uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİR KIZ

Ağaç ellerime girdi,
Özü kollarıma sızdı,
Büyüdü ağaç göğsümden aşağı
Uzandı kollar gibi dalları benden.

Ağaçlarsın
Yosunsun sen,
Menekşelersin üstünde yel esen,
Bir çocuksun şu kadar,
Ama saçma gelir âleme bunlar.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BAHÇE

Duvara savrulmuş bir ipek çilesi gibi boşalmışçasına
Tahta bir çit boyunca yürüyor bir patikasında
Kensington bahçelerinin,
Dokunsalar dağılıverecek sanki
öylesine kurumuş ki içi.
Aksi gibi nereye çevirse başını
O mundar, o yedi canlı, topuz gibi çocukları ayaktakımının,
düşün, bu piçlere kalacak yarın dünya!

Geçmiş ondan üremek de, üretmek de.
Güzel ama, ağır bir kokuya benziyor can sıkıntısı.
Biri gelsin yanına konuşsun istiyor han'fendi.
Hani korkmuyor da değil, belli,
ben işleyeceğim diye bu densizliği...


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ATEŞBÖCEKLERİ


Çağlayanlarıyla
uzak denizlere nasıl dokunuyorsa dağ
ben de öyle şarkımla dokunuyorum Tanrıya

Kelebekler ayları değil, anları sayar
tükenmez zaman okyanusunda

Bırak güneş ışığı gibi sevgim sarsın seni
ama gene de esirgeme benden aydın özgürlüğü

Konuşulurken de gizli kalır sevgi
çünkü ancak seven bilir sevdiğini

Toprağın tutsaklığından kurtulmak asla
özgürlük olamaz ağaca

Sevmekle öderim sana sonsuz borcumu
bilerek ve anlayarak ne olduğunu.


Rabindranath TAGORE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GİTANJALİ'DEN


3
tanımadığım nice insan tanıttın
nice evde bana da verdin bir köşe
uzağı yakına çevirensin
yabancıyı kardeşe

eski evimden ayrılıp düşünce yollara
düşünürüm ilkin kara kara
eskide de var olan sensin oysa
yenide de var olan sen
uzağı yakına çevirensin
yabancıyı kardeşe

ölümde yaşamda bütün evrende
nereye götürsen beni
tüm doğuşlardan bilinen
sen tanıtacaksın bana herkesi

yabancı yoktur bilene seni
kapılar kapanmaz olur
herkesin bağısın bilen bildirensin
senden ırak kılma beni
uzağı yakına çevirensin
yabancıyı kardeşe



7
türlü türlü ahenklerle gel
kokularla türkülerle renklerle gel

vücudumda duyayım gel seni
başımda duyayım şarap gibi
örtülü gözlerle büyülü renklerle gel
türlü türlü ahenklerle gel

gel pırıl pırıl duru ve güzel
inceliğinle sessizliğinle gel
gel başka başka düzenlerle

acınla gel neşenle gel canevime
gel günümün bütün işlerine
gel işlerden çekince gel

türlü türlü ahenklerle gel




8
çeltik tarlasında güneşle bulutların
saklambaç oyunu var bu kez
mavi gökte ak buluttan sallar
kim yüzdürür bilinmez

arılar ışıkla esrik
balı kovanı unutmuş
ırmak kıyısında bir yığın kuş
neden toplanır bilinmez

girmesek bugün evden içeri dost
girmesek evden içeri
basıversek de göğü bugün
yağma etsek enginleri

sularda köpükler gibi
rüzgârda gülüşler koşuyor bak
boşversek de işi gücü
günü türkülerle harcasak



10
altın tepsisinde bugün sana
gözyaşlarımı sunacağım mücevher gibi
bir gerdanlık dizeceğim onlardan
inciler gibi

ayaklarındaki halkalar
aydan güneşten olabilir
benim acımsa göğsüne
bir değerli taş gibidir

ne varsa senin
olur ne dersen
ister verirsin
alırsın ister

acımsa benimdir ancak
bilirsin taşın temizini
karşılığında bir gülüşün
yeter gönendirmeye beni



