Ynt: Elektronik Ortamda Beyanname Cezası
04. HER BİR TESPİTE BİR CEZA : NE BİS NE İDEM İLKESİNE AYKIRIDIR.
Bu ilke aynı fiil nedeniyle faalin birden daha çok ceza ile cezalandırılamayacağına ilişkin evrensel bir ilkedir. Yargının yerleşmiş içtihatlarına göre her bir tespitte, her bir belge türü için tek bir ceza uygulanacağı bu ceza hukuku ilkesinin gereğidir." Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının E-Beyanname kabul eden Düzenleme Programı, yukarıda açıkladığımız olaylar ve nedenlerle pimanlık hükümlerince E-Beyannamenin ?süresinde? verilememesinden dolayı yukarıda detayı belirtilen Vergi Usul Kanunun hem 352/I.-1 hükmüne dayanarak ve üstelik iki kat birinci derece Usulsüzlük Cezası ve hem de 355/1. maddesince Özel Usulsüzlük Cezası kesmektedir. Aynı zamanda ceza hukukumuzun temel ilkelerinden olan cezada ölçülülük ilkesi de idarece aşındırılarak, aşılmıştır.
Vergi Usul Kanununun 351. maddesinde ?Usulsüzlük, vergi kanunlarının şekle ve usule müteallik hükümlerine riayet edilmemesidir.? şeklinde üst başlık olarak tanımlanmıştır. Aynı kanunun 352. maddesi ?Usulsüzlük Dereceleri ve Cezaları? 353. maddesinde de ?Özel Usulsüzlükler ve Cezaları?nın suçun ağırlığına göre düzenlenmeye çalışıldığını görüyoruz.
Vergi aslına bağlı olup olmaması, iradi nedenlerinin bulunup bulunmaması, vergi ziyaına neden olup olmaması usulsüzlük cezalarının kesilmesine engel değildir. Vergi ziyaı olmadığından zarar suçu değil tehlike suçu olarak değerlendirilmektedirler. Amaç vergi kaybı yaratmaya uygun ortam yaratmaya çalışan şekle ve usule aykırı davranışlar usulsüzlük suçunu oluştururlar. Ancak idare genellikle şekil şartlarını ?sıhhat- ispat şatları gibi değerlendirmektedir. Hatta basit şekli noksanlıkları olan belgelerin hiç düzenlemediği gerekçesiyle cezalar uygulandığını biliyoruz. Oysa, kanunun 3. maddesinde şeklin dışında da ispat olanakları mevcuttur. Usul ve şekil ile usulsüzlük ve özel usulsüzlük fiillerinin çoğu birbirine karışmış durumda ayrımları net değildir. Bu anlamda son zamanlarda elektronik ortamda ?kanuni süresinden sonra ? verilen beyannameler hakkında hem usulsuzlük ve hem de özel usulsüzlük cezaları uygulanabilmektedir.
05. İDARİ CEZA HUKUKUNUN EVRENSEL TEMEL İLKELERİNE AYKIRILIK: Vergi Cezaları, Vergi Usul Kanununun 4. kitabının 2. kısmında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Cezalar kenar başlığı ile 331. maddesinde ?Vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenler, bu kitapta yazılı vergi cezaları (4369 sayılı Kanunun 81/A-13 üncü maddesiyle değiştirilen ibare) (vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları) ve diğer cezalarla cezalandırılırlar.? hükmü özellikle ceza hukuku açısından önemlidir. Ancak vergi cezalarının ?ceza? niteliği tartışıla gelmektedir.
?? Öğreti?de vergi suçunun tanımı, suçun tanımı kadar çeşitlidir. Vergi suçunu, Devlet?in veya amme idaresinin gelir kaynaklarına zarar veren veya zarar vermesi melhuz fiiller olarak tanımlayanlar (Sahir ERMAN, Vergi Suçları, s:2.) bulunduğu gibi, aksine idari yaptırım olduğunu öne sürenler de vardır. Eski bir idari metinde ise, vergi suçunun, vergi kanunlarının koyduğu görev ve ödev hükümlerine, yükümlüler ve sorumlular tarafından cezayı gerektirecek şekilde aykırı hareket edilmesi olduğu belirtilmiştir. (Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü Vergi Usul Kanunu Ve İzahları, Yayın No.4, s.479) ..? Vergi Suç ve Cezaları, Turgut Candan, 2. baskı s:13
??.
