Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Say/ki yoktum, Say/ki hiç ol(a)madım

Nesni tükenmiş kelimerden kurulmus yıkık kırık sol yanım
Eksimiş bir özlem kaldı tortusu bile yok olmus bu sevdadan bana
Avuntusuz sensizlikten düştüm içindeki bosluga
Geldi artık zamanı haykırıslarımın ey lal edenim
Peltek bir ask-a yakıstırmısım ben en devrik cümlelerimi
Ya devrik kalmısım yada devrilmiş kalmısım
İçimin en mavi sevinçleri bile kanamalı bir yaraya tuz basar oldu
Ödünc ver ödünc aldıgın kalbimi kimsiksiz sahibim
Mavi gök yüzüm bile sogudu en kızıl hükmüne
Süremediğim hükmün sancısı kaldı geriye
Say/ki yoktum
Say/ki hiç ol(a)madım
Sen beni hiçe saydın
Bende seni yok?a Sattım
Varsın yolunda bahtında acık olsun
Geriye seni en cok sevdiğim zaman
Ve zamanı coktan gecmiş bir ask kaldı senden bana
Ve ben artık sen?li olmayanların toplamıyım
Biz olmaya razı olmayacak kadar azmısız bu aşk?ta
Az kaldık
Ve
Az-aldık?


Yara,Tuz Ve Sen
 
ADIM MEHMETÇİK SOYADIM ŞEHİTTİR---hainlerde okusun-----

Orhan,Osman,Ömer bular bir simge
Adımın Okunuşu Mehmetçiktir.
Destanım dolu tarih denen belge
Gözüm pek,göğsüm çevik,başım diktir.

Ben Mehmetçikim,kendimden eminim.
Duşmana korkuyum,dosta güvenim.
Vatanı canından çok,çok sevenim.
Vatan Mehmet,Mehmet Vatan demektir.

Sevmeyi öğretti hep bama atam.
Çıkar için değil sevgim,gerçektir.
Haksızlığa hiçmi hiç katlanamam
Ömrümce mücadelem süreçektir.

Gönlümde,önümde oldu hep ümit.
Dünümie, yarına tarih şahşittir.
Doğdum,yaşarım,öleceğim yiğit
Adım Mehmetçik,soyadım ŞEHİTTİR.

Orhan Afacan
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Korku düşleri geliyor yamacıma.
Acımasız kesiliyor nefeslerim; yırtıyor kelimelerimi boğaz düğümümde.
Her nefes yeni bir kanayış oluyor müstear sevdalarımda.
Her sevda bir ?çıldırış?..
Damlıyor ?sonbahar? yüreğime..
Eksiliyor harflerim, yaprak yaprak tümcemden..

Muhalif yanlarım haykırıyor ?aşk?a;
ben?i benden vazgeçirmesi, içinde bir ?ben? olan bir ?aşk?a paydos ettirmesi için.
Gözüm uzaklara takılıyor..
Karşılığı ?zulmet? olan bir his yokluyor kelimelerimi.
Onun içindir ki anlamsız bir anlam?a sürükleniyor yüreğim; korkulu nefeslerime ?sancı? ekleyerek..

Yüreğimin miracına çıkamıyor ?ses?lerim..
Sessizliğimle örtülü bir meydan kalıyor ortada.
Aynalarda yüz yüze geldiğim ?müstear? sevdaları sarıyorum da kendime;
muaf tutuyorum yüreğimi ?sahte?liklerden..
Ben?liğimin ahir?ine yaklaşırken, rüzgar türküsünü tutturuyor matemler arasında.
Boğuluyorum efkarların sinsi var?lığından.
Yitiriyorum seni yar!
Matemlerin peşine katıp; ardı sıra efkarların yüreğime kazınmasından sonra..
Düş/meden düş/lere; sarıyorum hırpalanmış sükutlarımı.
Koş! Korkulu düşler geliyor yine; ben?i sen?de düşürmek için!
Düş/üyorum; tut ben?i sana!
Tahrik edercesine susuyor var?lığın..
Dağıtıyor rencide edilmiş cümlelerimi.
Kelime kelime alıyor seni benden, hece hece koparıyor..
Harf harf ölüyorum
Yar! Bilmiyorsun..
İmha ediliyor kanayışlarım, müstear sevdalardan.
Rehin bırakılıyor benliğim, yokluğuna inat..
Çırılçıplak bir ?aşk? sunuluyor önüme, her zerresi lal olmuş..
Her an?ından an?ım koparılan..
Yamacımda şimdi ?korku düşleri?..
Takatim misin Sevdiğim?!
Deneme artık yüreğimi!!!
Tut düş/lerimi, düş/meden aşk?ına!..

