uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SESSİZ GEMİ



Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,

Günlerce siyâh ufka bakar gözleri nemli.

Bîçâre gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu!

Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AKINCI



Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!



Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!

Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kaafilelerle...



Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan,

Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.



Bir gün yine dolu dizgin boşanan atlarımızla

Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla...



Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de

Hâlâ o kızıl hâtıra titrer gözümüzde!



Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SABAH


Dün gecenin kara pijamalarını
Üstümden çıkarıp
Yarı saydam bahçeye
Adımımı attım.
Ayaklarının u-cu-na
Ba-sa-ba-sa
Yolumdan usul usul gelen
Şu peçeli
Müslüman güzeli de kim?
Gözüm ısırıyor ama
Adını unutmuş gitmişim.
Kaldırıyorum peçesini.
Günaydın hanımefendi, diyorum;
Günaydın.



Wu Wang YAO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AYRILIŞ


Bir son öpüştü rıhtımda
kaldı ardımda.

Akıntıdan yana, denizlere yolun
gidiyorsun

bir kırmızı, bir yeşil ışıktır
uzaklaşır.
Wolfgang BORCHERT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DENİZ KABUKLARI


Deniz kabukları, renkli, parlak;
çocukların bulduğu.
Deniz kabukları, ince, yuvarlak;
içlerinde rüzgârın uğultusu.

Türkü söyler yüce deniz içlerinde-
görülür müzelerde ışıldadıkları;
sonra eski liman meyhanelerinde,
sonra çocuk odaları...

Deniz kabukları, ince, yuvarlak;
dinle! rüzgârın türküsü duyduğun!
Deniz kabukları, renkli, parlak;
Bir zamanlar çocuklukta bulduğun!

Wolfgang BORCHERT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DÜŞLERDE FENER OLMAK


Ben ölünce
hiç değilse
Bir fener olsam,
kapında dursam,
soluk donuk geceyi
aydınlığa boğsam.

Ya da limanda
gemilerin uyuduğu zamanda
gülüşürken kızlar
uyumasam,
dar kirli bir kanalda
bir yalnıza göz kırpsam.

Daracık bir sokağa
assalar beni
teneke, kırmızı bir fener
bir meyhane önünde
dalgın düşüncelerle
tempo tutup şarkılara
sallansam.

Ya da şöyle bir fener
gözleri büyümüş bir çocuğun yaktığı
duyulup da korkunca çevresinde yalnızlığı
dışarda camlarda
fırtınanın ıslığı
kâbuslar, görüntüler, cinler.

Evet, hiç değilse.
ben ölünce
bir fener olsam,
tek başına geceleri
uykulardayken dünya
gökte ayla senli benli
sohbete dalsam.


Wolfgang BORCHERT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

HAMBURG'DA


Hamburg'da gece
başka kentlerde
o tatlı, mavili kadın
Hamburg'da kül renginde;
yağmurda yağışta başını bekler
Tanrıya uzak kalmışların.

Hamburg'da gece
yeri bütün liman meyhaneleri
eğninde ince, hafif bir giysi
çöpçatandır, bir görüntü, sessiz geçer
parklarda, dar sıralar üstünde
başlamışsa sevişmeler, gülüşler.

Hamburg'da gece
aygın baygın şarkılar söyleyemez
bülbül şakımaları içinde;
bilir bize aynı mutluluğu verir,
vapur düdüklerinin türküsü
limandan şehre vuran seslerde.
Wolfgang BORCHERT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

RÜZGÂR VE GÜL


Küçük solgun gül!
Bordadan esen hoyrat yel
perişan etti seni!
yaprakların sanki
bir liman yosmasının
sırtına giydikleri --
birden saldırıverdi.

Hissetti de kendini
bir süre belki bitkin,
istedi gizli kıvrımlarında
biraz soluk alsın.
Ama kokun onu öyle büyüledi,
öylesine geçirdi ki kendinden:
köpürdü coştu birden,
duyduğu hazla ezdi seni;
öptüm diye böbürlenmede
ürkmüş otlarda eserken gene.

