fonradar

İstanbul'a Dair Herşey İçin Buraya Yazın

NUR ARSLAN

Katkı Sunan Üye
Üyelik
1 Haz 2005
Mesajlar
367
Merhaba,

Hem okuyun, hem de yazın......


Kod:
SEVEMEDİ İSTANBUL İKİMİZİ 



Seninle hiç İstanbul'da olamadık 
Göremedi İstanbul ikimizi...
Ne Emirgan'da bir semaver tüketebildik
Ne Aşiyan'da hüzün...
Bir tepeden seyretmek için bu güzelim kenti
Ne Çamlıca kısmet oldu ne Piyer Loti...
Hiçbir vapur taşımadı bizi Marmara'da
Bir güvertede seni
Liseli aşıklar gibi dakikalarca öpemedim..
Ellerini avuçlarımda tutup ta içimi dökemedim 
Şöyle bir elimi atıp ta omzuna 
Kolun belimde
Yürüyemedim seninle Beyoğlu'nda
Bir sinema yada tiyatro koltuğunda
Parmak uclarıma değmedi dudakların
Pasajda Arjintinleri çekip 
Nevizade'de bir iki tek atamadık
Doyulmaz uykulara bir türlü yatamadık
Seninle İstanbul'da olamadık
Duyamadı İstanbul sesimizi 
Sahaflar'da yorulup ta kitaplara bakmaktan 
Çınaraltı'nda mola veremedik 
Karışıp çılgın kalabalığına Kapalı Çarşı'nın
Tadına varamadık bir öğlen rakısının
Yada Sultanahmet'te bir müzeyi gezip 
Dostlara uğrayamadık
Gülhane'den uzanıp Sarayburnu'na 
İntiharı düşünemedik enine boyuna
Ne Laleli'den geçebildik sevgilim 
Ne kendimizden
Bir çalgılı Kumkapı meyhanesinde
Aglayamadım doyasıya sımsıcak göğsünde
Eski İstanbul'da gezdiremedim seni
Yemiş'te Asmaaltında
Ne kaldırımlarımı gördün ne çayhanelerimi
Ne çocukluğumu bildin ne gençliğimi
Seninle hiç İstanbul'da olamadık 
Saramadı İstanbul hiç bizi 
Çılgınlar gibi dolanamadık otobüslerle
Trenlere binemedik
Bırak bütününü bu koca kentin
Sadece bir tek semtin 
İçinde bile olamadık
İstanbul hiç doymadı bize bitanemmm 
Bizde O'na doyamadık...
 
selamlar

Nur hn bam telimize dokunmaya devam ediyor. :D

her ne kadar hep stresiyle yaşasakda büyük aşklar büyük nefretle başlıyor kimi zaman.

şairin dediği gibi "istanbulu sevmeyen gönül ne anlar aşktan"

istanbula dair daha yeni kaybettiğimiz üstadımız Atilla İlhan'dan bir şiiri paylaşmak isterim.

istanbul ağrısı


kanatları parça parça bu ağustos geceleri
yıldızlar kayarken
şangur şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen eğer yine İstanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları

büyüteceğim

pançak pançak şiirler tüküreceğim
demek yine ben
limandaki direkler ormanında bütün bandıralar

ayaklanıyor

kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
Yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor

eğer sen yine istanbul'san
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
sirkeci gar'ında tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlıyan
sen eğer yine istanbul'san
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gözlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildiğin attila ilhan'ı
zehirleyebilirim
sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversiteden
Tophane İskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor
ulan istanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazut tüküren bu dövmeli gemiler

senin mi

akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden
peki istanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi

boy boy

gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaranlarınla uykularımı ezerek deliksiz

yaşattığın

çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin
eğer sen yine istanbul'san
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek

istediğim

Sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine istanbul'san
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim
ulan yine sen kazandın istanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiçbir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine İstanbul'san
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen

yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir
ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken

1949 Eylül'ünde birader mırç ve ben

sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık
sana taptık ulan
unuttun mu
sana taptık

Atilla İLHAN
 
Merhaba,

Bam telimize Sezen Aksu'dan da bir katkı.......



