uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SEVGİLİ YER

Dolaşıp durduk bütün öğleden sonra
iki yaşamı bir yapacağımız bir yer arayarak

Gürültülüydü yaşam, ergindi, düşmandı
gençliğimize gözdağı veriyordu

Oysa cırcır böceklerinin hâlâ öttüğü bu yere varınca
bilseniz nice sessizlik bu ay altında.





Umberto SABA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KEÇİ

Bir keçiyle konuştum
yalnızdı çayırda
bağlıydı
doymuştu otla
ıslanmıştı yağmurla
meleyip duruyordu orda.

Meleyişi
kardeşti acıma
yanıtladım onu
ilkin şaka yoluyla
sonra düşündüm ki
sonrasızdır acı
tektir, değişmezdir sesi.
Bu sesin inlediğini duyuyordum
yalnız bir keçide.

Her derdin
her yaşamın
yakındığını duyuyordum
Sami yüzlü bir keçide.




Umberto SABA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KARIMA

Sen bir piliç gibisin
taze ve beyaz.
esince rüzgâr, tüyleri karışan
su içerken boynunu eğen
ve toprakta eşinen
ve yürürken
senin sultanlara yaraşır adımlarınla
ağır ağır giden
ve iterek göğsünü ileriye
çalımla çimende gezinen
bir piliç gibisin sen.
Erkeğinden daha üstün bir piliç.
Tanrı'ya yaklaştıran
tüm günahsız hayvanların
tüm dişileri gibi.
Eğer yanılmıyorsam
yanıltmıyorsa eğer beni gözlerim
başka hiçbir kadında değil
bunlar arasında senin eşin.
Akşam
tavukları bastırınca uyku
öyle sesler çıkarırlar ki
bazen hastalanıp inildediğinde
tatlılar tatlısı sesini anımsatır senin.
Sen bilmezsin
kümeslerin yumuşak ve üzünçlü sesine
nasıl benzediğini sesinin.

Sen gebe bir düve gibisin
hafif
ağırlaşmamış daha
şen şakrak hatta,
boynunu çeviren
okşayınca,
boyun değil
yumuşak pembeden bir et çemberi sanki.
Karşılaştığında
duyarsan böğürdüğünü
o ses
o denli yakınıcıdır ki
koparıp bir tutam ot
edemezsin vermeden.
Hüzünlüysen eğer
işte ben de öyle sunuyorum
armağanımı sana.

Sen dişi bir köpek gibisin
uzanmış yere,
gözleri bunca tatlı
ve acımasız yüreği.
Bastırılamayan bir öfkeyle tutuşmuş
bir ermiş oluveriyor
ayaklarının dibinde
ve öylece sana bakıyor
Tanrı'sı ya da Efendisiymiş gibi.
Evde ya da yolda
Yaklaşmaya görsün birisi
hemen gösteriyor bembeyaz dişlerini,
kıskanç mı kıskanç
sevgisi.

Sen ürkek bir tavşan gibisin.
Daracık kafesinde
dikilir ayağa
görünce birini
ve durur tetikte
uzatarak kulaklarını.
Kepek ya da hindiba götürmeni bekler,
olmayınca da
büzülüp içine
karanlık köşeleri seçer.
Hangi gönül razı olur
ağzından almaya yemini?
Hangi gönül razı olur almaya
kurmak için yuvasını
üstünden yolduğu tüyü?
Hangi yürek katlanır
acı çektirmeye ona?

Sen bir kırlangıç gibisin
baharda dönen,
ama güzün göç eden.
Ne ki yok bu son alışkanlığın senin.
Daha çok
tüy gibi deviniş almışsın
kırlangıçtan.
İşte budur bana
yaşlılığını duyan
ve yaşlı olan bana
bir başka bahar muştulayan.

Sen bir karınca gibisin
yarınını düşünen.
Çıkınca kıra gezmeye
ninesi onda konuşan
yanındaki bebeye.
Ben de böyle işte
başka hiçbir kadında değil
ya arıda buluyorum seni
ya da Tanrı'ya yaklaştıran
tüm günahsız hayvanların
dişilerinde.