Wolfgang BORCHERT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SONRA YAPILACAK TEK ŞEY VAR


Sen. Makine başındaki adam ve atölyedeki. Sana yarın su boruları ve vanalar yerine
çelik miğferler ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse, yapılacak bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Tezgahı ardındaki kız ve bürodaki kız. Sana yarın bomba doldurmanı ve keskin
nişancı tüfekler için hedef dürbünleri monte etmeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Fabrika sahibi. Sana yarın pudra ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Laboratuardaki araştırmacı. Sana yarın eski yaşama karşı yeni bir ölüm icat
etmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Odasındaki ozan. Sana yarın aşk şarkıları yerine nefret şarkıları söylemeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Hastası başındaki doktor. Sana yarın savaşa adam yazmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Kürsüdeki din adamı. Sana yarın savaşa dair kutsal sözler söylemeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Vapurdaki kaptan. Sana yarın buğday yerine top ve tank taşımanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Havaalanındaki pilot. Sana yarın kentler üzerine bomba ve fosfor yağdırmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Dikiş masası başındaki terzi. Sana yarın üniformalar dikmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Cübbesi içindeki yargıç. Sana yarın savaş mahkemesine gitmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. İstasyondaki adam. Sana yarın cephane treni ve kıt'a nakli için kalkış sinyali vermeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...


Sen. Kentin varoşlarındaki adam. Sana yarın gelir de siper kazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Normandiya'daki ana ve Ukranya'daki, sen Frisko ve Londra'daki ana. Sen Hoangho ve Missisippi' deki
ve Hamburg ve Kore ve Oslo'daki ana., bütün toprak parçaları üzerindeki analar, dünyadaki analar, sizden
yarın yeni kırgınlar için hemşireler ve çocuklar doğurmanızı isterlerse, dünyadaki analar, yapacağınız bir tek şey var:
HAYIR deyin!... Analar, HAYIR deyin!...

Çünkü eğer hayır demezseniz, eğer hayır demezseniz analar, sonra, sonra:

Gürültülü vapur dumanlarıyla yüklü liman kentlerinde büyük gemiler inildiye inildiye sessizleşecek, dev mamut
kadavraları gibi su üstünde ölgün ve hantal, su yosunu, deniz bitkileri ve midye kabuklarıyla kaplı, önceleri
öyle ipildeyip çınlayan gövdesi mezarlık ve çürümüş balık kokusuyla yüklü, yıpranmış, hasta ve ölü gövdesi
rıhtım duvarlarına karşı, ölü ve yalnız rıhtım duvarlarına karşı yalpalanacak.

Tramvaylar beyinsiz, ışıltısız, cam gözlü kafesler gibi yamru yumru olacak. Çürümüş hangarların arkasında, büyük
çukurlar açılmış yitik caddelerde raylar öylece duracak.

Çamur grisi, pelteleşmiş, kurşuni bir sessizlik dönenecek ortalığı, her şeyi unutarak, büyüyecek okullarda ve üniversitelerde
ve tiyatro salonlarında büyüyecek, stadyumlarda ve çocuk parklarında, korkunç ve hırslı kesintisiz bir sessizlik büyüyecek.

Güneşli taze bağlar yıkık yamaçlarda çürüyecek, kuraklaşan toprakta kuruyacak, pirinç ve patates ekilmeyen tarlalarda
donacak ve sığırlar katılaşmış bacaklarını devrilmiş iskemleler gibi dikecek gökyüzüne.

Enstitülerde büyük doktorların dahi buluşları asitlenecek, çürüyüp, mantarsı küfle kaplanacak.

Mutfaklarda, hücre odalarda ve kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda son torba un, son kase çilek, kabak
ve diğerleri bozulup gidecek, ekmek ters çevrilmiş masaların altında, parça parça olmuş tabakların üstünde yemyeşil kesilecek,
ortalığa yayılan yağ arap sabunu gibi kokacak, tarlalarda buğday paslanmış karasabanların yanına düşüp kalacak, yok edilmiş
bir ordu gibi ve tüten tuğla bacalar, demirci ocakları ve yıkık fabrika bacaları sonsuz çimle kaplanarak ufalanacak, ufalanacak,
ufalanacak.

