Vergi Hukuk Ders Notları

Dostum bence yanlış yerde arıyorsun. Bunu için stajyerler bölümünü kullansan daha çabuk cevap alırsın.
 
Umarım İşine Yarar. Mailine atacaktım.Belki başka arkadaşlara da lazım olur diye düşündüm. Sınavda başarılar dilerim.

VERGİ HUKUKU – GENEL KISMI


A- VERGİ ÖDEVİ


1- MÜKELLEF (YÜKÜMLÜ)

Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir (VUK, m. 8/1). Tanımdan anlaşılacağı gibi, verginin kanuniliği ilkesi gereği kimin verginin mükellefi olduğunu kanun belirler. Mükellefin vergi borcunu ödemenin yanı sıra, bildirimde bulunma, defter tutma, belge düzenine uyma gibi ödevleri de bulunmaktadır. Mükellefin vergiyi ödeme ödevine “maddi ödev”(maddi mükellefiyet), diğer ödevlerine ise “şekli ödevler” (şekli mükellefiyet) denir.

2- VERGİ SORUMLUSU

Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir VUK, m.8/2). Vergi sorumlusu verginin asıl borçlusu değildir. Mükellefe ait olan verginin ödenmesi ve şekli ödevlerin yerine getirilmesi bakımından sorumlu olan bir üçüncü kişidir. Vergi Usul Kanunu’nda geçen “mükellef” deyimi, vergi sorumlularını da kapsamaktadır

3- EHLİYET VE TEMSİL

Vergi hukukunda, mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet aranmaz (VUK, m. 9/1). Medeni hukuktaki fiil ehliyetine sahip olmayanlar da vergi mükellefi ve vergi sorumlusu (kanuni temsilci hariç) olabilirler. İşte, kanuni ehliyeti olmayanların vergi mükellefi ve vergi sorumlusu olabilmeleri, vergi hukukunda “vergi ehliyeti” kavramıyla açıklanır. Ancak, tüzel kişilerin, küçüklerin, kısıtlıların ve tüzel kişiliği olmayan kuruluşların mükelef veya vergi sorumlusu olmaları halinde, bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri tarafından yerine getirilir.

4- VERGİ SORUMLULUĞU TÜRLERİ

a- Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu

Vergi hukukunda kanuni temsilcilerin sorumluluğu iki ayrı kanunda dözenlenmiştir. İlk düzenleme, Vergi Usul Kanunu’nun “kanuni temsilcilerin ödevi” kenar başlıklı 10’uncu maddesinde; diğer düzenleme ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “kanuni temsilcilerin sorumluluğu” kenar başlıklı mükerrer 35’inci maddesinde yer almaktadır.

aa- Vergi Usul Kanunu’nun 10’uncu Maddesi’ne Göre Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu
Vergi Usul Kanunu’nun 10’uncu maddesi uyarınca, kanuni temsilci, ancak, kendisine düşen ödevleri yerine getirmemesi nedeniyle, vergi ve vergiye bağlı alacakların mükellef veya
vergi sorumlularının varlığından alınamaması halinde, kendi mal varlığından ödemekle sorumlu tutulmaktadır. Bu durumda dahi, kendisi verginin asıl borçlusu olmadığından, asıl borçlu olan mükellefe rücu edebilmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, tüzel kişiliği olmayan kuruluşların mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri tarafından yerine getirilir.
Gerçek kişilerin kanuni temsilcileri, küçüklerde veliler, kısıtlılarda vasiler, bazı durumlarda da belirli işleri görmek ve mal varlığını yönetmek için atanan kayyımlardır. Tüzel kişilerin kanuni temsilcileri ise yönetim kurulu başkan ve üyeleri, müdürler vb.dir.
Kanuni temsilcilerin kendilerine düşen ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır. Bu durum, Türkiye’de bulunmayan mükelleflerin Türkiye’deki temsilcileri için de geçerlidir.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmaz.

ab- Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’un Mükerrer 35’inci Maddesi’ne Göre Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35’inci maddesi maddesi uyarınca kanuni temsilci, kendisine düşen ödevleri yerine getirsin veya getirmesin, mükellefin mal varlığından alınamayan kamu alacaklarını kendi mal varlığından ödemekle sorumludur. Kanuni temsilci, burada da, ödediği kamu borcu bakımından asıl kamu borçlusuna rücu etme hakkına sahiptir.
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’un mükerrer 35’inci maddesine göre, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların ve tüzel kişiliği olmayan kuruluşların mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan kuruluşu idare edenlerin kişisel mal varlıklarından tasil edilir. Bu durum, yabancı kişi veya kurumların Türkiye’deki temsilcileri için de geçerlidir.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.
Görüldüğü gibi, VUK 10 ile AATUHK mükerrer m. 35 hükümleri arasında farklılık bulunmaktadır. VUK 10’da, kanuni temsilci bakımından kusur sorumluluğu, AATUHK mükerrer 35’de ise, kusursuz sorumluluk halleri kabul edilmiştir. Vergi ve bağlı alacaklar için hangi hükümlerin uygulanacağı konusunda bazı tereddütler ortaya çıkmıştır. Bu konuda, Danıştay’ın görüşü, Vergi Usul Kanunu kapsamındaki kamu alacakları için VUK 10 hükümlerinin, diğer kamu alacakları için ise, AATUHK mükerrer 35 hükümlerinin uygulanması gerektiği yönündedir.

b- Vergi Kesenlerin Sorumluluğu

Vergi sorumluluğunun bir türü de vergi kesenlerin sorumluluğudur. Vergi Usul Kanunu’nun 11’inci maddesi uyarınca, yaptıkları veya yapacakları ödemelerden vergi kesmek zorunda olanlar, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevlerin yerine getirilmesinden sorumludurlar. Bu sorumluluk, bunların ödedikleri vergilerden dolayı asıl mükelleflere rücu etmek haklarını kaldırmaz.
Kanunda ayrıca müteselsil sorumluluğa da yer verilmiştir. Buna göre, mal alım ve satımı ve hizmet ifası dolayısıyla vergi kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların, bu yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden, alım satıma taraf olanlar, hizmetten yararlananlar ve aralarında doğrudan veya hısımlık nedeniyle ya da sermaye, organizasyon veya yönetimine katılmak veya menfaat sağlamak suretiyle dolaylı olarak ilişkide bulunduğu tespit olunanlar müteselsilen sorumludurlar (VUK, m 11/3). Ancak, mal üreten çiftçiler ile nihai tüketiciler, müteselsil sorumluluğun kapsamı dışında bırakılmışlardır.

c- Mirasçıların Sorumluluğu

Ölüm halinde mükelleflerin ödevleri ortadan kalkmamakta, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup (atanmış) mirasçılara geçmektedir. Ancak, her bir mirasçı, ölen mükellefin vergi borçlarından miras payları oranında sorumlu olur (VUK, m. 10). Bununla birlikte, cezaların kişiselliği ilkesi gereği, ölüm halinde vergi cezaları mirasçılara geçmeyerek düşmektedir (VUK, m. 372).

d- Karnesiz Hizmet Erbabı Çalıştıranların Sorumluluğu

Vegi Usul Kanunu’nun 251’inci maddesi uyarınca, kazançları basit usulde tespit edilen ticaret erbabı ile götürü gider usulünü kabul eden gayrimenkul sermaye iradı sahipleri, yanlarında çalışan hizmet erbabının, kanunun tayin ettiği süre içinde vergi karnesi almalarını ve karnelerinde yazılı vergilerini ödemelerini sağlamaya mecburdurlar. Aksi takdirde;
a)Zamanında karne almamış veya vergisini tarh ettirmemiş olan hizmet erbabının vergisi işveren adına tarh edilir, cezası da işveren adına kesilir.
b)Karnesini zamanında almış ve vergisini tarh ettirmiş olan hizmet erbabının zamanında ödenmemiş olan vergisi ve gecikme zammı, yanında çalıştığı tespit edilen işverenden tahsil olunur.
İşverenler, bu şekilde ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilirler.