Umberto SABA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İÇERİK


Toprak, tarlalar, hasatlar,
Hepsi benim omuzlarımda,
İnsanlar, sürüler ve hayvanlar,
Saban izleri,
Daracık yollar ve saz damlar.
Sis, yağmur ve rüzgâr
Hıçkırıklar, korku ve acı.

Nasıl sığdı içime ülkem?
Nasıl toplandı her şey üzerinde küreğin?
Ormanlar nasıl toplandı köhne vazoda?
Ve bütün deniz bir su bardağında?

Ben de
Aynı çamurdanım onlarla,
Hepimiz paçasıyız Tanrı' nın.



Tudor ARGHEZI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GECİKMİŞ SEVDA


Evet, artık karşılık verebilirdim tutkuna senin.
Akıl olmaz, diyordu, olur diyordu gönlüm.
Senin ateşine yanmam için sanıyorum ki
Fırtınalarla sürüklenip gideceğim ben.

Nerden çıktın böyle yalaz yalaz
Ateş yıldızlarıyla sarmak için dört bir yanımı?
Aldırmasan da şimdi ortada ve açık.
Çocuğum yerindesin benim,
Ya da çocuğum olabilirdin.
Aşkın kanatlanıp uçuşu hep birden olur,
Ayrım gözetmez, bir araya toplar insanları,
Önemi kalmaz yaşın, eşitlenir,
Tutkulu, ateşli ve çekici olur kadın.
Sen nasıl da tazesin, fidansın, yaşam dolu.
Senin olmamı istiyorsun, kuşkusuz, endişesiz,
Benimle ilgili ne varsa, seninle ilgili ne varsa.
Kurban edilmiş akşamdan sabaha.
Kendini bana vermek istedin, bırakıp dünyanı,
Benim şiir evrenime.


Birden seni saran sarhoşluk
Seni delice saldırına boyun eğdirmeye kalktı bana,
Yok sayarak bir yasayı ve unutarak
Her eğilenin sırtına bir yük vurulduğunu.
Sana acı çektirdim, biliyorum,
İşin kötüsü seni yaraladım da.

Hele dudaklarını tutkuyla arzulardım
O kıyıcı kırmızı dudaklarını
O güzelim lâl dudaklarını
Yırtıcı küçücük dişlerinle ısırırdın
Isırırdın
Ah sevgilim! Ah merhametsizim benim
İçin el verse. Kirazdır yaban çileğidir
Kızıl ve lâl taşı dudağın.
İsterdim çekici bedenini
Mintanının altında gizlediğin hazineleri
Güzelliklerini bana göstermediğin
Sevgiline sakladığın
Tan ağartısı kadar ak ve lekesiz bedenini.



Tudor ARGHEZI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DADA ŞARKISI


I

Bir dadacının şarkısı
yüreği dadayla dolu
fazlaca yordu motoru
yüreği dadayla dolu

Asansör bir kral taşıyordu
ağır çıtkırıldım özerk ayrıca
kırsın mı sana sağ kolunu
yollasın mı Roma'daki Papa'ya

Artık bu yüzden işte
Asansörcüğün yüreğinde
dada mada hak getire

Tıkınıp durun çikolata
yıkayıp beyninizi
dada
dada
su için üstüne sonra


II

Bir dadacının şarkısı
ne hüzünlü olan ne de neşeli
seviyordu bir bayan bisikletçiyi
o da ne hüzünlü ne neşeli

ama yılbaşında kıskanç koca
öğrendi ne dönüyorsa hepsini
bir öfke sonucu yolladı Vatikan'a
üç bavul içinde ikisinin cesedini

Ne bizim sevdalı
ne de bayan bisikletçi
artık ne hüzünlü ne neşeli değildi
Beyinler layık ağzınıza

askerinizi yıkayın hamamda
dada
dada
su için üstüne sonra


III

Bir bisikletçinin şarkısı
yüreğin dadası ondaki
bir dadacıydı kısacası
yüreğin tüm dadacıları gibi

Eldivene bürünmüştü bir yılan
güvenlik musluğunu der demez kapadı
yılan gömleğine dönüştü eldiven
ve kucakladı hazreti Papa'yı

Asıl dokunaklı olan
çiçekten bir karın
ve artık yok dada falan

kuş sütü bardaklarda
ve yıkanmıştır çikolata
dada
dada
gelin dana şişkebabına



Tristan TZARA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DADA BİLDİRİSİ (1918)


