uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KAÇ , GİZLEN , SUS

Ben ölmek için doğmadım..
Her gece yürüyüşlerimde
Bir yıldız kayar gökten
Ama hiç dilek tutmadım,
Kehribar tesbih misal
Hep yıldızlar saydım,
Yalnızlıktan kaçıp, ayın mehtabında dolaştım,
Kendimi gizledim vefasız aynalarda,
Kamufle olup sessizliğe sustum,
Ben kaçtım, ben gizlendim, ben sustum..

Ben ayrı dünya çocuğu..
Her gece ayın doğuşunda
Sancısını çekerim yalnızlığın,
Sonra firari fikirle yıldızlar sayarım,
Kaçarım esaretine düşmekten yalnızlığın,
Gök kubbesi altında gizlenirim karanlığın,
Yürürüm gecenin kucağına susarım,
Benim adıma doğan
Her Gündüz için, her güneş için
?To be or not be? önemli değil,
Her ne kadar asil bir eylem olmasa da
Ben kaçarım, ben gizlenirim, ben susarım..

Ben ölmek için doğmadım..
Her gece yürüyüşlerimde
Bir yıldız kayar gökten
Ama hiç dilek tutmadım,
Kehribar tespih misal
Hep yıldızlar saydım,
Ben kaçtım, ben gizlendim, ben sustum..

Ben ölmek için doğmadım
Ben ebedi yaşamak için öleceğim?

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KARAHAZER ÇİÇEĞİM

Ah bir dağda bırakıp bir dağda bulacağım
Leyla menekşesi
Olursa bir yağlı kurşundan birde senin elinden olur ölümüm

Bir seherde açsınlar bağrımı
En deli rüzgarlar essin
Ne yiğitti desinler, ne filinta, ne hercai fiyaka
Dönüp baktıkları zaman bir oltu tesbihi
Bir gümüş tabaka
Bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara
Şeyh izzetttinin dünyanın bütütn çokcuklarına,
Yaptığı muska
Ve
Sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar
Mintanımın altında

Ah yaban gülü ah Karahazer çiçeği
Ah gurbetin şıvan yıldızı, leyla menekşesi

Yağmurlu bir akşam üstünde duldada
Dedemden öğrendiğim ilk duam gibi
Yeşil ceviz altında koşturan karınca
Harran üstünde her gece parlayan süreyya
Emek gibi, toprak gibi, kan gibi, hoyrat gibi
Adilcevaz fırtınası, yedi dağın eşkiyası gibi
Yasak gibi, bayrak gibi, baskın gibi
Erişilmez birşeydi seni sevmek

Ah leyla menekşesi, ah yaban gülü
Ah karahazer çiçeği, ah yaktığım o içli türkü
Hani o zalım deyen hani o hayın

Şu üç kuruşluk daru dünyada
Göysüme şifasız ecza sürdler
Ve yürüdüler geçliğimin üstünde
Yağmur yağıyordu kuşlarda vardı
Uzandım yıldızlara tutamadım
Saçlarım ağardı şehir zındanlarında
Alem uykudaydı Adilcevaz uykudaydı
Sevdam, menekşem memleket gülüm
Kuyudaydım, saçlarım ağarmıştı
Sahtiyan uykudaydı..
Çıplaktı üzerim, mintanım kana bulanmıştı
Ah karahazer çiçeğim sen uykudaydın
Yıldızlar ve memleket uzaktaydı

Sen böyle gideceksen memleket böyle ağlayacaksa
Ben kabuslarına tabir düzeceksem şehir eşkiyalarının
Kıyamet düzeceksem ve seni bekleyeceksem
Bütün kuyulara bütün suna boyunlu dağlara
Adını haykıracaksam
Yırtılan mintanım, akan kanım, ağaran saçlarım
Ve
Memleket için dön diyeceksem; dön

Dön yaban gülüm
Dön Karahazer çiçeğim
Memleket gülüm

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KIRIK HAVA

Ah yaban gülü
Ah karahazer çiçeği
Ah gurbetin şıvan yıldızı
Bir dağda bıraktığım
Bir dağda bulacağım leyla menekşesi
Gün yüzü görmemiş memleket gülüm
Olursa bir yağlı kurşundan olur ölümüm
Bir seherde açsınlar bağrımı en deli rüzgarlar essin
Ne yiğitti desinler, ne filinta
Dönüp baktıkları zaman bir oltu tesbihi
Bir gümüş tabaka
Bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara
Şeyh izzetttinin dünyanın bütün çokcuklarına yazdığı muska
Ve sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar mintanımın altında
Yağmurlu bir akşamda duldada
Dedemden öğrendiğim ilk dua gibi
Harran üstünde her gece parlayan süreyya gibi
Emek gibi, toprak gibi, kan gibi, hoyrat gibi
Adilcevaz fırtınası, yedi dağın eşkiyası gibi
Yasak gibi, bayrak gibi, baskın gibi
Erişilmez bir şeydi seni sevmek

Ah leyla menekşesi
Ah yaban gülü
Ah karahazer çiçeği
Ah yaktığım o içli türkü
Hani o zalım diyen hani o hayın
Hani o kaç para eden perakendesi şu üç kuruşluk periuşan darı dünyanın

