Sayın demir sorularınıza sırasıyla cevap verelim.
1.Beyannamenin gecikmeli olarak verilmesi.
Beyannamenin zamanında verilmemesi vergi zıyaı suçu oluşturur.
Vergi Usul kanunun 341. maddesi “vergi zıyaı” nı tarif ederken:
“Vergi zıyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder.”
Demiştir.
“Vergi zıyaı suçu ve cezası” başlıklı 344. maddede ise:
“ Madde 344- (Değişik: 22.7.1998-4369/11 md. Yürürlük Tarihi: 1.1.1999) Vergi zıyaı suçu, mükellef veya sorumlu tarafından 341 inci maddede yazılı hallerle vergi zıyaına sebebiyet verilmesidir.
Vergi zıyaı suçu işleyenlere vergi cezası kesilir ve bu ceza zıyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu kanunun 112 nci maddesine göre zıyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur.
Vergi zıyaına 359 uncu maddede yazılı fiillerle sebebiyet verilmesi halinde bu ceza üç kat, bu fiillere iştirak edenlere ise bir kat olarak uygulanır.
Vergi incelenmesine başlanılmasından veya taktir komisyonuna sevk edilmesinden sonra verilenler hariç olmak üzere, kanuni süresi geçtikten sonra verilen vergi beyannameleri için bu madde uyarınca kesilecek ceza yüzde elli oranında uygulanır.”
Denilmektedir.
Bu duruma göre zamanında verilmeyen 5.000 YTL lık KDV’nin vergi zıyaı cezası, eğer beyanname vergi incelemesine başlanılmasından veya taktir komisyonuna sevk edilmeden önce verilirse verginin yarısı yani 2.500 YTL olur. Aksi halde Aksi halde verginin bir katı yani 5.000 YTL ceza ödemek gerekir.
Diğer taraftan gecikme faizi cezası ödenecektir.
Bu ceza 2.500 YTL üzerinden aylık %3 üzerinden hesapla 150 YTL tutmaktadır.
……………………………………………………………………………………………
2. Beyannamenin süresinde verilmemesinin sonucu yukarıda açıklanmıştı. Aradaki fark sadece ödeme süresi uzadığından gecikme faizi de ona göre artacaktır.
…………………………………………………………………………………………...
3. Bu konu VUK. 359. maddesinde “ Kaçakçılık suçları ve cezaları” başlığı altında düzenlenmiştir.
Bu maddenin 1. fıkrasının 1.bendinde:
“1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler”
şeklinde sayıldıktan sonra ikinci fıkrasının son cümlesinde:
“hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası hükmolunur.”
Denilmektedir.
Tabii bu cezanın verilmesi ayrıca yukarıda bahsettiğim para cezalarının da tahsiline mani değildir.
Defteri tutan muhasebecinin sorumluluğuna gelince; Bu günkü uygulamada muhasebeci sadece kayıt nizamı yönünden sorumlu tutulmaktadır. Mükellefin kayıt için verdiği faturanın “sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı” olup olmadığını tahkik sorumluluğu yoktur. Tabii mükellef kendi sorumluluğunu yerine getirmesine rağmen muhasebecinin hatası sonucu ortaya çıkan her türlü zararını muhasebeciye rücu etme hakkını haizdir. Muhasebeci mükellefe karşı Borçlar Kanununda (Md.388-390) belirtilen vekilin sorumluluklarını taşır.
……………………………………………………………
4- Mükellefin aldığı faturanın sahte olup olmadığını tahkik konusuna gelince; Bu konuda Danıştay’ın
(DANIŞTAY 11. DAİRE; Esas No: 1997/1340;Karar No: 1998/3386) Kararının bir bölümünü aşağıya alıyorum:
“Sahte fatura maddi karşılık söz konusu olmaksızın düzenlenemeyeceğine göre bu maddi karşılığın niteliğinin bilinmesi gerekir. Faturayı düzenleyenin suça doğrudan katıldığının tespiti halinde, bu fiilin 213 sayılı Kanunun 338. maddesi kapsamında "kaçakçılığa iştirak" olacağı, bu unsurların bulunmadığı ya da sabit görülmediği durumlarda ise faturanın komisyon karşılığı düzenlendiğinin ve bu fiilin de "kaçakçılığa yardım" suçunu oluşturduğunun kabulü gerekir. “
Kararda görüldüğü gibi “eğer bir menfaat yoksa sahte fatura neden alınsın?” Şeklinde bir mantık gözleniyor. Ama eğer satıcı faturasız mal alıp-satıyorsa bu mümkün olabilir.
Veri usul Kanunun 3. maddesinin son fıkrasında:
“İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutat olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti iddia eden tarafa aittir.”
Denilmektedir. Bu durumda faturanın sahte olduğunu iddia eden taraf vergi dairesi olacağına göre bu iddiasını kanıtlamak zorundadır.
………….
Selamlar