Kahraman Tazeoğlu
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Can Yücel / AŞK

Sebepsiz sevmektir aşk,
nedeni olmadan bağlanmak birine.
Gözlerine baktığında erimektir içten içe,...
Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.
Hatta sarıLamamktır utançtan,
Çünkü utanmaktır sevmek aslında,
Sevmek nedir aslen?
Ölmek mi uğruna?
Yaşamak mı onunla?
Sevmek mi ömür boyunca?
yoksa ayrılmak mı gerekince?
Nedir insanı başkasına bağlayan?
Güzelliğimi?
bilmez kimse bu soruların cevabını..
Kimi sever güzelini,
Kimi sever özelini.
_________________________________________________
Günler güz yaprakları gibi birer birer dökülürken ayaklarımın dibine ,
ben her gece karanlığa dikip gözlerimi senin aydınlığını bekledim.
Sen yoktun...
Binlerce adım attım bu kentin sokaklarında.
Her köşeyi , her parkı , her ağacı ezberledim.
Sevdaya bulanmış her kaldırım taşında senin adını aradım.
Sen yoktun...
Evlerin duvarları birer birer üzerime yıkıldı.
Her bir hücremin acısını ta yüreğimde hissederken
beni enkazın altından çekip alacak elini aradım.
Sen yoktun...
Özlem şarkılarını ezberledim.
Kimini bağıra bağıra , kimini fısıltıyla söyledim.
Karanlığa haykırdım hasretimi. Sesimi duyacaksın diye bekledim.
Sen yoktun...
Senden gelecek bir tek haberi bekledim.
Saatler geldi , geçmedi.
Çalan her telefonu yüreğimin deli bir çağlayana dönen atışlarıyla açtım.
Senden başka duyduğum her seste hep aynı hayal kırıklığını yaşadım.
Onlar beni duymak istiyordu , bense seni.
Sen yoktun...
Seni aramaktan yorgun düşmüş bedenimi
karanlığın kucağına uzattım her gece.
Bir an önce sabah olsun diye uykunun beni çekip almasını bekledim , olmadı.
Kaç kere sabahı ettim gözlerimi kapamadan.
Kaç gece merdivendeki ayak seslerini dinledim gelen sensindir diye.
Sen yoktun...
Her yağmurla birlikte hüzün de yağdı bu kentin üzerine.
Bulutlar yalnızlığın işaretiydi benim için.
Islatan yağmur olmadı , ben senin özleminle sırılsıklamdım her mevsim.
Hayat merhaba dedi bahara çiçek çiçek.
Uzun kıştan sonra gelmez dediğim göçmen kuşların dönüşünü gördüm.
Sen yoktun...
Her istasyon , her otogar adresim oldu.
Bir trenden inersin sandım.
Otobüslerdeki her yolcuya sensin diye baktım.
Yada yolculuklara vurdum kendimi , kimsenin uğramadığı köylere , adı duyulmamış kasabalara gittim.
Senden bir iz aradım.
Sen yoktun...
Denizin sonsuz maviliğine umut bağladım.
Kıyılarda tükettim bekleyişlerimi.
Hep sensiz gemiler geçti limanlardan.
Ben gemicilerin hasret türkülerine eşlik ettim. Sen yoktun...
Gözümden bir tek damla yaş akmadı.
Onlar sana aitti , sana kalmalıydı. Kimselere söyleyemedim acılarımı.
Bekleyişimin öyküsünü kimselere anlatamadım.
Nice fırtınalar koptu yüreğimde , dalgalar dövdü hayallerimi.
Sığınacak bir liman , yaslanacak bir omuz aradım. İçimi dökecek bir insan aradım.
Sen yoktun...
Her gece ay paramparça oldu.
Her gece yıldızlar birer birer düştü sokaklara.
Yıldızları saçına takıp gelmeni bekledim.
Ayı avucunda bana getirmeni bekledim
Ve bir güneş gibi doğup aydınlatmanı bekledim bu kapkara dünyamı.
Ama ...
Sen yoktun ...
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

8112864-35.gif


[size=10pt]Kışı yaşıyordum yazım oldun,
Virane bir halde iken beni buldun.
Umutsuzluğu yaşıyordum umudum oldun,
Canım iyi ki doğdun.

