iki ayrı tüzel kişilik devlet ihalesine ortak olarak giriyorlar ve ihaleyi alıyorlar. tüzel kişiliklerin ikiside ayrı vergi dairelerinde mükellef.
1- iş ortaklığı hangi vergi dairesinde mükellefiyet tesis edilecek.
2- ayrı bir tüzel kişilik kabul edilip beyannameleri ayrı mı verilecek,kurumlar ve kdv yönünden mükellefiyet tesisi yapılacak mı?
DAR MÜKELLEFİTE TABİ KURUMLARIN VERGİLEME
İLE İLGİLİ SORUNLARI VE YASAL DÜZENLEMELERİN KAPSAMI
Doç.Dr.A.Kadir IŞIK / Öğr. Gör. Hayriye IŞIK
Pamukkale Üniversitesi İİBF
GİRİŞ:
Bir takvim yılı içerisinde ülkemizde altı aydan fazla kalmayan ve Türkiye?ye yerleşmiş sayılmayan ve sadece yurt içi kazançları vergilendirilen dar mükelleflerin vergisel yükümlülüklerini nasıl yerine getirecekleri konusunda bazı konuların belirgin kılınması yararlı görünmektedir. Bu incelemenin konusu dar mükellefiyete tabi olan iş ortaklıklarının vergisel yükümlülüklerinin nasıl yerine getirileceği konusunda açıklamalar oluşturmaktadır. Bu bağlamda öncelikli olarak iş ortaklığı ile ilgili genel tanımlar verildikten sonra vergileme ilgili yükümlülükleri üzerinde durulmaktadır.
1.İŞ ORTAKLIĞININ TANIMI
Ekonomik yaşam içerisinde faaliyette bulunan modellerden birisini de iş ortaklığı olarak da nitelendirilen ?joint ventureler? oluşturmaktadır. Özellikle değişik teknik aşamalardan oluşan ve bünyesinde yüksek risk unsuru taşıyan bazı entegre projelerin ifasının ileri teknoloji ve sermaye birikimini gerektirmesi, konusunda uzmanlaşmış ve belli bir teknik donanımı olan firmaların bir organizasyon çatısı altında toplanmalarını zorunlu kılmaktadır.
Çünkü bu neviden projelerde çoğu zaman tek firmanın bir yandan işin riskini taşıyamaması, diğer yandan da teknolojik birikimi ve sermaye gücünün yetersizliği, işin müşterek taahhüt altında birden fazla yerli/yabancı firma ile ortaklaşa yürütülmesini gerekli kılmaktadır.
Joint venture?nin tanımına girmeden önce, bu kavrama karşılık olarak kullanılan iş ortaklığı ibaresinin, gerek hukuki yönüyle gerekse teknik olarak yerinde bir niteleme olmadığını belirtmekte yarar vardır.. Hukukumuzda joint venturelerle ilgili tek düzenlemenin yer aldığı Kurumlar Vergisi Kanunu?nda, bu kavramın iş ortaklığı ile özdeşleştirilmiş olması böyle bir nitelemenin dayanağını oluşturmaktadır. Oysaki, tüzel kişiliği olan veya olmayan tüm ortaklıkları kapsaması nedeniyle iş ortaklığı ibaresi, joint ventureye nazaran daha geniş ve genel bir çerçeveyi oluşturmaktadır. Joint venturenin ise daha spesifik bir model olarak ele alınması gerekmektedir. Bu husus hukuk doktirininde de tartışmalara neden olmuş, joint venturenin karşılığı olarak ortak girişim, müşterek taahhüt veya müşterek iş ortaklığı terimleri de sıklıkla kullanıla gelmiştir.
En genel tanımıyla iş ortaklığı; belli bir iş alanında uzmanlaşmış birbirinden bağımsız, birden fazla firmanın belirli bir işi müştereken yapmak ve kazanç elde etmek amacıyla bir sözleşme çerçevesinde bir araya gelmeleri sonucunda oluşturulan ve tüzel kişiliği olmayan yapılanmalardır. Bu tanımlamaya göre; iş ortaklığının kuruluş amacı sermaye koyarak belli bir ticari faaliyetin süreklilik arz edecek şekilde icrasından ziyade, müştereken taahhüt edilen belli bir işin birlikte ifası ve sonuçta elde edilen kazancın paylaşılmasıdır.
Yapılan bu tanımlamadan hareketle iş ortaklığının unsurları aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
? Ortaklık unsuru: Ortaklık için, kuruculardan ayrı bağımsız bir organizasyonun varlığı gerekmektedir. Bu bağımsız organizasyonun mutlaka tüzel kişilik çatısı altında kurulması zorunlu değildir.
? Kişi Unsuru: İki veya daha fazla birbirinden bağımsız gerçek veya tüzel kişinin bir araya gelmesi.
? Müşterek Gaye Unsuru: Ortakların taahhüt edilen işi ortaklaşa yerine getirme ve kar elde etme amacı.
? Müşterek Yönetim Unsuru: Ortakların, şirketi birlikte yönetmesi ilkesi.
? Ortaklığın Amaç veya Öngörülen Süreyle Sınırlı Olması (1).
