Milliyet Can Dündar

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan kayamert
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Üyelik
22 Ağu 2005
Mesajlar
39
Milliyet'in 3. sayfasından bir haber : " 12 yaşındaki kız internette tanıştığı adama kaçtı."
Sayfayı çevirin:Edirne'de sevişirken görüntülenen liseli kızın fotoğrafları...

Ve günlerdir Mardin'den Sivas'a kadar Türkiye'nin dört bir yanından 12 - 13 yaşında küçük kızlara tecavüz haberleri...Madalyonun bir yüzünde ağzı salyalı sübyancılar var. Peki
diğer yüzünde?..Alttan alta inanılmaz bir " ergen ihtilali " yaşadığımızın

farkında mısınız? Son zamanlarda bir lise mezuniyet balosunda bulundunuz mu hiç?
Gitseniz, gördüğünüz ağır makyajlı, cesur dekolteli, yüksek topuklu, cep telefonlu kızların 16 - 17 yaşında olduğuna inanabilirmiydiniz acaba?

Levent'te bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm.
Dinlediklerime inanamadım:
" 14 - 15 yaşında kızlar, ana babalarından habersiz gelip kaşlarını kaldırmak, fazla yağlarını aldırmak, selülit tedavisi yaptırmak istiyor muş.

Geçenlerde bir kız elinde Angelina Jolie ' nin fotoğrafıyla
gelmiş ve "Bununki gibi dudak istiyorum "demiş 18' lik bir lolita da göğüslerini büyütmesi için yalvarmış. En büyük istekleri " neymiş biliyor musunuz? Zara'nın yada Diesel' in

34 bedenine sığmak... Bunun için yarışıyorlarmış: " Çünkü televizyonda gördükleri
mankenler 34 beden giyiyor.Onu giyebilmek için 44 kilo kalmaları lazım. Bunun için resmen aç geziyorlar.
Gün boyu yedikleri, bir kase yoğurt, iki tas salata,sigara, kahve vekola... 500 kaloriyle yaşamaya
çalışıyorlar.O yüzden vücutlarında demir, sodyum eksikliği var. Yanlış
beslendikleri için vücutları hızla deforme oluyor, müdahale içinde bize geliyorlar. "
Uzman, bunun son 3 yılda gözlenen bir " patlama " olduğunu söylüyor: Ben de anneyim, 18'lik ' lipolu ' (yağ aldırmış) kızları görünce dehşete
kapılıyorum.Biriktirdiği 300 - 500 milyonla gelip ' Dudağımızı şişir' diyenleri ' Bırakın dudağınızı da gidin kafanızı şişirin'
diye geri yolluyorum.
Genelde üst gelir grubundan hastaları bulunan bir jinekoloğun
gözlemleri daha da çarpıcı:
" Genç nüfusta müthiş bir uyanma var " diyor. 17 - 18 yaşlarında lise öğrencilerinin kürtaj için başvurduğunu söylüyor ve bazı gözlemlerini aktarıyor:
Batı'da ergenlik yaşı 16 - 17' den 11 - 12' ye geriledi.

Amerika'da 10 yaşa kadar düştü. Genç kızlar annelerinden çok daha erken adet görüyor
artık...Bunun, iklimden beslenmeye kadar pek çok nedeni olabilir ama en önemli
nedenlerinden biri " psiko - seksüel uyarımın artması "...Yani, okulda, çevrede ve özellikle de medyada cinsel teşhirin yaygınlaşması...

Baştan çıkarıcı klipler, uyarıcı filmler,cinsellik yüklü diziler, çıplaklığa çağıran reklamlar, beyinde ergenliği erken uyandırıyor,cinselliğin keşfini hızlandırıyor. Özellikle varlıklı kesimden gençler,lise çağında, özentiyle büyük ve seksi görünme derdine düşüyor.

Karşı cinsi de sadece bir seks nesnesi olarak görüyor. Annelerimi?Onlar da kızlarının ponponlu çorapları ve lastik ayakkabılarıyla genç görünme çabasında...
Küçükler büyük, büyükler küçük görünmek için yarışıyor adeta...

Kimseyi suçlamayalım; bu tablo bizim eserimiz: İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki? Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken,kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda

nasıl çocuklara Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt " öğüdü verebiliriz ki ?
Yasak çare değil... Beyin faaliyetine itibar kazandırmaya ve öncelikler konusunda
topyekün bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var. bu toplum nereye gidiyor sizce........
 