e- Tasfiye Memurlarının Sorumluluğu

Bu vergi sorumluluğu hali, Kurumlar Vergisi Kanunu ile Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Kurumlar Vergisi Kanunu’na tabi kurumlar bakımından Kurumlar Vergisi Kanunu, diğer kurum ve işletmeler bakımından ise Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Esasen, bu konuda her iki kanunda yer alan hükümler büyük ölçüde birbirine paraleldir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 34’üncü maddesi uyarınca, tasfiye memurları, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergileri ödemeden veya bu vergilerle dava konusu yapılmış tarhiyat için karşılık ayırmadan, İcra ve İflâs Kanunu’nun 206’ncı maddesinin 6’ncı sırasında yazılı alacaklılara ödeme, ortaklara paylaştırma yapamazlar. Aksi takdirde, bu vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar.
Amme AlacaklarınınTahsil Usulü Hakında Kanun’un 32’nci maddesi uyarınca, tüzel kişiklerin tasfiyesinde, bunların borçlu bulundukları kamu alacaklarını ödeme ödevi ve diğer ödevleri tasfiye memurlarına, tüzel kişiliği olmayan ortaklıklarla yabancı kurumların Türkiye’deki şube, ajans ve temsilciliklerinin tasfiyesinde bunların ödevleri tasfiyeyi yürütenlere geçer. Aynı kanunun 33’üncü maddesine göre ise, tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, tasfiyenin başladığını üç gün içinde ilgili tahsil dairelerine bildirmek mecburiyetindedirler. Tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, kamu idarelerinin her türlü alacaklarını ödemeden veya ödemek üzere ayırmadan önce tasfiye sonucunda elde edileni dağıtamazlar veya bunlar üzerinde herhangi bir şekilde tasarrufta bulunamazlar. Aksi halde, tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, tahakkuk etmiş ve edecek kamu alacaklarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, bu sorumluluk yapılan tasarrufların ifade ettiği para miktarını geçemediği gibi, bunların, ödedikleri borçlar için, kamu alacağı ödenmeden kendilerine dağıtım yapılmış olanlara rücu hakları da saklıdır.

f- Katma Değer Vergisinde Vergi Sorumluluğu

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 9’uncu maddesi uyarınca, katma değer vergisinde vergi sorumluluğu, iki durumda söz konusu olmaktadır. Buna göre;
1-Mükellefin Türkiye içinde ikametgâhının, işyerinin, kanuni merkezinin ve iş merkezinin bulunmaması hallerinde ve gerekli görülen diğer hallerde, Maliye Bakanlığı, vergi alacağının güven altına alınması amacıyla, vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutabilir.
2-Fiili ya da kaydi envanter sırasında, belgesiz mal bulundurulduğu veya belgesiz hizmet satın alındaığının tespiti halinde, bu alışlar nedeniyle ziyaa uğratılan katma değer vergisi, belgesiz mal bulunduran veya hizmet satın alan mükelleften aranır.







































B- VERGİ ALACAĞININ DOĞMASI VE VERGİLENDİRME SÜRECİ


1- VERGİYİ DOĞURAN OLAY

Vergiyi doğuran olay, devletin vergi alacağının doğması için, verginin konusu ile mükellefi arasında, kanunun aradığı şartların ve ilişkinin oluşmasını ifade etmektedir. Türk vergi hukukunda, vergi alacağının vergiyi doğuran olayın meydana gelmesiyle doğacağı kabul edilmiştir. Vergi Usul Kanunu’nun 19’uncu maddesi uyarınca, vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar. Vergiyi doğuran olay, çeşitli vergilerde farklı şekillerde tanımlanmıştır. Gelir vergisinde, gerçek kişilerce kazanç ve irat elde edilmesi; kurumlar vergisinde, vergiye tabi kurumlarca kurum kazancının elde edilmesi; katma değer vergisinde, ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyet çerçevesinde, Türkiye’de mal teslim edilmesi, hizmet ifa edilmesi, mal ve hizmet ithal edilmesi ve kanunda sayılan diğer işlemlerin yapılması, vb.’dir.

2- TARH

a- Tanım

Verginin tarhı, vergi alacağının, kanunlarında gösterilen matrah ve oranlar üzerinden vergi dairesince hesaplanarak, bu alacağı miktar olarak tespit eden idari işlemdir (VUK, m.20). Tarh işlemi, hukuki niteliği itibariyle, bireysel (subjektif (öznel)), belirtici ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlemdir.
Tarh işlemi çeşitli şekilerde uygulanır. İlk usul, Türk Vergi Hukukunun ana yöntemi olan “beyannameye dayanan tarh usulü”dür. Bu usul, olağan tarh usulü olup, aksine hüküm olmadıkça geçerlidir. Bazı özel durumlarda ise, olağan dışı tarh usullerine başvurulur. Bunlar, “ikmalen vergi tarhı”, “re’sen vergi tarhı” ve “verginin idarece tarhı” usulleridir.

b-Tarh Türleri

ba- Olağan Tarh Usulü: Beyanameye Dayanan Tarh

Vergi kanunlarına göre beyan üzerinden alınan vergiler “tahakkuk fişi” ile tarh ve tahakkuk ettirilir. Tahakkuk fişi esasına göre, vergi dairesi tarafından beyannamenin alınması üzerine bir tahakkuk fişi düzenlenir ve bunun bir nüshası mükellefe veya beyannameyi mükellef namına vergi dairesine getirene verilir. Vergi böylece tahakkuk etmiş olur. Tahakkuk fişinin mükellefe verilen nüshası, aynı zamanda, beyannamenin makbuzu yerine geçer (VUK, m. 25/1, 2).
Vergi beyannamesini ilgili vergi dairesine tevdi eden kimsenin, kendisine verilen tahakkuk fişini almaması, beyannamede yazılı matrah üzerinden tarhı gereken verginin tahakkukuna engel olamaz. Bu takdirde, tahakkuk fişinin mükellefe verilecek nüshası posta ile mükellefe gönderilir (VUK, m. 27).
Beyannamenin posta ile gönderilmesi halinde de tahakkuk fişi düzenlenir. Bu takdirde, tahakkuk fişinin mükellefe veriklecek nüshası, kapalı bir zarf içinde, mükellefin beyannamede gösterdiği adrese gönderilir ve fişin dairede kalan nüshasına posta zimmet defterinin tarih ve numarası işaretlenir (VUK, m. 28).
Beyannameye dayanan tarh usulünün önemli bir sonucu, mükelleflerin beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açamamalarıdır. Ancak, ihtirazi kayıtla verilen beyannameler ve vergi hatalarına ait hükümler saklıdır (VUK, m 378/2)..

bb- Olağan Dışı Tarh Usulleri: İkmalen Vergi Tarhı, Re’sen Vergi Tarhı ve Verginin İdarece Tarhı

bba- İkmalen Vergi Tarhı

İkmalen vergi tarhı, her ne şekilde olursa olsun bir vergi tarh edildikten sonra, bu vergiye ilişkin olarak meydana çıkan ve defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden alınacak verginin tarh edilmesidir (VUK, m. 29).

bbb- Re’sen Vergi Tarhı

Re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkân bulunmayan hallerde, takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda belirtilen matrah veya matrah farkı re’sen takdir olunmuş sayılmaktadır (VUK, m. 30/1)
Aşağıdaki halerden herhangi birinin bulunması durumunda, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinin mümkün olmadığı kabul edilir (VUK, m. 30/2):
1-Vergi beyannamesi kanuni süresi geçtiği halde verilmemişse,
2-Vergi beyannamesi, kanuni veya ek süreler içinde verilmekle beraber, beyannamede vergi matrahına ilişkin bilgiler gösterilmemişse,
3-Tutulması zorunlu olan defterler tutulmamış veya tasdik ettirilmemiş olursa veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmezse,
4-Defter kayıtları ve bunlarla ilgili vesikalar, vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkân vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması dolayısıyla ihticaca salih bulunmazsa,
5-Tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa,
6-Maliye müfettişleri, hesap uzmanları ve gelirler kontrolörlerince yapılan incelemeler sırasında, mükellefler, her türlü harcama ve tasarruflarını vergisi ödenmiş veya vergiye tabi olmayan kazançlardan sağladıklarını kanıtlayamazlarsa,
Harcama veya tasarrufların vergiye tabi tutulmuş veya vergiye tabi olmayan kazançlardan sağlandığı kanıtlanamayan kısmı, harcama ve tasarrufun varlığının tespit edildiği dönemden bir önceki dönemde elde edilmiş ve vergisi ödenmemiş kazanç olarak ilgili dönem matrahının takdirinde dikkate alınır.
7- 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’na göre yetki almış meslek mensuplarına imzalattırılması zorunlu olan beyanname ve ekleri imzalattırılmazsa veya tasdik kapsamına alınan konularda, yeminli mali müşavir tasdik raporu zamanında ibraz edilmezse.

