Futbolun Değerleri

Üyelik
9 Ara 2009
Mesajlar
15
Konum
adana
carsi-dan-muthis-jest-1045810.Jpeg


ve bir fenerbahçe maçından bir anı;

bir fener beşiktaş maçında yaşanılan hadisede şöyledir...
şeref stadının çamurlu ortamında oynanan maçta beşiktaş 2 farklı skorla önde gitmektedir...maçın ortasında ataklar ard arda devam ederken orta sahada fenerbahce kaptanının yakasına yapışan baba hakkı der ki;
-arkadaşlarına söyle biraz maça asılsınlar bu maçın zevki böyle çıkmaz..o kadar insan güzel bir maç izlemeye gelmişler sizler dökülüyorsunuz...bir an evvel kendinize çeki düzen verin...
diyerek futbolun asıl amacının ne oldugunu vurgulamış gelmiş geçmiş en buyuk turk futbolcusudur..beşiktaşlıyım diye söylemıyorum..ondan sonra gelen butun efsanelerde metin oktaylar lefterler baba hakkıyı örnek aldıklarını milyon kez beyan etmişlerdir.
- onun maçlarında kırmızı kart gören futbolcular baba hakkı'dan izin alıpta çıkarlardı sahadan.

- lefter'in ve metin oktay'ın örnek aldıkları insandır baba hakkı.

- galatasay'a 29 gol, fenerbahçe'ye de 32 gol atarak, derbilerde en çok gol atan futbolcudur.

- beşiktaş'a transfer olduğunda bir çift kundurayı ve bir takım elbiseyi transfer parası olarak almıştır. 17 yılını verdiği beşiktaş'ta başka her hangi bir ücret almamıştır.

- kendisi aynı zamanda hukuk fakültesi mezunudur.

beşiktaş'ın unutulmaz efsanevi oyuncusu. müthiş otorite sahibidir. o kadar ki yanlış kararlar veren hakemi bile sahadan dışarıya atmış yerine tribünden başka bir adamı hakem olarak tayin etmiştir. (bkz: yuh) hatta o zamanların genç futbolcusu can bartu attığı şık golden sonra baba hakkı tarafından "hey evlat" diyerek çağrılmış ve "güzel goldü" diye onure edilmiş akabinde o genç çocuk gidip sahanın ortasında baba hakkının elini öpmüştür. (bkz: oha)

- anakara'da harp okulu ile oynanan bir maçta ilk yarı 3-0 beşiktaş'ın aleyhine bitmişti. soyunma odasında baba hakkı haykırıyordu: "bu şekilde devam ederseniz dönüş biletlerinizi yırtarım, istanbul'a yürüyerek dönersiniz." ikinci yarıda şaha kalkan beşiktaş maçı 6-3 kazandı.

hakem yanlış bir karar verir beşiktaş lehine baba hakkı gelir ve hakeme bağırır nasıl görüyorsun onu nereden gördün şeklinde? sonra beşiktaş'lı oyuncular tekrar topu rakip takıma verir kaldığı yerden maç devam eder.

her insan gibi onun da sinirlendiği olurdu elbette. fener, beşiktaş'a 4 gol atmıştı, hem de karakartallar'ın kendi mahallesinde, şeref stadı'nda. maçtan sonra baba hakkı, bütün beşiktaş takımını sahada tek tek yakalayıp dövdü. bir tek şükrü gülesin'i yakalayamamıştı. çünkü sol açık şükrü, tazı gibi koşuyordu.

faul ile gol atan ve kaleciyi kıvrandıran arkadaşına "böyle gol olmaz olsun be!" diye bağırmış, cihat'ın "yeter artık hakkı abi!" şeklindeki feryadı üzerine 5. golü atmayan, hakeme "kemal bey top elime değdi, attığım gol şaibelidir. iptal etmeniz doğru olur" diyebilmişti.

