uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ALEV, KONUŞMA

Okurum bir şiirde:
Konuşmak kutsaldır.
Ama konuşmaz tanrılar
yaratır ve yıkarlar dünyaları
insanlar konuşurken.
Onlar, sözsüz
oynar en tehlikeli oyunları.

Tin iner,
ve gevşetir dilleri
ama söz çıkmaz:
Konuştuğu alevdir. Dil yakılınca
bir tanrı tarafından
bir öngörü olur
alevden ve bir kule
dumandan ve çöküşü
yanmış hecelerin:
Anlamı kalmayan kül.

İnsanın sözü
ölümün kızı.
Konuşuruz çünkü
ölümlüyüz: Sözler
im değildir, yıldır.
Söylediklerini söyleyerek
söylediğimiz sözler
zamanı söyler: Bizi adlandırırlar.
Biz zamanın adlarıyız.

Suskundur, ölüler de
ama söylerler sözleri
yaşayanların söylediği.
Dil evidir herşeyin
ve açacak gibi durur
uçurumun kıyısında.

Konuşmak insana özgü.


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AZTEK KADINI

Yürür ırmak kıyısında, çıplak, sağlıklı, yeni yıkanmış, yeni
doğmuş geceden. Yazdan derlenmiş mücevherler yanar
göğsünde. Yanardağın ağzında büyür mavi, neredeyse kara
ot, kurumuş ot, örterek dişiliğini. Karnında kanatlarını açar
bir kartal, iki bayrak sarılır birbirine ve su, dinlenir. Çok
uzaklardan gelir, o nemli ülkeden. Çok az kimse gördü onu.
Gizini açıklıyorum size: Gündüzleri, bir taştır yolun
kıyısında; geceleri, bir ırmak, akar erkeğin yanında.


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİR ŞAİR

"Müzik ve ekmek, süt ve şarap, aşk ve uyku. Bedava. Büyük
ölümcül kucaklaşması birbirini seven iki düşmanın: Her
yara bir çeşme. Arkadaşlar, zamanın sonuna dek sürecek
sonul sohbet için silahlarını iyice bilerler. Aşıklar geçer
gecenin içinden, birbirine geçmiş biçimde, yıldızların ve
gövdelerin birliği. İnsandır insanın besini. Bilgi düş
görmekten farklı değil, ne de düş görmek yapmaktan. Şiir
ateşe atar bütün şiirleri. Sözler bitmiştir, imgeler bitmiş.
Nesne ile adı arasında uzaklık kaldırılmış; adlandırmak
yaratmaktır, düşlemek doğmak."

"Şimdi sıkı tut çapanı, kuramlaştır, vaktinde gel. Fiyatını öde
ve al maaşını. Boş zamanda, çatlayıncaya kadar otlan: Çok büyük
gazete meraları vardır. Ya da, kır çevrendekileri kahve masasında
her gece, dilin şişer politika yapmaktan. Kes sesini ya da gürültü
çıkar: İkisi de aynı şey. Bir yerlerde zaten vermişler cezanı.
Onursuzluğa ya da darağacına götüren yol tek değil: Düşlerin
fazla berrak, güçlü bir felsefeye gereksinmen var."


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DOKUNUŞ

Ellerim
Perdelerini açıyor varlığının
Bir başka çıplaklıkla giydiriyor seni
Gövdelerini soyuyor gövdenin
Ellerim
Bir başka gövde yaratıyor gövdene


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GİTMEKLE KALMAK ARASINDA

Gitmekle kalmak arasında kıpırdamayan gün,
katı bir saydamlık kalıbı.

Hepsi görünüyor ve hiçbiri anlaşılamıyor,
ufuk dokunulamayacak bir yakınlık.

Masada kağıtlar, bir kitap, bir vazo:
nesneler dinlenmekte adlarının gölgesinde.

Damarlarımdaki kan giderek daha ağır yükseliyor
ve yineliyor inatçı hecesini şakaklarımda.

Işık kayıtsızca biçimini bozmakta
donuk duvarın, tarihi olmayan bir zaman.