Re’sen vergi tarhında bazı özel durumlar da söz konusudur. Şöyle ki;

i- Vergi beyannamesini kanuni süresi geçtikten sonra vermiş olanlara, bu beyannamede gösterdikleri matrah üzerinden re’sen gerekli tarhiyat yapılır ve beyannameler re’sen takdir için takdir komisyonuna sevk edilmez. Ancak, vergi incelemesine başlanılmasından veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden sonra kendiliğinden verilen beyannameler için bu hüküm uygulanmaz.
ii- Süresi içinde verilen vergi beyannamelerinde vergi matrahına ilişkin bilgilerin gösterilmemiş olması halinde, mükellefe, takdir komisyonu tarafından 15 günden az olmamak üzere bir süre verilerek vergi matrahına ilişkin bilgileri vermeya ve kanuni defterlerini ibraz etmeye davet olunur. Bu davet üzerine, mükellef istenilen bilgileri verir ve kanuni defterlerini ibraz ederse, defter ve belgeler ihticaca salih bulunmak şartıyla, mükellefe takdir olunacak matrah, defter ve belgelere dayanılarak tespit olunacak miktardan fazla olamaz.
iii- Re’sen vergi tarhı yanında ikmalen vergi tarhını da gerektiren bir sebep bulunduğu takdirde, re’sen takdir sonucu beklenmeksizin ikmalen tarhiyat yapılır. Re’sen takdir sırasında, ikmalen tarhiyata dayanak olan matrah farkı dikkate alınmışsa, vergi tarhı sırasında daha önce tarh edilmiş olan vergi indirilir.

bbc- Verginin İdarece Tarhı

Verginin idarece tarhı, ikmalen ve re’sen vergi tarhı sebepleri dışında kalan hallerde, mükelleflerin verginin tarhı için vergi kanunlarında belirtilen zamanlarda başvurmamaları veya aynı kanunlarla kendilerine yüklenen ödevleri yerine getirmemeleri sebebiyle zamanında tarh edilemeyen verginin kanuna göre belirlenen matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir.
Örneğin, yukarıda da belirtildiği gibi, kazançları basit usulde tespit edilen ticari kazanç sahipleri ile götürü gider usulünü seçen gayrimenkul sermaye iradı sahipleri, yanlarında çalıştırdıkları hizmet erbabının, kanunda belirtilen süre içinde karne almalarını ve karnelerinde yazılı olan vergilerini ödemelerini sağlamak zorundadırlar. Bu zorunluluklara uyulmaması halinde, hizmet erbabının vergisi, işveren namına idarece tarh olunur. Verginin idarece tarhına bir başka örnek de damga vergisinden verilebilir. Damga Vergisi Kanunu’nun 26’ncı maddesi uyarınca, resmi dairelerin ilgili memurları, kendilerine verilen kâğıtların damga vergisini aramak ve vergisi ödenmemiş veya noksan ödenmiş olanları tespit ederek, damga vergileri idarece tarh edilmek üzere, vergi dairesine bildirmek zorundadır.


3- TEBLİĞ

a- Tanım

Tebliğ, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların, yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesidir (VUK, m. 21).

b- Tebliğ Konuları

Tahakkuk fişi dışında, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden her türlü belgeler ve yazılar, adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta aracılığı ile iadeli taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ise ilân yolu ile tebliğ edilir (VUK, m. 93/1).

c- Tebliğ Yapılacak Kimseler

Tebliğ mükelleflere (ve vergi sorumlularına), bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılır (VUK, m. 94/1).

d- Tebliğ Usulleri

Tebliğ, posta ile tebliğ, memur aracılığı ile tebliğ, dairede veya komisyonda tebliğ ve ilân yoluyla tebliğ usullerinden birine göre yapılr.

3- TAHAKKUK

Verginin tahakkuku, tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken bir safhaya gelmesidir (VUK, m. 22).

4-TAHSİL

a- Tanım

Verginin tahsili, kanuna uygun surette ödenmesidir (VUK, m. 23). Vergi borcu, mükellefin bu bakımdan bağlı olduğu vergi dairesine (VUK, m. 110/1), kanunlarında gösterilen süreler içinde (VUK, m. 111/1) ödenir. Ödeme süresinin son günü verginin vadesi tarihidir (VUK, m. 111/2). Beyannamenin posta ile gönderilmesi halinde, ödeme, beyan edilen matrahla ilgili verginin tahakkuk işleminin tamamlanması beklenmeksizin vadesinde yapılır.
Vergi Usul Kanunu’nda özel ödeme zamanları da yer almaktadır (VUK, m. 112).

b- Özel Ödeme Zamanları

ba- İkmalen, Re’sen ve İdarece Tarh Edilen Vergilerde Ödeme Zamanı

Bu vergiler, taksit zamanlarından önce tahakkuk etmişse, taksit süreleri içinde; taksit süreleri kısmen veya tamamen geçtikten sonra tahakkuk etmişse, geçmiş taksitler, tahakkuk tarihinden başlayarak bir ay içinde ödenir.

bb- Memleketi Terk ve Ölüm Gibi Mükellefiyetin Kalkmasını Gerektiren Hallerde
Ödeme Zamanı

Bu gibi hallerde, beyan üzerine tarh olunan vergiler beyanname verme süreleri içinde ödenir.
Mükellefin vadeleri bu sürelerden sonra gelen vergileri de aynı süreler içinde alınır.
Memleketi terk edenlerin, ölen mükelleflerin veya benzeri haller dolayısyla mükellefiyeti kalkanların ikmalen, re’sen veya idarece tarh olunan vergileri, tahakkuk tarihinden başlayarak bir ay içinde ödenir.

bc- Vergi Mahkemesinde Dava Açma Dolayısıyla Tahsili Durdurulan Vergilerde Ödeme
Zamanı

Bu vergilerden taksit süreleri geçmiş olanlar, vergi mahkemesi kararına göre hesaplanan vergiye ait ihbarnamenin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödenir.

bd- Uzlaşma Konusu Yapılan Vergi ve Cezalarda Ödeme Zamanı

-Uzlaşma vaki olduğu takdirde, uzlaşma tutanağı vergi ve cezaların ödeme zamanlarından önce ilgiliye tebliğ edilmişse, kanuni ödeme zamanlarında; ödeme zamanları kısmen veya tamamen geçtikten sonra tebliğ edilmişse, ödeme süreleri geçmiş olanlar uzlaşma tutanağının tebliğinden itibaren bir ay içinde;
-Uzlaşma vaki olmadığı takdirde, Vergi Usul Kanunu’nun 112 ve 368’inci maddeleri hükümleri ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27’nci maddesinin 8 numaralı bendi hükmü çerçevesinde;
ödenir.

be- Gecikme Faizi ve Tecil Faizi Uygulaması

i- Dava konusu yapılmaksızın kesinleşen vergilere, kendi vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren, son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihine kadar;
ii- Dava konusu yapılan vergilerin ödeme yapılmamış kısmına, kendi vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren, yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar;
iii- Uzlaşılan vergilerde, uzlaşılan vergi miktarına, verginin kendi kanununda belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren, uzlaşma tutanağının imzalandığı tarihe kadar;
geçen süreler için, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre tespit edilen gecikme zammı oranında gecikme faizi uygulanır. Gecikme faizinin hesaplanmasında ay kesirleri dikkate alınmaz.
iv- Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince, mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için, aynı dönemde 6183 sayılı kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz, iade edilecek vergi ile birlikte mükellefe ödenir.
v- İhtirazi kayıtla beyan edilip ödendikten sonra yargı kararına göre iade edilip yine yargı kararı uyarınca tahsili gereken vergilere, iade tarihinden yargı kararının vergi dairesine tebliği tarihine kadar geçen süre için, 6183 sayılı kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında gecikme faizi hesaplanır.



