müjdat gezen'in hakem olan babası necdet gezen, sezonun son maçı olan fb-bjk maçını yönetiyormuş. önemli bir maçmış bu. fenerbahçe kazanırsa şampiyon olacakmış. beşiktaş'a ise şampiyon olmak için beraberlik bile yetiyormuş. sarı-lacivertliler 1-0 öne geçmiş. kara kartallar canlarını dişlerine takıp saldırmaya başlamışlar. bir ara baba hakkı ceza sahası üstünden topa vurmuş. top köşeden kaleye girmiş; ama ağda bir delik varmış, çıkıp neredeyse tribünlere kadar gitmiş. necdet bey de gol olduğunu görememiş, aut kararı vermiş. başta baba hakkı, beşiktaşlılar çevresini sarmışlar. kararında direnmiş necdet bey; oyun aut atışıyla yeniden başlamış. başlamış ama necdet bey de kararının yanlış olduğunu fark etmiş. yapacağı bir şey yokmuş. içi içini yiyormuş. kartalların şampiyonluğuna haksız yere engel oluyor diye. derken yine baba hakkı bir hışımla topa vurmuş. top kaleciyi geçip ağlara takılmış. necdet bey kendini tutamamış artık. düdüğü fırlatıp atmış. santraya koşmaya başlamış. koşarken de bir yandan "gooool!" diye bağırıyormuş!

yıl 1946... fenerbahçe-beşiktaş maçında hakemin dışarı attığı beşiktaşlı genç oyuncu, baba hakkı'ya gidip; "hakem beni attı çıkayım mı kaptan?" diye sormuş ve baba hakkı'nın da "çık" diye işaret etmesinden sonra sahadan ayrılmış.
 
3892956_39377993.jpg


Galatasarayın böyle bir şeye ihtiyacı mı var?
Eğer var ise burak sahiplenilsin
Eğer ihtiyacı yok ise çıkıp bir GS li yönetici desin ki Burak'ın yaptığı yanlıştır, kendi içimizde cezalandıracağız. İnsanın maç sonu yorum yaparken, maçı değerlendirirken yüzü kızarır, utanır.
 
stümde Beşiktaş forması varken yalan mı söyleyecektim!”

Oynanan bir maç sırasında rakip takımın bir oyuncusu öyle sıkı bir tekme atıyor ki Vedat Okyar can acısıyla bir anlığına zerafeti falan unutup küfür ediyor. Oyuncu hemen öğretmene şikeyete giden bir talebe gibi hakemin yanına koşuyor. “Hocam, Vedat bana küfür etti!”
Hakem de bir efsane: Doğan Babacan. Vedat’ın küfür edeceğine ihtimal vermiyor ama yine de yanına gidip soruyor: “Vedat, sen küfür ettin mi falancaya!”

Vedat duraksamadan: “Evet, ettim” diyor.

Doğan Babacan’ın eli cebine gidiyor. Geri geldiğinde o el bir kırmızı kart tutuyor. Havaya kalkan kırmızı kart tüm stadı şaşkınlık temelli bir sessizliğe gömüyor. Olacak iş değil… Beyefendi Vedat kırmızı kart yiyor. Üstelik yediği tekmenin üstüne, tatlı niyetine…

Tezcan arkadaşının yanında tüm olan bitenlere şahit olmuş. O da şaşkınlık içinde:

“Oğlum” diyor Vedat’a, “Manyak mısın sen, niye ettim diyorsun. Etmedim deseydin ya”

“Üstümde Beşiktaş forması varken yalan mı söyleyecektim!”

Beşiktaş, Türk futbolu, dostların, sevenlerin seni şimdiden çok özledi, özlemeye de devam edecek Vedat Ağabey!
vedat-okyar_63336.jpg


Vedat Okyar:Sergen koşmadığın için çok eleştiriliyorsun, ne diyorsun bu konuda?
Sergen:Ya Vedat Abi, ben koşunca yoruluyorum, bunu kimseye anlatamıyorum bir türlü.
 
Son düzenleme:
1257851276b.jpg

bir keresinde fenerbahce'ye normal bir gol atmiş gorkey. tribunlerden hemen “sana yakişmadi” şeklinde sitemler yukselmiş. bunun uzerine şeref gorkey’le hakem arasında şu diyalog yaşanmiş:


şeref gorkey: hocam bu golu saymayin.
hakem: neden?
şeref gorkey: elime carpti hocam
hakem: ben gormedim ve golu verdim. artik iptal edemem.

işte ulkemizde futbolun şimdiki gibi şike, teşvik vs. ile kirlenmedigi, gercekten bir spor oldugu donemlerde yetişmiş gercek efsanelerden "voleci şeref".
 