Gecenin karanlığını yaşarken buldun,
Gecemi aydınlatan güneşim oldun.
Aşka, sevgiye, mutluluğa giden yolum oldun,
Canım iyi ki doğdun.

Kararan dünyama aydınlığım oldun,
Yıkılan hayatıma desteğim oldun.
Sönen hislerime kıvılcım oldun,
Canım iyi ki doğdun.

Biten geleceğime umudum oldun,
Boş olan kalbime sevgiyle doldun.
Yaşayan bir ölüyken sevdiğim oldun,
Canım iyiki doğdun.

Aradığım aşkı sende buldum,
Özlemini duyduğum sevdiğim oldun.
Hasretini çektiğim mutluluğum oldun,
Canım iyi ki doğdun.

Kanayan yarama merhem oldun,
Kısalan ömrümü uzatan sen oldun.
Yaşama gayem sevincim, mutluğum oldun,
Canım iyi ki iyi ki de doğdun.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Mutsuz ve Umutsuzum

Işığı sönmüş gözlerimin önünde
Kuğular dans ediyor
Bir parça ekmek kırıntısına
Sırdaşım, arkadaşım olmuşlar
Konuşuyorum,
Kanadı kırık sığırtmaçlarla,
Bir susam tanesinin eşliğinde
Onların da umutları çalınmış,
Tıpkı benimkiler gibi
Gökyüzünde
Kendimi arıyorum
Bir kar tanesi olup yağmayı istiyorum
Senin omuzlarına konup;
Avuçlarında,
Erimeyi özlüyorum
Göz pınarlarım kurumuş,
Kirpiklerimden sanki buzlar sarkıyor!
Dayanamıyorum
Geçmişimi sorguluyorum
Kar tanelerinin şahitliğinde,
Senelere hesap soruyorum!
Ben bu acıyı yaşarken,
Sevdiğim dönülmez yerde,
Avutmaya çalışıyorum kendimi,
Keşke bir gelebilsen diyorum
Ya da
Çağırsan da ben gelsem
Ses verebilsen,!
Duyabilsem,
Gelmiyorsun!
Duymuyorsun!
Duyuramıyorum sessiz çığlığımı!
İçim buruk
Vakit dar
Gelirsen,
Yüreğimde şiirlerle
Ve sana dair tüm anılarla bekliyorum
***
Her şeyden herkesten kaçıyorum
Şimdi bırakıp gittin öyle olsun,
Bu seven yüreğimi delip de gittin,
Bilmedin bu yüce sevginin aşkını
Sevgim çok büyüktü inan çok büyüktü,
Sen gittin yoksun artik, yolun acık olsun,
Canın sağ olsun sen mutluysan dediğin gibi olsun
Senle tanıdım kendimi senle unutacağım,
Senle yitireceğim her şeyimi, kendimi ve benliğimi,
Senle şiirler yazdım ve yine senle bitecek şiirlerim,
Bu kalem bu sayfalar senle yazmaya başladı,
Senle tükenecek,
Sana onlarca şiir yazdım ağlayan ve kanayan yürekle
Ben seni çok ama çok sevdim,
Beni öyle perişan halimle, beni acılarımla
Beni yalnızlığımla bırakıp gittin,
Yolun acık olsun mutluysan dediğin gibi olsun.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Mutluluğum dünde kaldı yoksun yanımda,
Ümütlerim bitip tükendi asılı kaldı dar ağacında
İçiyorsam sebebi var yarınımdan beklentim yok
Anlamıyor anlamak istemiyorsun neden beni

Ben mahsun aşkım mahsun
Bir bir kapandı gönül kapıları yüzüme
Böylesine severken delice şimdi çaresizce
Ağlıyorum sen yoksun yarınlarımda

Mutluluk yerine dünyama dertleri saldın gittin
Sevmesem olmuyor unutmak hiç olmuyor
Seni her anıpta içmesem olmuyor yoksun
Hasret çeken ağlayan gönlüm seni istiyor

Şimdi kalbime gömdüm seni orada yaşatıyorum
Bir gün cıkıp gelmeni bekliyorum
Neden üzüyor sana seni sevdiğimi söylemem
Acıları dertleri ver ben çekerim sen mutlu ol yeter

Kaderi ben mi yarattım seni nasıl sevdim biliyorsun
Bana sevme diyorsun hergün öldürüyorsun
Kör zindanlara çıkmaz kuyulara atıyorsun
Gönül rüzgarında sürüklüyorsun beni.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YAĞDIKÇA...

Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul

Şehre bir yağmur yağdı
Ben ağladım

Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan
Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü
yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
sipariş edildi yeniden

Bir şehre yağmur yağdı
Ben ağladım

Kim daha çok yalan söndürdü çay
bardaklarında
Hangisi talandı demli öpücüklerin
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?

Yağmur şehre bir yağdı
Ben ağladım

Ben ençok seni götürdüm giderken
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı

Ben...
Yağmur...
Ağladım...

Yazar : YILMAZ ERDOĞAN

*************************************

SANA BAKMAK

her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
?içinde benzetmeler olan?
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar

verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
allah?a inanmaktır

Yazar : YILMAZ ERDOĞAN

*******************************

ALKOL İKİNDİSİ

Biz ne zaman içsek,
Köfte geç gelir
Ve oturur muhabbetin terkisine
Çıplak bir efkar sözcüğü

Biz ne zaman içsek,
Sabah akar meycinin cebine
Günde kaç kez öpüşür ki akrep ile yelkovan
Biz ne zaman içsek,
İç değilizdir aslında.
Dışımızda bronz bir akşam sözcüğü,
Çırıl bir efkar sözcüğü
Delikanlı kıvamında sevda değilse de
Tabansız sevişmelerdeki el değmemiş pişmanlık
Biz ne zaman içsek,
iç değilizdir aslında.

Bu alkol ikindisi şiirle
Şimdi burda açılsaydın
Adımın baş harfi gibi
Belki ağustos kokardı ağustos
Sen,
Fikrini ipotek etmiş kiralık sevdalara
Senine boyuna sevilmiş sen
Yalanı sevdasından büyük sen
Bir bil-sen.

Biz ne zaman içsek seni düşünüyoruz
Genzimizde göl gözyaşları
Biz ne zaman içsek,
İç değilizdir aslında.

Dışımızda bronz bir İzmir akşamı...