Ailenin yadsınmasını doğuran nefretin tümü ürünü dadadır; yerle bir edici eylemin,
var güçle yumruklarda anlatılışı: DADA; incelik ya da uysal bir uzlaşmanın utangaç
duygusuyla, günümüze değin yadsınmış tüm yolların tanınması: dada; doğuştan
zavallıların dansı olan mantığın yok edilişi: DADA; tüm hiyerarşiler ve uşaklarımızca
bir değer olarak ortaya atılan her tür toplumsal eşitsizliğin yok edilişi: DADA;
eşyanın her biri ve tümü, duygular ve karanlıklar, görünüşler ve koşut çizgilerin
belirgin çarpışması kavga için birer yoldurlar: DADA; belleğin yok edilişi: DADA;
kazıbilimin yok edilişi: DADA; peygamberlerin yok edilişi: DADA; geleceğin yok
edilişi: DADA;saflığın doğrudan ürünü olan her Tanrı'da tartışılmaz salt inanç:
DADA; öbür küreye, uyum gözetmeksizin, zarif atlayış; haykırışçasına çınlayan
disk gibi fırlatılmış sözün izlediği yol; ciddi, tasalı, utangaç, ateşli, güçlü, kararlı
ya da tutkulu olsun, ona bağlı çılgınlıkları içinde tüm kişiliklere saygı; kilisesini,
gereksiz, ağır tüm süspüsünden arındırmak, sevimsiz ya da sevdalı düşünceyi
parıltılı bir çağlayan gibi tükürmek ya da onu göklere çıkarmak - olması ile
olmaması bir büyük doyum duygusuyla- ve çalılıklardakine denk yoğunlukla,
meleklerin vücutlarının ve ruhunun soylu ve altın kanı için saf, temiz böcekler.
Özgürlük: DADA DADA DADA, kasılmış acıların uluması, çelişkilerin, aykırılıkların,
kabalık ve tuhaflıkların , bağdaşmazlıkların sarmaşması: YAŞAM.



Tristan TZARA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SONSUZ ÜÇ

Dünyada iki erkek var
Her zaman karşıma çıkan
Biri sevdiğim adam
Ötekisi beni seven.

Birisi karanlık gecelerimin
Düşlerinde bile can evimdedir
Öbürü kalbimin önünde bekler
Bekler durur ama açılmaz kapı.

Birinin sadece soluğu yeter
Beni mutluluğa ulaştırmaya
Öteki ömrünü bağışlar bana
Kalkıp geri vermem bir saatini.

Birisi kanımın sıcaklığında
Aşkın öz türküleriyle yaşar
Öbürü can sıkıcı günlerim içinde
Umutsuz koşar.

Her kadın bu ikili yaşamı tadar
Sevilenle seven arasında
Ama bir kez tek kişi olur o iki insan
Yalnız bir kez her yüzyılda !



Tove DITLEVSEN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ALTIN ÇAĞ

Mutlu bir altın çağ olduysa eskiden
Niçin bir kez daha olmasın?
Herşey dönüp dolaşıp
Gelmiyor mu eski yerine?
Düşündüğüm, öğütlediğim gibi benim
Paylaşsaydı insanlar
Yararları, mutluluğu ve ahlakı
Cennet olurdu dünya...
Uyanık, temiz sevgiler gelirdi diyorum
Azgın, kör sevgiler yerine
Yalan dolan, bilgisizlik yerine
Gerçek bilgi gelirdi
Ve kardeşlik zorbalığın yerine.


Tommasa CAMPANELLA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ALLEGRO

Kara bir günden sonra Haydn'ı çalıyorum
yalın bir sıcaklık kaplıyor ellerimi.

Tuşlar istiyor. Hafif çekiç vuruyor.
Tınlamalar yeşil, canlı ve sakin.

Tınlama özgürlük denen şey vardır, diyor
ve birisi imparatora artık vergi vermiyor.

Ellerimi Haydn ceplerime sokuyorum
ve dünyayı fütursuzca izleyen birini taklit ediyorum.

Haydn bayrağını kaldırıyorum - anlamı:
"Teslim olmuyoruz. Ama barış istiyoruz."

Müzik, taşların uçtuğu, taşların yuvarlandığı
camdan ev yokuşun altındaki.