Hepimiz geldik zulümlere
Şehy İzzettin'i toprağa verdiğimiz o gece
Sakalları ağardı Dünya'nın
Yedi yıldız koptu gökte, yedi yumruk yedim yüzüme
Sevdim seni, bir seni sevdim ve yakalandım
Ah leyla menevşesi, ah yabangülü
Ah karahazer çiçeği
Sattılar beni pazarda
Göksüme şifasız ecza sürdüler ve yürüdüler geçliğimin üzerinde
Kahpe bir akşamdı yürüdüler
Türkülerime yürüdüler, canıma yürüdüler, darmadağın
Yağmur da yağıyordu kuşlar da vardı
Uzandım yıldızlara tutamadım saçlarım ağardı şehir zindanlarında
Alem uykudaydı Adilcevaz uykudaydı
Sevdam, menekşem, memleket gülüm uykudaydı
Kuyudaydım saçlarım ıslanmıştı
Çıplaktı üzerim mintanım kana bulanmıştı
Ah karahazer çiçeğim sen uzaktaydın yıldızlar uzaktaydı
Zöhre uzaktaydı tarık uzaktaydı
Adilcevaz uzaktaydı, Şeyh İzzettin uzaktaydı
Memleket uzaktaydı

Ah gurbetin şıvanyıldızı
Sen böyle gideceksen
Memleket böyle ağlayacaksa
Ben kabuslarına tabir düzeceksem şehir eşkiyalarının
Kıyamet diyeceksem ve seni bekleyeceksem
Bütün kuyulara bütün suna boyunlu dağlara adını bağıracaksam
Yırtılan umutlarım, akan kanım, ağaran saçlarım
Ve memleketim için
Dön diyeceksem
Dön yaban gülü dön Karahazer çiçeği
Memleket gülüm
Dön gurbetin şıvanyıldızı leyla menevşesi

Yağmurlu bir akşamda duldada
Dedemden öğrendiğim ilk dua gibi
Harran üstünde her gece parlayan süreyya gibi
Emek gibi, toprak gibi, kan gibi, hoyrat gibi
Adilcevaz fırtınası, yedi dağın eşkiyası gibi
Yasak gibi, bayrak gibi, baskın gibi
Erişilmez bir şeydi seni sevmek.

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KIRMIZI ARABA

Süleyman kara bıyıklı bir işçidir
Ve bu kara bıyıklı Süleyman'ın hikayesidir
İş bulduğu günlerde evine dik dönmekte
Ve götürdüğü ekmeği yemektedir
Karısı Neriman ve oğlu Cevahir'le birlikte

Ne kadar zalim esse de rüzgar
Ne kadar belini bükse de ekmek parası
Aslan gibi bir adamdır işçi Süleyman

Onun Cevahir?i vardır
Cevahir altı yaşındadır
Çünkü gözleri çakmak çakmaktır
Çünkü Süleyman?a bir başka bakmaktadır

Bir pazar sabahı
Tutar babası Süleyman; Cevahir'in elinden
Ve yanında kader yoldaşı karısı Neriman
Çıkarlar gezmeye İstanbul?u inadına
Bir yol düşünür Süleyman
Ulan bu bahtı kapalı kentte
Yürümek de parayla değildir elbette
Üstelik Neriman?a hanidir istediği o naylon terlikle
Canından özgü Cevahirine
Bir gazozla bir simidi alabilecek kadar
Para da vardır cepte

Yürürler İstanbul şehrinin kalbine
Önce Nerimanın naylon terliği alınır bir seyyardan
Sonra da beğenirler simidin en hasosunu umutları Cevahir?e

Anlatır işçi baba Süleyman
İş ararken adım adım arşınladığı sokakları
Bak Cevahir işte şu Yeni Cami
Hem cami hem güvercinlerinin bakması nasılsa bedavadır

Bak Cevahir şu dumanı tütenler vapur
Şu çığlık çığlığa ağıt yakanlar martılardır
Hem vapurun dumanı hem vapurun düdüğü de bedavadır
Bak Cevahir şu uzakta görünen de köprüdür
Geçmesi değilse de onun da bakması bedavadır

O pazar günü
Kara bıyıklı işçi Süleyman
Karısı can yoldaşı Neriman
Ve gözleri çakmak çakmak olan oğulları Cevahir
Gezerler İstanbul şehrini böyle bedavadan

Ve birden mumun alevi söner
İstanbul?un yalanı biter
Nasıl olur bilinmez takılır Cevahir?in gözü
Bir oyuncakçı vitrininde
Pırıl pırıl yanan kırmızı oyuncak arabaya
Döner karabıyıklı dağ gibi babası Süleyman?a
Bana şu kırmızı arabayı alsana baba
Alsana be Süleyman
Canına can parçana
Bir oyuncak araba almayacaksan eğer
Yuh olsun sana
Nasıl olsa babası onu çok sevmektedir
İşin belası küçük Cevahir bunu bal gibi bilmektedir