Evet Sayın Kayamert siz kesinlikle haklısınız bunlar Türkiyenin malesef gerçekleri. Ortada hastalık belli aslında bu hastalığın ilaçı da belli bu hastalık demir eksikliğinden felan kaynaklanmıyor bu hastalık İMAN eksikliğinden kaynaklanıyor. Biz hakkı ile gençlerimize iman aşılıyamıyoruz. Nasıl çoçuk doğduktan sonra bir hafta sonra bir aşı var o aşıyı zamanında yaptırmak gerekiyor yoksa çoçuk hastalanıyor. Aynen öyle de gençlere de iman aşılamanın zamanı var eğer o zamanda aşılamaz isen o çoçuk sizin yukarıda belirttiğiniz gibi hastalıklara yakalanır. Birde genellikle hani hep gelir seviyesi yüksek insanların çoçuklarında bu hastalık tespit ediliyormuş ya onun sebebide çoçuklarına fazla zaman ayıramadıklarından kaynaklanıyor. Sonuç olarak bence bu hastalığın tek tedavisi var o da gençlere İMAN aşılamak hem bu dünyası için hem de ahireti için. Birde İMAN aşılarken sadece kendi çoçuklarımıza değil mümkün olduğunca elimize geçen her çoçuğa bu aşıyı yapmak gerekiyor çünkü bu hastalık bulaşıcı malesef sen istediğin kadar çoçuğunun aşısına dikkat et eğer bulaşıcı bir hastalık taşıyon başka birisi ile irtibata geçerse o hastalık ona da bulaşır. Biraz uzun oldu kusura bakmayın...
 
sayın stajyer66 ya katılıyorum işin başı imandan geçiyor, ama kendimize baktığımız zaman bile, bunun bu devirde çok zor olduğunu görüyorum. televizyonda programlara baktığım zaman, en iyi dizilerde (açık saçık olmayan) bir içki şovu var ve izlerken ben içkinin kötü olduğunu bilmesem, çok iyi birşey diye düşünürüm. bakıyorsun adamlar birleşmişler sohbet ediyorlar, kadeh tokuşturuyorlar, ne güzel birşey zaten bu kişilerde filmin başrol oyuncuları, yani filmi takip edenler için hep iyi kişiler, yani bir çocuk bu programı izleyince, içki içinler çok iyi kişiler, içkinin hiç zararı yok, hatta arkadaşlığı pekiştiriyor. diye düşünür. içkiyi bir misal olarak verdim, aynı konu, kız erkek ilişkileri, evliliğin şart olmaması gibi konulardada aynı şeyi bildiriyor. yani televizyon ahlakımızı alıp götürüyor, çare nedir, gerçekten çok zor, öncelikle izlenilen programları dikkatle incelememiz, çocuklarımıza izlettirmememiz, dinimizi öğretmemiz, ahlak kurallarını öğretmemiz gerekir. ama dediğim gibi işimiz çok zor. allah yardım etsin.
 
1- İlköğretimini tamamlamayanlara din eğitimi vermenin yasaklandığı bir ülkede yaşıyoruz. Muasır medeniyet dedikleri bu olmasa gerek.
2-Bugün Avrupa Birliği sürecinde çağdaş ve demokratik adımlarla gelişen ekonomisiyle istikrarı sağlamış büyüyen türkiyemiz dünyanın hatırı sayılır ülkeleri haline gelmektedir. Tabii olarak bunu çekemeyen satılmışlar her zaman olmuştur ve olacaktır. Biz vatandaş olarak ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara alet olmamakla inşallah tevekkül içinde sabırla bu kara günlerin geçmesini bekleyeceğiz. Provakatif eylemlere karşı son derece soğuk kanlı davranarak ülkeyi kaosa sürükleyip siyasi rant elde etmek isteyenlere inşallah seçim günü vicdanımızın ve aklımızın bize fısıldadığı şekilde cevap vereceğiz. Aklın yolu birdir. Allah büyüyen türkiyenin yardımcısı olsun. Kargaşa ortamından faydalanmak isteyen leş kargalarını da bildiği gibi yapsın.
3-Bunlar da gelip geçer. Televole kültürünün günümüz gençliği üzerindeki etkileri bir nesili bitirmez inşallah. Yapmamız gereken işe kendimizden ailemizden çoluk çocuğumuzdan başlamak. Onlara önce kendine saygıyı öğretmek sonra başkalarına saygı göstermesini beklemek. Çağdaşlığın ceberrütlük olmadığını aksine aile ve toplum yaşamının düzenli hoşgürülü bir şekilde idamesi için herkesin başkalarının mahremiyetlerine saygı göstererek aile içi mahremiyetin televizyon ekranlarından başka ailelere aktarılmaması için toplumsal bir bilinç oluşturulması gerekmektedir. Bunun yolu da önce aile içi eğitimden sonra okumaktan geçer. Kitap en güzel hediyedir. Aramızda hediyeleşmeyi arttırmalıyız. Saygılarımla;
 