Taşlar evi boydan boya geçiyorlar
tek bir çerçeve kırılmıyor ama.




Tomas TRANSTRÖMER
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GECE KİTABININ SAYFASI

Karaya çıktım bir mayıs gecesi
soğuk ay ışığında
çimlerin ve çiçeklerin gri
ama kokunun yeşil olduğu yerde.

Yamaçtan yukarı doğru kaydım
o renkkörü gecede
sinyal gönderirken beyaz taşlar
aya.

Bir zaman boşluğu
birkaç dakika uzunlukta
elli sekiz yaş eninde.

Ve arkamda
kurşun gibi parlayan suyun ardında
karşı kıyı vardı
ve orayı ellerinde tutanlar.

Gelecekleri olan
ama yüzleri olmayan insanlar.



Tomas TRANSTRÖMER
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YARI HAZIR GÖKYÜZÜ

Koşuyu yarım bırakıyor cesaretsizlik.
Kaygı koşuyu yarım bırakıyor.
Akbaba bırakıyor kaçmayı.


O istekli ışık akmaya başlıyor
Hayaletler bile bir fırt çekiyor.


Her şey çevresinde bakınmaya başlıyor.
Yüzlercemiz güneşe giriyor.
Her insan yarı açık bir kapıdır
Herkes için bir odaya açılan.
Altımızdaki ölümsüz toprak.
Su parlıyor ağaçların arasından.
Göl dünyaya açılan bir pencere.



Tomas TRANSTRÖMER
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İZMİR SAAT ÜÇ

Hemen hemen bomboş sokakta az ileride
iki dilenci, birisi tek bacaklı
ötekinin sırtında taşınıyor

durdular - geceyarısı far ışığında
donup kalan bir hayvan gibi -
sonra yürümeye devam ettiler
ve okul bahçesindeki çocuklar gibi çabucak
geçtiler caddeyi öğlen sıcağında
sayısız saatler tıkırdarken uzayda.

Mavi parıldayarak kaydı geçti dubaların önünden,
Kara süründü ve büzüldü, taştan dışarı bakarak,
beyaz bir fırtına olup esti gözlere.

Nalların altında ezilince saat üç
ve karanlık ışık duvarını çalınca
uzandı şehir denizin kapısının ayaklarına

ve parıldayarak akbabanın keskin gözlerinde.



Tomas TRANSTRÖMER
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

...

Gidelim öyleyse, sen ve ben,
Akşam gökyüzüne baştanbaşa yayılınca
Bir masa üstünde eterlenmiş hasta gibi;
Gidelim, belirli yarı-terkedilmiş sokaklardan
Mırıltılı yalnızlıklarına
Bir gecelik ucuz otellerdeki tedirgin akşamların
Ve bıçkı tozu serpilmiş, istiridye kabuklu lokantaların:
Sokaklar ki sinsi amaçların yarattığı
Sıkıcı bir tartışma gibi arkadan gelir
Götürmek için ezici bir soruya sizi?
Ah, sorma 'o nedir?' diye
Gidelim haydi ziyarete.

Kadınlar odada gidip gelmede
Konuşaraktan Michelangelo üstüne.

Sarı sis ki sırtını vermededir pencere camlarına,
Sarı duman ki gemini sürmededir pencere camlarına
Gecenin dört bucağına diliyle yalanmış,
Lâğımlar içindeki gölcükler üstünde oyalanmış,
Boşvermiş bacalardan düşen kurumların üstüne düşmesine
Taraça yanından kaymış, ansızın bir sıçrayış yapmış
Ve yumuşak bir ekim akşamı olduğunu görüp
Bir zamanlar evin etrafına kıvrılmış, uykuya dalmıştı.

Ve gerçekten bir zamanı olacaktır
Sokak boyunca akıp giden o sarı dumanın
Pencere camlarına sırtını sürerekten;
Bir zamanı olacaktır, bir zamanı
Karşılaştığın yüzleri karşılayacak bir yüz hatırlasın;
Bir zamanı öldürmek ve yaratmak için,
Bir zamanı tüm işlerine ve günlerine ellerin
O eller ki bir sorun uzatıyor önündeki tabağa;
Bir zamanı senin, bir zamanı benim
Bir zamanı yüz türlü düş ile düşüncenin
Kızarmış bir dilim ekmek gibi, bir çay almadan önce.