C- VERGİ HUKUNDA SÜRELER


Vergi hukukunda, vergi alacaklısının yetkileri ile vergi mükellef ve sorumlularının hak ve ödevleri konusunda, süreler ile ilgili çeşitli kurallara yer verilmiştir.

1- SÜRE TÜRLERİ

Süreler organik sınıflandırmaya göre üçe ayrılır:

i- Kanuni Süreler: Vergi kanunları ile belirlenen sürelerdir.
ii- İdari Süreler: Kanunda süre belirtilmeyen hallerde, 15 günden aşağı olmamak üzere vergi idaresince verilen sürelerdir.
iii- Yargısal Süreler: Kanunda süre belirtilmeyen hallerde, yargı mercilerince verilen sürelerdir.

2- SÜRELERİN UZAMASI VE SÜRELERİ UZATAN SEBEPLER

Bazı olay ve durumlar sürelerin uzamasına neden olmaktadır. Bunların başlıcaları, mücbir sebepler, ölüm ve zor durumdur.

a- Mücbir Sebeplerle Gecikme

Mücbir sebepler, mükellefin iradesi dışındaki, kendisi tarafından kontrol edilemeyen ve vergi ödevlerinin yerine getirilmesini engelleyen olay ve durumlardır. Vergi Usul Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre, mücbir sebepler;
Vergi ödevlerinden herhengi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk;
Vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler;
Kişinin iradesi dışında meydana gelen mecburi gaybubetler;
Sahibinin iradesi dışındaki sebepler dolayısıyla defter ve vesikaların elinden çıkmış bulunması ;
gibi hallerdir.

Mücbir sebeplerden herhangi birinin bulunması halinde, bu sebep ortadan kalkıncaya kadar süreler işlemez. Bu takdirde, tarh zaman aşımı da işlemeyen süreler kadar uzar. Mücbir sebep sonucunda sürelerin işlememesi için, mücbir sebebin malûm olması (herkesçe bilinmesi) veya ilgililer tarafından ispat edilmesi ve belgelenmesi gerekir (VUK, m.15/2).
Maliye Bakanlığı, mücbir sebep sayılan haller nedeniyle, mükellefler için il, ilçe veya bölgeler itibariyle mücbir sebep hali ilân etmeye ve bu sürede vergi ödevlerinden yerine getirilemeyecek olanları tespit etmeye yetkilidir (VUK, m. 15/3).

b- Ölüm Halinde Sürenin Uzaması

Vergi kanunlarında hüküm bulunmayan halerde, ölüm dolayısıyla mirasçılara geçen ödevlerin yerine getirilmesinde bildirme ve beyanname verme sürelerine üç ay eklenir.




c- Zor Durumda Süre Verilmesi

Zor durumda bulunmaları nedeniyle vergi ödevlerini süresi içinde yerine getiremeyecek olanlara, kanuni sürenin bir katını geçmemek üzere, Maliye Bakanlığı’nca uygun bir süre verilebilir. Bu sürenin verilebilmesi için;
1-Süre isteyen sürenin bitmesinden önce yazı ile istemde bulunmalıdır.
2-İstemde gösterilen mazeret, süre verecek makam tarafından kabule lâyık görülmelidir.
3-Sürenin verilmesi halinde, verginin alınması tehlikeye girmemelidir.

3- SÜRELERİN HESAPLANMASI

Vergi kanunlarında yer alan süreler aşağıdaki şekilde hesaplanır:

a- Gün Olarak Belirtilen Sürelerin Hesabı

Bu durumda, sürenin başladığı gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.

b- Hafta veya Ay Olarak Belirtilen Sürelerin Hesabı

Bu durumda, süre başladığı güne son hafta veya ayda tekabül eden günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne tekabül eden bir gün yoksa, süre o ayın son gününün tatil saatinde biter.

c- Sonu Belli Bir Gün ile Tayin Edilen Sürelerin Hesabı

Bu durumda, süre o günün tatil saatinde biter.

d- Resmi Tatil Günlerinin Sürelere Etkisi

Resmi tatil günleri süreye dahildir. Şu kadar ki, son günü resmi tatile rastlayan süre, tatili takibeden ilk iş gününün tatil saatinde biter.


















D- VERGİ ALACAĞININ ORTADAN KALKMASI


1- GENEL AÇIKLAMA

Vergi alacağını ortadan kaldıran üç temel yol bulunmaktadır. Bunlar, ödeme, zamanaşımı ve terkindir. Her ne kadar, bunların dışında, vergi hatalarının düzeltilmesi, uzlaşma, yargı kararları gibi yollarla da vergi alacağının sona erdiği düşünülebilirse de, bu son üç yol, gerçek bir vergi alacağını değil, hata, hukuka aykırı işlem vb. durumlar sonucunda, ortaya çıkan bir tür “sözde” alacağı ortadan kaldırdıklarından, temel yollardan ayrı olarak ele alınmaları gerekir.

2- VERGİ ALACAĞININ ORTADAN KALKMASI YOLLARI

a- Ödeme

Vergi alacağını ve mükellefin vergi borcunu ortadan kaldıran olağan yol ödemedir. Vergi ve buna bağlı alacaklar kanuna uygun olarak ödenmekle sona ererler. Bu konuya, yukarıda B-4’de ayrıntılı olarak yer verildiğinden, burada tekrar açıklanmayacaktır. Ancak, konunun, vergi icra hukuku ile ilişkili olan kısmı ileride ayrıca ele alınacaktır.

b- Zamanaşımı

Vergi alacağını ortadan kaldıran bir başka yol zamanaşımıdır. Vergi hukukunda zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkmasıdır (VUK, m. 113). Zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir başvurusu olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder (VUK, m. 113).

ba- Zamanaşımı Türleri

Vergi hukukundaki zamanaşımı, özel hukukun hak düşürücü sürelerine benzetilebilir.
Zamanaşımının iki ayrı türü bulunmaktadır. İlki, Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen tarh zamanaşımı veya tahakkuk zamanaşımı olarak nitelendirilen zamanaşımıdır. İkincisi ise, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenen tahsil zamanaşımıdır.

baa- Tarh Zamanaşımı (Tahakkuk Zamanaşımı)

Tarh zamanaşımı (tahakkuk zamanaşımı), vergiyi doğuran olayın üzerinden kanunda belirtilen sürenin geçmesine rağmen, verginin tarh edilerek mükellefe tebliğ edilmemesi, bir başka deyişle, tahakkuk ettirilmemesi halinde söz konusu olan zamanaşımı türüdür.
Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar (VUK, m. 114/1).
Ceza kesmede zamanaşımı da (VUK, m. 374) tarh zamanaşımı (tahakkuk zamanaşımı) kapsamında yer almaktadır. Buna göre, vergi ziyaı cezasında, cezanın bağlı olduğu vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın birinci gününden başlayarak beş yıl; özel usulsüzlük cezalarında, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak beş yıl; usulsüzlükte, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak iki yıl olarak belirlenmiştir. Ancak, vergi ziyaı ile usulsüzlüğün birleşmesi halinde, ceza, vergi ziyaı cezasının zamanaşımı süresi içinde kesilir.

