fonradar

Dilin Önemi

eren

Katkı Sunan Üye
Üyelik
30 May 2005
Mesajlar
223
Bir ulusun devamı için dilini iyi bilmesi ve gelecek nesillere aktarması şart ve zorunludur.
Başka kültürlerin dillerini alıp çoğunluklu olarak kendi toplumunda kullanılır hale getirmek
kültür yozlaşmasına ve nesiller arasında anlaşmazlığa sebebiyet verecektir.Dünyanın hiç
bir ülkesinde kullanılan bir dil yoktur ki tamamen öz olsun,bu mümkün değildir.Toplumlar
arasında diyalog olduğu sürece ki özellikle globalleşen (küresel) dünyamızda kültür alış
verişi sırasında dillerin birbirlerinden etkilenmemesi imkansızdır.Ancak bazı sömürgeci olan
ülkeler özellikle kendi dillerini diğer zayıf ülkelere aktararak soğuk savaş politikası güdüp
kendilerini daima çağdaş,medeni,ilerici,modern ve örnek alınması gereken bir toplum olarak
lanse etmişlerdir.İngilizce bir dünya dili mi,hayır sadece bugün dünyada Amerika ve İngiltere
söz sahibi,özellikle de Amerika.Bir değil birkaç yabancı dil bilmek hepimizin asli görevi ve tabi
bunun içinde önce kendi dilimizi çok ama çok iyi bilmeliyiz.Eski doğu bloku ülkelerinde ve
Türk Cumhuriyetlerinde çalışanlara sorun dilleri Rusca Ve Slav kökenli benzer diller ve nüfus
çok,Araplar Ortadoğudan kuzey Afrikaya kadar nüfus çok,fransızlar Amerika gibi savaş çıkartmak
zorunda değiller çünkü Afrikanın yarıya yakını hala onlara bağlı ve Fransızca konuşuyor,nüfus çok,
peki eski denizciler portekiz ve ispanya ne yapmış,onlarda orta ve güney Amerikayı sömürmüş orada
ispanyolca ve portekezce konuşuluyor ve orada da nüfus çok.Peki başka bir kültürün dilini kullanan
bu ülkelerden hangisi çok iyi durumda,tabikiki hiç birisi.Bizler ingilizceyi en iyi şekilde öğrenelim ama
bunu etrafa hava atmak için değil dünya ile entegre olmak için yapalım.Unutmayalım ki dilimize dışarıdan
giren gereksiz kelimeler bizim kültürümüzü ve benliğimizi tehdit ediyor.Bugün dünyanın dörtbir yanında
dağınık halde yaşayan Yahudiler İsrail devletini nasıl kurdu,tabiki dünyanın en eski dillerinden olan atalarının
kullandığı İbranice diline sahip olarak.Biz ne yapıyoruz,yapılan araştırmalara göre en fazla günlük 100 kelime
kullanıyoruz ki bunlarda genelde emir ve istek kipleri.Getir,götür,ver.ne haber,nerede v.b.gibi son derece basit
kelimelerle anlaşmaya çalışıyoruz.Peki düşüncelerimizi karşı tarafa ifade ederkez neden duraklıyoruz,neden
aklımıza kelime gelmediği için cümleyi tamalayamıyoruz,neden sen söyle veya anladın mı,anlatabildim mi
gibi boş boş konuşuyoruz.Çünkü kitap okumuyoruz,çünkü geçmişimizle yüzleşmiyoruz,çünkü araştırma ruhu
taşımıyoruz,çünkü kendi geçmişimize objektif gözle bakıp yüzleşmiyoruz,çünkü kendi dilimizi tam anlamıyla