Bir vitrindeki kırmızı arabaya bakar Süleyman
Bir karısı Neriman?a
Sonra takılır gözleri Cevahirin gözlerindeki umuda inadına
Ulan alt tarafı bir oyuncak araba
Dünya yansa yorganın yok içinde Süleyman
Alem çökse üstüne hayıfın çok Süleyman
Bakarsın cepteki son gazoz parasına
Cevahir?in o kocaman umuduna
Yakışır şu kırmızı araba

Bırakır karısı Neriman?la Cevahir?i dışarda
Girer iflah etmez bir umutla dükkana
Sorar dağ gibi Süleyman
Usta şu vitrindeki nazlı gelin
Şu zalımın ışıltısı
Şu bahtımın kara yıldızı
Şu İstanbul ağrısı
Şu Cevahir?in çakmak çakmak gözleri
Şu kırmızı araba kaç para
Bir Süleyman?a bakar adam bir arabaya
Çok para der hemşerim yani çok para
Süleyman cebinde bir gazoz parası
Yıkılmış bir dağ artığı
Bir tufan sonrası perişanlığı
Döner kapıya çıkmak için dışarı
Oğlu Cevahir
Kırmızı arabayla getirecek
Babasını beklemektedir
Nasıl olsa babası ordan
O kırmızı arabayla çıkacaktır
Nasıl olsa
Kara bıyıklı dağ gibi
İşçi Süleyman babasıdır
Yani Cevahir?in gözünde o
Dünyanın en güçlü
Dünyanın en zengin
Dünyanın en büyük adamıdır
Süleyman

Ama Süleyman
Eli boş çıkar dükkandan
Sorar Cevahir hani baba
Hani kırmızı araba
Sorar hesabı bulutlar dağa
Nasıl desin Süleyman
Nasıl desin adam yüreği
Ben onu sana alamadım
Benim ona param yetmedi diye
Başlar ağlamaya Cevahir
Başlar bulutlar ağlamaya
Yanar yerin yedi arzı
Ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya
Ulan istanbul yanar içine Süleyman?ın
Sorar Cevahir
Hani baba hani kırmızı araba
Martıları gösterir Süleyman
Bak ne güzel uçuyor
Cevahir martılar havada
Boş ver kırmızı arabayı
Baksana martılara
Bakmaz martılara Cevahir
Bakar yangın gibi arabaya
Ama bak der Süleyman
Ne güzel uçuyor martılar havada
Cevahir bir çocuktur küçük yüreğinde yer çoktur
Takılır gözü martılara
Gözünden sel olup akan kan rengi yaşlarını siler
Evet der ne güzel uçuyor martılar havada
Ve unutur gider Cevahir kırmızı arabayı

Unutur gider dalar gözleri martılara
Cevahir unutur unutmasına ya
Kara bıyıklı dağ gibi işçi baba Süleyman
Ömrü boyunca unutmaz o kırmızı arabayı
Her gece döşeğine yattığında
Uyumak için gözlerini kapadığında
Demir lokma gibi
Bir kırmızı araba takılıt durur kursağına
Bütün ömrü boyunca

İşte bu
Kara bıyıklı Süleyman?ın hikayesidir
Ve herkesin bir yerine
Birgün bir Süleyman acısı değmiştir

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KUŞ HATIRALARI

Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar
rüyalarımıza melekler uğrardı.
Kapımızdan yoğurtçu
bahçemizden ishakkuşu
kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.

Kışın bir sobamız olurdu
sobanın yanında kedimiz
kedinin önünde yün yumağı
bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.

Yerli malı kullanan
yurdun üç tarafı denizlerle çevrili
kuru üzüm incir fındık
tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren
kuru üzüm ve inciri satan
karşılığında
çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan
bir toprağın fertleri...
Biraz yoksul biraz mütevekkil
biraz mahçup biraz kırılgan
biraz naif ama hep umutlu...

Özlerdik.
Memleketteki halamızı
ince doğranmış bir dilim pastırmayı
yurttan sesler korosunu
akşam komşuluklarını
radyo tiyatrolarını
sabah ezanını
kalaycıyı bozacıyı
münir nureddin şarkılarını
orhan boran yarışmalarını
kandil gecelerini duvar sarmaşıklarını
bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını
okul önü koz helvalarını
akşam oturmalarını
ve hayatı...

Top oynardık
ip atlar kedi kovalar
taşlarla birbirimizin başını yarar
mahalle savaşları çıkarır
gece olunca da tutar babalarımızın elinden
yazlık sinemalara gider
Sadri Alışık Vahi Öz
Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder
Olimpos gazozları içer
güler eğlenir bağırır çağırır
dönerken yıldızları sayardık.
Biz sıkı çocuklardık.

Hepimizin birer yıldızı vardı
onlara isim takardık
onlar da bize isim takardı
pus ve dumandan önce bu şehrin
geceleri gözkırpan ve isimleri takılan yıldızları
vardı.

Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik
biz kimseden yana değildik.

Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri
olmazdı
Bir değirmendeydik
öğütülen
öğütülürken türküler söyleyen
buğday başaklarına benziyorduk.
Ben
çorbalardan tarhanayı
yemeklerden kurufasulyayı
sigaralardan Harmanı
belki bunun için çok sevdim.