Kod:
İstanbul İstanbul Olalı
Söz/Müzik: Sezen Aksu

Uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde bi taşa
Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru
Yapacak hiçbir şey yok gitmek istedi gitti
Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti

Bi lodos lazım şimdi bana, bi kürek, bi kayık
Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı

Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser

İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser

Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik
Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bir karadelik
Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi
Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik

Bi lodos lazım şimdi bana, bi kürek, bi kayık
Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı

Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser

İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser
 
okadar güzel anılarım var ki o şehirde. ......VE nasıl bir atmosfere sahip ki:BU ŞEHİRDE HERŞEY BAMBAŞKA dedirttiriyor insana. GECE RÜYAMDA GÜNDÜZ DÜŞÜMDESİN SENINLE YATIP SENINLE KALKIYORUM, HOŞÇAKAL İSTANBUL AYRILIYORUM.........................................



istanbul, senden ayrılmak zor geliyor bana,
inan istanbul, aşığım sana, ayrılmak matemimdir,
eğer övülecek güzellik varsa, bunlar hep senindir,
hasretinden sarardım soldum,
kavuştum sevdam, ayrıldım matemim oldun,
gülüyorlar zerafetleriyle; eminönü, kadıköy, üsküdar,
seni hep anacağım istanbul ölene kadar,
yukardan kükrüyor topkapı çamlıca bütün ihtişamıyla,
bir başka güzellik katıyor ışıklar, boğazdan akışıyla,
bayezıttan, eyuptan, sana selam var,
bir çift göz seni izliyor çamlıcadan, muhteşem bakışıyla,
eğer varsa insanda zerre kadar hissiyat,
çamlıca ne yürekler yakıyor,
o büyük ihtişamıyla, istanbula bir tepeden bakıyor
hoşcakal istanbul ayrılıyorum,
ama üzülme yine seninleyim, sen benim içimdesin,
yüreğimde bir ateş, kor gibi yanıyorum,
hoşcakal istanbul ayrılıyorum...
gece rüyamda gündüz düşümdesin,
seninle yatıp seninle kalkıyorum,
hoşcakal istanbul ayrılıyorum...