tanımıyoruz.istiklalmarşını bizim ordünaryuslarımız,Amerikadan diploma almış profesörlerimiz çevirebilir mi,
Atatürk'ün gençliğe hitabesini çeirebilir mi,yakın tarihimizdeki o sanat eserlerini kimler anlayabiliyor acaba.
Bir Alman yüzyıllar öncesi eseri okuduğunda anlayabiliyor,bir ingiliz shaksper'ı anlayabiliyor,ama biz üniversite
mezunları bile biraraya geldiğimizde maalesef anlaşamıyoruz.Dilimize yunancadan,bulgarcadan,boşnakcadan,
fransızcadan,ingilizceden,arapcadan,ibraniceden,farscadan pek çok kelime girmiz,bizden de onların diline pek
çok kelime geçmiştir.Şimdi artık bize malolmuş kelimeleri kaldırmamız imkansız zaten başka bir dilden de
etkilenmeyen hiç yoktur.Ancak önemli olan burada aşırayı ve gereksizliğe kaçılmamış olmasıdır.Şimdi siz
askeriyedeki levazım,istihkam,meydan gibi Arapça kelimeleri kaldıramazsınız,aynı şekilde kökleşmiş ve diğer
dillerin etkisiyle bizim dilimize girmiş kelimeleri de kaldıramazsınız.Ancak dışarıdan fazla etkilenmemek için
bugün dilimize girecek olan bu kelimeleri mutlaka ama mutlaka bir süzgeçten geçirmemiz lazım.Bakın lazım
dedim bu da artık bizim dilimize girmiş Arapça bir kelime.Ama kalkıp tamamen Arapça veya İngilizce kullanıp
dilimizi unutursak bizde bir köşede unutulan zavallı ve ezilen bir millet ve bireyler olmak zorunda bırakılırız.Bakın
yurtdışında özellikle de herkes iyi bildiği için Almanya da bir Türk çocuğu nasıl okula gidip eğitim alacak,tabiki
başka bir ülkenin bayrağı altında olduğu için o ülkenin dilini öğrenerek,yani Almancayı öğrenerek.Peki biz hangi
ülkenin sömürgesiyiz ki Cemil Meriç'in,Necip Fazıl'ın,günümüzdede Oktay Sinanoğlu'nun ısrarla karşı çıktığı
yabancı okullara hayranlık duyup kendi eğitim sistemimiz çöktüğü için kurtuluşu onlarda buluyoruz.Benim ay yıldızlı
şehidimin kanıyla boyanmış bayrağımız altında neden üniversitedeki Profesörlük ünvanına ulaşabilmek için ingilizce
sınavına girmek zorunlu.Evet küçülen dünyada sadece ingilizce değil onun yanıdna Fatih Sultan Mehmet Han gibi
en az 8 dil de bilmemiz ve sanatsal bir ruh taşıyıp şiir bile yazabilecek bir düzeyde dil ve kültür bilgisine sahip olmamız
lazım.Basın yayın organlarını hep birlikte uyarıp onları eğitici olmaya davet edelim.Evimizde sadece kullanmadığımız
büyük bir salon,yemek ve fincan takımı ile vitrine ve odaya uyumlu hiç açılmamış ve okunmayan ansiklopediler gibi
hiç olmazsa arada bir okuyacağımız kitaplarımız,büyüğünden bir türkçe lügat ve tarih kitapları ile birkaç ansiklopedi olsa
fena mı olur.Evet herşey okuyup araştırmakla,merakla,uyanık olmayla ve bol bol düşünmekle olur.Gelin dilimize ve
kültürümüze hep beraber sahip çıkalım.Teşekkürler.
 