?Vergi cezalarının ceza hukuku anlamında yaptırım olduğu öne sürenler cezaların genel bilinen (kamu yararı, hukuksal, ekonomik, sosyal, psikolojik vb.) amaçlarının yanı sıra, ?? kanunla konulmuş olmalarını, Devlet?in vergi gelirlerindeki kaybın çok üzerinde bulunmalarını, hatta, kimi vergi cezaları bakımından bu kayba dahi gerek olmamasını ve ceza muhatabının ölümüyle düşmesini kanıt göstermektedirler?? a.g.e s:21
Davamın konusunu oluşturan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları hukuksal olarak (hukuksal ceza, idari yaptırım-cezası, idari vergi para cezası, disiplin cezası veya mali kolluk önlemi) her ne türde tanımlanırsa tanımlansın, idari cezalandırmanın evrensel, temel ilkelerinden vazgeçilmesini gerektirmez.
Anayasanın ?suçta ve cezada yasallık ilkesi? kadar, Yeni Türk Ceza Kanunu ve Kabahatler Kanunu göz ardı edilemez. Ancak, daha da önemlisi idari cezalar konusunda üzerinde uzlaşılabilecek bir zemin olarak, 1989, Viyana, XIV. Uluslararası Ceza Kongresi?nin İdari Ceza Hukuku İle İlgili Kabul Ettiği İlkelerden bazılarını hatırlatmakta yarar var;
Maddi hukuk ile ilgili ilkeler 2. No?lu başlık altında şöyle tespit edilmiştir:
?a) İdari Ceza Hukukuna ilişkin suçlar da idari ceza hukuku müeyyideleri gibi, kanunilik ilkesine uyularak belirlenmelidir.
Ceza hukukundaki suçlar ile idari ceza hukukuna ait ihlaller arasında ayrım, yasama organları tarafından yeterince açıklıkla ele alınmalıdır. İdari ceza hukukuna ilişkin ihlaller ile müeyyideler için kendine özgü terimler kullanılması önerilir.
b) Gerçek kişilerin idari ceza hukukuna ilişkin sorumluluğu, kişisel kusur (kast veya taksir) ilkesine dayanmalıdır.
c) Bununla birlikte, idari ceza hukuku müeyyidelerinin türü, idari ceza hukuku alanında tüzel kişi sorumluluğunun tanınmasını kolaylaştırmaktadır.
d) Ceza hukukunca tanınan hukuka uygunluk halleri, kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler ile, kanununu bilmemenin mazeret sayılacağı hallerde dahil olmak üzere, cezayı azaltıcı nedenler, idari ceza hukukunda da göz önünde bulundurulmalıdır.? (Nihal Saban, Vergi Hukuku, 4. bası, s. 220-221) (ARGUMENTUM DERGİSİ S:1 S.7)
Aslında davalı idare de VUK?nun 331. maddesi uyarınca, 13.03.2004 tarih ve 25552 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış bulunan 337 SIRA NO'LU VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ?nde de belirttiği üzere, suç ve cezalarda kanunilik ilkesini tanımıştır. ?Bilindiği üzere; Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinde "İşlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm ve kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hükmolunmuşsa icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
Bir cürüm ve kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunan kanun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehine olan kanun tatbik ve infaz olunur." hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır.
Yüksek yargı organlarının pek çok kararından tam metnini dava dilekçemin ekinde sunduğum, D.4.D., 17.12.1996, E.:1996/2603, K.:1996/5672 sayılı kararı özetle: KANUNDA ÖNGÖRÜLMEYEN BİR CEZANIN İDARİ DÜZENLEMEYLE GETİRİLMESİNİN, "CEZANIN KANUNLA KONULMASI" GENEL KURALININ İHLALİ ANLAMINDA OLDUĞU HK.<?