Öğle sonrasının yayılışı; şimdiden bir körfez
usul dalgalanışı sarsmakta dünyayı.

Ne uykudayız, ne de uyanık:
biziz, başka bir şey değil işte.

An ayrılmakta kendi kendinden
ve duraksamaların oluşturduğu geçite dönüşmekte.


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GÜNEŞ TAŞI'NDAN
...

sözsüz konuşan sessizlik,
bir şeyler söylüyor mu? duyuluyor mu bir çığlık?
yeni bir şey olmuyor mu zaman geçtikçe?

-olmuyor bir şey, yalnızca güneş
göz kırpıyor, bir devinim sayılmaz bu,
geri vermiyorlar bize hiçbir şeyi, zaman dönemez
geri, sonsuza dek cansızdır ölüler
ve ölemezler
bir başka türlü, dokunmak yasaktır onlara,
donmuş bir halde, kendi ıssızlıklarında,
gömütlerinden gözlerler bizi,
umarsızdırlar, bizi de fazla izlemezler,
şimdi yaşamlarının bir yontusudur ölüm,
sonsuza dek hiç olmuş bir varlık,
bir hiçtir her dakika da,
yüreğinin atışını kollar bir hayalet kral
ve son bakışın, biraz değişse de
belirir bir maskta:
yaşamımızı simgeleyen bu anıt,
deneyimsiz ve yabancı gibi duruyor,
çok az benziyor bize,

-ne zaman gerçekten bizim oldu yaşam?
ne zaman kendimiz gibi olduk?
kötü tanınıyoruz, bir baş dönmesi ve boşluktan
başka bir şey değiliz, bir çiziğiz aynada,
dehşet ve kusmuk tanımlar bizi, hiçbir zaman
bizim olmadı yaşam, hep başkalarının oldu,
hiç kimsenin değildir yaşam, yaşam bizimdir-
ötekiler hep yediler güneşin ekmeğini,

...



...
biziz ötekiler-
ben kendimden başka biriyim, davranışlarım
bana daha çok benziyor, başkaları gibi
davranırken, kendim olmak için başka biri olmalıyım,
bırak kendini, başkalarında
ara kimliğini, başkaları da yok
eğer ben yoksam, başkalarıdır veren bana
varlığımı, ben kendim değilim,
ben diye bir şey yok, hep biz varız,
yaşam başka biridir, senin ve
benim ötemde, hep ufukta,
bizi öldürür ve yabancılaştırır yaşam,
yüzümüzü ortaya çıkarır sonra da, onu eskitir,
varlık için açlık çekeriz, ah ölüm, ekmeğimiz,

Mary, Persephone, Heloise, gerçek yüzümü
görmem için gösterin bana
yüzünüzü, öteki yüzünüzü de,
sonsuza dek hepimizin olacak yüzüm,
yüzü olacak ağacın ve ekmeği yapanın,
şöförün, bulutun, denizcinin,
güneşin ve buharın yüzü olacak,
Peter'i ve Paul'ü imleyecek, bu yalnızlar takımını da,
uyandırın beni,
çoktan doğdum ben:
yaşam ve ölüm
bir anlaşma yaptı içinizde, gecenin hanımı,
berraklığın kulesi, şafağın kraliçesi,
ayın bakiresi, denizin annesi,
dünyanın gövdesi, ölümün evi hep usumda,
hep yuvarlanıyorum doğduğumdan beri,

...


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İKİ GÖVDE

İki gövde yüzyüze
bazen iki dalga
ve okyanustur gece.

İki gövde yüzyüze
bazen iki taş
ve bir çöldür gece.

İki gövde yüzyüze
bazen iki kök
dantellenmiş geceye.

İki gövde yüzyüze
bazen iki bıçak
ve kıvılcım çakar gece.

İki gövde yüzyüze
iki yıldız düşen
boş bir gökyüzünde.