11
çelenk ördük çiçeklerden
otlardan demetler derdik
bir sepet sunuyoruz içine
taze başaklar serdik

gel ey güz Lakşimi'si
koşulsun ak buluttan araban gel
duru mavi yollarda gel
gel bütün karanlığı yıkanmış
ışıkla donanmış
ormanlardan tepelerden dağlardan
gel tacın ak nilüferlerle bezenmiş
serin çiğler içinde

Ganj'ın sular basmış kıyısına
kuştu korularda döşek serilmiş
dökülen yaseminlerden sana
kuğu dönüp yaymış kanatlarını
ayak ucuna

fısıltılar yükselir tellerinden
senin altın çalgının
bal gibi tatlı bir vızıltı derinden
eriyiverecek gözyaşlarıyla ansızın
kahkaha taşan ahenk

denektaşıdır pırıldayan
saçının büklümlerinde yer yer
bir an için o esirgeyen yeller
dolaşsa düşüncemizde
altına dönüşür dertlerimiz
karanlıktan ışığı çıkıveririz



20
bir yaz akşamıdır karanlık çöküyor
gün yok olmuştur
kesintisiz boşanır gökten
bir tükenmez yağmur

çekilmişim evin bir köşesine
kurarım kendi kendime
bahçede ıslak esen yel
kimbilir ne konuşur
kesintisiz boşanır gökten
bir tükenmez yağmur

dalgalar yükseldi gönlümde bugün
kıyı görünmez oldu
çiçek kokularından ıslak bahçenin
gözlerime yaş doldu

neylesem bu akşam neylesem
ne türküler söylesem
büyülü bir el değer belleğime
bildiklerim yok olur
kesintisiz boşanır gökten
bir tükenmez yağmur



Rabindranath TAGORE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KAPINA TÜRKÜCÜ GELDİM


Her türkü çağırmamı buyuruşunda
Yüreğim uçarı bir kuş gibi yüceliyor
Gözlerim yaş içinde yüzüne bakıyorum.

Ne varsa gelmiş geçmiş evrende
Hepsi bir düzelikte ezgileniyor
Kuşların deniz maviliğindeki kanat açımında
Öyle kıvanıp göneniyorum

Türkünü ben çağırıyorum. Sen hoşnutsun
Kapına türkücü geldim - biliyorum.

Evrene uzanmış ezginin kanat ucundan
Gelip gelip ayaklarına dokunuyorum.

Çağırıyorum ya türkünü - hoşnut kalasın
Ben kendim yitiyorum.



Rabindranath TAGORE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KIYIDA


Sonsuz dünyaların kıyısında buluşur çocuklar.
Uçsuz gök hiç çırpınmaz başlarının üstünde, tedirgin
su gürültüyle çarpar. Sonsuz dünyaların kıyısında çığlıklarla,
oyunlarla buluşur çocuklar.

Kumdan kurarlar evlerini, boş kabuklarla oynarlar.
Kayıklarını kurumuş yapraklardan örüp geniş mavilikte
yüzdürürler gülümseyerek. Oyunlarını, dünyaların kıyısında
oynar çocuklar.

Yüzmeyi bilmezler, ağ atmayı da. İnci çıkarmaya dalar
inci avcıları, tüccarlar gemilerinde gider -çakılları toplayıp
dağıtırken çocuklar. Aramazlar gizli hazineleri, ağ atmayı bilmezler.

Kahkahalarla kabarır deniz, kıyının gülümseyişi solgunca
parıldar. Ölüme karşı koyan dalgalar, çocuklara anlamsız türküler
söyler, bebeğinin beşiğini sallayan anne nasıl söylerse. Deniz,
çocuklarla oynar, kıyının gülümseyişi solgunca parıldar.

Sonsuz dünyaların kıyısında buluşur çocuklar. Rüzgâr,
yolu olmayan gökyüzünde gezinir, gemiler batar izi bulunmayan
sularda. Sonsuz dünyaların kıyısında, o büyük buluşmaya koşar
çocuklar.