Sayın Eren,

Biz bir göçebe milletiz. Göçebe toplumlarda da kültür, dil yapısı tartışılır. Aldığımız kültürü bir karşılaştırın Avrupalı ya da Rusyalı ile.... Bir onların kültürüne bakın bir de bizimkine..... Onların 1000-2000 yıllık kültürlerine sahip çıkmaları gayet normal....Kültür; dille, yaşadığınız çevreyle, eğitimle ilgili.... Ben açıkçası bu konuda epey daha yolumuz olduğunu düşünüyorum.....
Bu arada Türkçe'yi zenginleştirme çabaları hala sürüyor. Yalnız bazı kelimeler var ki Türkçe karşılığının üzülerek hiç kullanılamayacak kadar anlamsız ve uzun olduğu gerçeğini de yadsıyamayız....
Bireylerden oluşan toplumda -eğitim- olmadığı sürece?......Çok zor....

TV deki reklamların ilgi çekmesi uğruna, Türkçe'nin heba edildiğinin kaç kişi farkında?
Kaç eve gazete giriyor, kaç kişi tarihimizle ilgileniyor, kaç kişi kitap okuyor....
Davranış bilimleri konusunda kim ne biliyor?

İstanbul sokaklarında hala çocuklar, başı kabak, ayağı çıplak koşturuyor....

Diğer konu başlığı altında yazdığınız yazıyı da okudum. TV ve işlenen konularla ilgili...
TRT de aynı durum yok bildiğim kadarıyla....Yine NTV, TV8, CNN Türk de öyle...
Bizim ülkemizde kontrol mekanizması bizde olmayınca bu tür sonuçlarla karşılaşmamız gayet normal.....
Daha söylenecek çok şey var ama...

İyi günler dileğiyle,
 
NUR ARSLAN' Alıntı:
Sayın Eren,

Biz bir göçebe milletiz. Göçebe toplumlarda da kültür, dil yapısı tartışılır. Aldığımız kültürü bir karşılaştırın Avrupalı ya da Rusyalı ile.... Bir onların kültürüne bakın bir de bizimkine..... Onların 1000-2000 yıllık kültürlerine sahip çıkmaları gayet normal....Kültür; dille, yaşadığınız çevreyle, eğitimle ilgili.... Ben açıkçası bu konuda epey daha yolumuz olduğunu düşünüyorum.....
Bu arada Türkçe'yi zenginleştirme çabaları hala sürüyor. Yalnız bazı kelimeler var ki Türkçe karşılığının üzülerek hiç kullanılamayacak kadar anlamsız ve uzun olduğu gerçeğini de yadsıyamayız....Bireylerden oluşan toplumda -eğitim- olmadığı sürece?......Çok zor....
.........................................


Sayın Nur Hn.

özellikler altını çizdiğim hususları ve de genel olarak bu düşüncelerinizi müsaait olduğunuzda biraz açar mısınız lütfen.

saygıyla
 
eren' Alıntı:
...............................


Başka kültürlerin dillerini alıp çoğunluklu olarak kendi toplumunda kullanılır hale getirmek
kültür yozlaşmasına ve nesiller arasında anlaşmazlığa sebebiyet verecektir.....................................

4d2a3d0e21.jpg



saygıyla
 
Sokrat Ölüme mahkum edildiğinde, eşi:
- Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
- Ne yani, demiş. Birde haklı yere mi öldürülseydim!
-------------

Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir...
Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
"Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der.
Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
- Ben çekilirim!!
--------------

Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Sheaksper'a gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur:
- Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın..
--------------

Meşhur bir filozofa:
- Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz, diye sorulduğunda:
- Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan, demiş.
--------------

Dostlarında biri, Fransız kralı 15. Lui' ye:
- Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder.
Kral, alaylı alaylı gülerek:
- Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş.
Bu buluşunuza karşılık,sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
---------------

Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri:
- Efendim, demiş. Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?
Galile:
- Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?
---------------
Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon' un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
- Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca,
Napolyon:
- Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.
----------------

Bir toplantıda bir genç M. Akif küçük düşürmek için:
- Affedersiniz, siz veteriner misiniz? demiş. M.
Akif hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
- Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?
-----------------

İdam edilmek üzere olan bir mahkuma:
- Diyeceğin bir şey var mı? diye sorduklarında:
- Bu bana iyi bir ders oldu!!
-----------------

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş.
Vezir:
- Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış:
- Bende bilirim.
-----------------

Sultan Alparslan 27 bin askeriyle bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
-Bizde onlara yaklaşıyoruz.
--------------------

Bir filozofa sormuşlar: Şansa inanır mısınız?
Filozof:
Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım.
 

Benzer konular

Üst