bab- Tahsil Zamanaşımı

Tahsil zamanaşımı, vadesinin üzerinden kanunda belirtilen sürenin geçmesine rağmen, kamu alacağının tahsil edilmemesi halinde söz konusu olan zamanaşımı türüdür.
Kamu alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden yılın başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse, zamanaşımına uğrar (AATUHK, m. 102).

bb- Zamanaşımının Durması ve Kesilmesi

Zamanaşımı kurumu mükellefin yararına sonuçlar doğurduğundan, vergi alacaklısının da yararının gözetilmesi ve böylece bir dengenin sağlanması amacıyla vergi hukukunda zamanaşımını durduran ve kesen hallere yer verilmiştir. Zamanaşımının durması halinde, süreler işlemez. Durma sebebi ortadan kalktıktan sonra, kaldığı yerden işlemeye devam eder. Zamanaşımının kesilmesi halinde ise, daha önce işlemiş bulunan süreler ortadan kalkar ve zamanaşımı baştan itibaren, yeniden işlemeye başlar.

bba- Tarh Zamanaşımını (Tahakkuk Zamanaşımını) Durduran ve Kesen Sebepler

Vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı, takdir komisyonu kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren işlemeye devam eder.
Kanunlarda, vergi dairelerinin, takdir komisyonu kararlarına karşı vergi mahkemesinde dava açmaları durumunda (VUK, m. 377/2 uyarınca) tarh zamanaşımının duracağına dair herhangi bir hüküm yoktur. Bununla birlikte, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu, bu durumda zamanaşımının durması gerektiğini kabul etmiştir.
Tarh zamanaşımını durduran bir başka sebep, mücbir sebeplerden herhangi birinin varlığıdır. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu durumda, tarh zamanaşımı işlemeyen süreler kadar uzamaktadır (VUK, m. 15/1).
Mükellefe ceza ihbarnamesi tebliği tarh zamanaşımını (tahakkuk zamanaşımını) keser (VUK, m. 374/3).

bbb- Tahsil Zamanaşımını Durduran ve Kesen Sebepler

Borçlunun yabancı ülkede bulunması, hileli iflâs etmesi veya terekesinin tasfiyesi dolayısıyla hakkında takibat yapılmasına imkân yoksa, bu hallerin devamı süresince zamanaşımı işlemez (durur) (AATUHK, m. 104/1). Zamanaşımı, işlememesi (durması) sebeplerinin kalktığı günün bitmesinden itibaren başlar (AATUHK, m. 104/2).
Tahsil zamanaşımını kesen sebepler ise şunlardır:
Ödeme,
Haciz uygulanması,
Cebren tahsil ve takip işlemleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilât,
Ödeme emri tebliği,
Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi,
Yukarıdaki işlemlerden herhangi birinin kefile veya yabancı kişi ve kurumların temsilcilerine uygulanması veya bunlar tarafından yapılması,
İhtilâflı kamu alacaklarında, yargı mercilerince bozma kararı verilmesi,
Kamu alacağının teminata bağlanması,
Yargı mercilerince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi,
İki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için, alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu kamu idaresine borcun ödenmesi için yazı ile başvurulması.
Zamanaşımı, kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren yeniden işlemeye başlar.

bc- Zamanaşımının Sonuçları

Tarh zamanaşımı (tahakkuk zamanaşımı) süresinin dolmasından sonra, alacaklı vergi dairesinin vergiyi tarh ve tebliğ etme, bir başka deyişle, tahakkuk ettirme yetkisi ortadan kalkmış olur. Zamanaşımından sonra, mükellefe ihbarname veya ödeme emri tebliğ edilemez, vergi incelemesi yapılamaz (VUK, m. 138/2). Zamanaşımı süresi dolduktan sonra, ancak, mükellefin isteğe bağlı olarak yaptığı başvurusu dikkate alınır.
Tahsil zamanaşımının sonuçları da tarh zamanaşımının sonuçlarına benzemektedir. Süre dolduktan sonra, alacaklı kamu idaresinin, alacağını tahsil etme yetkisi kalkar. Sadece, borçlunun kendi rızası ile yapacağı ödemeler kabul edilir (AATUHK, m 102/2).

bd- Tarh Zamanaşımında (Tahakkuk Zamanaşımında) Özel Hükümler

Vergi Usul Kanunu’nda yer alan tarh zamanaşımı (tahakkuk zamanaşımı) ile ilgili hükümler, bazı vergilerin kendi özel kanunlarındaki aksi yöndeki hükümler nedeniyle, bu vergiler bakımından ya geçerli değildir ya da farklı şekilde uygulanmaktadır. Bu vergiler, motorlu taşıtlar vergisi, veraset ve intikal vergisi, bina vergisi ve arazi vergileri ile damga vergisidir.

bda- Motorlu Taşıtlar Vergisinde Tarh Zamanaşımı (Tahakkuk Zamanaşımı)

Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun 9’uncu maddesi uyarınca, motorlu taşıtlar vergisi, taşıtların kayıt ve tescilinin yapıldığı yerin vergi dairesi tarafındanher yıl Ocak ayının başında yıllık olarak tahakkuk ettirilmiş sayılır. Bu hüküm dolayısıyla, motorlu taşıtlar vergisinde tarh zamanaşımı (tahakkuk zamanaşımı) söz konusu olmamaktadır.

bdb- Veraset ve İntikal Vergisinde Tarh Zamanaşımı (Tahakkuk Zamanaşımı)

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 20/b maddesi hükmü uyarınca, veraset ve intikal vergisi mükellefiyeti, verilen beyannamede gösterilmeyen mallar ile beyanname verilmeyen hallerde, intikal eden malların idarece tespit olunduğu tarihte başlamaktadır. Bu durumda, veraset ve intikal vergisinde zamanaşımı süresi, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden takvim yılının başından itibaren başlamamakta, sürenin başlangıcı idarenin intikali öğrenmesine bağlanmaktadır.

bdc- Bina Vergisi ve Arazi Vergisinde Tarh Zamanaşımı (Tahakkuk Zamanaşımı)

Emlâk Vergisi Kanunu’nun 40’ıncı maddesi uyarınca, bildirim dışı kalan bina ve arazinin vergi ve cezalarında zamanaşımı, bu bina ve arazinin bildirim dışı bırakıldığının idarece öğrenildiği tarihi takip eden yılın başından itibaren başlamaktadır. Burada da veraset ve intikal vergisindeki duruma benzer bir durum söz konusu olup, zamanaşımı süresinin başlaması idarenin öğrenmesine bağlanmıştır.




bdd- Damga Vergisinde Tarh Zamanaşımı (Tahakkuk Zamanaşımı)

Damga vergisinde zamanaşımı ile ilgili özel hüküm, Vergi Usul Kanunu’nun 114’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer almaktadır. Buna göre, damga vergisine tabi olup vergi ve cezası zamanaşımına uğrayan evrakın hükmünden tarh zamanaşımı süresi dolduktan sonra faydalanıldığı takdirde, o evraka ait vergi alacağı yeniden doğar.

c- Terkin

ca- Tanım

Terkin, vergi alacaklısının alacağını silmesi, alacağından vazgeçmesi olarak tanımlanabilir. Terkin sonucunda, vergi alacağı bütün hukuki sonuçları ile birlikte ortadan kalkar. Terkinin zamanaşımından temel farkı, zamanaşımında sadece vergi alacağı ortadan kalktığı, vergi borcu ise, borçlar hukukundaki “tabii borç” ya da “eksik borç” şeklinde varlığını koruduğu halde, terkinin, alacakla birlikte borcu da ortadan kaldırmasıdır. Bu durumun bir sonucu olarak da, zamanaşımına uğramış alacağın aksine, terkin edilmiş alacağın, sonradan borçlu tarafından ödenmesi mümkün değildir.