De ki: "Ben, dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum." "Ve ben, Müslümanların ilki olmakla da emrolundum." De ki: "Ben, Rabbime isyan ettiğim takdirde, büyük bir günün azabından korkarım." De ki: "Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ederim." "Siz, O'nun dışında dilediklerinize ibadet edin." De ki: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın kendisidir." (Zümer Suresi, 11-15)
 
Sevgili meslaktaşlarıma katılmamak mümkün değil. Türkiye belki de ekonomik olarak büyüyor, dengeler yavaş yavaş yerine oturuyor ama atlanmaması gereken bir konu varki maalesef genç nüfusuyla öğündüğümüz Türkiye gençliği hızla sosyal çöküntüye gidiyor ve biz buna maalesef medeni olmak diyoruz ve ne yazık ki devletin bu konuda bir projesi yok. Ve akşamları ibretle seyrediyoruz; kendini kesen, arkadaşını bıçaklayan, racon kesen öğrencilerimizi. :(
Kimse korkmasın, Türkiye bir İran olmaz, olmasını da kimse istemez. Şu çok iyi bilinmelidir ki; bu gençlik ülkeyi İran' dan beter duruma düşürür, zaten düşürüyorda. Etrafınıza bir bakınız; kürtaj olanlar, kapkaççılar, hırsızlar, ilkokul çağında uyuşturucu kullananlar, tinerciler,katiller, 1 kuruş için veya bir kız/erkek için birbirini öldürenler, yaralayanalar. Bunların hepsi bizim eserimiz. Biz insanımıza insan öldürmenin tüm insanlığı öldürmek olduğunu anlatmadığımız için, başkasının gece gündüz çalışarak edindiği birikimleri gizlice evine girererek hatta canına kastederek gasp etmenin insan hakkına girmek olduğunu, beden emanetinin korunması gerektiğini, zifaf gecesinin büyüsünü anlatmadığımız için suçluyuz ve sokaklarda rahat gezemiyoruz. Çocuklarımız kaçırılacak diye parka bahçeye göndermiyoruz, onlara çocukluklarını yaşatmıyoruz. Tüm bunları yapamıyorsak bunun neresi özgürlük, bunun neresi medeniyet? Lütfen artık hepimiz başımızı soktuğumuz kumlardan çıkaralım ve gençliğimize sahip çıkalım. İnanın ki yarın daha başka haklarımızıda kaybedeceğiz. Çocuğumuza insan sevgisini, kuldan utanmasını, Allahtan korkmasını öğretelim. Kardeşçe ve sokaklarda rahatça dolaşmamızın anahtarı bunlar.
 
tespit ve yorumların hepsine katılıyorum, sayın kayamerte de bizleri bilgilendirip uyardığı için teşekkür ediyorum...
 