Sonra son insan dökülüp parçalanmış barsaklarıyla ve kirlenmiş ciğerleriyle zehir gibi kızaran güneşin altında yalnız ve yanıtsız
ve yalpalayan yıldızların altında bir yanılgı gibi ordan oraya dolaşacak, o kocaman beton yığınları, tenha kentlerin soğuk putları
ve gözden kaçması olanaksız toplu mezarlar arasında yalnız, son insan, kupkuru, delirmiş, allaha küfrederek, yakınarak o korkunç
soruyu soracak : NEDEN? Bu ses bozkır derinliğinde yiterek duyulmaz bir hale gelecek, yıkıntılar üzerinde esecek, çatlaklar
arasından akacak, bu ses, ibadethane enkazları içinde ve sığınaklara çarparak şaklayacak, kan birikintileri üzerine düşecek,
duyulmayacak, yanıtlanmayacak, son insan-hayvanın son hayvanca bağırışı.

Tüm bunlar olacak, yarın, yarın belki, belki hemen bu gece, belki bu gece, eğer-eğer-eğer siz.
HAYIR demezseniz!...



Wolfgang BORCHERT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MEVSİM

Pas olgunluktur, pas
Ve benzi sarı mısır tüyleri;
Çiçek tozları çiftleşmek üzeredir
Kırlangıçlar dansa durduğu zaman
Okun ucundaki tüy gibi
Uçuşmakta mısır saplarının iplikçikleri
Işığın hizasında. Ve biz işitmekten sevinçli
Rüzgârın toplu yürüyüşünü, işitmek
Ovadaki bıçkı sesini, mısırların bırakıldığı yerde
Bambu kıymıkları gibi içine işlediği.
Biz toplayıcılar, şimdi
Püsküllerin üstündeki pası beklerken, çekilir
Alacakaranlıktan uzun gölgeler, kaplanır çelenk gibi
Sazdan samandan arabalar tütsüler içinde. Su yüklü saplar
Tohumun çürüğüne yürürler - biz bekleriz
Pasın söz verdiğini.



Wole SOYİNKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YAĞDIĞINI DÜŞÜNÜYORUM

Yağdığını düşünüyorum onun
Kuraklıktan salıverilmiş diliyle
Ağzının açılmamış tepelerinden, dolarak
Yüklü müjdeyle,
Onun yükseldiğini gördüm
O apansız bulutu, küller içinden. Yerleşerek
Buluştular kül rengi bir çemberde, içinde
Durmadan dönen bir ruh.
Ah, o yağmalı elbette
Akıldaki bu kuşatma tutmalı bizi
Tuhaf kederler içinde, öğreterek
Kederin sessizliğini.
Ve onun nasıl çırpındığını
Ürkütüp saydam şeyleri kanatları üstünde
Bizim istediklerimizin, koyu özlemleri yakıp
Kaçınılmaz vaftiz törenlerinde.
Yağmur düdükleridir çalınan
Boyun eğme inceliğinde,buralardan uzakta.
Hâlâ boyun eğmeyen, bu, benim
Çıplak kayaları çöken dünyamın
Buluşmasıdır seninle.


Wole SOYİNKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

VİETNAM
?Kadın, adın nedir?? ?Bilmiyorum.?
?Yaşın kaç? Nerelisin?? ?Bilmiyorum.?
?Niçin o tüneli kazıyordun?? ?Bilmiyorum.?
?Ne zamandır gizleniyorsun?? ?Bilmiyorum.?
?Niçin ısırdın parmağımı?? ?Bilmiyorum.?
?Bizden sana zarar gelmeyeceğini bilmiyor musun?? ?Bilmiyorum.?
?Kimin tarafındansın?? ?Bilmiyorum.?
?Bu bir savaş, seçimini yapmalısın?? ?Bilmiyorum.?
?Köyün hâlâ yerinde duruyor mu?? ?Bilmiyorum.?
?Şunlar senin çocukların mı?? ?Evet.?


Wislawa SZYMBORSKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YÜZYIL DEVREDERKEN
Diğerlerinden çok daha iyi olacaktı, 20 inci yüzyılımız,
Ama bunu kanıtlayacak zamanı yok artık.
Yılları sayılı,
adımı kararsız,
soluğu yetersiz.