*

Çalışacaksan eğer, testini dolduracaksan gel, gel benim
gölüme.
Su, ayaklarına sarılıp gizini mırıldanacak sana.
Gelen yağmurun gölgesi var kumda; bulutlar, kaşlarının
üstüne düşen uzun saçların gibi inmiş ağaçların mavi çizgilerine.
Biliyorum adımlarının ezgisini, kalbimde atıyorlar.
Gel, gel benim gölüme testini dolduracaksan.
Dinleneceksen eğer, kaygısız oturacaksın, testini bırakacaksan
sulara gel, gel benim gölüme.
Çimenli bayır yemyeşil, sayısız kır çiçeği var.
Düşüncelerin, yuvalarından uçan kuşlar gibi çıkacak koyu
gözlerinden.
Peçen, ayaklarına düşecek.
Gel, gel benim gölüme kaygısız oturacaksan.

Oyununu bırakacaksan eğer, suda yıkanacaksan, gel, gel
benim gölüme.
Bırak, kıyıda kalsın mavi şalın, mavi su örter seni, saklar
seni.
Boynunu öpmek için ayakuçlarında dikilir dalgalar,
kulaklarına fısıldar.
Gel, gel benim gölüme suda yıkanacaksan.

Çıldırtacaksan eğer, ölümüne atılacaksan, gel, gel benim
gölüme.
Serindir gölüm, derindir de.
Düşsüz uykular kadar karanlıktır.
Gecelerle gündüzler birdir derinliklerinde, şarkılar
sessizliktir.
Gel, gel benim gölüme dalacaksan.


Rabindranath TAGORE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

UNUT GECE BİTİNCE


Hadi son türkünü de söyle
Söyle son türkünü de gidelim
"Gece bitti" de - unut her şeyi
unut bunu da gece bitince.

Ben kimi sarmak isterim öyle kollarımla
Hangi düşler onlar
Tutsak edilmeyen hangi?

İşte o onmaz tutkuda ellerim
Yüreğime boşluğunu bastırıyor
Çürük çarık göğsüm bağrım

Sensiz.



Rabindranath TAGORE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GİZ
Çan bomboş
Dil yok kuşlarda
Her şeyin uyuduğu yuvada
Saat dokuz

Kıpırtı yok toprakta
Göğüs geçiriyor sanki biri
Gülümsüyor dersiniz ağaçlar
Damlalar tiril tiril dal uçlarında
Bir bulut delip geçiyor geceyi

Adam türkü söylüyor kapı önünde
Sessizce aralanıyor pencere


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İNSAN NASIL DEĞİŞİYOR
Anlatsınlar bize o hikâyeyi
Onun başına geleni söylesinler
Ondan başka kimse konuşmasın artık
Gülüyor
Sokak karanlık
Gece yavaş yavaş bastırıyor
Us bırakıyor kendini
Başka hareketlere
Dipte diz çökerek taş yığını üstünde
Elleri bağlı
Bütün bağışlıyanlar
Acılı kalpleriyle
Hâlâ orada arkadalar
Gözleri yıldızlı
Bütün adlar birbirine karışmış
Kahkahalarla gülmeler
Kaybolmuş sayılar
Sonunda kaba rüzgâr onların hepsini dağıttı
Yapyalnız gidiyordu yankısız karanlıkta
Bakıyordu göklere duvara yere ve suya
Hikâye vicdan acısı
Hepsi unutulmuştu
Aynı adam değildi artık
Köşeyi döndüğü zaman


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KURU İSKELE
Ağaç dalları arasında ağlayan maske
Bitmiş bir karnaval gecesinde
Yaşlar akıyordu kımıltısız gözkapaklarından
gülmenin acının ve özlemin gözyaşları

Gece yarısı
yeniden boyanıyor her şey
Yeni bir gün başlar
Eve dönen bir sarhoş
anlatır sokağın kapılarına kendi öyküsünü
Acılı öykü
Onunla birlikte sabahın ışıkları

Yağmur yağar ve parıldar gözkapakların
Hırıldayarak sular kaldırımları ağaçlar
Ve bakarım burun deliklerinden yolculuğuna gecenin

Bulut sürüsü koşar solgun gökyüzü üzerinde
kendilerini sokak lambalarına asanlara
Cana yakın olacak düş
Ama yüzün acımasız
Maske
Gülüyor düşünerek iç karartıcı ertesi günü

Geçerek yankılanan kaldırım taşlarını
Gölgenin koyulaştığı sokak köşelerinde
Yukarda parıldıyor bir ışık
Rahat mı rahat
Nerede seni çeken, seni bekleyen barınak
Hiçbir şeyi korumuyor gece
Ama gökyüzü
Senin için bir boş konuttur belki.