cb- Terkin Sebepleri ve Terkin Türleri

Terkin, niteliklerine göre ve düzenlendiği kanunlara göre sınıflandırılabilir. Nitelikleri bakımından, doğal afetler sebebiyle terkin, tahsil imkânsızlığı sebebiyle terkin ve tahakkuktan vazgeçme şeklinde sınıflandırılırken; düzenlendiği kanunlara göre de, Vergi Usul Kanunu’na göre terkin, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre terkin ve özel kanunlara göre terkin şeklinde sınıflandırılabilir.

cba- Doğal Afetler Sebebiyle Terkin

Çeşitli doğal afetler sonucunda, mükelleflerin varlıklarının belli bir oranını kaybetmeleri halinde terkin uygulanır. Bu konuda, Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile sadece Marmara Depremleri ile ilgili olan 4731 sayılı kanunda hükümler yer almaktadır.
Vergi Usul Kanunu’nun “verginin terkini” kenar başlıklı 115’inci maddesinin birinci maddesine göre, yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, muzır hayvan ve haşarat istilâsı ve bunlara benzer afetler yüzünden, varlıklarının en az üçte birini kaybeden mükelleflerin bu afetlerin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili bulunan vergi borçları ve vergi cezaları ilemahsullerinin en az üçte birini kaybeden mükelleflerin, afete maruz arazi için zararın tahakkuk ettiği hasat ve devşirme zamanına tesadüf eden yıla ait olarak tahakkuk ettirilen arazi vergisi borçları ve cezaları, Maliye Bakanlığı’nca zararla mütenasip olmak üzere, kısmen veya tamamen terkin olunur.
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “tabii afetler sebebiyle terkin” kenar başlıklı 105’inci maddesine göre, yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, zararlı hayvan ve haşarat istilâsı ve bunlara benzeyen afetler yüzünden zarara maruz kalan varlıklarının ve mahsullerinin en az üçte birini kaybedenler adına tahakkuk ettirilmiş ve afetlerin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili kamu alacakları, Bakanlar Kurulu kararıyla kısmen veya tamamen terkin olunur (AATUHK, m. 105/1).
Görüldüğü gibi, her iki kanunda yer alan hükümler büyük ölçüde paraleldir. Bununla birlikte, Vergi Usul Kanunu konusuna giren kamu alacakları için, adı geçen kanunun 115’inci maddesi hükümleri uygulanır (AATUHK, m. 105/4).

cbb- Tahsil İmkânsızlığı Sebebiyle Terkin

Vergi alacağının tahsilinin imkânsız olması veya ekonomik görülmemesi de bir terkin sebebi olarak kabul edilmiştir.
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106’ncı maddesinin birinci fıkrasına göre, yapılacak takip sonunda, tahsili imkânsız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla bulunduğu anlaşılan 5 milyon liraya kadar (5 milyon lira dahil) kamu alacakları, kamu idarelerinde terkin yetkisini haiz olanlar tarafından tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin terkin olunabilir (AATUHK, m. 106/1). Maliye Bakanı, terkin edilecek kamu alacağının miktarını belirlemeye yetkilidir (AATUHK, m. 106/2). Terkin yetkisine sahip olanlar, bu yetkilerinin tamamını veya bir kısmını yerel makamlara bırakabilirler (AATUHK, m. 106/3).

cbc- Tahakkuktan Vazgeçme

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “tahsil imkânsızlığı sebebiyle terkin” kenar başlıklı 106’ncı maddesindeki terkin hükümlerine benzer bir düzenleme, Vergi Usul Kanunu’nda “tahakkuktan vazgeçme” adıyla yer almaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 115’inci maddesine göre, ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergi ve bunlara ilişkin cezaların toplam miktarının 6 milyon lirayı aşmaması (6 milyon lira dahil) ve tahakkukları için yapılacak giderlerin bu miktardan fazla olacağının tespiti halinde, Maliye Bakanlığı’nca belirlenecek usul ve esaslar dahilinde bunların tahakkuklarından vazgeçilebilir. Görüldüğü gibi, tahakkuktan vazgeçme, sadece, ikmalen, re’sen ve idarece tarh edilen vergilerde, söz konusu olmakta, beyannameye dayanılarak tarh edilen vergilerde uygulanmamaktadır.


























E- VERGİ ALACAĞININ KORUNMASI VE CEBREN TAHSİLİ (VERGİ İCRA HUKUKU)


1- GENEL AÇIKLAMA

Kamu alacaklarının tahsil usulü hukuku çerçevesinde, vergi alacağının güvenliğini sağlayıcı kurumlara ve gerektiğinde bu alacağın kamu gücünün kullanılması yolu ile cebren takip ve tahsiline ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

A- KAMU ALACAĞININ KORUNMASI

a- Kamu Alacağı Kavramı

Kamu alacağı, devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait yargılama gideri, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer’i kamu alacakları ve aynı idarelerin sözleşmeden, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve kamu hizmetleri uygulamasından doğan diğer alacakları ile, bunların takip masraflarından oluşmaktadır (AATUHK, m. 1). Görüldüğü gibi, yukarıdaki idarelerin özel hukuk ilişkilerinden doğan alacakları, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre kamu alacağı değildir.

b- Kamu Alacağının Korunması

Kamu alacağının tahsil imkânının ortadan kaldırılmasını ya da en azından zorlaşmasını engellemek üzere bir dizi güvenlik kurumu geliştirilmiştir. Bu kurumlar, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un ikinci bölümünde, “kamu alacaklarının korunması” başlığı altında, teminat hükümleri, ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve diğer korunma hükümleri olmak üzere dört grupta yer almaktadır.

ba- Teminat Hükümleri

baa- Teminat

Vergi Usul Kanunu’nda tanımlanan vergi ziyaı cezasının kesilmesini gerektiren sebepler bulunduğu veya kaçakçılık fiilleri dolayısıyla bir kamu alacağının salınması için gerekli işlemlere başlanmış olduğu takdirde, vergi incelemesine yetkili memurlarca yapılacak ilk hesaplara göre belirtilen miktar üzerinden tahsil dairelerince borçludan teminat istenir (AATUHK, m. 9/1).
Şu değerler teminat olarak kabul edilmektedir (AATUHK, m.10/1):
Para,
Bankalar tarafından verilen teminat mektupları,
Hazine tahvil ve bonoları,
Hükûmetçe belli edilecek milli hisse senedi ve tahviller. Bu hisse senedi ve tahviller, teminatın kabul edilmesine en yakın borsa cetvelleri üzerinden % 15 noksanıyla değerlendirilir. (Bkz. 4369 sayılı kanun, geçici madde 1).
İlgililer veya ilgililer lehine üçüncü şahıslar tarafından gösterilen ve alacaklı kamu idaresince haciz varakasına dayanılarak haczedilen menkul ve gayrimenkul mallar,
Teminat sonradan tamamen veya kısmen değerini kaybeder veya borç miktarı artarsa, teminatın tamamlanması veya yerine başka teminat gösterilmesi istenir (AATUHK, m. 10/2).
Borçlu verdiği teminatı kısmen veya tamamen aynı değerde başkalarıyla değiştirebilir (AATUHK, m. 10/3).

bab- Şahsi Kefalet

Teminat sağlayamayan mükelefler, muteber bir şahsı müteselsil kefil ve müşterek borçlu gösterebilirler. Şahsi kefalet, tespit edilecek şartlara uygun olarak, noterden tasdikli sözleşme ile tesis olunur. Alacaklı tahsil dairesi, şahsi kefaleti ve kefil gösterilen kimseyi kabul edip etmemekte serbesttir (AATUHK, m. 11).