06. CEZAİ HÜKÜM ANAYASAYA AYKIRI OLARAK UYGULANMIŞTIR: Yukarıda ve dava dilekçemizde de belirttiğimiz üzere, tebliğ ile ceza kesilemeyeceğine göre, eğer dava konusu beyannamelerin pişmanlıkla ?kanuni süresinde verilmemesi? hali mevcut olsa bile, bu fiilin karşılığı özel usulsüzlük cezası değil, aşağıda alıntıladığım Anayasa Mahkemesinin kararında da görüldüğü gibi usulsüzlük cezası olabilir idi. Çünkü VUK?nun 371. maddesi uyarıca pişmanlık ve ıslah hükümlerinden yararlananlar için uygulanması gereken cezai hüküm olsa olsa, VUK 352. maddesinde sayılan II. Derece usulsüzlüklerden 7. bendindeki ?Vergi beyannameleri, bildirimler, evrak ve vesikaların kanunen belli şekil ve muhteviyatı ve ekleri ile bunlarla ilgili olarak yapılan diğer düzenlemelere ilişkin hükümlere uyulmamış olması;? düzenlemesi nedeni ile II. Derece usulsüzlük cetveline göre uygulanabilirdi. Aksine durum ise, aynı zamanda cezaların ölçülülüğü/orantılılığı ilkesine de aykırılık oluşturur.
Bu durumda, dava konusu olay, Vergi Usul Kanununun mükerrer 257. maddesi kapsamında olmayıp, aynı kanunun 148. ve devamı maddelerindeki bilgi verme hükümleri uyarınca ele alınmalıydı. Bu maddelerde de bilgi verme ve devamlı bilgi verme konusunda Bakanlığa verilen yetki yine sınırlandırılmış, yani çerçevelendirilmiş bir yetki olup, bu yetkisini kullandığı zaman hangi koşullarda bilgi vermediği zaman yükümlüye cezanın nasıl uygulanacağı da Vergi Usul Kanununun mükerrer 355/1. maddesinde düzenlenmiştir. VUK?nun mükerrer 355/1. ?Bu hükmün uygulanması için, bilgi ve ibraz ödevinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak tebliğlerde bilginin verilmesi için tayin olunan sürede cevap verilmemesi, eksik veya yanıltıcı bilgi verilmesi veya defter ve belge ibrazı için tayin olunan süre ile defter ve belgelerin süresinde ibraz edilmemesi durumunda haklarında Kanunun ceza hükümlerinin uygulanması cihetine gidileceğinin ilgililere yazılı olarak bildirilmesi şarttır.?
Dava konusu hakkında, yüksek yargı organlarının pek çok kararından tam metnini ekte sunduğum, D.9.D., 21.12.2001, E.:2000/518, K.:2001/4929 sayılı kararı özetle:?uyuşmazlıkta katma değer vergisine ilişkin yıllık bildirim verilmesi hususu yükümlüye ceza kesilmeden önce bir yazı ile bildirilmediğinden 213 sayılı kanunun mükerrer 355.maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasında isabet bulunmadığı hk.? Aynı yönde D.11.D., 17.02.1999, E.:1997/2986, K.:1999/712 kararı özetle ?mükelleflerden bilgi istenilmesi veya bildirimde bulunmaları hususunun yazıyla istenilmesi gerektiği hk.? dır.
Yani davalı idare VUK?nun mükerrer 355/1. uyarıca özel usulsüzlük cezası kesebilmesi için, ya yasadan aldığı yetkiyi doğru kullanacak veya yasada gösterilmemiş olan fiil için her mükelleften ayrı ayrı bilgi isteme yazısı tebliğ ettikten sonra bilgi vermeyen mükellefe özel usulsüzlük cezası uygulayabilecektir. Aksi halde dava konusu olayımızda olduğu üzere, cezaların ölçülülüğü ve kanunilik ilkesi yetki saptırması nedeniyle ihlal edilmiş olacaktır.
