konusan bir kisi garibinize gidiyorsa, paradigmanizi degistirmeden onu degerlendirdiginiz için, belki siz yaniliyorsunuzdur.

Ornegin trende giderken, bir baba, 3 evladiyla oturup, sürekli aglayan cocuklarina hic, susun, demeden yolculuga devam ettiginde ; siz ona ne gamsiz adam,diyebilirsiniz. Ama sorsaniz, onlar hastaneden geliyorlardir ve bir saat once cocuklarin anneleri olmustur ve eve donuyorlardir.

Prof.Covey in konusmasini dinlemeye gelen annesi, arka sirada oturan 2 kisinin toplanti boyunca surekli konustuklarini gorerek, cok ofkelenmis ve oglumu kucumsuyorlar diyerek te çok uzulmus. Yemek molasinda ogluna, sunlarin kafasina cantami indiresim geliyor, demis. Oglu, anne o adam Finlandiyali, burada smultane tercume yok, mecburen tercumani yanina oturttuk,demis.

Havaalaninda aktarma yapmak isteyen yasli bir hanim, ucaginin 2 saat
gecikmeli oldugunu ogrenince, dergiler ve bir kutu kurabiye alarak bekleme salonuna gecmis. Yanindaki sehpaya da dergileri ve kurabiye kutusunu birakarak, okumaya dalmis. Bir ara bakmis ki, yanindaki koltugu oturan bir
adam, sehpadaki kurabiye paketini aciyor ve de yemeye basliyor. Kurabiyelerin kendisine ait oldugunu hissettirmek isteyen kadin, adama dik dik bakmis. Hatta cani o an istemedigi halde, kutudan bir kurabiyeyi agzina atmis. Her halde kurabiyelerin sahibinin kim oldugunu artik anlamistir diye düsünürken, adam bir
tane daha agzina atmaz mi. Hemen kadin da bir tane daha atmis ve bir yarisma baslamis, adam bir tane, kadin bir tane. Sonuçta kutuda tek kurabiye kalmis, adam onu hizlica kaparak ortadan bölmüs ve gülerek kadina ikram etmis.
O sirada, kadinin uçaginin alana indigi anonsu duyulmus ve islemler için kadin bankoya gitmis. Pasaportunu çikartmak için çantasini açtiginda, ne görsün ;
KENDI KURABIYE PAKETI, HIÇ AÇILMAMIS OLARAK ÇANTASINDA DURMUYOR MU ! MEGER, ADAMIN KURABIYESINI YIYORMUS.

Baskalarinin düsünce ve davranislari hakkinda hüküm verirken, elimizdeki veriler çogu zaman yeterli olmuyor. Davranislarin nedenini bilmeden çok yanlis
yargilara varabiliyoruz. Covey bu örnekleri ; ayni enformasyona farkli bakis, bizim davranislarimizi belirler, diye özetliyor. Buradan yola cikarak cozemedigimiz sorunlar için, paradigma (zihin haritasi) degistirmenin geregini vurguluyor. Einstein'in bir sözünü animsatiyor: "Karsilastiginiz sorunlari, o sorunlari yarattiginiz düsünce duzleminde kalarak cozemezsiniz."

Çogumuzun zaman zaman yaptigi gibi, "sorunlarin icinde kaybolmak"
yerine, paradigma degistirmeyi basarip, sorunlara farkli bicimde yaklasabilenler, o sorunu asma sansini da yakaliyorlar. Zaten sorunlarimizi dostlarimizla paylasmamizin nedenlerinden biri de, farkli bir bakisin, bize farkli davranabilme
kapisi aralama i htimali degil midir ?. Cozumsuz gibi gordugunuz sorunlar konusunda paradigma degistirmenin onemi vardir. Aslinda hayatimizi, basarimizi,mutlulugumuz belirleyen bizim kendi davranislarimizdir. Basimiza gelen her seyle onlara verdigimiz tepki ve yanit arasinda genis bir hareket alani vardir......."


Stephan Covey
 
arkadaşlar yazılarınız için teşekkürler, gerçekten çok güzeldi, insanlar birbirini sevmeli aslında, ancak belkide kendini beğenmişlik olarakta tanımlayabileceğimiz bir içgüdü sebebiyle gördüğümüz kişileri eleştirme gereği duyuyoruz, hele birde o kişilerin davranışları bizim alışkın olmadığımız bir davranışsa, yada hikayede anlatıldığı gibi trende ağlayan çocuğu susturmayan baba vs gibi bize göre ters bir durum varsa, hemen o kişiler gözümüzde kaba, cahil olarak görünüyor ve o kişilerden uzak durmaya çalışıyoruz. buda insanların kaynaşmasını ve dostluklar kurulmasını engelleyip, kişiler arası aşılması güç duvarlar oluşturuyor. o yüzden bir kişi hakkında düşürken yada yorum yaparken önyargıyı bırakmalı, o kişilerin yerlerine kendimizi koyup ona göre düşünmeliyiz.
 
Sedef Çiçeği


Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı...
Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu
Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına: „Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?“
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı

Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan...“

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda...
Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu...
Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmıs 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti? Herkes, onu dinliyordu...
Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
„Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm.
Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım.
Her gece güneş doğmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye... Iyi gelirmiş derlerdi... 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi
Taa ki geçen geceye kadar... O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım... Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim
Hayatımı, umudumu, herşeyimi verdim. Ondan hiçbirşey görmedim Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."

Hakim yaşlı adama dönerek: "Diyeceğin birşey var mı, baba?" dedi.

Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi.

Tane tane konustu: "Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim

Fadime'mi de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim

Ilk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm

Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa, boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi

Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi

Hekimi pek dinlemedi bizim hatun... Lafım geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yuz tuttu

Ben ona: „Gece çiçek sularsan geçer”, dedim. Adak dilettim...
Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam

O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle…

„Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdakı suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım

Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi...

Suçlandım...Sesimi çıkartamadım...“

O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu…

„Sevgide cömert ama sevdiklerimizi kırmada oldukca cimri olalım”
 
Ynt: Hikaye ve Denemeler

güzel ve anlamlı hikayeler için teşekkür ederim.
 
Ynt: Hikaye ve Denemeler

sn. rıza özbek. gönderdiğiniz dostlukla ilgili metni okudum. çok güzeldi. acaba böyle dostluklar kaldı mı ?
 

Benzer konular

Üst