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KANITLAR

Ey sevda, taparlar senin gölgelerden dansına
hayaller ve ışıktan harabelikler,
özlemlerimle sürüklenen gölgelerden,
şimşeklerde yeşermiştir bu can taşıyan ağaç,
şu hayal meyal görüntüler belirmeden.

Bir tanrıdır sevda, çılgın ve karanlık,
canlı bir tanrı, adsız ve sözcüklerden arınık,
geçirir o karanlık sessizliği şarkılarla,
çaresiz dilime çığlık çığlığa,
battal everen bir alev demetiyle,
ateş gömülü sinesinden bir yandan öbürüne,
kanmak bilmez, sırrına erilmez, zulmünden kaçılmaz;

ah çeker bu alevle ateşböcekleri,
geçip gider gece çocuklar üzerinden hayaller,
tohum kasırgaları, ağlayış, bağrış çığrış,
köpüklerin seliyle taşkın çilesi
toprağın sınırlarını kırana kadar;

öldürür dünyayı bu canlı ateş
arşa çıkmış o görkemli sevdalarla,
ve kadınlar koşar durur yeryüzünde
deli atlar suya hasret dere yataklarınca
özlemle koşturan bahtı karalar gibi,
örtülünceye etime saplanmış sabah yıldızı
onun kahreden soluğuyla.

Kuşatır kanı bu tutkulu ateş,
bir fırtına patlar kulaklarımda,
lâl eder kireçli dilimi,
koşar dururuz özlemlerden bir köprüde
ölüme ve hiçliğe dokununcaya;
derinlerdeki bu küllenmiş ateşle dünyaya,
yıkarım sevdasız geçen ömürleri,
tanırım gölgeler arasındaki şeklini
ve garkolurum kanına, ezelden beri.


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

OZANIN GÖMÜTÜNE YAZIT

Şarkı söylemeye çalıştı
anımsamamak için
yalanlardan oluşan gerçek yaşamını
ve anımsamak için
gerçekler üstüne yalan söyleyen yaşamını.


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

TAŞA YAZILMAYACAK YAZIT

Mixoac köyümdü benim. Üç hecesi gecenin,
bir güneşten yüz üzerinde, yarım maskesi gölgenin.
Toz bulutları geldi ve yedi onu.
Kaçtım ve yürüdüm dünyanın içinden.
Sözlerim evimdi benim, hava türbem.


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

UNUTUŞ

Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta
gözkapaklarının kırmızı yaprakları altında.

Gömül vızıldayan sesin
düşen sesin halkalarına
ve uzaklarda yankılan
dilsiz bir çağlayan gibi,
davulların çalındığı yerde.

Bırak kendini karanlığa,
kendi etine gömül,
kendi yüreğine;
kemik, o mor şimşek,
kamaştırsın gözlerini, kör etsin,
mavi göğsünü göstersin akşam ışığı
körfezler ve gölgeli koyaklar arasında.

O sıvı karanlığında uykunun
ıslat çıplaklığını;
kıyıya kimbilir kimin bıraktığı
gövdeni, o köpük danteli unut.
Sonsuz kadın, yitir kendini
kendi benliğinin sonsuzluğunda,
bir başka denizle buluşan bir deniz gibi
unut kendini, beni unut.

Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey yeniden doğar
o ölümsüz, o yalın unutuşta:
gecenin kızlarıdır yıldızlar.


Octavio PAZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YASAKLANMIŞ ŞİİRLER
Nasıl söyler türküsü o ağız,
Dudakları dikilmişken, beyim?
Bir Arap ozanı ölünce bugün
Kim yakarır onun için?
Benim şiirim el öpmez
Şiirimin ellerini öpmek
Sultanlara düşer!


1
Dostlarım
Başkaldırmıyorsa, neye yarar şiir?
Azgınları ve azgınlıkları yıkmıyorsa, neye yarar şiir?
Zamanı ve mekânı
Sarsmıyorsa, neye yarar şiir?
Satrapların başındaki tacı
Yere çalmıyorsa, neye yarar şiir?