Tüm bunlara ilaveten ortaklığın, belirli bir sözleşmeye (İstisna Eser Sözleşmesi) dayalı olarak kurulması gerekmektedir.
2.İŞ ORTAKLIĞININ KURUMLAR VERGİSİ VE BORÇLAR HUKUKU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Kurumlar vergisi mükelleflerinin sayıldığı Kurumlar Vergisi Kanunun 1.inci maddesine 9239 sayılı kanun ile (E) bendi olarak iş ortaklıkları eklenmiştir. Hukuki açıdan bakıldığında Kurumlar vergisi kanunun mükerrer 6 maddesinde yer alan tanımlama dışında iş ortaklığının bütün yönleriyle ele alındığı bir yasal düzenleme bulunmamakta buna karşın kurumlar vergisine tabi olanlar, sermaye şirketleri, kooperatifler, dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmelerin kendi aralarında, şahıs ortaklıkları veya gerçek kişilerle belli bir işi birlikte müştereken taahütt etmek ve kazançlarını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklardan vergi dairesinden bu şekilde mükellefiyet talep edilmesini isteyenler şeklinde tanımlanmıştır. 4369 sayılı kanunla KVK?nun mükerrer 6?ıncı maddesinde yapılan değişiklikle iş ortaklıklarının kurulması ortakların tercihine bırakılmıştır. İş ortaklığının şartları oluşsa dahi, ancak ortakların talep etmeleri durumunda iş ortaklığı mükellefiyeti tesis olunacak aksi halde adi ortaklık ve konsorsiyum gibi dikkate alınacaktır. Bu şekilde 4369 sayılı kanunla yapılan düzenlemede vergileme açısından iş ortaklığı sahiplerine seçimlik hak tanınmış olmaktadır.
Özel hukuk açısından Borçlar Kanunun 520-541 maddelerinde düzenlenerek adi ortaklık statüsünde kabul edilmektedir. Borçlar Kanunun 520/1. maddesinde yer alan düzenlemede ortaklık iki ya da daha çık kişinin emeğini ya da malını bir amaca ulaşmak için birleştirdikleri bir sözleşme türü olarak tanımlanmaktadır. Gerçekte kişi birliğinin temelinde bir adi ortaklık ilişkisi bulunur. Bu sebeple adi ortaklık ile ilgili kanun hükümleri, bütün kişi birliklerinin temel yapılarına, özellikleri gözetilerek uygulanabilen genel hükümler niteliğindedir (2).
Bu yönüyle değerlendirildiğinde iş ortaklıkları adi ortaklık statüsüne uymaktadır. Bununla birlikte; adi ortaklık sürekli bir yapılanma biçimi olup, iş ortaklığında olduğu gibi; belli bir işi yapıp, sonuçlandırdıktan sonra sona erdirilmek amacıyla kurulmazlar.
İş ortaklığı kendisine benzer bir yapılanma olan konsorsiyumla sıklıkla karıştırılabilmektedir. Hatta kendilerini konsorsiyum olarak tanımlayan ortaklıkların gerçekte adi ortaklık veya iş ortaklığı olduğu sıkça görülmektedir. Bu durum tıpkı iş ortaklığında olduğu gibi konsorsiyumla ilgili yasal düzenleme eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Öyle ki, 31 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği?nde (3) yer alan dolaylı tanımlama dışında mevzuatımızda konsorsiyumun da herhangi bir tanımlaması yoktur.
Söz konusu Tebliğ?de ise her ortağın işin belli bir bölümünün yapımını taahhüt ettiği konsorsiyumlar, iş ortaklığı tanımı dışında tutularak, bu tür ortaklıklarda (konsorsiyum) her bir ortağın yapacağı işin taahhüt sözleşmesinde açıkça belirtilmesinin zorunluluğu vurgulanmıştır. Ancak taahhüt sözleşmesinde belirtilmemekle beraber, ortakların kendi aralarında yapacakları mukavele ile her bir ortağın yükleneceği işin belirlenmesi ve işveren idarece de bu mukavelenin kabulü halinde, iş ortaklığı söz konusu olmayacağı, bu tür ortaklıkların konsorsiyum olarak adlandırılacağı belirtilmiştir.
Konsorsiyumdaki temel unsur, birbirinden bağımsız iki veya daha fazla firmanın, birbirinden fiziken ayrılabilen bölümleri bulunan bütün bir işi, önceden tespit edilen koşullar ve iş programına göre birbiri ile koordineli bir biçimde yapmayı taahhüt etmesidir. Bu firmaları birbirine bağlayan en önemli unsur işi yapacakları yerin aynı olmasıdır (4).
Başka bir ifadeyle; konsorsiyum, birden çok gerçek veya tüzel kişiliğin her birinin bir işin tamamını değil belli bir bölümünü yapmayı taahhüt etmek suretiyle oluşturdukları yapılanmalardır. Konsorsiyumda ortaklardan her birinin sorumluluğu bağımsız olup, yapmayı taahhüt ettikleri kısımla sınırlıdır ve bunun taahhüt sözleşmesinde açıkça belirtilmesi zorunludur. İş ortaklığında ise esas olan bir işin tamamının müştereken yerine getirilmesidir. Sorumluluk ise işin tamamını kapsayan müşterek sorumluluktur