Yollar bozuk musluklar bozuk
ziller bozuk paralar bozuk
ama adamlar sağlam idi.

Bu şehrin yıldızları vardı.
Saçlarına kurdelalar takan
çivitle yıkanmaktan aşınmış beyaz çoraplarına
leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan
gözleri önünde
yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde
küçük çocukları vardı bu şehrin
bu şehrin yıldızları vardı.

Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı.
Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi.
Taksimden Fatihe troleybüs kalkar
Şişhanede mutlak raydan çıkardı.
Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.

Muammer Karacan?nın adına bir tiyatro binası yoktu
bizzat kendisi vardı.

Başımız ağrırdı komşumuz vardı
gönlümüz daralırdı komşumuz vardı
Çorbamızı umutlarımızı
memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız
vardı.

Geceleri bekçimiz
gündüzleri sütçümüz
bizim kadar zayıf da olsa
nohuta ve makarnaya alışmış da olsa
Sarman adında bir kedimiz
ceplerimizde kırık misketlerimiz
çamur bulaşığı ellerimiz
ve gülümseyen bir yüzümüz
kimseye göstermekten utanmayacağımız bir içimiz
bir araya gelerek çektirebileceğimiz
bir aile fotoğrafımız vardı.

Bir sabah bütün iyi şeylerin
Ayvansaray iskelesinden
hayal ülkesine doğru demir alan
bir şirket-i hayriyye vapuru gibi
aramızdan ayrıldığını gördük
Sonra Ayvansaray?ın sularının çekildiğini yazdı
gazeteler.
Süheyla hanımın Raci beyin
Melahat mehveş ablanın
Niko?nun Ercüment efendinin çekildiğini ise
yazmadılar nedense.
Ama yok ama yoklar.

Ne Harman sigarası kaldı geriye
ne Olimpus gazozu
ne Sadri Alışık.

Kalan bir tortuydu belki.

Belki kırık bir rüya denizi
belki suya düşürdüğümüz suretimizin
cep aynamıza nüktedan bir yansımaydı herşey.
Herşey Maltepe sigarasının
hep arandığında
her bakkalda bulunabilmesi ile
büyüsünü kaybetmişti belki de .
belki de biz bir rüya mı görmüştük?

Hadi hepsi yalandı.
Hadi hepsi hayaldi.
Hadi hepsini ben uydurmuştum.
Ama rüyalarımızın melekleri
ve soframızın daim konukları kuşlar?
Ya onlar?
Onları siz de görmediniz mi?
Sizin de sofranıza konup
rüyalarınıza uğramadılar mı?
Onlar da mı yalandı?

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MERHABA...

Merhaba kardeşim, arkadaşım, gönüldaşım merhaba
Merhaba sırdaşım, omuzdaşım, kaderdaşım merhaba
İçtiğim su, aldığım hava, yediğim ekmek uyuduğum döşek
Gördüğüm rüya, beklediğim umut yaşadığım toprak merhaba

Merhaba
Ormanda ağaç, ağaçta dal, dalda yaprak, yaprakta tırtıl merhaba
Merhaba ovada çimen, denizde dalga, yaylada kar, dağda bulut merhaba
Harran, Çukurova, Yedigöller, Çorlu, Isparta, Çaykara Merhaba
Çankırı, Çorum, Adana, Niksar, Mudurnu, Bandırma
Midyat, İdil, Tarsus, Kemah, Yüksekova merhaba
Ula Zeki istanbul neki Erzurum yayla
Yayla ulan Erzurum sana da olsun merhaba

Merhaba memleketim, mahallede bakkalım, pamuk tarlasında ırgatım
Vergi dairesinde memurum, dağda çobanım, yürekte sızım, duvarda sazım
Hasatta yazım, gelinim alyazmalım nazım merhaba

Merhaba şose yolum, dağ patikam, geçit vermez kaçkarım
Adam yutan gavur dağım, İstanbul izmit otobanım merhaba
Merhaba Kızılırmak türkülerim, fırat ağıtlarım
Dicleye yaktıklarım, yeşil ırmak bozlaklarım merhaba

Merhaba ağaçlarım, selvilerim, çınarlarım,
Rizede çayım, Anamur'da portakalım
Önde yürüyenim, arkada düşünim
Seferberliğim, süpürge tohumu yiyenim
Dedem, edem cennetim cehennemim
Ey benim memleketim merhaba

Merhaba kardeşim, arkadaşım, gönüldaşım merhaba
Merhaba sırdaşım, amuzdaşım, kaderdaşım merhaba
İçtiğim su, aldığım hava, yediğim ekmek uyuduğum döşek
Gördüğüm rüya, beklediğim umut yaşadığım toprak merhaba

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ONYEDİ YAŞIM GİBİ

Sen benim onyedi yaşımsın,
Deli çağımsın...
Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın .
İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın.
Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim ,
İlk şiirim, ilk kavgam ,
Yaşamı ilk farkedişimsin .
Sen benim onyedi yaşımsın...

Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan.
Cebinde iki gazoz parası
Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolan .
İki film bu akşam,
Birinde Yılmaz Güney oynuyor, birinde Fikret Hakan.
Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan:
'...Rüyadır gördüğün bütün düşler ,
Gözlerin aklımı perişan eyler ,
Aşk masalından şarkılar söyler ,
Beni hülyalara salan gözlerin ...'
Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan ,
Bir külah çekirdeği, mangal gibi yüreği var, bilesin...

Sen benim onyedi yaşımsın,
Deli çağımsın...
Aynaya ilk bakışım ,
Babamla ilk kavgam,
Evden ilk kaçışımsın.
Serçeleri sevdimse senden,
Minibüslerde muavinlik ettiysem.
'Bir Teselli Ver'i dinlediysem Orhan Gencebay'dan,
Emirgan'da çay içtiysem,
Tophane'de sabahçı kahvelerini öğrendiysem ,
Nerden bildiysem şiirlerini Ümit Yaşar'ın,
Pazar sabahları kapının önünden geçtiysem,
İçimdeki kıpır kıpır bu soluk nereden ...

Sen benim onyedi yaşımsın,
Deli çağımsın...
Okulu ilk asışım,
İlk kez birine gümüş kolye alışımsın.
Sen benim ilk sakarlığım, ilk tuhaflığım, ilk yakalanışımsın.
Sen benim onyedi yaşımsın...

Mahallenin delikanlısı,
Elleri ceplerinde, dudağında ıslığı,
Başında kavak yelleri.
Şarkılar mırıldanıyor.
'Zalimin zulmü varsa sevenin Allahı var' yeni çalıyor 45lik plaklardan.
Hayri Şahin ortalığı kavuruyor.
Mahallenin delikanlısı,
Cebinde iki gazoz parası.
Yüreğinde garip bir pıtırtı
Alışmaya çalışıyor sana alışmaya.
Akşamları işportaya çıkıyor,
Bir defter, bir kalem, bir de çakı alana aynayı bedava veriyor.
Yani günler geçiyor onyedi yaşının bütün tadıyla ...

Sen benim onyedi yaşımsın,
Deli çağımsın...
İlk maça gidişim, Cemil Turan'ı ilk seyredişim, ilk sevincimsin.
Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme öyle güvendiğimsin.

Sabahları eskici geçiyor kapıdan
Karşı komşu Nafile Teyze bakkaldan ekmek istiyor
Çocuklar top kovalıyor mahallenin arsasında
Bir bakıyorum cama da iki güvercin konuyor iyi mi,
Herşey güzel oluyor.
Bu hengame nasıl yakışıyorsa İstanbul'a bana da aşk öyle yakışıyor.
Anam koş kapa diyor muslukları,üç gündür akmayan sular geliyor.
Ben onyedi yaşındayım, hayat benden yana duruyor ...

Sen benim onyedi yaşımsın,
Deli çağımsın...
Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın.
İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın.
Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim,
İlk şiirim, ilk kavgam, yaşamı ilk farkedişimsin...

Sen benim onyedi yaşımsın,
Sen benim, sen benim, sen benimsin.
Sen benim herşeyimsin.
Hiçbirşeyimsin, hiçbirşeyimsin..

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖYLESİNE SEVMİŞTİM

Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim,onlarda gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin
Yıldızları da alsana yanına gökyüzünden
Sevdiğimiz şarkıları da
Pencereme konan yusufçukları da
Bana karanlığı bırak
Beni bırak, beni böyle bırak
Böyle ansızın, böyle yakışıksız
Böyle anlamsız, böyle dağınık
Öyle kapıda susuşun
Öyle sarsak, öyle serkeş, öyle çerkes duruşun
Öyle sağlam, öyle bir de vuruşun
Koy beni sensizliğe
Ve otursun içime kül gibi kor yangının

Şimdi gidiyorsun, git
Hadi git
Hepsi hepsi bir sevda benimkisi, al da git
Hadi kanatma
Hadi yıkma
Hadi dokunma
Zaten ben seni öylesine sevmiştim

Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim,onlarda gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı her şeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SABRİ ABİ

Ah ulan ah Sabri Abi
Yüreği elinde çocuk
Diz boyu karda açan ahçiçeği
Aşkın kendisi yani
Hürriyetin geleceği
Sert sakallarında vurgun izi

Ah ulan ah Sabri Abi
Yorgun akşamların kederli sofralarında
Önce duran sonra vurulan dostluğumuz gibi
Temiz pak
Sen beni bir volkanın kapısında bıraktın
Hani sen benim elimden tutacaktın
Can olacaktın
Sen beni severdin
Sen yüreğinde vurgun göğsünde darp izi
Sen hani güler geçerdin

Ah ulan ah Sabri Abi
Gittin
Geride kan geride tortu
Geride bir hain karanlık
Ki diz boyu
Geride eski şarkılar kaldı sadece masalara çizdiğimiz
Geride takvim yazıları mahpus mektupları
Solgun fotoğraflar ve saksıda kurumuş Cezayir menekşeleri
Geride bir ömür kaldı yarım bıraktığın
Hani güzel günler gelecekteydi Sabri Abi
Hani beyaz arabamız bir impalamız olacaktı
Hani cebimizde paramız
Hani dudağımızda ıslığımız
Hani sahilde çay içecektik adam gibi
Pahalı birer gömlek giyecektik
Jilet gibi ütüleyecektik lacilerimizi
Kahpe dünyanın ta ciğerine üfürecektik cigaralarımızı

