fonradar

Çok Güzel ...

aşkınbulduk

Tanınmış Üye
Üyelik
20 Ara 2008
Mesajlar
2,539
Konum
istanbul
Uğur DOĞAN
Gelir İdaresi Daire Başkanı

O HEP “SOLLANAN” ADAMLARA DAİR
Onlar ki, ekonominin görünmeyen isimsiz kahramanlarıdır. Can damarıdırlar.
Onlar ki, müşterileri her sıkıştığında ilk başvurdukları adamlardır.
Onlar ki, geçmişlerinin yüz yıllardır süregelen iş ve meslek ahlakını, bu devirde bile devam ettirmeyi becerebilen usta-çırak geleneğinin zamanımızdaki nadir temsilcilerindendir.
Onlar ki, vergisel uyum zincirinin en önemli halkasıdırlar; o halka olmadan o zincir, zincir olmaktan çıkar ve bir yerden kopar, dağılır gider.
Onlar ki, bütün bir han veya iş merkezi yavaş yavaş uykuya dalarken, bir köşedeki ofislerinde ışıkları gece yarılarına kadar açık olan ve kah sessiz, kah telaşla gece saat 12:00 olmadan bir şeyler yetiştirmeye çalışanlardır; onlar çalışırlar da, bu alın teri ve emeklerinin kıymeti çoğu zaman ne anlaşılır, ne de takdir edilir.
Onları tanıdınız, değil mi?
Onlar, muhasebeciler.
Onlar ki, evet, muhasebecidirler, hesap kitap adamıdırlar; ama hep sollana sollana ne hesapları kalmıştır onların, ne de kitapları.
Kimler sollamaz ki onları?
Evvela, müşterileri sollar onları. Bir beyanname veya form doldurmak için günlerce, müşterilerinden alacakları bir belge peşinde koşuşturup dururlar. Mağdur olmasın diye müşterileri, hep kılı kırk yararcasına iş yapmaya çalışırlar. Ama yine de yaranamazlar onlara. Zira iş, ücretlerinin ödenmesine gelince, ödeme yapılacaklar listesinin hep en son sırasında yer alırlar. Müşterileri için çoğu zaman onlar zurnanın son deliği mesabesinde bir kıymeti haiz olsalar da, hesap kitap işlerinde her soruya muhatap olduklarında veya bir sıkıntıya maruz kaldıklarında, müşterilerinin muhataplarına verecekleri cevap bellidir: ”Ben bilmem, muhasebecim bilir!”
Kimi zaman yazılım firmaları sollar onları. Her program değişikliğinde, ellerinde avuçlarında ne varsa, o yeni programlara yatırırlar; o programlarla daha çok çalışırlar; bir yenisi daha çıkar, bu kez kazandıklarını tekrar ona yatırırlar. Ve yıllarca bu kısır döngü böyle devam eder, gider.
Bazen de kendi meslektaşlarının vefasızlığı sollar onları. Hiç olmadık tarifelerle müşteri kapma yarışına girenlerin sollaması, her seferinde onları derin bir hayal kırıklığına uğratır. Ve aynı ölçüde bir kızgınlığa. Ve isyan ederler meslektaşlarına!
Her kurumdan denetim elemanları da sollar onları bazen. Bir kontrol veya denetleme sırasında herhangi bir konu hakkında ya görüşlerine başvurulmaz veya başvurulsa bile, çoğu zaman dikkate alınmaz.
Onları sollayanların belki de en beteri mevzuat hazretleridir. Bir yanda sosyal güvenlik, öte yanda vergi, diğer tarafta gümrük, beride ticaret mevzuatı ve diğerleri. Bu yoğunluğa ve karmaşıklığa can mı dayanır, kafa mı kalır? Bilmeme mazeretleri yoktur onların. Müşterileri her sorduğunda bilmek ve elbette yapmak zorundadırlar. Onun için kendilerine para ödenmektedir zira.
Onlar, sadece muhasebeci değillerdir; aynı zamanda müşterilerinin finans uzmanı, aynı zamanda ihale dosyasının hazırlayıcısı, aynı zamanda belediyedeki ve elektrik idaresindeki sorunlarının çözücüsü, aynı zamanda banka işlemlerinin takipçisi... Bu liste uzar da gider. (Öyle ki, bu vasıfları itibariyle, değil memleket hudutları dâhilinde dünyada böyle her işten anlayan ikinci bir meslek grubu bulmak, mercan kayalıklarının arasında inci arayıp bulmaktan daha zordur!) Ama iş, bu hizmetlerin de ücretlerinin ödenmesine gelince bunlar zaten muhasebe ücretinin içindedir, müşterilerine göre. Böyle olmadığını anlatmak ise onlara, öyle derin bir maharet ister ki, deveye hendek atlatmak becerisi bunun yanında, dev Jüpiter’in yanındaki Merkür gezegenciği gibi çok çok sönük kalır.
Onlar, çoğu kez akşam evlerine, bedenen ve ruhen allak-bullak olmuş bir vaziyette düşerler. Düşerler de bir kanepeye, çoğu zaman o düştükleri yerden de kalkamaz, ya eşlerinin isyan dolu yüksünme sesleri veya gün boyu onu büyük bir sabırsızlıkla bekleyen çocuklarının şen şakrak cıvıltıları ile uyanırlar.
Onlar müşterilerinin muhasebecileri, başkalarının müşterileri, diğer bazılarının da paydaşları olabilir; ama bizim için onlar bütün bunların ötesinde bir şeydir: Onlar, bizim “meslektaş”larımızdırlar.
Varlıkları hissedilmeyen, ama olmadıklarında aynı ölçüde yoklukları hissedilen bu isimsiz kahramanlar, kim ne derse dersin, bizim için birer veli nimettirler.

13. Anadolu Odaları Eğitim Semineri’nde Uğur Doğan tarafından yapılan konuşma metnidir.
 
Üst