Türkiye’de uzun zamandır ciddi bir medya analizi yapılmamakta ve yapılan değerlendirmeler bireysel düzeyde kalmaktadır.Şimdiki duruma göre olayı değerlendirirsek Türkiye’de basının kurumsallaşmış ve idari mekanizması dünya stadartlarını yakalamış eleştirel bir yapı oluşturması için uzun bir zaman geçmesi gerektiği anlaşılıyor.
Niçin uzun bir zaman geçmesi gerekiyor? Çünkü bireysel nitelik taşıyan eleştirileri dikkatle incelediğimizde bunların sadece güncel ya da yüzeysel değerlendirmeler olduğu hemen göze çarpmaktadır.Konuyu bir şekilde; Televole ironisi kurmadan değerlendirerek ve Fenerbahçe takımının başarısızlığından ötürü medyanın bu konuda ne tür olumsuz etkilerinin olduğu ile ilgili yorumların kıskacından kurtararak incelememiz gerekiyor.Bunun yanısıra sosyolojik ya da tarihsel olguların Türk basınını nasıl benimsenmeyen,dar bir bakış açısına hapseden,politik ve parasal kaygıların yayın politikasını yönlendiren günümüz basınına çevirdiğini izlemek anlaşılabilirlik açısından daha yararlıdır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor.Türkiye de modern dünyayı yakalamakla ilgili bir tartışma konusu ortaya atıldığında veya tarih,felsefe,psikoloji,sosyoloji,hukuk türü sosyal bilimlerle ilgili eksik noktalar tartışmaya açıldığında çoğumuzun aklına kemikleşmiş bir savunma türü haline gelmiş olan matbaanın ülkeye geç gelişi ile ilgili değerlendirmeler yapılıyor.Bu savunmaya ancak bir yönden katılmak gerekir.İnsanlığın tarihsel gelişimi içerisinde karşılaştığı önemli engellerden birisi olan günceli en kısa zamanda yakalama ve onun sonucunda elde edilen düzensiz bilgi yığınını anlayarak yorumlama problemi matbaanın icadından günümüze kadar geçen süre içerisinde yavaş yavaş ortadan kalkmıştır.Bu kendi sistemi içinde oluşan sağlıklı ilerleyiş hakikaten takdire değer.Çünkü gelişmiş veya gelişmekte olan bir Batılı toplumsal modelde elde edilen bilgi yığını yorumlanabilmiş,işe yarar bilgiler uygulama aşamasından geçirilerek bu bilgilerden daha fazla bilgi üretme başarılabilmiştir. Ancak en önemli ayrıntıyı da gözden kaçırmamak gerekiyor.Gelişmiş bir Batılı toplumsal modelde bilginin dar çerçevede kalmasına izin verilmeyerek bilginin toplumun her tabakasına yayılması sağlanabilmiştir
Özellikle 17. yüzyılın sonlarından itibaren önce İngiltere’den başlayarak ortadan kalkmaya başlayan basında sansür; gazeteciliğin hızla gelişmesini sağlamıştır.Gazeteciliğn hızla gelişmesi demek çok sayıda okuyucuya ulaşmak anlamına geldiğine göre toplumsal sınıflar arasında bilgi paylaşımı ciddi bir ivme kazanmıştır.Bilinçlenen toplum kendi içerisinde gruplara ayrılarak hükümetler ve yönetim kadroları üzerinde bugün kelime karşılığı baskı grupları olarak nitelendirebileceğimiz organizasyonlarla kalıcı etkiler oluşturmaya başlamışlardır.
Toplumsal sınıfların Batı’da nasıl bilinçlendiğine en iyi örnek bence işçi hareketlerinde aranmalıdır.Sanayii Devriminin ürünü olan işçi hareketleri,işçilerin hakları problemi felsefi ve sosyolojik temellere oturtulmuş, bunlar insanlara gazeteler ve yayın yoluyla kolayca anlatılabilmiştir.
Bize gelince sansür her yerde alabildiğine boy göstermiş bilinçli kalemler ya parayla ya da zor kullanılarak susturulmuştur.Bu da sonuç olarak merkezi sistemin politikalarından sapmayan bir gazetecilik ve yayıncılık anlayışını doğurmuştur. Ki işin içine parasal kaygılar girdiğinden okuyucudan gelecek maddi destek siyasal kadrolar tarafından sağlanmıştır.Çoğulcu demokrasinin kalesi olması lazımgelen gazetenin böyle kullanılması Türk toplumunun gazeteler hakkında olumsuz yargılara sahip olmasına neden olmuştur.Bunun yanı sıra eğitimin ideolojik endişeler taşıyan siyasal argümanlar tarafından şekillendirilmesi eğitimli bir eğitimsizler ordusunu ortaya çıkarmıştır.Bu da gazete ya da herhangi bir yayın okumanın onlar açısından zorluğunu ortaya çıkartır.