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

TANSIK

Başını eğmiş
Kıvırmış kirpiklerini
Ağzı dilsiz
Lambalar yanmış
Bir işim var
Unutulan
Kapılar açılacak nerdeyse
İçeri girmiyeceğim ben
Her şey bu kapının ardında
Konuşulur
Ve ben diyebilirim
Yazgım bitişik odadaki oyunda


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

TEBDİLİ KIYAFET

Bastonu pat diye yere düşüyor ve kaldırıma çıkıyor
yeniden.
Sağ bacak üçgenin kenarından ayrılıyor ve yaşı
sırtını sıvazlıyor.
Zamanını kızların oyunlarını bozmakla geçiriyor.
Kavşakta bayılıp düşüyor ve bir araba götürüyor onu.
Kim bilir belki de ürkek ve mutsuz bir yaşlı kılığına
girmiş bir kraldı o.


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

VÜCUT YIKINTISI

Al heybeni
Ört yüzünü
Ve git
Gece altında
Beyazlar yol
Vakit geç
Defol git
Geçsin
Zaman
Unut bir gün yaşadığını
Öl bu zamanda
Ve başla yeniden
Soyunan
Evrenin son noktasına
Doğru yürümeye
Değiştir elbiseni
Koru derini
Böylece gizlenir doğru yanlışın altına
Zor değil
Gözyaşı faydasız
Geri çekilir kalbin
Ama daha güçlü
Ve küçük
İter hayat seni ölüme doğru
Dev kule
Gülünç insan
Kopçaları çözülmüş bir iç çekişle
Silinir bütün pişmanlıklar
Ağlayan ve tüten
Saatin tekeri
Çok uzunca
Kes ve durdur hareketini
Açgözlü tutku
Döner boşlukta
Kaybolmuş rüzgâr altında
Başka bir hedefe doğru


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YIKILMIŞ ENKAZ

Yitirdim bana verilmiş olan gizi
Bilmiyorum artık ne yapacağım

Bir zaman bunun böyle gideceğine inandım
Ama artık öyle değil işte
Koşmak isteyen ama ayakları olmayan bir adam bu
Konuşmak isteyen ama başı olmayan bir kadın
Ağlamak için yalnızca gözleri olan bir çocuk

Yine de giderken görmüştüm seni
Çoktan uzaklaşmıştın
Bir trompet çalıyordu
Kalabalık haykırıyordu
Ve sen, ve sen dönmüyordun geri

Uzun bir yolumuz var daha, adım adım izleyeceğimiz
Birlikte yürüyeceğimiz adımla başlayacak

Parıldayan yüzünden nefret ediyorum
Bana uzattığın elden
Ve karnında da yaşlı görünüyorsun
Gittikçe bana benziyorsun

Hiçbir şey bulmuyorum ben dönüşümde
Hiçbir şey verilmedi bana
Her şey harcandı bitti

Gecede
Yıkılıp giden bir dekor parçası


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YOLCU VE GÖLGESİ
Giysilerini yol boyunca fora ederken hava çok sıcaktı.
Çalılıklara asılı bırakıyordu hepsini. Kente iyice yaklaşmıştı
çıplak kaldığında. Yüzünü büyük bir utanç kapladı ve önledi kente
girmesini.Çıplaktı ve bu bütün bakışları üzerine çekecekti.
Kentin çevresinden dolaştı bunun üzerine ve tam karşı
kapıdan girdi. Şimdi ilk kapıyı geçerek kendini gizlemekte olan
gölgesinin yerini almıştı.