Tek tip eğitim, insan, öğrenci anlayışı ile köhneşmiş bilgiler ile genç beyinlerin doldurulması tarzındaki eğitim anlayışı hızla terk edilmeli, gençlerin önündeki öss ve benzeri sınavların, yaşamdaki alternatiflerden biri olduğu hızla benimsetilmeli. Bütçeden eğitime aktarılan pay arttırılmalı, eğitim kadrolarındaki öğretmenlerin nitelikleri arttırılmalı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı azaltılmalı, evde çocuğa iman öğretilirken SINAV SONUÇLARININ, KARNELERİN ASLINDA VELİLERE VERİLDİĞİ HATIRLATILMALI; aileler çocuklarını hiç bir şart altında başka ailelerin çocukları ile mukayase etmemeli, unutmayalım ki çocuklar yarış atı değil hayat ta bir yarışma değil, çocukların gelecek kaygıları azaltılmalı, çocukların yanında aileler mukakkak çocuklarında bulunması gereken yada bulunmasını istedikleri alışkanlıkları uygulamalı , kitap okumuyor diye kızılan bir çocuğun yanında arada bir de olsa aile kitap okumalı ki sözü dinlensin, çocuklara vakit ayırılmalı, dinlenmeli, sözlerine değer verilmeli, çocuklara evde en az işyerindeki herhangi birini anlamak için ayrılan vakit kadar vakit ayrılmalı, gün içinde yapılanlar hakkında çocuk dinlenmeli kendi yaşadıkları hakkında çocuğun yorum yapması beklenmeli, çocukların arkadaşları ile muhakkak tanışılmalı eve davet edilmeli gerekirse sosyal platformlar vesilesi ile arkadaşlarının aileleleri ile de tanışılmalı, unutmayalım ki bir insan çevrenin toplamıdır ve her şeyden önce sosyal bir varlıktır, olayı salt magazin programları, baldırıçıplaklık, iman eksikliği tarzı bir anlayışa indirgemek çözüm getirmez aksini tarih her zaman ispatlamıştır ispatlayacaktır da.

Bir çocuk akşam babası eve geldiğinde babasına okulda öğrendikleri ile ilgili sorular soruyor babası "git kızım başımdan bu gün bir yığın şeyle uğraştım" diyor kız bunu üzerine babasında bir miktar para istiyor adam da kızı biraz kendisini rahat bırakacağı düşüncesi ile parayı veriyor, sonra kızı tekrar geri geliyor ve babasına iş yerindeki saatlik ücretini soruyor, babasının tüm ısrarlarına rağmen nedenini anlatmıyor, babasının saatlik ücretini öğrenen kız tekrar odasına gidip babasına kumbarada biriktirdiği paralarla birlikte az önce babasından aldığı parayı veriyor ve "baba işte senin bir saatte iş yerinden aldığın ücret lütfen bir saatini bana ayır " diyor.

Bir diğer olay öğretmenlerle ilgili, 03.04.2006 Milli Eğitim Bakanlığı yeni bir yönetmelik yayımladı en belirgin farkı anlatayım, evli bir eğitim fakültesi mezunu MEB de kardolu olduğunda MEB in tayin ettiği yerde öğretmenlik yapmaya başlar , ilgili yönetmelik öncesi evli öğretmen ssk lı eşinin yanına ; bulunduğu ildeki temel kursları aldıktan sonra tayin isteyebilmekte idi ki bunun da süresi yaklaşık 4 aydı , ancak yeni yönetmelikle evli öğretmenin ssk lı eşinin yanına gidebilmesi için şartlar ağırlaştırıldı artık temel kursların alınmış olması yetmiyor ayrıca aday memurluğunun kalkmış olması gerekiyor ki bu tam bir yıldır, bundan sonra öğretmen eşinin yanına gidebilmek için en yakın atama dönemi beklemek zorunda , yani kısacası şubat 2006 da kadrolu olan bir öğretmen ssk lı eşinin yanına gidebilmek için eskiden 4 ay doğu görevi yaparken bu süre yeni yönetmelikle 18 aya çıkıyor, şimdi bekleyin öğretmenden verimi.
 
Ogün Güneş' Alıntı:
Bir diğer olay öğretmenlerle ilgili, 03.04.2006 Milli Eğitim Bakanlığı yeni bir yönetmelik yayımladı en belirgin farkı anlatayım, evli bir eğitim fakültesi mezunu MEB de kardolu olduğunda MEB in tayin ettiği yerde öğretmenlik yapmaya başlar , ilgili yönetmelik öncesi evli öğretmen ssk lı eşinin yanına ; bulunduğu ildeki temel kursları aldıktan sonra tayin isteyebilmekte idi ki bunun da süresi yaklaşık 4 aydı , ancak yeni yönetmelikle evli öğretmenin ssk lı eşinin yanına gidebilmesi için şartlar ağırlaştırıldı artık temel kursların alınmış olması yetmiyor ayrıca aday memurluğunun kalkmış olması gerekiyor ki bu tam bir yıldır, bundan sonra öğretmen eşinin yanına gidebilmek için en yakın atama dönemi beklemek zorunda , yani kısacası şubat 2006 da kadrolu olan bir öğretmen ssk lı eşinin yanına gidebilmek için eskiden 4 ay doğu görevi yaparken bu süre yeni yönetmelikle 18 aya çıkıyor, şimdi bekleyin öğretmenden verimi.
Evet yd istemini danıştay nihayet neticelendirdi işte karar

ÜNİVERSİTEDEN MEZUN EVLİ BİR KİŞİ ÖĞRETMEN OLARAK ATANDIĞINDA, MİLLİ EĞİTİMİN KENDİSİNİ ATADIĞI YERDE 18 AY (onsekiz ay) GEÇİRMEDEN SSK LI EŞİNİN YANINA GELEMEZ.