2
İşte bunun için çekiyorum başkaldırı bayrağını
Şu âna dek gün yüzü görmeyen milyonlar adına.
Dal ile serçeyi ayıran,
Gül ile sarı çiğdemi ayıran nedir?
Göğüs ile nar'ı ayıran,
Deniz ile zındanı ayıran nedir?
Nedir mavi ayla karanfili ayıran ?
Yiğitlik sözcüğünün gizinden,
Giyotinin gizini ayıran nedir?

3
İşte bunun için çekiyorum isyan bayrağını!
Enikler gibi boğazlanmaya götürülen milyonlar adına
Gözleri oyulanlar adına
Dişleri sökülenler adına
Asitte eritilenler adına, solucanlar gibi
Yoksun olanlar adına
Sesten, düşünceden, dilden
Çekeceğim başkaldırı bayrağını.

4
İşte bunun için çekiyorum başkaldırı bayrağını
O örtünün altında
Öküz gibi oturan halklar adına
Dostluğu büyük, aynı tastan içen halklar adına
Develer gibi yük çeken halklar adına
Gün doğusundan gün batısına
Yük çeken deve gibi
Sudan ve arpadan başka hakkı yok
Özlemi yok beyin karısının
Beyin dişi köpeğinin
Berberinin olmaktan başka.
Yaşasın bir demet yonca
Yaşasın tek tanrı diye Allah'a yalvaran
Halklar adına!

5
Ey şiirin dostları!
Ben ateş ağacıyım, özlemlerin bilicisiyim ben
Elli milyon âşığın gerçek sözcüsüyüm
Sevgi ve inleyiş bilenin ellerinde uyur
Ya da yasemin ağaçlarında.
Ey dostlarım!
Kılıcın saltanatını hep reddeden
Bir yarayım ben..

6
Ey değerli dostlarım!
Dilsizlerin diliyim ben
Görmezlerin gözüyüm ben
Okumazlara denizin kitabıyım ben
Hapishane kaşalotlarına
Gözyaşlarıyla kazınan
Yazılarım ben
Bu çağ gibiyim ben de, sevgilim!
Çılgınlıklarla karşılarım çılgınlıkları
Kırarım nesneleri çocukluktaki gibi
Kanımda devrim ve esenlik kokusu
Hep bildiğiniz gibiyim ben
Hoşuma gider yasa çiğnemek
Hep bildiğiniz gibiyim ben
Şiirleyim...
O yoksa var olmak istemem...

7
Dostlarım!
Sizsiniz gerçek şiir.
Ne gülmenin de önemi var
Ne de surat asmanın
Sultana öfkelenmenin de.
Sizler benim sultanlarımsınız
Sizlerden onur, güç, yetke
İstiyorum
Tuz ve taş üstünde uyuyan
Kentlerde
Şiirlerim yasak.

Şiirlerim yasak,
Çünkü insana
Sevginin ve uygarlığın
Kokusunu taşıyor onlar
Şiirlerim yasaklandı,
Çünkü her dizesi muştu taşıyor sizlere.
Dostlarım!
Sizleri bekletmekteyim hâlâ
O kıvılcımı tutuşturmak için...

Beyrut, 1984

Nizar KABBANİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

UYGARLIK

Sevginle temizlersin beni bedeviliğimden
Gözlerim ışıldıyor kum ve çakılla
Beni sudan kasır-a sokarsın bütün gece
Beni hüznün mavisine sokarsın
Senin huzurunda soruyorum:
Sen kimsin ey sevgilim?
Peçeyi kaldırarak yüzünden
Bir daha soruyorum: Bu dedikleri o uygarlık mı?..