bb- İhtiyati Haciz

bba- Tanımı ve İhtiyati Haciz Sebepleri

İhtiyati haciz, alacağın zamanında ödenmesini sağlamak üzere, borçlunun mallarına geçici olarak el konulmasıdır. Bağımsız Vergi Daireleri İşlem Yönergesi’ne göre ise, “ilerde tahakkuk edecek olan veya henüz vadesi gelmemiş bulunan ya da vadesi geçtiği halde ödeme emri tebliğ edilmemiş bulunan amme alacağının tahsil güvenliğini sağlamak üzere yapılan hacze, ihtiyati haciz denir”.
İhtiyati haciz, aşağıdaki sebeplerden herhangi birinin varlığı halinde, hiçbir süreyle kayıtlı olmaksızın, alacaklı kamu idaresinin mahalli en büyük memurunun kararıyla, haciz usulüne dair hükümlere göre derhal uygulanır (AATUHK, m. 13):
1- Teminat istenmesini gerektiren haller varsa,
2- Borçlunun beli bir ikametgâhı yoksa,
3- Borçlu kaçmışsa veya kaçması, mallarını kaçırması ve hileli yollara sapması ihtimalleri varsa,
4- Borçludan teminat göstermesi istendiği halde, belli bir süre geçtiği halde teminat veya kefil göstermemiş ya da şahsi kefalet teklifi veya gösterdiği kefil kabul edilmemişse,
5- Mal bildirimine çağrılan borçlu belli bir süre içinde mal bildiriminde bulunmamış veya noksan bildirimde bulunmuşsa,
Hüküm verilmiş olsun olmasın, para cezasını gerektiren bir fiil dolayısıyla kamu davası açılmış ise,
İptali istenen işlem ve tasarrufun konusunu oluşturan mallar hakkında; bu mallar elden çıkarılmışsa, elden çıkaranın diğer malları hakkında uygulanmak üzere, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un, ivazsız tasarruflar ve hükümsüz sayılan diğer tasarruflarla kamu alacağının tahsiline imkân bırakmamak maksadıyla yapılan tasarruflara ilişkin hükümleri (AATUHK, m. 27, 29, 30) kapsamına giren haller varsa.




bbb- İhtiyati Hacze İtiraz (Dava Açma)

Haklarında ihtiyati haciz uygulananlar haczin uygulanması, gıyapta yapılan hacizlerde haczin tebliği tarihinden itibaren 7 gün içinde, vergi mahkemesinde dava açabilirler (AATUHK, m. 15; BİMİMVMK, m. 6/b). İhtiyati haciz uygulamasına karşı açılacak davalarda, usul bakımından, ihtiyati haciz uygulamasının usule aykırı olduğu; esas bakımından ise, sadece, ihtiyati haciz sebeplerinin bulunmadığı ileri sürülebilir. Bunların dışındaki iddialar mahkemece dikkate alınmaz.

bbc- İhtiyati Haczin Kaldırılması

Borçlu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinin beşinci bendinde belirtilen, ilgililer veya ilgililer lehine üçüncü şahıslar tarafından gösterilen ve alacaklı amme idaresince haciz varakasına dayanılarak haczedilen menkul mallar dışında, mezkûr madde uyarınca teminat gösterdiği takdirde, ihtiyati haciz, haczi koyan merci tarafından kaldırılır (AATUHK, m. 16).

bc- İhtiyati Tahakkuk

bca- Tanımı ve İhtiyati Tahakkuk Sebepleri

İhtiyati tahakkuk, kamu alacağının güvenliğinin sağlanması amacıyla, mükelleflerin henüz tahakkuk etmemiş vergilerinin olağan süreç izlenmeksizin tahakkuk ettirilmesini ifade etmektedir.
İhtiyati tahakkuk, kanunda belirtilen sebeplerden birinin varlığı halinde, vergi dairesi müdürünün yazılı isteği üzerine, defterdarın, mükellefin henüz tahakkuk etmemiş vergi ve resimlerinden Maliye Bakanlığı’nca tespit ve ilân edilecek olanlarla bunların zam ve cezalarının derhal tahakkuk ettirilmesi için verdiği yazılı emir uyarınca uygulanır (AATUHK, m. 17/1). Vergi dairesi müdürü bu emrin gereğini derhal yerine getirir (AATUHK, m. 17/2).
İhtiyati tahakkuk sebepleri şunlardır (AATUHK, m 17/2):
Teminat istenmesini gerektiren hallerin varlığı,
Mükellefin (borçlunun) belli bir ikametgâhının bulunmaması,
Mükellefin (borçlunun) kaçmış olması veya kaçması, mallarını kaçırması ve hileli yolara sapması ihtimallerinin bulunması,
Mal bildirimine çağrılan mükellefin (borçlunun) belli bir süre içinde mal bildiriminde bulunmamış veya noksan bildirimde bulunmuş olması,
Mükellef hakkında, kamu alacağının tahsiline engel olması nedeniyle, AATUHK’un 110’uncu maddesi uyarınca, takibata girişilmişse,
Teşebbüsün muvazaalı olduğu ve gerçekte başkasına ait bulunduğu hakkında deliller elde edilmişse.
Görüldüğü gibi, ihtiyati tahakkuk sebeplerinden ilk dördü, aynı zamanda, ihtiyati haczin de sebeplerindendir.

bcb- İhtiyati Tahakkukun Sonuçları

Haklarında ihtiyati tahakkuk işlemi uygulanan mükelleflerin, vergi, resim ve cezalarından matrahı belli olanlar, hesap edilen miktar üzerinden derhal tahakkuk ettirilir (AATUHK, m. 18/1). Geçmiş yıllara ve cari yılın geçen aylarına ait matrahı henüz belli olmayan vergi, resim ve cezaları geçici olarak ve harici karinelere göre takdir yolu ile tespit ettirilen matrahlar üzerinden hesaplanır. Böylece hesaplanan vergi, resim ve bunların zam ve cezaları derhal tahakkuk ettirilir (AATUHK, m. 18/2). Bu esasa göre tahakkuk eden vergi ve resimler ve bunların zam ve cezaları, kanunlarına göre ödeme zamanları gelmeden tahsil olunmaz. Ancak, bunlar için derhal ihtiyati haciz uygulanır. Teşebbüsün muvazaalı olduğu ve gerçekte başkasına ait bulunduğu hakkında deliller elde edilmesi halinde, ihtiyati haciz, muvazaalı teşebbüsten vergi ve resim bakımından faydalananların malları hakkında uygulanır (AATUHK, m. 18/3). İhtiyati tahakkuk uygulaması ile ilgili geçici takdirler, talep tarihinden itibaren en geç bir hafta içinde, takdir komisyonları tarafından yapılır (AATUHK, m. 18/4).

bcc- İhtiyati Tahakkuka İtiraz (Dava Açma)

Haklarında ihtiyati tahakkuk üzerine ihtiyati haciz uygulananlar, ihtiyati tahakkuk sebeplerine ve miktarına karşı 7 gün içinde, vergi mahkemesinde dava açabilirler. Açılacak davanın sadece ihtiyati hacze karşı değil, ihtiyati tahakkuka da karşı olduğunu, dava dilekçesinde belirtmek gerekir. Aksi takdirde, mahkeme ihtiyati tahakkuku dikate almayabilir ve ihtiyati tahakkuk kesinleşebilir.Nitekim, Danıştay’ın bu yönde bir kararı bulunmaktadır.

bcd- İhtiyati Tahakkukun Düzeltilmesi

Alacağın özel kanuna (vergi kanununa) göre tahakkukundan sonra, ihtiyati tahakkukla özel kanuna dayanan tahakkuk arasındaki fark, özel kanuna dayanan tahakkuka göre düzeltilir (AATUHK, m. 19/1).
Düzeltmenin yapılabilmesi için;
Beyannameye dayanan tarhiyatta, verilen beyannamenin incelenerek kabul edilmiş olması,
Dava konusu yapılmış tarhiyatta, kesinleşmenin vukuu,
Danıştay’a başvurulan hallerde, Danıştay’ın nihai kararı vermiş olması,
gerekmektedir.

bd- Diğer Korunma Hükümleri

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da, yukarıdakilere ek olarak çeşitli koruma hükümlerine yer verilerek, kamu alacağının güvenliğinin farklı koşullar altında tam olarak sağlanması amaçlanmıştır.