Yazar : YILMAZ ERDOĞAN

***********************************
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

:: Uhud::..
Günlerden cuma...
Uhut'a gelenler var.
Medine yolu toz duman...
Uhut'a gelenler var.
Bir dağılsa da şu hava,
Görsek Medine-i Münevvere'den Uhut'a gelenleri.
Bir görsek Allah Rasulü'nü
Ve eroğlu erleri...
Bakın göründüler işte;
Atının üzerinde evrenin efendisi!
Cihanın gözbebeği!
Uhut'un sevgilisi!
Sağında ve solunda ashab-ı güzin
Önündeyse iki üveyk yürüyor;
Biri Sad bin Muaz,
Diğeri Sad bin Übade.
Allah'ım bu ne edep
Atlarının bile başı yerde...
Bakın şu iki gence!
İkisi de onbeşinde...
Şu kısa boylu olanı Rafi' bin Hadic!
Parmaklarının ucuna basıyor ki
Boyu uzun görünsün!
İyi ok attığı söylenince
İzin veriyor efendimiz.
Diğer gençse Semüre bin Cündüp...
Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor.
Ya rasulallah! diyor,
Rafi'ye izin verdiniz. Bana niye izin yok?
Ben rafi'yi güreşte yeniyorum.
Efendimiz tebessüm buyuruyorlar.
Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar.
Semüre Rafi'yi yenince güreşte,
Fahr-i kainat ona da izin veriyor.
Günlerden cumartesi...
Uhud'a gelenler var.
İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi-
Başlarında Abdullah bin Cübeyr
Sultanı dinliyorlar.
Düşmanı yendiğimzi görsenizde
Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe
Yerlerinizden ASLA ayrılmayın!
Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi
Ben size adam göndermedikçe
Yerlerinizden asla ayrılmayın!
İki ordu da hazır...
İki ordu da harp nizamında...
Ve Uhud'un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor!
Sessizliği bozan Kureyş'in Sancaktarı'dır.
Söylediği her söz küfür kokulu...
Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar!
Bu bir meydan okumadır.
Cevapsa bir çift ayak sesi...
Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda...
Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak 'ALLAH' diyor!
Ve Esedullah namıyla Hz. Ali(R.A.) yürüyor.
Birkaç saniye, bir tek hamle...
ALLAH'ın(C.C.) Arslanı dimdik ayakta
Kureyş'in sancağı ise yerde...
Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı
Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında
Gökyüzünde yıldırımlar
Yeryüzünde Hamza var.
Asıl şimdi başladı Uhud'un türküsü.
Tam üç katı düşmanla Peygamber(A.S.M) ordusu
Göz göze ve diş dişe.
Uhud'da yiğitler var.
İşte: Ebu Lücane...
Kılıcın üzerinde bir yazı
Korkaklıkta ar
İlerlemekte şeref var!
İşte: Musab bin Umeyr...
Zırhını giyinince
Nasılda Peygamber'e(A.S.M.) benziyor.
Ve döne döne savaşan Hz. Hamza...
Ben Allah'ın(C.C.) Arslanı'yım diyor!
Ebu Katade'ye bakın.
Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından
Bir havayı yara yara geliyor.
Hedefte Rasulullah(A.S.M.) var.
İşte: Ebu Katade...
Okun Fahr-i Kainat'a(A.S.M) doğru gittiğini görünce
ALLAH'ı(C.C.) andı önce
Ve uzattı başını!
Ok Katade'nin gözüne saplandı.
Uhud'da yiğitler var...
Şirk ordusunu bozguna uğratan...
Ömer bin Hattab'a bakın
Gözleri çakmak çakmak...
Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer'in(R.A.)
Bu ne hal ey Ömer...
Düşman hüsran yaşarken
Zafer kaznılmışken
Bu ne hal ey koca Ömer!
Niçin okçular tepesine bakıyorsun?
Neler oluyor orda?
Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi'nden?
Allah Rasulü(A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar?
Ey Abdullah bin Cübeyr!
Durdursana okçuları!
Durun, Allah(C.C.) aşkına durun!
Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden.
Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden.
Kainat yalvarıyor inmeyin!
Sultanlar Sultanı'nı(A.S.M) incitecekler, inmeyin!

Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında...
Efendimizin(A.S.M) etrafında on beş sahabe...
Bakın, mübarek elleri Rasulullah'ın(A.S.M.)
Yüzüne kapanıyor!
Kainatın affı için semaya kalkan eller
Şimdi kan içinde!
Yetiş Ey Ebu Ubeyde!
Nur saçan yüz kan içinde!

Zaman donuyor sanki,
Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor.
Kıpkırmızı bir yakut gibi
Peygamberin(A.S.M.) mübarek dişi!
Uhud Dağı'nı bir titreme alıyor.
Zaman donuyor sanki,
Ve gökler yırtılıyor!
Uhud Dağı'nı bir titreme alıyor!
Kimse Uhud'a ilişmesin.
Çünkü bir ses geliyor altı yerden!
Muhammed'in(A.S.M.) dişi yere düşmesin!
Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri,
En hızlı inişiyle iniyor!
Çünkü altı yönden bir ses geliyor!
Yere düşmesin Muhammed'in(A.S.M.) dişi!

Kara bulutlar çöktü Uhud'a!
Bir ses ortalığı velveleye verdi:
Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!
Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!
'Eğer O(A.S.M.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum! '
Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına!
Artık yaşlı gözler Sevgili'yi(A.S.M.) arıyor.
Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu:
'Rasuluh(A.S.M) yaşıyor,
Allah(C.C.) 'ın Rasulü(A.S.M.) yaşıyor,
Onu(A.S.M.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım.
Habibullah(A.S.M.) yaşıyor.
Onu(A.S.M.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.'