Nizar KABBANİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

LOLİTA

Yaşım oldu
On beş
Bin defa daha da tatlı oldum
Sevgim sana daha da büyüdü
Bin defa

Belki iki yılda
Yuvarlak yüzümde kırılacak olsa
Güzelliğim, arasındaydı benim ve onun
Elbisem iki dizimi örtecek kadar
Verirdim sana dikilecek o elbisemi
Ve belimin kemerini
Yeterdi, seni bana çekmeye
Kukla
Şekeri kesip
Daha fazlasını isterdim

...Değişirdi
Bu kadar şeyden sonra
Kesilen şekerden sonra ikna olurdum
Ve kukla can verirdi ellerimin arasında
İhtar olur bebeklere
Bin kez
Sen o bebeklerin büyüğü oldun
Bebeklerin en tatlısı oldun ellerimin arasında
Ömrüm oldu
On beşinde

Ömrüm oldu
On beşinde
Girişimle girdi şarkılar ve çiçekler de
Yeşil oldu her şey
Dudaklarım şeftali ve kırık yakut
Memelerim mermerden kubbe
Kaynak suyu, güneş ve çam ağacı
Kadın oldun ve kucağım seni okşamaya hazır
Dümdüzse bir ova ise eğer
İki yıl önce tomurcuklandı
Hayalimde
Dünkü çocuk, böyle
Kapının önünde oynuyordu
Böyle idi kucağında uyuyordu
Böyle yorgun
Kesilmiş cevherle uyanırdı
Önemsemeden

Ömrüm oldu
On beşinde
Daha da güzel oldum
Dansa davet edecekler beni ve kabul edeceğim
Simden şalıma yün dolanır
Ve başlar kendini beğenmiş Arap emirleri gibi
Sen bu günden sonra başlarsın beni yolmaya
Daha da uzamış olarak uyanınca
Ah?sarkıtılmış gibi uzamış uyanırım
Bir parmak...iki parmak
Ah...etrafımda büyüyen çiçekler gibi
Bir diş veya iki diş
Ah..çapak gibi yuvarlak yüzümün üstüne
Eritti beni, ve giysim dikili
Baba sevgisi renginde
Öğretmez bana?babamın rengini
Uyanınca ömrüm..
On beşinde..

Nizar KABBANİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

FİNCANI OKUYAN KADIN

Oturdu.. Umutlanarak ters çevrilmiş fincanımdan
gözlerinde korku belirdi ansızın
Dedi:
Ey oğul?hüzünlenme
Bu aşk sana yazılmış
Ey oğul
Ölene kadar tanıklar?
Aşka tapmaktan kim ölmüş
Fincanında?dünyanın korkusu dolu
Hayatın yolculuk ve savaşlarla...
Çok seveceksin ey oğul...
Çok öleceksin ey oğul...
Unutulan bütün topraklara aşık olacaksın..
Yenilen krallar gibi geri döneceksin..

Hayatınla, ey oğul, kadının..
Gözleri, suphanallah tapılacak cinsten
Ağzı..bir salkım üzüm gibi resmedilmiş
Gülücüğü, gül musikisi
Ancak senin gökyüzün bulutlu..
Ve yolların... bir kapalı... bir kapalı ki sorma

Ey oğul... kalbinin aşkıdır bu
Kasrın kulesinde uyuyan
Büyük bir kasır bu ey oğul
Köpekleri? ve askerleri dilsiz
Kalbin sultanıysa içinde uyuyor..
Kim girecek kaybolan taşlarından..
Kim tutacak ellerini? kucağından...
Surlara gömülen gözbebeklerini
Tırnaklarını kim çözecek belinden
Ey oğul...
Kaybolan... kaybolan... kaybolan?

Birçok yıldız... görüyorum
Ancak? bir okumaya başlasam
Fincanı tıpkı senin fincanına benziyor
Aynısı bilsen ey oğul
Hüznü senin hüznün aynısı
Kaderleriniz bir... yürüdüğü yol aynı
Aşk dolu? hançerin keskin ağzında
Gölgesi bir sedef gibi
Gölgesi dizili hüzün gibi
Kaderiniz aynı uykuya dalmış
Denizde aşkınız kopan dalgalarda
Parçalanarak... milyonlarca defa...
Yenilen krallar gibi geri dönerek...