Tacettin Aksu
07.04.2000 İstanbul
 
> > >
> > > >İstanbul'da yazın yaşamak zorunda kalan, sabah işe gitmek, akşam eve
> > >dönmek
> > > >zorunda olan, hayallerine teğet bile geçemeyecek bir işte çalışmak
> > >zorunda
> > > >kalan biri misin? Ben öyleyim. Hayatımın bu devresinde yine
>kayboldum.
> > > >Hayatımın bazı devrelerinde nereye gittiğimi bildiğimi sanıyordum ama
> > >şimdi
> > > >kayboldum. Sabah işe gelip hep yaptığım ve durmadan yapacağım ve
> > >yapmaktan
> > > >kendimi alamayacağım işleri yapıyorum. Yaptığım işlerin artık bir
>manası
> > > >yok. Dosyaları var. Faturaları var. Manaları yok. İstifa etmenin bir
> > >manası
> > > >var , çalışmanın bir manası yok..
> > > >
> > > >İstanbul yazın da güzel bir şehir, haksızlık edilemeyecek kadar
>güzel..
> > >Caz
> > > >festivali var , açık havada oturup ,sahnedeki insanın sesine kendini
> > > >bırakmalısın, o zaman çok güzel. Ya da akşamları bahçene masa kurup
> > > >,komşularla oturmalı rakıları tokuşturmalısın, gayet güzel.. Ya da
>açık
> > > >havada sinemaya gitmelisin eskiden olduğu gibi sırtına hırkanı
>almalısın
> > >ve
> > > >şıpıdık terlikler giymelisin. İstanbul'a tatile gelmelisin, o zaman
>ne
> > > >kadar güzel..
> > > >
> > > >Ama İstanbul'da tatilde değiliz. Çalışmalıyız, bu şehir paranın
>peşinde
> > > >koşanların şehri.. Sabah her tarafı kazılmış yollardan toz toprak
>içinde
> > > >ofislerimize varmalıyız. Bütün gün çalışmalıyız, belimiz ağrımalı
> > > >,yetmemeli, mesaiye kalmalıyız. Ayın elemanı olmalıyız. Madalyonları
> > >havada
> > > >kapmalıyız..
> > > >
> > > >Sakın benim kadar naiv olmayın siz. İki kere canının istediğini
>yaparsan,
> > > >beş kere burnundan gelecektir.. Bir kere mutlu olursan bu ofis o
>mutluluk
> > > >noktanı bulup üzerine dinamit koyacaktır. Sen kendin ettin kendin
>buldun,
> > > >sabah yine kahvaltı bile etmeden , her yeri kazılı yollardan hoplaya
> > > >zıplaya buraya geleceksin. Sakın delirme , delirirsen işe yaramaz
> > >olursun.
> > > >Delirirsen belki kaçar gidersin, alışveriş yapmaz, sabah akşam
>faturaları
> > > >nasıl öderim diye düşünmezsin. Delirirsen sana ehliyet vermezler ,
>komik
> > > >bir bisiklete binmek zorunda kalırsın. Sana gülen çocukların ilerde
> > >büyüyüp
> > > >boyunlarına geçecek kravatları gördüğünde onlara acır gülümsersin.
>Sakın
> > > >delirme.. Akıl sağlığını koru, akıl sağlığını koru ki ona biz
>hükmedelim.
> > > >Her sağlıklı bünye bir ofiste kurumalıdır, haftasonu biraz kendine
>gelir
> > > >gibi olsa bile sakın korkmayın, pazartesi yine kurur..
> > > >
> > > >Ben sanırım herkesin o nostaljik, budala, hayalci dediği tipte bir
> > > >insanmışım. Sen kazık kadar ol kendini bileme.. O da ayrı bir hazin
>öykü.
> > > >Hayal hatası yapmışım. Hayal hatası yapmak kadar kötüsü yoktur. Şimdi
> > > >hayatımdan error (!) sinyalleri gelirken , asıl istedğimin annemim
> > > >gençliğindekine yakın bir hayat olduğunu farkediyorum. İnsanların
> > >kalabalık
> > > >yaşadığı, kimsenin yalnız kalmadığı, insanların yazın lakerda yapıp,
> > > >bahçelerde dut yediği. Hani Çemberimde Gül Oya dizisindeki gibi..
>Böyle
> > > >kariyer yapmak, toz toprak içinde araba kullanmak, sabahtan akşama
>kadar
> > > >bir sandalyede ekrana bakmak,insanlarla kavga etmek, stresten kendini
> > > >unutmak, akşam eve geldiğimde yorgunluktan bayılmak istemiyorum. Ben
>bir
> > > >hayal hatası yaptım. Düzeltmeye çalışıyorum.
> > > >
> > > >Ben aslında uzak bir şehirde bir fırında ekmek yapmak, bisiklete
>binmek
> > >ve
> > > >serserilik yapmak istiyordum...
 
İstanbul !...büyükşehir...

İstanbul Ve Sen


İstanbul bana hep seni hatırlatıyor.
Çünkü onun gözleri de en az senin ki karar yeşil.


Hala, gülümseyen bir lale gibi
bana sürgününü gönderiyorsun
dört yanı çevrili bir kale gibi
ne sır umut, ne de sır veriyorsun

gemiler gidiyor, sen gidiyorsun
sulara yansıyor yeşil gözlerin
hüzün dalga dalga, ıssız ve derin
beni İstanbul’a terkediyorsun

sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır
gidersin, harabe olur İstanbul
martılar göç eder; sular alçalır
kendini çöllerde bulur İstanbul

güneşi rengarenk şavkınla gökte
saçlarını tarar iken bulurum
beyazı, gecenin çizgilerinde
ellerini arar iken bulurum

sensiz çözülür mi gül ve mu/amma
yüreğimden hala habersiz misin
adını göklere yazarım amma
mehtabı kaybolur düşlerimin

Nurullah Genç

Erzurum'dan İşletme Yönetimi hocam ne güzel söylemiş...
 
İstanbul aşıklarına;

Kod:
BU SABAH YAĞMUR VAR İSTANBUL’DA..

Bu sabah yağmur var İstanbul’da,
Gözlerim dolu dolu oluyor bilinmezliğe,
Anne sözü dinler gibi masum,
Ağladım bu sabah
Günker dayanılmaz oldu
Senden uzak olunca
Martılar mahzun oldu onlar bile ağladılar
Parklarda düşünmek seni bana getirmez ki
Seni bana getirmez ki.....
 
Canım İstanbul


Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul`da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir "Katibim"i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıkoy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şoyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…

Necip Fazıl Kısakürek
 
Üst