Ashab-ı Güzin'in sevincine bir bakın!
Uhud'un sevincine bir bakın!
Hz.Hamza duydu ya bu yeter!
Rasulullah(A.S.M.) yaşıyor ya bu yeter!
Yine daldı Hamza Kureyş'in dalgalarına!
Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza.
Ve boşlukta bir mızrak belirdi.
Ey Hamza! Uhud'u her anışımızda kaç mü'min girmek ister mızrakla senin arana?
Kaç mü'min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der?
Ama Şehidlerin Seyyidi sensin!
Şehidlerin Efendisi sensin!
Uhud'da şehidler var...
Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud'da!
Rasul-i Zişan'ın(A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş,
Hamza'yı yıkar gibiydi!
Fahr-i Kainat(A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı!
Hiç bu kadar üzülmemişti!
Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti:
'Ey Rasulullah'ın(A.S.M) amcası Hamza;
Ey Allah(C.C.) 'ın ve Rasulü'nün(A.S.M) Arslanı Hamza;
Ey hayırlar işleyen Hamza;
Ey Rasulullah'a(A.S.M) koruyucu olan Hamza;
Allah(C.C.) sana rahmet etsin!
Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi;
Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım! '
Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında:
(Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!)
'Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki,
Onlar Allah(C.C.) 'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler.
Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar
çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi.
Kimisi de şehid olmayı bekliyor.
Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.'


Dursun Ali Erzincanlı

***************************

Sen Yoktun
Sen yoktun...
Hz Âdem?deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti

Sen yoktun
Nuh?un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple...

Sen yoktun...
Hz.İsmail?in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
?Rabbimiz? dedi,
?Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine?den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.

Sen yoktun...
Hz.İsa ?Ahmed? diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun...


Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah?ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Huteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada


Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine?nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah?a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız


Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.

Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler...


Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik...
Uhut?ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
?Allah?ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
? Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O?nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...

Musab Bin Umeyr?in vardı senin.
Uhut?ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab?ın suretinde indirdi.

Ebu hureyren vardı...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.


Ve sen gittin...
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.

Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.


Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
?Kardeşcik? dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için

Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O?na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut?u ver
O?na vesileyi lutfet.
O?nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O?nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.


Dursun Ali Erzincanlı

*******************************

40 Yaşındasın
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle

Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.Halime kucağına alıyor seni
Yüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...

Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor

Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin

Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var

Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var

İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın

Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
Sen,
Sen ' Allah! ' diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' Allah! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de ' Allah! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu

Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara
' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi
Sen de:
' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun

Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver '
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
' Peki ' dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktirdiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle:
' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler '
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'

Sultanım!
Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik

Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...


Dursun Ali Erzincanlı
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BU GÜN İÇİMDE HÜZÜN VAR....

Üzgünüm bu gün,
Mahsunum....
Boynum bükük,
Gözüm yaşlı...
Çoşku gelmiyor içimden,,
Zira yüreğim yanık....
Bu gün benim yasım.....
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Hicran

Gözlerin nazarı
Uzaklardan süzülürken
Sevdamın
Kefeninin biçildiğini
Hissediyorum
Seni hiçbir an
Unutamıyorum
Sen yüreğinde
Onmaz fırtınaların
Dalgasında
Bizar kalıyorken
Hiç bir umut
Bulamıyordum
Yüreğimi
Yoluna serdiğimi
Hissettiğin halde
Hala direniyorsun
Hasret çeken
Ruhumun mecaline
Tınmıyorsun
Ağıtlar yaksam
Garip bir eda ile
Gülüyorsun
Sen delisin diyorsun
Salınırım
Bir sevdanın
Dinmeyen
Salıncaklarında
Bir umutla beklerim
Gönlümün
Hicran pınarında
Yalnız senin
Melaline gömülürüm
Evrenin ışığında
Senden uzak kalınca
Bitap kaldığıma
Hiç inanır mısın
Bir kez olsun
Dahi duygularımı
Bağrına basmasan da
Sana asla kırılmam
Sevgini
Dilenmek için
Gönül kapına
Korkma dadanmam
Hatta diliyorsan
Seni ömrümce
Anmam
Sen yeter ki
Bir kahır içine girme
Nedametle nefeslenme
Bir sitemde bulunma
Senin
Sevdanla yanmak
Varsa nasibim
Ben elbette hazırım
Kor içinde yanmaya
Seni
Sensizliğinde
Gözyaşlarımla solumaya
Mana içinde
Aşkında kalmaya
Ben razıydım
Sen ise
Hala kaçıyor
Kayıpları
Halime yaşatıyorsun
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Bad-ı Saba

Bâd-ı saba hangi ilden gelirsin?
Geçtiğin yöreler bahar mı? Kış mı?
Bir yol uğradıysan halin bilirsin
Sonamın gözleri acaba yaş mı?