Kadınlar odada gidip gelmede
Konuşaraktan Michelangelo üstüne.

Ve gerçekten bir zamanı olacaktır
Meraklanmanın, 'Yeltenir miyim?', 'Yeltenir miyim hiç?'
Bir zamanı dönmenin, merdivenleri inmenin,
Saçlarımın ortasında kel bir nokta ile-
(Diyecekler ki: 'Saçları nasıl da incelmede!')
Sabahlık ceketim, yakam çeneme uzanmış direngen
Kıravatım zengin ve sade, gelişigüzel bir iğnenin tuttuğu-
(Diyecekler ki: 'Kolları ve bacakları ne kadar cılız!')
Yeltenir miyim
Altüst etmeye evreni?
Bir dakikanın terslediği
Kararlar ve yeniden gözden geçirmeler için
O dakikada bir zaman var.

Çünkü bilmişimdir onları, bilmişimdir hepsini-
Bilmişimdir akşamları, sabahları, öğleden sonraları.
Ölçmüşümdür hayatımı kahve kaşıklarıyla:
Bilirim ölümcül düşüşlerle ölen sesleri
Öteki odadaki müziğin etkisiyle
Öyleyse nasıl farzetmeliyim?

Gözleri de bilmişimdir, bilmişimdir hepsini-
Gözler ki biçimsel bir deyim içine mıhlarlar sizi,
Biçimleştirilip mıhlanırsam ben de bir toplu iğne ucunda,
İğnelenirsem ve solucan gibi kıvrılırsam duvarda
O zaman nasıl başlayabilirim
Tükürmeye kırıntılarını günlerimin ve yönlerimin?
Ve nasıl farzedebilirim?

Kolları da bilmişimdir, bilmişimdir hepsini-
Kollar ki bilezikli, ak ve çıplak
(Ama lâmba ışığı altında, açık kahverengi saçlarla örtülü!)
Lâvanta mı dersin bir tuvaletten
Beni bu kadar konu-dışı söyleten
Kollar ki masaya yaslanan, üstüne şal örtünen.
Öyleyse nasıl girişmeliyim?
Nasıl başlamalıyım?

* * *
Diyeyim mi ki alaca karanlıkta dar yollardan geçtim de
Pipolarından yükselen dumanı seyrettim
Gömlekli yalnız insanların pencerelerden sarkan?..
Âdi bir istakoz kıskaçı olmalıydım
Durgun denizlerin katlarına sığınan.

* * *
Öğle sonu, akşam, öyle rahat uyuklamaktadır!
Uzun parmaklarla okşanmış, pürüzsüz
Uykuda? yorgun? ya da yapmacıksız hasta,
Uzanmış döşemeye yanıbaşımızda sayıklamaktadır.
Çaydan pastadan, dondurmadan sonra asıl
Zamanı kriz noktasına zorlıyacak takati bulursam nasıl?
Ağladımsa, oruç tuttumsa, ağlayıp dua ettimse de
Gördümse de kafamın (hafifçe kelleşen) bir ceviz tepside taşındığını içeri:
Peygamber değilim ben -bunda büyük bir dâva da yoktur
Gördüm büyüklük anımın yanıp söndüğünü esnediğini
Gördüm öncesiz uşağın paltomu tuttuğunu kişnediğini
Ve kısacası korkmuştum.

Bir değeri olacak mıydı, her şeye karşın
Fincanlar, reçeller, çaylar sonunda,
Porselenler arasında, söyleyişler arasında,
Bir değeri olacak mıydı
Bir gülüşle meseleyi ısırıp koparmanın
Dünyayı bir top gibi sıkıştırmanın
Onu ağır meselelere yuvarlamanın:
"Ben Lazarus'um, ölümden döndüm
Gördüklerimi anlatmaya, her şeyi anlatacağım" demenin
Bir değeri olacak mıydı
Eğer biri, başucuna bir yastık uzatıp
Demiş olsaydı; "Amacım o değildir aslâ.
Amacım o değildir aslâ."