07. KANUNİ İDARE İLE KANUNİ BÜTÜNLÜK VE KANUNİLİK İLKELERİ AÇISINDAN:
?213 sayılı Vergi Usul Yasası?nın 4.12.1985 günlü, 3239 sayılı Yasa?nın 21. maddesiyle değişik mükerrer 257. maddenin birinci fıkrasının;
2- Anayasa?nın 38. Maddesi Yönünden İnceleme:
Ek belge düzenlenmesi zorunluluğuna uyulmaması durumunda Vergi Usul Yasası?nda öngörülen usulsüzlük cezasının uygulanacağı bir gerçektir. Vergi Usul Yasasının 352. maddesine göre; defter kayıtlarının ve bunlarla ilgili belgelerin doğru bir vergi incelemesi yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde eksik, usulsüz ve karışık olması durumunda 1. derecede usulsüzlük; evrak ve belgelerin Yasa?nın belirlediği biçimi, içeriği, ekleri ve bunlarla ilgili olarak yapılan diğer düzenlemelere ilişkin hükümlere uyulmamış olması durumunda II. derecede usulsüzlük cezası öngörülmüştür. Yasa?nın bu açık hükmü karşısında vergi yasalarının biçim ve yönteme ilişkin kurallara uyulmaması durumunda uygulanacak cezanın yasayla saptanmış bulunduğunda kuşkuya yer yoktur. Suçun yasayla saptanması, maddi olay olarak bir eylemin, ne zaman suç niteliğini alacağını belirlemek demektir. Öğretide suçun yasada tanımlanmış ve karşılığında bir cezanın gösterilmiş olması, yasayla saptama olarak kabul edilmektedir. Gerçekten yasa, suçun, yani ne gibi eylemlerin yasaklandığını hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirtmelidir. Suç sayılan eylem ve cezası yasada açıkça gösterildikten sonra yasama organının uzmanlık ve yönetim tekniğine ilişkin konularda alınacak önlemlerin duyulan gereksinmelere uygunluğunu sağlamak amacıyla yürütme organına kimi kararlar almak üzere yetki vermesi kararla suç ortaya konulması anlamına gelemez...? (Anayasa Mahkemesinin E.1990/29 K.1991/37 sayı ve 15.10.1991 tarihli kararı)
Aynı kararın karşı oylarından birisinde ise; ??Ancak bu yetkiler tanınırken, sonuçlarının da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasamızla münhasıran yasama organına tanınmış bir yetkinin kullanılması sonucunu doğuracak şekilde, Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi mümkün değildir.
? Bir Yasa?nın kendi içinde düzenleyip kendisinin yapması başka, bir Bakanlığı yetkili kılıp ona yaptırması başkadır. Yasa bu yetkiyi verse de yasa ile yapılması gerekenle eşdüzey ve eşdeğer olamaz. Yasa ile gerçekleştirilenler düzeyinde iş Tebliğle yapılamaz. Yasa?dan söz edilmesi yasallık için yeterli değildir. Yasa ile öngörülen kaynakta uygun olmak, yetkilendirilen de temelde, özde yetkili bulunmalıdır. Yasanın düzenlemesi, hukuka ve Anayasa?ya aykırılık taşımamalıdır?
? Yasaların uygulanmasına ilişkin ayrıntıları aşıp yasa niteliğinde düzenlemelerle Anayasa?nın 73. maddesine aykırılık oluşur. Vergi kavram ve kurumundan ayrılması düşünülmeyecek işlemlerin yasa yerine Genel Tebliğlerle yapılmasına açık olan kural Anayasa?ya uygun olamaz.
? Ceza ancak yasa ile ya da yasanın belirlediği açıklıkla yasaya dayanılarak konulur. Yönetim suç ve ceza belirleyemez. İncelenen kural bu nedenle de Anayasa?nın 38. maddesine aykırıdır. ?