Nizar KABBANİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BEN TANIĞIM YOK SENİN ÜSTÜNE BİR KADIN
1

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Bütün oyuncak bebeklere baktım, yok senin üstüne
Bütün sapık olasılara
Bütün olasılar gibi onlarca yıla
Sabır gibi deliliğime dayandın
Tırnaklarını kemirip
Dürüp defterlerimi
Ana okula başlattın beni
Yok senin üstüne



2

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Zeytin fotoğrafı gibi sulandırırsın ağzımı
Ahlaklı düşüncenle, yok senin üstüne
Deliliğim ve akıllılığım da..yok senin üstüne
Telaşımı usandırdın
Kabına sığmaz halimi beklettin
Yok senin üstüne
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Cesaretimi toplayana kadar
Yarısını sen aldın
Beni sömürdün yaptıklarınla
Beni özgürleştirdin yaşattıklarınla



3

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Benimle iki aylık bebek gibi uğraşacak
Yok senden başka
Önüme kuş sütü koyacak,
Çiçekleri; oyuncakları,
Yok senden başka
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Benimle kerimeydin deniz gibi
Şiir gibi büyülü
Beni şımarttın yaptığınla
Beni baştan çıkardın yaptığınla
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Çocukluğumu yaratana kadar
Ellisine merdiven dayadım..hala yok senin gibisi



4

Ben tanığım yok senin üstüne bir kadın
Bütün insanların takdirini alan..yok senin gibisi
Göbek çukurundadır
Bu dünyanın merkezi
Ben tanığım yok senin üstüne bir kadın
Göbek bağının üstünde filizlenir ağaçlar
Yok senin gibisi
Eriyen karından güvercinler su içer
Yok senin gibisi
Hurafeler yiyor geciken yazının bitkilerinden
Yok senin gibisi
Ben tanığım yok senin üstüne bir kadın
Kısaslardan iki sözcük kaybettim saklanması gereken
Üstüne erkekliğimin titrediği
Yok senin gibisi



5

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Zaman durur biten gününle
Yok senin gibisi
Devrimler ayaklanır biten kölelik sayfalarında
Yok senin gibisi
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
İnsanların yolları değişene kadar, yok senin gibisi
Ve değişti de
Helâl ve haram haritalarda
Yok senin gibisi



6

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Ruhumu kazırsın, aşkın hizasıyla, deprem gibi
Beni yakarsın batırırsın
Ateşe verirsin söndürürsün beni
Hilâl gibi ikiye bölersin
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Devrimden daha uzun ruhumu çözersin
Devrimden daha mutlu
Ekersin beni
Suriye'nin gülleriyle
Ve nanesiyle
Ve portakalıyla
Ey kadınlar
Saçlarınızın altına bırakırım asaletimi
Sorularla getirse de günleri
Ey kadınlar siz bir dilin sözcüklerisiniz
Ancak o,
Geçmişte yaşananları hatırlatır bana



7

İki gözümün denizi bitti
Ellerimin mumlarıyla
Gördüm uygarlıkları
Beyazlık tükendi boşluk gibi
Dokundum billur gibi
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Halının sınırları üstünde toplanır çağlar
Bin binlerce yıldız dolaşır
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın senden
başka ey sevgilim
İlk anılan büyür ekinlerinin üstüne
Ve anılacak olan en son



8

Dudaklarda parıltılar tükenir,
Güzel adalet
Heyetinle bitti şehvet,
Bebeklerin gözyaşlarıyla
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Giydiğin hükümden özgür kalmak mağara
ehlinden yok senin gibisi
Dişlerini kırdın onların
Şüphelerini başlattın
Mağara ehlinin sultanını düşürdün yok senin gibisi
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Göğsüne kabilenin hançerleri yöneldi
Ona ağladı sevgim
Feodalliği sen bittirdin



9

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Açlık bitti görüldüğü gibi
Şiirin uzun açlığı, kimsesiz yürümekten daha uzun
Açlığın rengi kalktı
Uyumlu bütün resimlerin çizgilerinden
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Duman tütse de çıkarsın bu yağan külün içinden
Düşünsem beyaz güvercinler gibi uçarsın düşüncemden
Ey kadınlar sizde yazdım değişiminizin kitabını
Ancak şiirim boyun eğer hepinize
Bütün güzel kitaplardan geriye kalana kadar
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Benimle solan yeşillikte sevginin mirası
Beni alemin üç haberi arasından çıkarırsın
Yok senin gibisi