Bir değeri olacak mıydı, her şeye karşın,
Bir değeri olacak mıydı,
Günbatımından, kapı önlerinden, dağınık sokaklardan sonra,
Okunan romanlardan, sürünen eteklerden, fincan ve tabaklardan sonra-
Bu ve daha ne kadar fazlası?-
İstediklerimi söyliyebilmek imkânsız
Ama sihirli bir fener sinirleri perdeye yansıtıyor apansız:
Bir değeri olacak mıydı
Eğer biri, bir yastık uzatarak ya da bir şal atarak
Ve pencereye doğru bakarak, demiş olsaydı:
"Hayır o değildir aslâ,
Amacım o değildir aslâ."

Yooo! Prens Hamlet değilim ben, olmak da istemem;
Ben bir saray mabeyincisiyim, öyle ki görevim,
Bir olayı şişirmek, birkaç sahne yaratmak
Kuşkusuz prense kolay bir yol bulup anlatmak,
Saygılı, basiretli, titiz,
Belâgatlı, ama birazcık kalın kafalı;
Bazan, gerçekten gülünç
Bazan, basbayağı zırdeli.

Yaşlanıyorum? Yaşlanıyorum?
Pantolonu paçalarını katlanmış giyeceğim, sanıyorum.

Saçlarımı arkadan mı tarayıp açacağım? Yiyebilir miyim şeftaliyi?
Beyaz fanilâ pantolon giyip dolaşacağım sahili iyi
Denizkızları şarkılarla döküyorlar içlerindeki sevgiyi.

Bana da şarkılar söyliyeceklerini ummasam da

Dalgaların sırtında dolaştıklarını gördüm ummanda
Dalgaların ak saçlarını tarayaraktan
Rüzgârla suların ağarıp karardığı an

Oyalandık sarayında denizin
Kendimizi yosun duvaklı su perileri dünyasında bulduk
Uyandırıncaya dek insan sesleri bizi, ve boğulduk.


T.S.ELIOT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GÖZYAŞLARI VE RÜZGÂR


1

Bu gözyaşları ne?
Doğudan esen bir rüzgâr ne?
Yakınmalarıyle yüklü
benim yitik insanlarımın
ve yurt özlemiyle boğazlanmış
ve kaskatı
bu rüzgâr ne?

Toprağı ve ufku doyuran
bu sesler ne?
Ovanın umutsuzluğunu döken,
çırılçıplak,
bu sesler ne?
Yüzüme, gözüme,
yüreğime, boğazıma
çiy gibi, kan gibi yayılan,
kölelik kokusunu boşaltan
bu sesler ne?

Bu gözyaşları ne?
Doğudan esen bu rüzgâr ne?




2

Sizi çağırıyorum sizi.
Sıkıyorum ellerinizi.
Kucaklıyorum ayaklarınızın altındaki toprağı
ve diyorum ki:
Yaşamım sizin.
Sunuyorum size
aydınlığını gözlerimin.

Sunuyorum size
sıcaklığını yüreğimin.
Bendeki bu acılar
düşen acılardır
sizin acılarınızdan
benim payıma.

Sizi çağırıyorum sizi.
Sıkıyorum ellerinizi.

Göze almışım yurdum için her şeyi.
Eğilmemişim karşısından hiç kimsenin.
Direnmişim zorbaya karşı,
yetim, yoksul, çıplak ayak,
direnmişim.
Taşımışım kanımı ellerimle.
Düşürmemişim yere bayrağımı.
Bütün otları korumuşum,
mezarlarındaki otları
atalarımın.

Sizi çağırıyorum sizi.
Sıkıyorum ellerinizi.



Tevfik El ZEYYAD
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ESİN TİLKİSİ

Düşlüyorum bu geceyarısı anının ormanını:
Canlı bir şey daha var yakınında
Saatin ıssızlıktaki tıkırtısının
Ve bu boş sayfanın, parmaklarımın gezindiği.

Tek bir yıldız görünmüyor camdan:
Daha karanlığa gömülü, ama
Daha yakında bir şey
Adım atıyor ıssızlığa.