Koşup geleceği düz mü tükendi?
Beni bulacağı iz mi tükendi?
Dudu dillerinde söz mü tükendi
Selam esirgiyor...Olacak iş mi?

Rişte rişte dökülür mü saçları?
Sana değmedi mi yoksa uçları?
Semaya açık mı el avuçları?
Koşup oynuyor da yüreği taş mı?

Sol kulak üstüne al gül mü taktı?
O pamuk ellere kına mı yaktı?
Sürmeli gözlere yad el mi baktı?
Gayrı sen bilirsin; ay yüzü hoş mu?

Hatırıma düşer, dalar giderim
Hasretmiş, gurbetmiş benim kaderim
Bâd-ı saba, söyle, onsuz n'ederim
'çıt' dedin uçacak bir minik kuş mu?

Ülfetin kiminle yapıyor dersin?
Kokumu götürde özüne sersin
Velioğlu nasıl murada ersin?
Bilmezem varlığı hayal mi düş mü?
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Şairin Gözyaşları

Bir şair ağladı, yıkıldı gökler,
Düştü güneş yere, yandı yeryüzü.
Bir şair ağladı, yufka yürekler
Gömüldü toprağa hep dizi dizi.

Bir şair ağladı, yüreği çocuk,
Analar günlerce onu salladı.
Şeftali bakışlı, gözleri boncuk,
Yanağına kırağılar damladı.

Bir şair ağladı, çiçekler soldu,
Baharın yerini kışlar alacak.
İfadeler bitti, anlam kayboldu,
Kelimeler kifayetsiz kalacak.

Bir şair ağladı, dizeler ıslak,
Kalem feryat edip yığıldı yere.
Kırık kanatları kim onaracak?
Gayrı karanlıklar dönmez sehere...

Bir şair ağlarsa karanlık çöker,
Kimler yakar ışığını dünyanın?
Ağaçlar kuruyup yaprağın döker,
Tadı kaçar hayâllerin, hülyanın.

Bir şair ağlarsa kıyamet kopar,
Görmez güzelliği kör olur gözler.
Sürüye kurt girer, kuzuyu kapar,
Yetim kalır lügatteki tüm sözler.

Bir şair ağlarsa, bitmiştir bilin
Zaman denen çarkın kalp atışları.
Gurup vakti sanki, sesidir zilin
Hüzünlüdür her dem gün batışları?

Ali Şeyh Özdemir
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Dört duvar arasında yalnızlığa terk ettin.
Ruhumu mahkumlar hücresine benzettin.
Ben ne suç işledim ki beni bu hale soktun.
Yüreğim yanarken yanımda sen hiç yoktun.
Yıllar geçti yaşlandık, tükettik ömrü boşa.
Korktuğum ayrılıktı, sayende geldi başa.
Senin isteğin oldu hafiflettin yükünü.
Çek artık üzerimden nefret dolu gözünü.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Tersinmeler

her dağ
bir gün açıklar
sürgün bir deniz olduğunu

cam sıkılınca kendinden
kum dilinde konuşur

gece
bir çakıltaşı operasıdır
kurbağaların söylediği

sonsuzluğun dudağında
mavi bir uçuktur gök

kızılcıklar
o yanık yağmurlar

her ırmak
açıklar bir gün
yüzünü hiç görmediğini

ve sırayla
döneriz yaban yanımıza.

Erdal Alova
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Maviş Maviş Gözlerinde Boğuldum.

Maviş maviş gözlerinde boğuldum.
Boyun, posun, olgun endam?nla
Dört yaprakl? bir yoncas?n.
Parfümlerden daha çarp?c? ,
Çocuksu kad?n kokuyorsun.
Bir düğünde gördüm seni, tan?şt?k
Neşeli kahkahalar aras?nda
Ínce sesini duydum
Bak?şt?k.
Fildişi gibi ince boynuna
Beline kadar inen siyah saçlarına,
Çoçukca süzüşüne
Kaçamak kaçamak bak?ş?na
Sevdaland?m.
Bebeğim, güzelim.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Geçiyor muyuz böyle bu uğultulu sözlerin içinden
Belli belirsiz/saati işlemeyen kendi sesimizden
Bir gökyüzü altında ve yağmur nedense henüz başlamadı mı?
Dönsem
Bir ırmak gibi tersine akşam, yine de sırrını vermez
Toprağın menziline ulaşsam
Yolların su gibi kırıldığı, kan gibi aktığı
Vakitlerdeyim, geliyorum
Kırılmış bir yol gecesindeyim sana doğru
Nerede bir şehirden geçsem durup durup gençliğime
Düşüyorum