10

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Senden önce düğümlerimi çözecek
Bedenimin kültüründe
Havarım gitarın havarı gibi
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Mümkün değil bu sevgiyi kaldıracak bir mertebe ateşi..
Yok senin gibisi yok senin gibisi
Yok senin gibisi

Nizar KABBANİ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

EY GECE

Ey gece
Engin karanlıktan bir gece.
Kocamış bir incir ağacının dalı üstünde
Bir kurbağa vıraklar dur durak bilmeden,
Duyurur gelen fırtınayı, tufanı,
ve ben korku içinde boğulurum.

Ey gece
Ve geceyle görür dünya
mezardaki bir ceset gibi;
Ve korku içinde derim kendi kendime:
?Ne olur tufan yağmurları kaplarsa her yanı?
Ne olur dinmezse yağmur
yeryüzünden çekilinceye dek sular
küçük bir kayık gibi??

Bu gecenin korkunç karanlığı içinde
Kim diyebilir hangi nitelik bizi
kavuşturacak gün doğumuna?
Gün ışığı kurtaracak mı
yitip giden fırtınanın
dehşet saçan yüzünden?

Nima YUSİÇ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SOĞUK KIŞ GECESİNDE

Soğuk kış gecesinde
Güneşin ocağı da
Yanmıyor kandilimin sıcak ocağı gibi,
Ve ne ışık saçıyor kandilim gibi
Ne de gökte parlayan soğuk aya işliyor ışığı.

Yaktım kandilimi komşum yürüdüğünde karanlık bir gecede,
Ve soğuk bir kış gecesiydi,
Rüzgâr kuşatmıştı çam ağaçlarını,
Sessizliğin yığıntısı arasında
O yitip gitti benden, ayrıldı bu daracık patikada,
Ve bu öykü öyle anımsanır ki hâlâ,
Ve dudaklarımda asılı durur bu sözler:
"Yakan kimdir? Tutuşturan kimdir?
Kimdir bağışlayan yüreğindeki bu öyküyü?"

Soğuk kış gecesinde
Güneşin ocağı da
Yanmıyor kandilimin sıcak ocağı gibi,
Ve ne ışık saçıyor kandilim gibi
Ne de gökte parlayan soğuk aya işliyor ışığı.

Nima YUSİÇ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BAĞIŞLA

Bağışla! Unut o yıkım günlerinin
Hüzünlerini, tasalarını, kızgınlıklarını,
Fırtınaları unut, unut gözyaşlarını,
O kıskançlığın gözdağlarını unut!

Ama aşk yıldızının
Üzerimize sevgiyle doğduğu
Ve bir yol açtığımız günleri coşkuyla,
Kutsa ve anımsa!


Nikolay Alekseyeviç NEKRASOV
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖZGÜRLÜK

Anayurdum! dolaşmadım daha,
Böyle bir duyguyla senin ovalarında!

Bir bebek görüyorum anasının kollarında,
Yüreğim sevinçten dalga dalga;

Güzel bir çağa doğdu çocuk,
Ulu Tanrım! bilmeyeceksin gözyaşlarını sen!

Kimselerce korkutulmadan, özgürsün başlayarak çocukluktan,
Savunacaksın davanı, gerekliliğine inanılan,

Bir köylü olarak kalmak da isteyebilirsin ömrünce,
Süzülebilirsin de bir kartal gibi göklerde!

Bu düşler yanlışlarla dolu:
İnce ve kıvraktır insanoğlunun usu,

Biliyorum: kölelik ağlarının yerine
Çok değişik şeyler düşündü insanlar kendilerince,

Bu böyle!.. Ama zor gelmez onları çözmek halka.
Esin perisi! Selamla özgürlüğü umutla!


Nikolay Alekseyeviç NEKRASOV
 
Üst