?Yasama organı, Maliye Bakanlığı?na Tebliği ile uygulama olanağı verdiği işlemleri Yasa kapsamında kendisi belirleyebilirdi. Yasa?nın günümüzdeki yapısı, içeriği ve istenilen hususların ivedi biçimde çıkarılması kolaylıkları bilinmektedir. Yasama organı çoğunluğunun siyasal iktidara, yetki ve görevleriyle zaten güçlü olan Hükümete Anayasa?ya karşın yeni olanaklar tanıması hukuk devleti yönünden sakıncalıdır. Maliye ve Gümrük Bakanlığı?nın elindeki olanaklarla, denetimin etkinliğiyle ve kimi ayrıcalıklarla bağışıklıkların gözden geçirilmesi yoluyla kayıp ve kaçakları giderme, gelirle artırma gücü vardır. Önemli olan, yöntemin hukuka uygunluğudur. Bu kapsamda ?hukuksallık?la ?devlet yararı? düşüncelerinden öncelikli ve üstün olanı ?hukuksal?lıktır. Hukuka uygun işlem ve eylemler özde devlet yararına olduğu gibi giderek devlet yararını da artırır. Ama hukuk dışlanıp gözardı edilerek yapılan uygulamalar, buyruklara ve siyasal nedenlere bağlı işlemler devlete güveni sarsar, yükümlülerde bıkkınlık ve isteksizlik yaratır. Bakanlığa, yükümlüler arasında kimi nedenlerle kimi seçimler yapmak, kimine istediği yöntemi uygulamak olanağını veren, daha özlü anlatımla, Genel Tebliğle yükümlülük getirme ve yaptırım belirleme olanağı veren yasa kuralları Anayasa ile bağdaşamaz. Genel Tebliğde yer alan hususlar Yasa?da bulunabilirdi. İlkeler Yasa?da, ayrıntı Genel Tebliğde kurala bağlanırdı. Yasa?nın Maliye ve Gümrük Bakanlığı?nı yetkilendirmesi Yasa?nın belirlemesi değil, belirlemeyi Bakanlığa devretmesidir. Koşul, Yasa?nın belirlemesidir. Ulusal istençle oluşan yasama organının ulusal egemenliğin kendisine bırakılan bölümünü kullanma yetkisi saptırılamaz. Yasama organının yasama yetkisini etkin biçimde yerine getirmesi konusunda aşırı duyarlık, ulusal egemenliğin işlerliğinin o alandaki göstergesidir. Yasama organının varlık nedeni, hukuksal anlamı ve kurumsal yeri, yürütmeyi yönlendirme ve denetleme yetkisi, yürütmeye güç kazandırmak amacıyla daraltılıp azaltıldıkça demokratik yapıda bozulmalar önlenemez. Yasama organının oluşumundan çalışmalarına değin her yönden güven vermesi hukuk devletinin temelden sağlık belirtisidir.?
Bir diğer karşı oyun gerekçesinde ise, kısaca; ?Vergi ile olan ilişkisi vergi usulüne ilişkin kuralların Anayasa?nın 73. maddesi gereğince yasayla konulup, kaldırılması ve değiştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Vergi Usul Yasası?na aykırı hareket aynı yasada belirtildiği şekilde cezalandırılmaktadır. Bu yasada öngörülmemiş bazı konuların idari kararla kanun kapsamına alınması Anayasa?nın 38. maddesinde açıklanan suç ve cezalara ilişkin kurallarla bağdaşmaz.?
Av. Oğuz Çetinkaya ?ANAYASAYA AYKIRILIK? MI DEDİNİZ? başlıklı makalesinde,
?5- Bu Konuda ?Maliye Bakanlığına Yetki Verelim? Diyorum...
Vergi Usulünde Anayasaya aykırılıkların önemli bir bölümü, Maliye Bakanlığına tanınan ?usul ve esasları? belirleme yetkisinden kaynaklanmaktadır. Yasa yapılırken, konunun yeni bir uygulama getirecek olması nedeniyle detaylı bir yasal düzenleme gerektirmesi veya zaman içinde uygulamada ortaya çıkabilecek gereklerle sık değişiklik yapma ihtiyacı doğmasına çözüm olarak geliştirilen ?mükellefler .... yaparlar. Bu konudaki usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir? cümlelerinden VUK?un birçok yerinde bolca bulunmaktadır.
Bu yetkilerden VUK Md. 5, VUK mükerrer Md. 227/1, VUK mükerrer Md. 257/1, VUK mükerrer Md. 414/2?de yer alanların Anayasaya aykırılığı sık dile getirilmektedir.
Kanımca, yetki almak yerine, her ne belirlenecek ise belirlenmesi işin doğrusudur. Bakanlığa bu tür bir akreditasyon tanımak, yükümlüyü ?tamam yasa bunu diyor ama bakalım Yasanın Sahibi ne diyor?? yoluna sevk etmektedir.
VUK, yarın, ?Vergi Usulüne ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir? yasasına dönüşmeden evvel durumu gözden geçirmekte yarar var.?
III- SONUÇ VE TALEP:
Gerek dava dilekçemizde ve gerekse yukarıda açıkladığımız hukuksal nedenlerle, Anayasanın 152/1. maddesi uyarınca, Anayasa?nın 73. ve 38. maddelerine aykırılık iddiamızın da değerlendirilerek, davalı idarenin savunmasının reddine, davamızın kabulüne, dava konusu cezai işlemin iptaline ve dava konusu cezanın terkinine, dava giderlerinin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep ederiz.