561063_10151081242033871_704881443_n.jpg
223058_10151027005941975_151245009_n.jpg


haşmet babaoğlunun beşiktaşın 100. yılında yazdığı yazı:
ortaokuldaydım. beşiktaş bir gün önce yenilmişti. sıra arkadaşım "kızgınsındır sen şimdi" demişti. bir an durup duygularımı gözden geçirmiştim. radyodan dinlediğim maçın sonucu bende ertesi güne de yansıyan solgun bir ifade bırakmıştı besbelli. arkadaşıma "üzüldüm ama, niye kızgın olacakmışım ki!" diye sormuştum. iddiasız biçimde, çocukça ve seçtiğim sözcüklerin yanlış olabileceğinden de ürkerek şöyle devam etmiştim: "ben beşiktaş'a kızamam. yenilirse yenilir, kazanırsa kazanır. ben siyah beyazı seviyorum." sonraki yıllarda kafamı az kurcalamamıştı bu ruh hali! beşiktaşlılık öyle bir ruh haliydi ki, maç sonuçlarına üzülünürdü, haydi haydi insanın canı çok sıkılırdı. ama küçük bir çocukken nasıl öğreniyorsak öğreniyorduk işte; beşiktaşlı kızarsa, sahada olup bitenlere değil, hayatta olup bitenlere kızardı... yamuk dünyalara, yanlış davranışlara, hain politikalara kızardı. zalime, yağmacıya, yalancıya kızardı. ne ailemde, ne de çevremde beşiktaşlı vardı. babam galatasaray'ı tutuyordu; çevrem fenerbahçeliydi. mahalle yakın olduğu için fenerbahçe antrenmanlarını seyretmeye giderdik arkadaşlarımla.

yalnız ve "siyah-beyaz" bir çocuktum anlayacağınız. ama her beşiktaşlı gibi ben de ağır ağır öğrenmiş, özümsemiştim: beşiktaşlılık, taraftar olmaktan farklı ve fazla bir şeydir... gülümseyerek hatırlıyorum: o zamanlar da, başkalarının "objektif" bulduğu (kendimce ve tabii çocukça) yorumlar yapardım. "objektifsin" dendiğinde de, "hayır, beşiktaşlıyım da ondan!" derdim. şimdi genç kuşak bazı beşiktaşlılara bakıyorum: "ille de ve ne pahasına olursa olsun başarı isteyenler" e rastlıyorum aralarında. açıkçası bu arkadaşlar beşiktaş taraftarı ama beşiktaşlılık ayrı bir şey... çünkü besiktaş'ın kendisi başar'idır. beşiktaşlı bundan gurur duyar. yıldızlar, kupalar, kazanılmış maçlar... bunlar ikincildir beşiktaşlılık ruhunda. "ben takımımı severim; onunla
gülerim, onunla ağlarım. onu her platformda desteklerim." bu tavır dünyanın her yanında takım taraftarlığını belirleyen tavırdır.

ancak beşiktaşlılık ruhu için yetersizdir. "nasıl yaşıyorsun, nasıl davranıyorsun?" sorularının cevaplarıyla belirginleşir bu ruh. beşiktaşlı olmak bir yaşam tarzıdır sanki. ahlâktır, dünya karşısında bir tavırdır... "nasıl geçirdik ama!" kültürüyle doğrudan ilgisi olmayan bir duruş'tur... erdemin yanı başında saf tutuştur... ilginçtir, kolay açıklamalarla anlaşılır kılınamaz belki. fakat zaman içinde böyle bir gelenek, böyle bir beşiktaşlılık ruhu ortaya çıkmıştır. üstelik bu his, bu ruh, bu duruş çok erken yaşlarda etkisi
altına alır insanı... her beşiktaşlı çocuk gözle görülmeyen ama hep yanı başında bulunan bir "ağabey" den ahlâk ve hayat dersleri alıyor gibidir. bütün beşiktaşlılar bu bu hisle içli dışlı olurlar. belki de dünyayı en keskin çizgileriyle görebilmekten geliyor bu fark. bir yanda siyah, öbür yanda beyaz... bir yanda ölüm, öbür yanda yaşam... mart 2003... şimdi beşiktaş 100 yaşında.ne güzel! ama bütün bu anlattıklarım yüzünden diyorum ki, beşiktaşlılık ruhu bin yaşında, on bin yaşında... işte bu gerçek her şeyden güzel!

