fonradar

Mehmet Âkif Ersoy 73 yıldır gönüllerde

Minik

Katkı Sunan Üye
Üyelik
15 Ocak 2009
Mesajlar
555
Konum
İSt.
Mehmet Âkif Ersoy 73 yıldır gönüllerde
akif.jpg


Mehmet Âkif Ersoy aramızdan ayrılalı 73 yıl oldu. Âkif, 27 Aralık 1936'da bu dünyadan göçtü.

Cenaze törenine katılanlar, gördükleri manzara karşısında hayretlere düşmüştü. Âkif, belki de kendine en çok yakışan, gösterişten yoksun, sade bir tabutun içinde bu dünyayı terk ediyordu. Büyük şair, mütefekkir, İstiklâl Marşı şairi, Safahat yazarı, tüm bu sıfatları geride bırakıp ebedi istirahatgahine uğurlanırken yanına alabildikleri ona fazlasıyla yetmiş olmalıydı. "O benim değil, milletimindir." diyerek İstiklal Marşı'nı Safahat adlı şiir kitabına almayan Âkif, üstü çıplak bir tabut içindeydi. Cenaze omuzlara alınırken üzerini orada bulunan Emin Efendi Lokantası'nın bayrağıyla örtmüşlerdi. Mehmet Âkif'in vefatının 73. yıldönümü ama yurdun hemen her köşesinde birçok kurum ve kuruluş tarafından onun için düzenlenen anma törenleri hiç eksik olmadı. Büyük şair, bugün de Ankara'da Taceddin Dergâhı'nda, İstanbul'da ise mezarı başında anılacak. Türkiye Yazarlar Birliği (TYB), Mehmet Âkif'i, 30 yıldır olduğu gibi bugün 10.30'da yine İstiklal Marşı'nın yazıldığı yerde Taceddin Dergâhı'nda yâd edecek. Şairin mezarı bugün sevenlerinin ziyaretine sahne olacak. Küçükçekmece Belediyesi'nin düzenlediği anma programı kapsamında da saat 11.30'da Edirnekapı Şehitliği'nde şairin kabri ziyaret edilecek. Ahmet Yenilmez'in Âkif'i canlandırdığı 'Safahat' adlı oyun ise Halkalı Kültür Merkezi'nde saat 20.30'da sahnelenecek.

Rahmetle anıyoruz..
 
Ynt: Mehmet Âkif Ersoy 73 yıldır gönüllerde

Ruhu şad olsun.Rahmetle anıyoruz.
 
Ynt: Mehmet Âkif Ersoy 73 yıldır gönüllerde

Bana sor sevgili kaari, sana ben söyliyeyim,
Ne hüviyette şu karşında duran eş?ârım;
Bir yığın söz ki, samimiyeti ancak hüneri;
Ne tasannu? bilirim, çünkü, ne san?atkârım.
Şiir için ?göz yaşı? derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün asârım.
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyliyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizârım!
Oku, şayed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zira onu yazdım, iki söz yazdımsa.
Mehmet Akif Ersoy

Mekanı cennet olsun...
 
Ynt: Mehmet Âkif Ersoy 73 yıldır gönüllerde

Mehmet Akif Ersoy'un Hayatı (1873 - 1936)


--------------------------------------------------------------------------------

İstiklâl Marşı şâiri. Asıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayâtı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri aldı.

Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder.

Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri vermiştir.

1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi.

Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sâhasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat âlemine girişi daha fazla 1908'de İkinci Meşrutiyetin îlânıyla başlar. Bu târihten itibaren şiirlerini Sırât-ı Müstakîm'de yayınlanır.

1920 târihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı'nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti.

1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur'ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Lübnan'a gitti. Ağustos 1936'da Antakya'ya geldi. Mısır'a hasta olarak döndü.

Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul'a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığındadır.

Mehmed Âkif milletini ve dînini seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sâhip, şâir tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebî bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı meşhur bir Türk şâiridir. İstiklâl Marşı şâiri olması bakımından da "Millî Şâir" ismini almıştır.

Şairin en büyük eseri Safahat genel adı altında toplanan şiirleri şu 7 kitaptan oluşmuştur:

1.Kitap: Safahat (1911)

2.Kitap: Süleymaniye Kürsüsünde (1912)

3. Kitap: Hakkın Sesleri (1913)

4. Kitap: Fatih Kürsüsünde (1914)

5. Kitap: Hatıralar (1917)

6. Kitap: Asım (1924)

7. Kitap: Gölgeler (1933).
 
Ynt: Mehmet Âkif Ersoy 73 yıldır gönüllerde

YÂ RÂB BU UĞURSUZ GECENİN YOK MU SABÂHI?

Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?

Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!



Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!

"Yandık!"diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!



Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,

Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında,



Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;

Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!



Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i,

En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i!...



Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz'ın

Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın



Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta?

Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta?



Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet,

Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet?



Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman

Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?



Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin,

Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in?



İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?

Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?



Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?

Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ!



Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm!

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?



Lâ yüs'ele binlerce sual olsa da kurbân;

İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!







Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;

Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!



Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın...

Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın!



Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:

Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi!



Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted:

Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!



Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,

Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!



En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından,

Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!



İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...

Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!



Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?

Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!



4 Cemaziyelevvel 1331 - 28 Mart 1329 (1913)
 
Ynt: Mehmet Âkif Ersoy 73 yıldır gönüllerde

HÜSRAN



Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,

İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım.

Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak,

Ben zaten uzunboylu düşünmekten uzaktım!

Haykır! 'Kime, lâkin? Hani sâhibleri yurdun?

Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

Feryâdımı artık boğarak, naş'ını tuttum,

Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım.

Seller gibi vâdîyi enînim saracakken,

Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

İnler 'Safahat'ımdaki hüsran bile sessiz!

İstanbul, Teşrinievvel 1335 (1919)
 
Üst