Buraya kadar durumu özetledikten sonra başka bir noktaya geçme ihtiyacı hissediyorum.Matbaanın icadından sonra ortaya çıkan ilerleme toplumdan topluma,ülkeden ülkeye çeşitli farklılıklar göstermiştir.Örnek olarak; matbaanın icad edildiği topraklar olan Avrupa’da bu icadın önemi kavranarak onun gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline getirilmesi Avrupanın önce kendi düzeni içinde kendini geliştirmesine yol açmıştır.Daha sonra kurduğu bu düzeni çeşitli araçlarla dünyaya pazarlamayı başarabilmiştir.
Böyle bir durumda aynı anda Osmanlılarda ve diğer doğu toplumlarında buna benzer bir yapılanma görülmemektedir.
İşte bu aşamada matbaanın ülkemize geç gelişinin sığınılacak bir bahane olmasının dışına çıkmak gerekiyor.Buna neden olarak artık dünyanın doğu tarafının belirli bir doygunluğa ulaştığını ve bundan sonraki ilerlemesinin ilerleme değil ancak yerinde sayış ve belki daha tehlikeli olan gerileyiş olduğunu kavramak gerekir.Bunun en açık örneğini Osmanlı Devletinde görmek mümkün.Çünkü Osmanlı toplumu ileri bir medeni seviyeden sonra duraklama aşamasına,gerileme aşamasına ve daha sonra gürültülü bir çöküş aşamasına geçmiştir.Dünyanın Batı kanadı ise 1000 yıllık skolastik uykudan uyandıktan sonra büyük bir merakla kendini aşmayı çabalamıştır.Teknolojideki hızlı ilerlemeler,düşünce adamlarının yepyeni fikirler ileri sürmesi,okyanus ötesi ticaretin yaygınlaşması ve bu hızlı ilerlemelerin farkına varamayan Doğu dünyası günümüzü şekillendirmiş bulunmaktadır.
Batı dünyasının ortaya atmış olduğu yepyeni düşünce ve fikirler kendi içine kapanmış olan Doğu toplumları için oldukça sarsıcı sonuçlar doğurmuştur.Çünkü;Avrupanın düşünsel yapısını Dünyanın geri kalan bölgelerine yayması için gerekli olan sermaye gücü elinde mevcuttu.Doğunun tüketim kaynakları Batının bilgi birikiminin doğurduğu teknolojik üstünlük sayesinde taraf değiştirdi.Bu Doğu için önemli bir alan kaybıydı.Bunun neticesinde Doğunun Batıyı yakalama endişesi doğdu.Ancak bu yakalayabilme çabası kökleşmiş Doğu düşünce yapısının tamamiyle olmasa bile çok ciddi oranda değiştirilmesini gerektiriyordu.Bu uzun yıllar alması gereken süreçti.Nitekim Türkiye’de Avrupa Birliği ile ilgili işlemlerin yönetici elitler tarafından benimsenmemesi bunun en güzel örneğidir.
Niçin uzun bir zaman geçmesi gerekiyor? Çünkü bireysel nitelik taşıyan eleştirileri dikkatle incelediğimizde bunların sadece güncel ya da yüzeysel değerlendirmeler olduğu hemen göze çarpmaktadır.Konuyu bir şekilde; Televole ironisi kurmadan değerlendirerek ve Fenerbahçe takımının başarısızlığından ötürü medyanın bu konuda ne tür olumsuz etkilerinin olduğu ile ilgili yorumların kıskacından kurtararak incelememiz gerekiyor.Bunun yanısıra sosyolojik ya da tarihsel olguların Türk basınını nasıl benimsenmeyen,dar bir bakış açısına hapseden,politik ve parasal kaygıların yayın politikasını yönlendiren günümüz basınına çevirdiğini izlemek anlaşılabilirlik açısından daha yararlıdır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor.Türkiye de modern dünyayı yakalamakla ilgili bir tartışma konusu ortaya atıldığında veya tarih,felsefe,psikoloji,sosyoloji,hukuk türü sosyal bilimlerle ilgili eksik noktalar tartışmaya açıldığında çoğumuzun aklına kemikleşmiş bir savunma türü haline gelmiş olan matbaanın ülkeye geç gelişi ile ilgili değerlendirmeler yapılıyor.Bu savunmaya ancak bir yönden katılmak gerekir.İnsanlığın tarihsel gelişimi içerisinde karşılaştığı önemli engellerden birisi olan günceli en kısa zamanda yakalama ve onun sonucunda elde edilen düzensiz bilgi yığınını anlayarak yorumlama problemi matbaanın icadından günümüze kadar geçen süre içerisinde yavaş yavaş ortadan kalkmıştır.Bu kendi sistemi içinde oluşan sağlıklı ilerleyiş hakikaten takdire değer.Çünkü gelişmiş veya gelişmekte olan bir Batılı toplumsal modelde elde edilen bilgi yığını yorumlanabilmiş,işe yarar bilgiler uygulama aşamasından geçirilerek bu bilgilerden daha fazla bilgi üretme başarılabilmiştir. Ancak en önemli ayrıntıyı da gözden kaçırmamak gerekiyor.Gelişmiş bir Batılı toplumsal modelde bilginin dar çerçevede kalmasına izin verilmeyerek bilginin toplumun her tabakasına yayılması sağlanabilmiştir
Özellikle 17. yüzyılın sonlarından itibaren önce İngiltere’den başlayarak ortadan kalkmaya başlayan basında sansür; gazeteciliğin hızla gelişmesini sağlamıştır.Gazeteciliğn hızla gelişmesi demek çok sayıda okuyucuya ulaşmak anlamına geldiğine göre toplumsal sınıflar arasında bilgi paylaşımı ciddi bir ivme kazanmıştır.Bilinçlenen toplum kendi içerisinde gruplara ayrılarak hükümetler ve yönetim kadroları üzerinde bugün kelime karşılığı baskı grupları olarak nitelendirebileceğimiz organizasyonlarla kalıcı etkiler oluşturmaya başlamışlardır.