Beşiktaş’ resmen TC vatandaşı
Denizli’de restoran işletmecisi Hasan Kiriş ve eşi Muzaffer Kiriş’in 5 Mayıs’ta dünyaya gelen oğulları Beşiktaş artık T.C. vatandaşı.
192790.jpg
clear.gif

13 Mayıs 2005— Denizli Nüfus Müdürlüğü, oğluna Beşiktaş Murat Deniz ismini koyan baba Hasan Kiriş’in başvurusunu kabul etti ve nüfus kağıdını verdi.
 
1349123610917.jpg


A4IT3MgCMAA4tly.jpg

Sevip sevmemek kişiselleştirilebilir ama vefasızlık dünyanın her yanında vefasızlıktır.
 
ALEX DE SOUZA'DAN ÇOK SEVDİĞİ TÜRKİYE'YE VE FENERBAHÇE TARAFTARINA VEDA YAZISI!!

Biraz sonra uçağa bineceğim. O dakikadan sonra, Brezilya size uzak, Türkiye bana yakın olacak. Evet, birazdan peronda yavaş adımlarla yürüyeceğim. Önce arkama bakmak istemeyeceğim, gözlerimle savaşacağım. Çok kısa sürecek. İlk adımda yenileceğim. Başımı arkaya çevirdiğimde milyonları görmek, milyonlarca sevgiyi bırakıp gitmek zor olacak, olmalı.

Dianne’ya sesleneceğim çok kısı
k sesle. ‘Bak diyeceğim, bak neleri bırakıyoruz…’ Dianne’a gülümseyecek bana. Sıcak bir öpücük kondurabilir o anda, belki hiçbir şey yapmaz. Öylece beklerim ben yine. Bu aşkı ona söylemezsem, buradan nasıl giderim. Sonra kızlarımı kucağıma alacağım, bavulumu bırakıp. Onlar ağlayacaklar. Seviyorlarsa babamı bu kadar, neden gidiyoruz? diyecekler… Susacağız eşimle. Cevap veremeyeceğiz. Kızacağız kendimize. Bir el yükselecek başımdan yukarı. Hüzün kokacak baştan sona. O el hiç inmek istemeyecek. Hep veda sürsün, gitmek anlamını yitirsin ve unutalım bu terkedişi dileyecek. Arkamı o bayrağa dönmek olacak en zoru. Eli yere indirdiğimde, hızlıca hareket etmeliyim. Birkaç saniye daha beklersem, önce kızlarımı salacağım geriye. Sonra biz yürüyeceğiz Fenerbahçe’ye… İçimden sayacağım tek tek. Ve o an da ayaklarımı çok şık bir hareketle uçağa doğru çevireceğim. Dayanamayacağım. Çökmek isteyecek dizlerim. Karıma tutunacağım, kızlarıma dua edeceğim…

Arkadaki şarkıları bırakmak en zoru, en acı vereni bu olacak. Duymak isteyip, bekleyemeyeceğim mesela. Her hafta sonu sevemeyeceğim tekrardan. Şükrü Saraçoğlu’nda gol sevinci yaşamaktan öte, bir taraftarı dünyanın en mutlu insanı yapamayacağım… Üzülüyorum. Kapılar açılacak birazdan. Beklemekte fayda var az daha.

Birkaç sene kaldı bu sahneyi yaşatmaya size. Duygularımı tahmin edemezsin büyük Fenerbahçe taraftarı. Sizden ayrılmayı düşünmek, aile fertlerinden birini kaybetmek gibi olacak, olmalı. Ama daha var, o şık hareketi yapmaya daha süre, o ellerin kaldıracağı kupalar var.
 
Üst