İşte; değer!!!
 
tüm bu yaşananların en büyük sebebi etkisi iman eksikliği bir insanın imanı tam ise bugün bu gençliği böyle konuşmazdık bütün samimiyetimle söylüyorum şuan yaşadığım hayattan tad alamıyorum niçin mi? etrafta gördüğüm gençlik yüzünden televizyonlarda yayınlanan saçma sapan şeyler yüzünden televizyonlarda yayınlanan sapıkça şeyler yüzünden sözde çağdaş medeni özgür olmak bumudur inanın çocuk yetiştirmek çok zor hele bu çağda Allah tüm ailelere birbirlerine güven duyabileceği aralarında sevgi ve saygının eksik olmadığı çocuklar nasip etsin.
 
gokhan64' Alıntı:
tüm bu yaşananların en büyük sebebi etkisi iman eksikliği bir insanın imanı tam ise bugün bu gençliği böyle konuşmazdık

İmanı tam siyasal partiler, tabanları ve arap dünyası apaçık örnek karşımızda. Birde Japona örneği var, batı ülkelerini örnek vermiyorum, mesela çin de örnek verilebilir.
 
sn.güneş paranın ve imanın kimde olduğu bilinmez derler.burda islam ülkelerini ve siyasi partiyi örnek gösteremeyiz kişinin içindeki iman önemli ben imanlıyım demek ayrı imanlı olmak ayrı
 
Sayın gokhan64; konuyu uzatmak istemem acak yeri gelmişken dün 75 Ykr satış bedeli olan bir gazetemizde bana da çok ilginç gelen bir haberi paylaşmak isterim izninizle.

Doğuda bir ilimizin çok ücra bir köyünde
Y nin oğlu E ele akrabasının kızı S evlendiriliyor, evlendikleri gece E , S nin kız olmadığını babası Y ye bildiriyor, yoğun baskılar sonucu önceki yıllarda J nin oğlu K nın S ye tecavüz ettiği anlaşılıyor bunun üzerine E de gidip K nın kızkardeşi F ye tecavüz ediyor ki F henüz 11 yaşında , bunun üzerine J durumu jandarmaya bildiriyor ancak olayın tamamını anlatmadığı için jandarma da dosya sadece küçük yaştaki kızı zorla alıkoyma olarak açılıyor, jandar mevzusu geçince köylüler çözüm için yakın köydeki Şıh!!! a gidiyorlar , şıh ta onlara çözüm olarak E nin S den ayrılmasını ve F ile evlenmesini söylüyor......

Yukarıda belirttiğim gibi konuyu uzatmak istemem sadece ilginç geldi paylaşmak istedim.
 
Arkadaşlar şimdi bu köylülerin din adamı olarak gördüğü, saygı duyduğu şıh efendi müslüman grubundan mı oluyor? Maalesef Türkiye'nin gidişatı çok kötü.Birçok insan farkında değil ama Türkiye parçalanıyor arkadaşlar.satılıyor. ülkenin bütün gelir kaynakları özelleştirilerek yabancılara satılıyor.Dün gece ulusal kanalda çok güzel bir program vardı.izledikçe hayretler içinde kaldım.Türkiyede ne kadar oyunlar dönüyormuş. Birçok profösörler, yüksek rütbeli askerler konuştu. Türkiyenin kürtler ve kendini müslüman sınıfına koyan sahte müslümanlar tarafından yok edilmeye çalışıldığını anlattılar. Ama ben sürekli tv izleyen, haberleri haber programlarını kaçırmayan ve Türkiye'nin gündemini takıp eden bir insanım. Fakat bu kanallardan insanlara,topluma hiçbirşey yansımıyor.NEDEN??? herşey tozpembe gösteriliyor. Türkiye uçurumun eşiğinde.yabancılar bizim topraklarımızı satın alıyorlar. Bu işin sonu nereye gider? Amerikaya avrupaya özenen çocuklarımızı nasıl zapdederiz?
Büyük kızımın gittiği lisede öğrenci bıçaklandı.bu her an bizlerinde başına gelebilir. temennimiz değildir tabi ki..öğretmenler öğrencilerden korkuyorlar. bu nasıl iş ya .devir tersine dönüyor.
Bende dini bütün bir müslümanım. Ama yanlış anlamayın ALLAH'ın adını vererek konuşanlardan korkar olduk? çünkü en büyük kazığı onlar atıyorlar. hacısı,hocası,medyumu,şıhı,büyücüsü bunlar müslüman mı ?
Toplum olarak en büyük eksikliğimiz cehaletimiz,kültür seviyemizinin düşüklüğü. Arkadaşlar okuyalım,çocuklarımızı okutalım. belki bu sayede çocuklarımız daha güzel ve daha refah bir ülkede yaşarlar.
 