Ah ulan ah Sabri Abi
Sensiz erken kapanacak bolkepçe lokantası
Bir daha Yılmaz Güney oynamayacak yazlık sinemada
Bir daha leblebi kavurmayacak Nuri Amca
Kabataş kaldırımlarda
Bir daha birlikte çıkamayacağız sabaha
Bir daha, bir daha olmayacak
Sahilde Kısmetim Teknesi bizim için yanmayacak
Tophane Limanı?na Rus Gemisi odesa gelmeyecek
Bizi sevmeyecek, yüreğimizdeki umut
Bizi sevmeyecek karabaş köpeğimiz
Bizim için şikayetsiz bir nar gibi yanmayacak cihangir

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SEVDA SOKAĞI

ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
gecenin efkarı iniyor perde perde
sevdanın hayali vuruyor arada bir içime
ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
hani şu perdelerinde mavi kuş resimleri olan
ali bakkalın hemen yanında 17 numara
o kırgın hayatın tam ortasında
hani duvarlarında hala yazılar olan o sokakta
biri gurbetin ,biri ihanetin,
biri de seni böyle sevmenin hikayesi
sevdanın camı bana bakıyor ben cama
ve bak sen şu serencama
pencere önünde menekşeler ,hatmiler
bide gece sefası ,bide haytalığı adamın
abi bide sevdanın hayali vuruyor arada içime
iyi oluyor diyorum bu sana iyi oluyor
arada bir arkadaşlar geliyor laflıyoruz ordan burdan
anlarsın ya güzel abim
iç cebimde bir umut doğuyor
bide nerden bulduysam resmi sevdanın
resimde sevda inadına gülüyor
sevdam gayri resmi bilmekteyim
gel ki benim abim
birazda üstümüzde macera güzel duruyor
yani yakışıyor adama yakışıklı bir sevda
hayat haybeye vurmuyor yüzümüze belasını
hayat sokağımızda bir kehribar tespih gibi
dokuyor tanelerini takır takır yüzümüze

ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
ağzımda fiyakalı bir ıslık
zulamda ağır yarası sevdanın
ali bakkalın çırağı metin anlıyor halinden insanın
metin nedir senin niyetin
kap bakalım abine bir taze ekmek biraz zeytin
bu akşam yine odamda efkar var
anlarsın ya metin adamın halinden adam anlar

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ŞAŞKIN ATEŞ

Dönemem geriye,yorgunum sevgisizliğe.
Ne olur anla beni.

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

VUR BİTSİN

Orada masanın üstünde bir resim,
İkimiz denize karşı durmuşuz Üsküdar?da
Saçlarımızın üzerinde martılar,
Gözlerimizde acemi bir aşk
Ve tuhaf ve çocuksu bir mutluluk,
Senin sırtında sarı yağmurluğun
Kadıköy?de ucuzluktan almışız
Bende o siyah kazak hani bir kedi gibi sokulduğun
Şubat ve yağmur yağıyormuş meğerse,
Islatan her tarafımızı
Orada masanın üstünde bir resim,
Yak bitsin
Orada kapının arkasında bir yazı,
Seviyoruz yazmışız birlikte,
Harfler nasıl titremiş meğer ellerimizde,
Bir pazartesi akşamı ben eve dönünce
Tutup öyle yazmışız nereden estiyse,
Hep gülüşün, hep sıcaklığın sinmiş harflere,
Ne yaptığın çorbanın, ne pilavın tadı
Sobayı yakmayı unutmuşuz ne gam,
Senin çiğdemler açmış yüzünde sıcaklığın
Orada kapının arkasında bir yazı
Sil bitsin.
Orada sehpanın üzerinde iki bardak,
Senin demlediğin çayı içmişiz birlikte
Nasılda dalgamızı geçmişiz dünyanın bütün dertleriyle,
Bir masalmış bir yalanmış gibi korkmuşuz,
Sıkı sıkıya yaslanmışız bahtımızın kara yıldızına
Ben tek sen üç şeker atmışın filiz çayımıza
Sonra açıp perdeyi gökyüzünden bir dilek tutmuşuz,
Mehtap gülümsemiş deli yürek çocukluğumuza
Orada sehpanın üzerinde iki bardak,
Kır bitsin.
Orada odaya saçılmış küçük hatıralar,
Ne yana dönsem bir parça bir şey senden
Belki minik kızgınlığın, belki bir gülüşün orda,
Böreğin altını yakışın, düğmeyi dikerken iğneyi eline batırışın,
Ve saçların hep o kan gülleri taktığın saçların, beni mahpus bıraktığın saçların.
Ne yana dönsem bir parça bir şey senden
Hep o kanepede oturmuşluğun, şu senin küçük yastığın, şu eşarbın,
İşte şu bir haziran akşamı gitmek için ayaklanışın
Ne yana dönsem bir parça bir şey senden
Orada odaya saçılmış küçük hatıralar,
Git bitsin.
Orada ayaklarının dibinde bir adam,
Adam bütün adamlığını dökmüş önüne,
Böyle kaç gün yada kaç gece, ayaklarının dibinde,
Öyle kolay mı öyle kolay gitmek,
Her şeyi bu İstanbul?u, o sevdiğin adaların kokusunu
Mısır çarşısını, Eminönü?nün balık ekmeğini
Beyoğlu?nun sinema salonlarını birlikte beklediğimiz 28 numarayı,
Unutmak öyle kolay mı, öyle kolay,
Orada ayaklarının dibinde bir adam,
Kov bitsin.
Orada çekmecede yedi otuzbeş bir silah,
Babadan kalma,
Hani bir bayramda saydırmışız havaya,
Sen biraz ürkek sokulmuşun omzuma,
Kuşlar havalanmış bütün kuşları İstanbul?un,
Giderken galiba bir beni birde bunu unutmuşun
Orada çekmecede yedi otuzbeş bir silah,
Ve burada zaten öldürdüğün bir yürek,
Vur bitsin