Bir tilkinin soğuk burnu karanlık kar denli
Hafifçe dokunuyor dallara, yapraklara;
İki göz ışık tutuyor bir harekete şimdi,
Şimdi yine ve şimdi ve şimdi

Ağaçların arasında karda
Düzenli ayak izleri bırakan ve tetikte
Titrek bir gölge duraklıyor yanında bir kütüğün,
Sonra cüretle açığa çıkan bir gövdenin

Çukurunda ilerleyen bir göz,
Genişleyip derinleşen bir yeşillik
Tüm güç ve pırıltısıyla
Kendi amacına yönelik,

Ta ki ansızın keskin bir tilki kokusuyla
Dalıyor karanlık çukuruna kafamın.
Pencere hâlâ yıldızsız, tıkırdıyor saat
Ve artık dolu sayfa.

Ted HUGHES
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DALA TÜNEMİŞ DOĞAN

Oturuyorum korunun tepesinde, gözlerim kapalı,
Hiçbir şey yapmadan, yalan dolu bir düş olmadan
Arasında kanca gagamla kancalı ayaklarımın.
Ya da kusursuz avların provasını yapıyorum uykumda.

Yüksek ağaçların sağladığı kolaylık!
Havanın taşıma gücü ve güneşin ışığı
Bana çalışıyor
Ve yüzü bana dönük, teftişimi bekliyor toprak.

Ayaklarım dalın pürüzlü kabuğuna kilitli.
Her bir tüyümü yapmak için, tek bir ayağımı
Tüm yaradılış süreci gerekti:
Şimdi ayaklarımın altında ne varsa yaratılmış,
Ya da havalanıp, döndürüyorum tümünü -
Nerede dilersem orada avlanıyorum, hepsi benim çünkü.
Aldatmaca yok benim gövdemde:
Baş kopartmak benim kibarlığım,

Ölüm dağıtmak,
Çünkü tek uçuş yolum
Yaşayanların kemiklerinden geçiyor.
Usa dayalı bir şey değil ileri sürdüğüm hak:

Güneş destekliyor beni.
Hiçbir şey değişmedi ben başlayalı.
Hiçbir değişikliğe izin vermedi gözüm.
Hep böyle tutacağım her şeyi.


Ted HUGHES
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BAĞIRIYORDUM GECEDE


ölüler vardı

gözlerinde

gülen sessizce



bir karanlık bıçak

gömülüyordu gövdeme

soğuk ve yaşamasız



deşiyordu karnımı





Tadeusz ROZEWICZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

RENKLERİMİZ

Tanrı bağışıdır rengimiz cezalandırması değil
Buğday ekmeği yiyen de darı ekmeği yiyen de birdir
Yaşıyor ve ölüyor buğday yiyen de mercimek yiyen de
Tanrı bağışıdır rengimiz cezalandırması değil

O süslüyor gülleri yaseminleri donatıyor yıldızları Cennetleri
Tanrı' nın kudretini gösterir rengimiz ancak ve değildir bedenimizin kiri
Ne bir çirkinliktir o ne bir gazap imidir ve ne de günahtır
Rengimiz Kâdir-i Mutlak Yüce Tanrı' nın sınırsız güzelliğidir

Kanıtlanması için bir Tanrı bağışı olduğunun
Güzelliğin sahibi olan ve hamdedilen Yüce Tanrı
Ayıplayanları maskara eder dünyada rengimizi
Tanrı bağışıdır rengimiz cezalandırması değil

Tanıyoruz Kâdir-i Mutlak Yüce Tanrı' yı pek çok işaretlerle
En güzel belgelerdir büyük sanatçılar
Ve gerçeğin kanıtlarıdır yeryüzünü ışıtan Ayetler
Rengimiz Kâdir-i Mutlak Yüce Tanrı' nın sınırsız güzelliğidir

Zor değildir O'na donatmak Cenneti, canlıları ve ulusları
Bilgelikler doludur her buyruğunda Yüce Tanrı' nın
Ölümle ve doğumla değiştirendir canlıları dünyada
Tanrı bağışıdır renklerimiz, cezalandırması değil



Şaban REFİK
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BURADA


Öldü bütün leylaklar yeryüzünde
Bitti en son ezgileri kuşların
Kalan yazları düşünürüm ben de
Böylece

Değerdi dudaklarımız birbirine
Burda kadifeler gibi yumuşak
Kalan öpüşleri düşünürüm ben de
Böylece

Çokları ağlamaklı bu yerde
Şimdi Leyla-Mecnun örneği
O çiftleri düşünürüm ben de
Böylece



Sully PRUDHOMME
 
Üst