NİSAN' Alıntı:
Ama ben sürekli tv izleyen, haberleri haber programlarını kaçırmayan ve Türkiye'nin gündemini takıp eden bir insanım. Fakat bu kanallardan insanlara,topluma hiçbirşey yansımıyor.NEDEN??? herşey tozpembe gösteriliyor.

Fazla ayrıntıya girmeyeyim, ülkenin bir çok ilinden birbirni tanımayan yaklaşık 150 öğretmen gazete, radyo, tv, dergi, köşe yazarları, milletvekilleri, partiler,dernekler vb.... yaklaşık 3 ay boyunca ufak ta olsa bir haber istedik karşılığında bir "tık" alamadık anladık ki magazin olmadığı sürece "tık yok". Kaldı ki mağduriyetin dünyada örneği yok onu da geçtik 1982 T.C. Anayasasına aykırı ama gel de anlat, dinleyen yok.
 
toplumun değer yargılarındaki yozlaşmaya çözüm yolu olarak "iman" ı göstermek ilk mesajda anlatılan durumlar kadar esef verici. Globalizmi dışlayamaz yada görmezden gelemezsiniz. Hal böyle oluncada teknolojiyi ve teknolojinin getirdiklerinin yeni nesillerin değer yargılarını bizlerinkinden çok daha farklı bir biçimde şekillendireceğinide kabul etmek gerek. Bu kabul olan biteni alkışlayalım anlamında değil. Bu gerçeği idrak edip yeni nesillere imanın sopasını göstererek değil kültüre, bilgiye, kalp ve akıl güzelliğine önem verilen ortamlar yaratarak yol gösterebiliriz.
Her akşam evinizde oturup magazin programları , polat alemdarlar vs izleyip çocuklarınız farklı seçimlere yöneldiklerinde ..... dediğimi yap, yaptığımı yapma ikiyüzlülüğü ile "iman" sopasını gösteremezsiniz.....gösteremeyiz...
 
günümüzde gençliğin yaygın olduğu düşünce kimseye karşı sorumlu değilsin, hayatını tesadüflere borçlusun, yaşamak için mücadele etmen, gerekirse diğerlerini ezmen gerekir, bu dünya çatışma ve menfaat dünyasıdır telkinidir bu telkininin ne kadar etkili olduğunu görmek için, toplumun değer yargılarını gözlemlemek yeterlidir. Günümüz toplumlarına baktığımızda, insanların çoğunun sadece dünyadaki yaşamlarını sürdürmek, iyi bir meslek edinmek, mal-mülk ve para kazanmak, eğlenmek ve böylece "yaşam mücadelesinde galip gelmek" için yaşadıklarını görürüz. Özellikle de gençlerin arasında lüks ev ve arabalara sahip olmak, sınırsız harcamalar yapmak en büyük idealler halini almıştır. Bu anlayış içindeki insanlar niçin var olduklarını sorgulamaz, Allah'ın varlığını hiç düşünmezler. Sanki hiç yaratılmamışlar gibi, sanki kendilerini yaratmış olan Allah'a karşı hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi yaşarlar.Bu ahlak anlayışı, insanlara bencil, menfaatperest, acımasız ve zalim olmayı öğütlemekte; şefkat, merhamet, fedakarlık, tevazu gibi meziyetleri ise yok etmekte, bunu da "hayatın kuralları"nın bir gereği gibi göstermektedir. Böyle zalim bir anlayışın tüm dünyaya yıkım getireceği aşikardır.Bu sapkın ahlak anlayışının etkisi altına girmiş olanlara herşeyi kontrolünde tutanın Allah olduğunun delilleri olan iman hakikatlerini öğrenmek, anlatmak ve insanlara aktarmak en etkin çözümdür.
iman hakikatlerinin öğrenilmesi, kavranması ve tüm toplumlara etkili bir biçimde anlatılması kilit öneme sahiptir. İman hakikatleri, Allah'ın dilemesiyle, inkarcıların sahtekarlıklarını, göz boyayan yalanlarını yutup yok eden modern çağın aldatmacalarını yok edecektir.
 