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YALAN

hadi gidiyorsun
yürekten kan gidiyor,sen gidiyorsun
herşey gidiyor
gökte bulut,dağda kar,düzde kervan gidiyor
solgun bir gül oluyor insan
bir demet kır çiçeği ölüyor sen gidiyorsun
ne ucuz yaşıyorsun,ne kolay
bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun
bakma öyle
ben kanıyorum sen üşüyorsun

kolay değil bir yalan bu
yaralayan kanayan koca bir yalan
yalan işte
sevdiğim yalan
şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu
ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi
yumuşak sıcak bir yalan
ıslak gözlerimle geçiyorum
yaralı bir ceylanın kalbinden
ceplerimde kül var
bir yangından arta kalan

sorduğum adreslerde kimse olmuyor
ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman
her şey bir yalan gibi yandığı zaman
yalnız olduğunu anlıyor insan
anladım ve geçtim
yaralı bir ceylanın kalbinden

aynamı kırdım fotoğraflarımı yaktım
nasıl da acımasızdım tafralarıma karşı
nasıl da umarsız

su gördüm düşümde
karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu
ceplerimde kül vardı ve yanıyordu
sonra sabah oluyor
ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu

hayır diyordu bir dağ köylüsü
hiçbir şey için geç değil
ve geç değil bir şey için hiçbir şey
bişey vardı öyleyse bişey
beni çeken
gecenin duldasından uzağa
kocaman çayırlara çeken bişey
gümrah ırmaklara
sonra sıcağa sonra acıya
sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan
bişey

tutsana beni,bırakmasana
olsun yaralasana
olsun,ağrısa da
yalan da olsa,kalsana

dağ köylüsü
aşkın olduğu yerde ben varım
sen olmasan da ben varım
yağmur yağar saçlarım filizlenir
bir yıldız düşer omuzlarıma
ıslık çalar ıslanır şarkılarımı söyler geçerim kapından
camların buğusundan ve yağmurun kokusundan
tanırlar beni
bilirler
en iyi yalanlarını ben alırım onların
adresler sorarım kimseler oturmaz orda
ve kimseler olmaz ben sordukça

dağ köylüsü
şimdi gidersen
şimdi git
kalırsan şimdi

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YOL..

gözlerim kapanmadan önce yoldaydım
damperli bir kamyon kadar gürültülü
ve bir o kadar sabırlı...
bir menzil bir başka menzile,
bir kilometre başka kilometreye değiyordu
kalbimden acılı şarkılar geçiyor,
sigaramın dumanı akşamla gülüşüyordu
yoldaydım...
kirli beyaz gömleğimin üstünde yağ lekeleri,
arka dörtlüde şöför ismetin hayar hikayeleri,
bir keskin viraj korkusunda,
hükmünü yitirmiş bir limon kolonya ferahlığında,
kısa ve soğuk ihtiyaç molalarında,
bir kasaba otogarında,
zigana geçidinde
başım camda sarsılarak uykudaydım,
öyle dardaydım,
yoldaydım...
o türkülerdeki, o ağıtlardaki,
o fırata kaptırılan gelin gibi hoyrattaki,
o aşılmaz, o varılmaz, o kahbe,
o yalan sevgili,
o rüya gibi
yoldaydım...
bir aşka gidecektim,
gece yarısı yeni bir şehre inecektim,
ellerim cebimde olucaktı,
kalbim avuçlarımda,
üşüycektim...
sen belki, belki sen
cesur turizmin yazıhanesinden,
apollo magius patinaj çekerken,
hayal meyal görecektin beni...
orası burası sökülmüş bir valiz elimde,
yanımda senin için topladığım üzümlerle dolu bir sepet,
ağzımda bulantıyı geçiren nane şekeri,
cebimde muavinin ikram ettiği gofret,
dudağımda yarım bir şarkı,
yüreğimde sadece hasret,
sadece cesur, sadece menzil,
sadece...
cümleten geçmiş ey olsun yolcular
yine bekleriz,
yine gideriz,
yine severiz birbirimizi...
geçmiş olsun ey yolcular!
sizin yolunuzun bittiği noktada bizim yolumuz başlar.
gidin,
yatın şimdi,
ya da buluşun sevdiklerinizle..
birbirinize öyküler anlatın;
kaptan uyuyordu diyin,
acılı şarkılar dinliyordu diyin,
çok sigara içiyordu,
gülmüyordu diyin,
geçmiş olsun ey yolcular!
hadi gidin
hadi siz gidin
hadi biz de gidelim ismail
bak arkaya yakayım dörtlüleri
havalı bir korna,
güzel bir manevra,
hoşçakal otogar!
merhaba yollar ve bahar,
yamalı asvaltlar,
merhaba hendekler, dereler, şarampol,
merhaba rüyalar, ecel,
merhaba hakkı bulut,
nane şekeri, kolonya, çokoprens
ve diğer herşeyler...
merhaba yol
yoldayız...
hayırlı yolculuklar,
hayırlı rüyalar,
gece kuşları, fren sesi,
koşarak karşıya geçmeye çalışırken parçalanan sincap,
fırlayan tekerlek, devrilen otobüs,
gazete kağıdıyla örtülen firmam, örtülen ömrüm, sermayem, karanlığım...
o zaman ben uykudaydım,
dardaydım,
yoldaydım...