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YÜREK Kİ PARAMPARÇA

Nasıl da uyarlıyor kendini
Yatak çarşaflarından ödü kopuyor
Çarşaflar çarşaflar gök mavisi
Yastıklar desen sisten buluttan
İnancını örtünmek istiyor olmuyor
Kusur işlemeyim diye içi gidiyor
Aynada budanmış ağaçtan korkuyor
Kış için fazlaca zavallı
Nasıl da korkuyor soğuktan
Aynasının içinde nasıl saydam
Öyle belirsiz ki yitip gidiyor
Zaman akıp gidiyor dalgalarından
Kanı tersine akıyor kimi zaman
Gözyaşları çamaşırlarda leke
Yeşil yeşil ağaçlar derliyor eli
Ve yosun demetleri kumsallardan
Dikenli bir çalılık inancıysa
Elleri kanayıp duruyor yüreğinin üstünde
Damla ışık kalmamış gözlerinde
Küçük ahtapotların ölü kolları gibi
Ayakları gitmem diyor denizde
Yitip gitmiş işte evren içinde
Çarpıp duruyor çatılara kentlere
Bu arada kusurlarına da kendine de
İşte bu yüzden onunçin dua edin ki
Tanrı silsin belleğinden her şeyi
Silsin kendi olma anısını bile


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YÜREK YÜREĞE

Sonunda ayaktayım işte
Şuradan geçmiştim ben
Şimdi de bir başkası geçiyor o yerden
Tıpkı benim gibi
Nereye gittiğini bilmeden

Titremiştim
Odanın bir ucunda kapkaraydı duvar
O da titremişti
Nasıl aşmışım bu kapının eşiğini
Bağır bağırabildiğince
Duyan yok
Ağla ağlayabildiğince
Anlayan yok

Karanlıkta gölgeni buldum
Daha bir tatlıydı senden
Boynu bükük bir köşede dururdu
Eskiden
Sana bu erinci ölüm getirdi
Ama konuşuyorsun yine de baksana
Bırakıp gidesim geliyor seni

Birazcık birazcık hava gelse
Birazcık ışık sızsa dışardan
Boğulacak neredeyse kişi burada
Tüm ağırlığıyla çöküp kafama itip duruyor tavan
Nerede durayım peki nereye gideyim
Ölmesine öleceğim ama ölecek yer yok
Nereye gidiyor dersiniz şu benden uzaklaşan
Şu ta uzaklarda duyduğum adımlar
Gölgem ve ben yalnızız ikimiz de
İniyor sessizce gece


Pierre REVERDY
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

TANRI BABA


Tanrı Baba, bir sabah uyanınca,
Biz insanları düşündü nasılsa,
Gitti pencereye: "Kim bilir, dedi;
Belki o gezegen yok oldu gitti.
Ama baktı, uzakta, çok uzakta,
Bir köşecikte fır dönüyor dünya.
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi bir şey anlıyorsam
Bu dünyalıların tutumlarından.

Ey benim minnacık yaratıklarım,
Ak ve kara, donuk ve yanıklarım,
Dedi Tanrı, en babacan haliyle;
Sizi ben yönetiyormuşum sözde.
Oysa, görüyorsunuz, Allah'a şükür,
Benim de sürüyle bakanlarım var,
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi, çocuklar, bu bakanları
İkişer üçer atmazsam kapı dışarı.

Boşuna mı kızlar verdim, şarap verdim size?
Güzel güzel yaşayasınız diye.
Nasıl olur da siz benim inadıma
Orduların Tanrısı dersiniz bana?
Ne yüzle adımı alıp dilinize
Top atarsınız birbirinize?
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, çocuklar, bir tek
Orduyu kumanda ettiysem bugüne dek.

Şu süslü püslü zibidilerin işi ne
Yaldızlı tahtlar üstünde?
Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?
Beslediğimiz bu karınca beyleri
Sözden benden kutsal haklar almışlar
Benim inayetimle kral olmuşlar
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, benden geldiyse eğer
Sizleri böyle kötü yönetenler.