Toplumsal sınıfların Batı’da nasıl bilinçlendiğine en iyi örnek bence işçi hareketlerinde aranmalıdır.Sanayii Devriminin ürünü olan işçi hareketleri,işçilerin hakları problemi felsefi ve sosyolojik temellere oturtulmuş, bunlar insanlara gazeteler ve yayın yoluyla kolayca anlatılabilmiştir.
Bize gelince sansür her yerde alabildiğine boy göstermiş bilinçli kalemler ya parayla ya da zor kullanılarak susturulmuştur.Bu da sonuç olarak merkezi sistemin politikalarından sapmayan bir gazetecilik ve yayıncılık anlayışını doğurmuştur. Ki işin içine parasal kaygılar girdiğinden okuyucudan gelecek maddi destek siyasal kadrolar tarafından sağlanmıştır.Çoğulcu demokrasinin kalesi olması lazımgelen gazetenin böyle kullanılması Türk toplumunun gazeteler hakkında olumsuz yargılara sahip olmasına neden olmuştur.Bunun yanı sıra eğitimin ideolojik endişeler taşıyan siyasal argümanlar tarafından şekillendirilmesi eğitimli bir eğitimsizler ordusunu ortaya çıkarmıştır.Bu da gazete ya da herhangi bir yayın okumanın onlar açısından zorluğunu ortaya çıkartır.
Buraya kadar durumu özetledikten sonra başka bir noktaya geçme ihtiyacı hissediyorum.Matbaanın icadından sonra ortaya çıkan ilerleme toplumdan topluma,ülkeden ülkeye çeşitli farklılıklar göstermiştir.Örnek olarak; matbaanın icad edildiği topraklar olan Avrupa’da bu icadın önemi kavranarak onun gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline getirilmesi Avrupanın önce kendi düzeni içinde kendini geliştirmesine yol açmıştır.Daha sonra kurduğu bu düzeni çeşitli araçlarla dünyaya pazarlamayı başarabilmiştir.
Böyle bir durumda aynı anda Osmanlılarda ve diğer doğu toplumlarında buna benzer bir yapılanma görülmemektedir.
İşte bu aşamada matbaanın ülkemize geç gelişinin sığınılacak bir bahane olmasının dışına çıkmak gerekiyor.Buna neden olarak artık dünyanın doğu tarafının belirli bir doygunluğa ulaştığını ve bundan sonraki ilerlemesinin ilerleme değil ancak yerinde sayış ve belki daha tehlikeli olan gerileyiş olduğunu kavramak gerekir.Bunun en açık örneğini Osmanlı Devletinde görmek mümkün.Çünkü Osmanlı toplumu ileri bir medeni seviyeden sonra duraklama aşamasına,gerileme aşamasına ve daha sonra gürültülü bir çöküş aşamasına geçmiştir.Dünyanın Batı kanadı ise 1000 yıllık skolastik uykudan uyandıktan sonra büyük bir merakla kendini aşmayı çabalamıştır.Teknolojideki hızlı ilerlemeler,düşünce adamlarının yepyeni fikirler ileri sürmesi,okyanus ötesi ticaretin yaygınlaşması ve bu hızlı ilerlemelerin farkına varamayan Doğu dünyası günümüzü şekillendirmiş bulunmaktadır.
Batı dünyasının ortaya atmış olduğu yepyeni düşünce ve fikirler kendi içine kapanmış olan Doğu toplumları için oldukça sarsıcı sonuçlar doğurmuştur.Çünkü;Avrupanın düşünsel yapısını Dünyanın geri kalan bölgelerine yayması için gerekli olan sermaye gücü elinde mevcuttu.Doğunun tüketim kaynakları Batının bilgi birikiminin doğurduğu teknolojik üstünlük sayesinde taraf değiştirdi.Bu Doğu için önemli bir alan kaybıydı.Bunun neticesinde Doğunun Batıyı yakalama endişesi doğdu.Ancak bu yakalayabilme çabası kökleşmiş Doğu düşünce yapısının tamamiyle olmasa bile çok ciddi oranda değiştirilmesini gerektiriyordu.Bu uzun yıllar alması gereken süreçti.Nitekim Türkiye’de Avrupa Birliği ile ilgili işlemlerin yönetici elitler tarafından benimsenmemesi bunun en güzel örneğidir.