İBRAHİM SADRİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ZAMANI OY, SESİNİ SAKLA

Zamanı oy, sesini sakla... unutulmasın
Tarih düşür her yazdığının altına
Aynaya bak, yüzünü göm... unutulmasın
Bir gün küllerin savrulur nasılsa

Bence sen, bir günlük tutmalısın
Solgun güller kurutarak yapraklarında
Yağmurda yürü, izini koru... unutulmasın
Toprağı eşeleyen çocukların avuçlarında

Şimdi kentlerin yalın-kılıç yalnızlığındasın
Geçtiğin kırmızı, durduğun yeşil... unutulmasın
Dimdik önündesin bir fotoğraf karesinin
O fotoğrafta hiç sarı kullanılmasın

İyi çocuk ol, acınla büyü... unutulmasın...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YURDUM GİBİ YARALIYIM

Yurdum gibi yaralıyım
Ne eksik, ne fazla
Derin bir uçurumum
Bütün haritalarda

Geceleri çığlıklar
Giriyor düşlerime
Dirlik nedir bilmedim
Yalan yanlış tarihimde

Yurdum gibi yaralıyım
Dünyaya karşı ben
Yılar değil yıllar, umudumdur
Sessizce küllenen...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YOLCU..

Akdeniz kazan,
yüreğim kepçe
dönüp, dolaşıp durdum
turuncu sokaklar
boyunca.
Elimde bir mavi
çiçek kaldı.
Ben soldum,
o solmadı..

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YAŞAMA SEVİNCİ

Bütün güzel kadınlarını bu dünyanın
Sevdim, diyebildiğim zaman
Bütün kentlerini gezdim, denizlerine girdim
Ve artık bir tek taş kalmadı tanımadığım,
bir tek yüz, bir tek yer adı
Söylenecek bütün sözleri dinledim ve söyledim
bütün söyleyeceklerimi
Acının bütün uçurumlarına indim ve çıktım
sevincin bütün dağlarına
Bütün çiçekleri kokladım ve kopardım
bütün meyveleri dallarından
Ismarladığım yağmur, savrulmadığım yel
kalmadı...

Bütün haklı kavgalarında dünyanın
dövüştüm, diyebildiğim zaman
Okudum bütün kitapları, bütün şiirleri yazdım
Ve topladım bütün dillerin en güzel sözlerini,
sıraladım tek bir sözlükte
Bütün mayınları, bütün dikenli telleri
ayıkladım sınırlardan
Ve bir tek zorba çıkmadı önüme.
Bu dünyada acı çeken tek bir insan yoktur,
diyebildiğim zaman
İşte o zaman ölebilirim.

Toprağımda bir çığlık olur da büyür
yaşama sevincim...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YASA. .

Uyan kalbim
Ayrılık zamanı geldi
Tokatlıyor rüzgar
Sarsak bedenimi

Geceler mi uzun
Ben mi yoksulum
Ekmek şarap ve şiirle
Geçiyor günüm

Uyan kalbim
Ayrılık zamanı geldi
Ölüm, ölsün artık
Ben olayım son ölü

Sokak bir ilmek gibi
Sarıyor boynumu
Yanlış yaşayanlar, doğru ölecek
Benim yasam bu.

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YALNIZLIK


Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut
Geceyarısı aynalarda
Suçlu ve ezik
Gözlerim kan çanağı
Cinnete dönüşen bir dinginlik
Duruyorum karşında

Şarap taşlaşıyor
Midemde ve beynimde
Mavi mavi tüten sigara
Giderek mora çalıyor
Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut
Suflör kullanma
Dost seslerini dudağınla ısıtıp
Gece hep aynı gece
Karbon kağıdıyla çoğaltılmış
Gibi kara ve soğuk

Ellerim beynime alkol serpiyor boyuna
Niye böyle, neden
Sormuyorum artık
Yalnızlık, yalnızlık
Bir kez olsun kuğuların türküsünü
Tersinden söyleyeyim
Ölümse ölüm
Yaşamsa yaşam
Ayna hep ayna ayna...

AHMET ERHAN
 
Üst