bda- Kamu Alacaklarında Rüçhan Hakkı
Üçümcü şahıslar tarafından haczedilen mallar paraya çevrilmeden önce, o mal üzeride kamu alacağı için de haciz konulursa, bu alacak da hacze iştirak eder ve satış bedeli aralarında garameten (alacakları oranında) paylaştırılır (AATUHK, m. 21/1).
Rehinli alacakların hakları saklıdır. Ancak, gümrük vergisi, bina ve arazi vergisi gibi eşya ve gayrimenkule bağlı kamu alacakları, o eşya ve gayrimenkul bedelinden tahsilinde rehinli alacaklardan önce gelir (AATUHK, m. 21/2).



bdb- Kamu Alacağının Kesilip Ödenmesi Zorunluluğu

Kamu alacağını borçlusundan keserek tahsil dairesine ödemek zorunda olan gerçek ve tüzel kişiler, bu görevlerini kanuni süreler içinde yerine getirmedikleri takdirde, ödenmeyen alacak bu gerçek ve tüzel kişilerden tahsil edilir (AATUHK, m.22).

bdc- Tahsil Edilen Kamu Alacaklarından Yapılacak Reddiyat Sebebiyle Mahsuplar

Tahsil edilip de kanuni sebeplerle reddi (iadesi) gereken kamu alacakları, hak sahiplerinin reddiyatı (iadeyi) yapacak kamu dairesine olan muaccel borçlarına mahsup edilerek reddolunur (iade edilir) (AATUHK, m. 23/1).

bdd- Hükümsüz Tasarruflar

Kamu alacağının güvenliğinin sağlanması için, borçlunun yaptığı bazı tasarruflar geçersiz sayılmıştır. Bunlar, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da,
İvazsız tasarruflar (AATUHK, m. 27),
Kamu alacağının tahsiline imkân bırakmamak amacıyla yapılan tasarruflar (AATUHK, m. 30),
Hükümsüz sayılan düğer tasarruflar (AATUHK, m. 29),
olarak belirtilmişlerdir.

1- İvazsız tasarruflar

Kamu alacağını ödememiş borçlulardan, süresinde veya hapsen tazyikine rağmen mal beyanında bulunmayanlarla, malı bulunmadığını bildiren ya da beyan ettiği malların borcuna yetersizliği anlaşılanların, ödeme süresinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme süresinin başlamasından sonra yaptıkları bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar hükümsüzdür (AATUHK, m. 27).
Kanunun 28’inci maddesinde, aşağıdaki tasarrufların bağışlama hükmünde olduğu belirtilmiştir:
i- Üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan hısımlarıyla, eşler ve ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) sıhri hısımlar (kayın hısımları) arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
ii- Kendi verdiği malın, sözleşmenin yapıldığı sıradaki değerine göre borçlunun ivaz olarak çok düşük bir fiyat kabul etiği sözleşmeler,
iii- Borçlunun kendisine ya da üçüncü kişiler menfaatine, kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler.

2- Kamu alacağının tahsiline imkân bırakmamak amacıyla yapılan tasarruflar

Borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde, kamu alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkân bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan tek taraflı işlemlerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi gereken kimselerle yapılan bütün işlemler tarihleri ne olursa olsun hükümsüzdür (AATUHK, m.30).

3- Hükümsüz sayılan diğer tasarruflar

Kamu alacağını ödemeyen borçlulardan süresinde veya hapsen tazyikine rağmen mal beyanında bulunmayanlarla, malı bulunmadığını bildiren ya da beyan ettiği malların borcuna yetersizliği anlaşılanların, ödeme süresinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme süresinin başlamasından sonra yaptıkları tasarruflardan aşağıda belirtilenler hükümsüzdür:
i- Borçlunun teminat göstermeyi önceden taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere, borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler,
ii- Borca karşılık para veya mutad ödeme araçlarından başka bir suretle yapılan ödemeler,
iii- Vadesi gelmemiş bir borç için yapılan ödemeler.

Hükümsüz tasarruf ve işlemlerden yararlananlar, elde ettiklerini vermeye, bunları elden çıkarmışlarsa, takdir edilecek bedelini vermeye mecburdurlar. Bu kişiler, alacaklı kamu idaresinden, verdiklerinden dolayı bir talepte bulunamazlar.

bde- İptal Davası Açılması

Kamu borçlusunun hükümsüz tasarruf ve işlemlerinin iptali için genel mahkemelerde dava açılır ve bu davalara diğer işlerden önce, genel hükümlere göre bakılır (AATUHK, m. 24).
İptal talebinin muhatabı, borçlu ile hukuki işlem yapan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimselerle, bunların mirasçıları ve suiniyet sahibi diğer üçüncü kişilerdir (AATUHK, m. 25).
Dava zamanaşımı süresi, hükümsüz tasarrufların vukuu tarihinden itibaren beş yıldır (AATUHK, m. 26).

bdf- Tasfiye Halinde Görevliler ve Sorumluluk

Tüzel kişilerin tasfiyesinde, bunların borçlu bulundukları kamu alacaklarını ödenmesi ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ödevleri tasfiye memurlarına, tüzel kişiliği olmayan ortaklıklarla yabancı kurumların Türkiye’deki şube, ajans ve temsilciliklerinin tasfiyesinde, bunların ödevleri tasfiyeyi yürütenlere geçer (AATUHK, m. 32).
Tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, tasfiyenin başladığını üç gün içinde ilgili tahsil dairelerine bildirmek zorundadırlar (AATUHK, m. 33/1). Tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, kamu idarelerinin her türlü alacaklarını ödemeden veya ödemek üzere ayırmadan önce, tasfiye sonucunda elde edileni dağıtamazlar veya bunlar üzerinde herhangi bir şekilde tasarrufta bulunamazlar. Aksi halde, tahakkuk etmiş ve edecek kamu alacaklarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar (AATUHK, m. 33/2).

bdg- Ortaklığın Feshinin İstenmesi

Borçluya ait mal bulunmadığı veya kamu alacağını karşılamaya yetmediği ya da borçlu veya ortaklık tarafından teminat gösterilmediği takdirde, borçlunun sermayesi paylara bölünmüş olmayan ortaklıklardaki hisselerinden kamu alacağının tahsili için, genel hükümler çerçevesinde ortaklığın feshi istenebilir (AATUHK, m. 34).

bdh- Limited Şirketlerin Kamu Borçları

Limited şirket ortakları, şirketten tahsil imkânı bulunmayan kamu alacağından sermaye payları oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar (AATUHK, m. 35).





bdi- Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu

Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların ve tüzel kişiliği olmayan kuruluşların mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan kuruluşu idare edenlerin kişisel mal varlıklarından tahsil edilir (AATUHK, mükerrer m. 35).

bdj- Birleşme, Devir, Bölünme ve Şekil Değiştirme Hallerinde Sorumluluk

Bu hallerde, kamu alacağının güvenliğinin sağlanabilmesi için;
İki veya daha fazla tüzel kişinin birleşmesi halinde yeni kurulan tüzel kişi,
Devir halinde devralan tüzel kişi,
Bölünme halinde bölünen tüzel kişinin (sermaye şirketinin) varlıklarını devralan tüzel kişiler (sermaye şirketleri),
Şekil değiştirme halinde yeni tüzel kişi,
birleşen, devralınan, bölünen veya eski şekildeki tüzel kişi ve kişilerin yerine geçer (AATUHK, m. 36).

B- TECİL, TEHİR VE GECİKME ZAMMI

1- TECİL

Kamu borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin uygulanması ya da haczolunmuş malların paraya çevrilmesi kamu borçlusunu çok zor duruma düşürecekse, borçlu tarafından yazı ile istenmiş ve teminat gösterilmiş olmak şartıyla, alacaklı kamu idaresince veya y
 
çok teşekkür ederim ilgine,yararlı olacağı kesin biraz dhz özet halinde olsa fena olmazdı ama yinede yardımcı oldugun için çok teşekkür ederim..
 

Benzer konular

Üst