Funda hanım evet esef verici birşeyler var ama bunların ne olduğunu sizin vicdanınıza bırakıyorum. "iman sopasından" bahsetmişsiniz siz imanı bir sopa olarak nitelendiriyorsanız evet iman bir sopa hemde iman öyle güzel bir sopa ki neler yaptığını bir kaç önceki başlıkda görebilirsiniz.
BİR ZAMANLAR BİZ!

Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.


Dürüsttük: Bir zamanlar, Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı:

"Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."

İtibarlıydık: Bir zamanlar, Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.

Temizdik: Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor:

"Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."

Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.

Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki halimizi şöyle anlatıyor:

"Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar, arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."

Medeni idik: İngiliz sefiri Sir James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor:

"Gerek İstanbul'da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."

Dosdoğruyduk: Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor:

"Haksızlık, murabahacılık [aşırı kâr koyma, tefecilik], inhisarcılık [tekelcilik] ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür... Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan, çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."

Hırsızlık nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr. Brayer, 1830'ların İstanbul'unu getiriyor önümüze:

"Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da her sene azami beş-altı hırsızlık vakası görülür."

Ubicini, Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor:

"Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinayet vakaları olmadan gün geçmez."

Naziktik: Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880'lerin "biz"ini anlatıyor bize:

"İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi, nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."

Cihana örnektik: Türkiye Seyahatnâmesi'yle meşhur Du Loir'un 1650'lerdeki hükmü şöyle:

"Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir."

Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu.

Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u dinleyelim, bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın:


"Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya, c. 9)

Hayırseverdik: Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim:

"Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin, yolculara, bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum."

Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor:

"Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, bu dindarâne hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler."

Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer misallendiriyor:

"Türk şefkati, hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor: "Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar, sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar... Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar “ kaçık” Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."

"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor adam:

"Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk'e, bir gün, yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: 'Allah'ın rızasını tahsile [kazanmaya] yarar.'"

Ne dersiniz? Galiba, geçmişimizden uzaklaşmak, bize çok pahalıya patladı.

İşte sorulmaya değer ve cevaplanması elzem olan soru:

"Bizde, o zaman var olup da bugün olmayan nedir? Nasıl kaybettik? Nasıl buluruz?"
Evet funda hanım bizde o zamanlar var olan iman sopası idi bügün o sopa maleseff gençlerimizin başında patlamıyor. Hem iman olmaz ise renkli bir hayat peşinde koşan gençlerin önüne nasıl geçilebilirki her insanın başına bir polis dikerek mi ? yoksa her insanı kameralar ile gözetleyerek mi ? Lütfen Funda Hanım biraz gerçek hayata bakalım ve iş işden iyice geçmeden gençlerimize Allah sevgisini aşılayalım. Çünkü Allah'ını seven Allah'ın yasakladığı şeyleri yapmaz. Tabii bunlar benim inandığım şahsi düşünceler.
 
EVET ARKADAŞLAR CAN DÜNDAR IN YAZISINA GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ HASSASİYET İÇİN HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM -KENDİ ADIMA- ÇOK GÜZEL YAZILAR OKUDUM İYİ ŞEYLERDEN BAHS EDİLMİŞ EVET BENDE SÖYLEDİKLERİNİZE KATILMAKTAYIM AMA BANA VE BU YAZIYI YAZAN ARKADAŞLARIMA UYGULAMA ALANINDA ÇOK ŞEY DÜŞMEKTEDİR EVET SİZ YAZDIKLARINIZI BENDE OKUDUKLARIMI UYGULAMAK ZORUNDAYIZ YANİ İCRAAT HASSASİYET İÇİN SONSUZ TEŞEKKÜRLER
 
Üst