Hiç bana kızmayın artık, çocuklar;
Temiz yürekli olun, bana yeter.
Sevişin, güle oynaya yaşayın,
Sizi yakar makarım diye korkmayın
Kralına da, yobazına da basın kalayı...
Ama keselim, Allahaısmarladık
Curnalcılar duyarsa yandık
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı
Alsın vallahi, o yüzsüz herifleri
Sokarsam kapımdan içeri.



Pierre-Jean de BÉRANGER
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GEORGIA

Gözüme uyku girmiyor Georgia
Uykusuzum Georgia
Bekliyorum Georgia
Düşünüyorum Georgia
Ateş de kar gibi Georgia
Geceye komşuyum Georgia
Kulağım kirişte Georgia
Kaçıp giden dumanı görüyorum Georgia
Karanlıkta usul usul yürüyorum Georgia
Koşuyorum işte sokaklar işte mahalleler Georgia
İşte bir şehir ki hiç değişmemiş
Tanımadığım bir şehir Georgia
Acele etmeli rüzgâr çıktı Georgia
Soğuk sessizlik korku Georgia
Kaçıyorum Georgia
Koşuyorum Georgia
Bulutlar alçak düşecek Georgia
Kollarımı açıyorum Georgia
Gözlerimi kapayamıyorum Georgia
Bağırıyorum Georgia
Sesleniyorum Georgia
Seni çağırıyorum Georgia
Gelecek misin Georgia
Yakında Georgia
Georgia Georgia Georgia
Georgia
Uyuyamıyorum Georgia
Seni bekliyorum Georgia
Georgia



Philippe SOUPAULT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MEZAR TAŞLARI


FRANCIS PICABIA

Niçin
Seni mezarına dört köpeğinle
Bir gazeteyle
Ve şapkanla gömmelerini istedin
İstedin ki taşına şunu yazsınlar
İyi seyahatler
Bir şey değil öteki dünyada da deli zannedileceksin.


THÉODORE FRAENKEL

Öldüğün vakit harikulâde bir hava vardı
Mezarlık o kadar güzeldi ki
Hiç kimse mahzun olamadı
Epeydir de senin artık orda olmadığını sanıyorlar
Homurdanmalarını duymuyorum
Susuyorsun
Yahut omuz silkiyorsun
Cenneti görmeyi asla istemezdin
Nereye gideceğini artık bilmiyorsun
Ama sen işin alayındasın


MARIE LAURENCIN

Kafesteki bu güzel kuş
Senin mezardaki gülüşündür
Yapraklar dans ediyor
Uzun uzun yağmur yağacak
Bu akşam hareketimden evvel
Ağaçların çiçek açtığını görmek istiyorum
Bir dişi geyik sessizce yaklaşacak
Bulutlar biliyorsun pembe ve mavidir


LOUIS ARAGON

Dostların küçük kızlar halka oldular
Sana çelenkler ördüler
Ufacık yalanlarınla
Sana kâğıt getirdim
Ve çok iyi bir kalem
Ebediyette şiirler yazacaksın
Koruyucu melek seni teselli eder
Kravatını bağlar
Ve sana gülmesini öğretir
Artık beni unuttun
Allah benden çok daha güzeldir


PAUL ÉLUARD

Oraya bastonunu ve eldivenlerini de götür
Düz dur
Gözler kapalı
Pamuk bulutlar uzaklarda
Ve bana Allahaısmarladık demeden gittin
Bir yağmur
Bir yağmur
Bir yağmur


TRISTAN TZARA
Kim o
Bana elini uzatmadın
Ölümünü duydukları vakit çok güldüler
Ebedî olmandan öyle korkmuşlardı ki
Son nefesin
Son gülüşün
Ne çiçek ne de çelenk
Sadece küçük otomobiller
Ve beş metre boyunda kelebekler


ANDRÉ BRETON
Bakışını gördüm
Gözlerini kapattığın zaman
Mahzun olmama izin vermedin
Ve ben bir şey yapmasam bile bol bol ağladım
Artık bana hiçbir şey söylemeyeceksin
Hiç ama hiç
Bir sürü adam çiçekler getirdi
Nutuklar bile söylendi
Ben hiçbir şey söylemedim
Seni düşündüm.



Philippe SOUPAULT
 
Üst