O kadar çok şey oldu ki şimdiye kadar
olmaması gereken.
Olması gerekenlerse
olmadı.

İlkbahar olacaktı yolunda,
ve mutluluk da, öteki şeyler arasında.

Korku dağları ve vadileri terk edecekti.
Gerçek yalanın hakkından gelecekti.
Bazı felâketler
hiç yaşanmayacaktı bir daha
savaş gibi ve açlık gibi ve ötekiler gibi.

Bunlara saygı gösterilecekti:
savunmasızların savunmasızlığına,
güvene ve benzeri şeylere.

Kim bu dünyadan zevk almak istiyorsa
olanaksız bir görevle yüz yüzedir.

Akılsızlık komik değil.
Akıllılık neşe vermez.

Umut
o bildiğin aynı genç kız değildir artık
ve ötekiler gibi. Yazık.

Tanrı inanacaktı sonunda insana:
güvenilir ve güçlüdür,
güvenilir ve güçlü ama
hâlâ iki farklı beşer olduğuna.

Nasıl yaşamalı?bana bunu sordu birisi bir mektupta,
pek çok şey gibi bunu da
sormak istediğim birisi.

Yeniden ve her zamanki gibi,
ve yukarıda görüldüğü üzre
daha acil sorunlar yoktur
denenmemiş olanlardan başka.



Wislawa SZYMBORSKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÜÇ GİZEMLİ SÖZCÜK
?Gelecek? sözcüğü ağzımdan çıktığında,
İlk hecesiyle anında tarih olur.

?Sessizlik? sözcüğü ağzımdan çıktığında,
Yok ederim sessizliği.

?Hiç? sözcüğü ağzımdan çıktığında,
Hiç kimsenin kavramayacağı bir şey yaratırım.


Wislawa SZYMBORSKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

HİÇBİR ŞEY OLMUYOR İKİ KEZ

Hiçbir şey olmuyor iki kez
ve olmayacak da. Bu nedenle işte
deneyimsiz doğmuşuz
ve rutinsiz öleceğiz.

En aptal öğrencileri
olsak da dünya okulunun
yinelemeyeceğiz dönemi
ne kışın, ne de yazın.

Yinelenmeyecek tek bir gün bile,
birbirine benzer iki gece yok.
Ne aynı olan iki öpücük,
ne de gözlere bakan aynı bakışlar.

Dün, hani birisi adını söylediğinde
yanımda yüksek sesle,
bir gül düşmüştü sanki
açık bir pencereden içeri

Bugün birlikte olduğumuzda
Çevirdim yüzümü duvara
Gül? Gül nasıl görünürdü sahi?
Çiçek miydi? Taş mı yoksa?

Sen, o kötü saat
neden karışıyorsun gereksiz korkuyla.
Varsın - öyleyse geçmelisin.
Geçeceksin - işte güzel olan.

Yarı sarılmışız gülümsüyor,
Anlaşmayı deniyoruz,
Birbirimizden farklı olmamıza karşın
İki saf su damlası örneği.



Wislawa SZYMBORSKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİTİŞ VE BAŞLANGIÇ

Her savaşın ardından
birileri ortalığı temizlemeli.
Az buçuk bir düzen
kendiliğinden kurulmaz

Birileri temizlemeli kürekle
yollardaki döküntüleri
ki ceset dolu arabalar
devam edebilsin yollarına

Birileri tıkanıp kalacak elbet
çamurlarda ve küllerde
parçalanmış koltuklarda, cam
parçalarında
ve kanlı bezlerin arasında

Birileri kütükleri bulup
dayamalı duvarlara
pencerelere cam takmalı
kapıları geçirmeli menteşelere

Kendiliğinden olmaz bunlar,
fotoğraflarda
yıllar, yıllar alır.
Tüm kameralar şimdiden
başka bir savaşa gitti.

Köprüler yeniden kurulmalı
ve istasyonlar yenilenmeli.
Kolları sıvamaktan
gömleğin kolları parçalanmalı

Birisi elinde süpürge
anlatıyor savaşın nasıl olduğunu.
Öbürü dinliyor
ve parçalanmamış başını sallıyor.
Fakat hemen çok yakında
bulunmalı böyleleri
tüm bunlardan yorgun.

Birileri bazen
kazıp çıkarmalı çalıların altından
o boktan gerekçeleri
fırlatıp atmak için çöplüğe


Onlar ne yaptıklarını bilenler
yer açmalı
kendilerinden az bilenlere
azdan daha az bilenlere.
Hiç bilmeyenlere.

Çimenler örtüyor şimdi
nedenleri ve yaşananları.
Birileri yattığı yerden
ağzı açık
bakıyor bulutlara.


Wislawa SZYMBORSKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİR KÖPRÜDEKİ İNSANLAR

Garip bir gezegen, garip insanlarıyla.
Zaman teslim olur, ama tanımazlar.
Protestolarını ifade etmenin yolunu bulur,
Resimler yaparlar, bunun gibi mesela:

İlk bakışta özel bir şey yok.
Su görürsün
Bir sahil görürsün.
Akıntıya karşı zorlukla giden bir tekne görürsün.
Suyun üstünde bir köprü ve üstünde insanlar görürsün.
İnsanlar görünür şekilde adımlarını sıklaştırır,
çünkü demin başlamıştır bir yağmur
kara bir buluttan aşağıya kamçılarcasına.

Mesele şu ki arkasından hiçbir şey olmaz.
Bulut ne biçimini ne rengini değiştirir.
Yağmur ne yoğunlaşır, ne durur.
Tekne hareketsizce süzülür.
Köprüdeki insanlar
biraz önce bulundukları yere koşarlar.
Burada araya sokuşturmadan olmayacak:
bu hiç de öyle masum bir resim değil.
Burada durdurulmuştur zaman.
Yasaları çiğnenmiştir.
Gelişen olaylara etkisi engellenmiştir.
Hakaretle defedilmiştir.

Bir âsinin sayesinde,
belirli birinin, Hiroşige Utagava diye
(nasıl olmuşsa, aslında
uzun zaman önce hayli usulünce
aramızdan göç etmiş bir yaratık)
zaman tökezleyip düştü.

Belki de önemsiz bir kapristi,
birkaç galaksiyi örten uçuğun biriydi,
ama belki şunları da eklemeli:

Buralarda uygun görülür
bu küçük resme büyük itibar göstermek,
hayranlıkla bakıp çağdan çağa heyecanla titremek.

Bazıları için bu yeterli değil.
Boşanan yağmuru bile işitirler,
boyunlara ve omuzlara düşen serin damlaları duyarlar,
köprüye ve insanlara bakarlar,
sanki orada kendilerini görmüşçesine
hep aynı hiç bitirilmeyen koşuda
ebediyen yol alınacak sonsuz bir yol boyunca
ve utanmazlık içinde inanarak
işin aslında böyle olduğuna.


Wislawa SZYMBORSKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BAZILARI ŞİİR SEVER
Bazıları -
yani herkes değil. Herkesin çoğunluğu bile değil ama azınlığı.
Okulları hiç sayma, orada zorunlu,
ve şairlerin kendileri,
olsa olsa her bin kişiden ikisi.

Sever -
ama kimisi de tavuk suyuna şehriye çorbası sever,
kimisi yersiz övgüleri ve mavi rengi sever,
kimisi modası geçmiş atkı sever,
kimisi haklılığını kanıtlamayı sever,
kimisi bir köpeği okşamayı sever.

Şiir -
ama ne menem bir şeydir şiir?
Bir dolu sallantılı yanıt
verildi bu soruya.
Ama anlamıyorum ve anlamıyorum ve sıkıca tutunuyorum ona
düşmemizi engelleyen parmaklık gibi.



Wislawa SZYMBORSKA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

2. SONE

Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,
Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,
Gençliğin kibirli, süslü giyim kuşamı
Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:
O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,
Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
Dersen yuvalarına çökmüş şu gözlerdedir,
Bencil utancıyla israfa övgüdür bu.
Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
"Benim güzel çocuğum beni kurtarır" dersen
"Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra."
Güzelliğin onda sürdüğünü göstersen!
O, sen yaşlandığında yeniler varlığını
Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.



William SHAKESPEARE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

18. SONE


Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.





William SHAKESPEARE
 
Üst