Geliyorum: Ben aşka gözlerinin yaşı kuruyan
Yakup, geceleri geçen
Benim en karanlık yerinden
Bir damla su kalbiyim ben, bir kum tanesinin
Kalbini ıslatan ancak
Savaşıyorum kendimi yenilmez sanarak,
Diz kapaklarım kanamış
Elimde sararmış bir bayrak
Bayrağı çürümüş bir yenilgiyle işte şuramdan
Başlayarak söze
İşte kendi içime böyle oyuluyorum.
İşte kendi kendime akarak.
Ay?ın buz gibi terleyip camlara yapıştığı kentlerden
Geçtim, sırtım ağır ve sızılı topraklar
Bir deniz feneri gibi ıslanarak karanlığa dönen yüzüm
Her akşam yalnız her sabah ıssız
Sonra
Gökdenizlerinin içinden geçerek geldim
Balıkları göçen suların bağrını ben kanattım
Geldim ve bir ırmak gibi toprağı kanatarak
Çiçeklerden geçtim/koşarak geçtim
Yüreğime bir deniz düşerdi evlerinizde
Belki akşam karanlığında
Belki ben hep sana gelirdim yollar kendi halinde
Yanan pamuk ipliği/yandıkça uzayan
Konuştuğunu susarak büyüyen ölümlü bir şairim
Kendime yetecek kadar bir gökyüzü altında duran
Hep ağır ve yüzümün biraz ötesinden
Gülümseyerek konuşurum
Elimde uzun ve kör bir kılınç
Burada gecenin ardında uykulu bir prensim
Aklıma göğsümün kıllarını batırır
Hayatı örselenmiş köşelerinden yaşarım.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İnan Sevgili İnan

İnan sevgili inan,
Nasıl derin baktığını,
O güzel gözlerinle,
İçime ılık ılık aktığını.

Çaresiz zavallı kalbimi,
Nasıl sonsuz acımasızca
Derinden yaktığını.

İnan sevgili inan,
Keman yayı kaşlarınla
Nasıl elif çizdiğini,
Ok ok kirpiklerinle,
Nasıl yürek deldiğini.

Boyun uzun selvi dal gibi,
Kendin narin orkide çiçek gibi.
Saçların tel tel olmuş,
Sırma ipek gibi.

Sen gelsen bana,
Azıcık gülsen bana,
Muhabbetin derindir,
Yüz yüze, diz dize.

Dinlesem derdini kahrını,
Çeksen nazını, sitemini, ahını
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Demirci

Ben bir küçük çocukken bir zavallı sefildim;
Ömrün ağır yumruğu beni dahi inletti;
Kopardığım feryâdı yine bana dinletti;
Çok vakitler hiç kimse sormadı ki: Ben kimim? ...

Lâkin bir gün dedim ki: 'Benim gibi en sağlam,
En kuvvetli kollara sahip olan bir adam
Kendi gibi bir kuldan,
Bir merhamet umarak ekmeğini dilenmez;
Yer yüzünde kendine av bulacak bir arslan
Başkasına güvenmez;
Her bahtiyar alında bir kavganın teri var;
Eğer kişi isterse tâli'ini kucaklar.'

Gençliğimin en tatlı, en ateşli yaşında,
Şu örsümün başında,
Çekicimle çalışmak sanatını buldum ben;
Memleketin namuslu demircisi oldum ben.

Demircilik! ... Evet bu, sıkıntılı bir iştir;
Bunun için göğüste kalbim gibi kalp gerek,
Öyle erkek bir kalp ki Allah ona ürkmemek,
Zahmet çekmek, katlanmak kuvvetini vermiştir.

Ancak benim zahmetim karşılıksız değildir;
Örs üstünde döğdüğüm bir biçimsiz sert demir,
Çekicimin altından
Alet olup çıkınca bana bir zevk aldırtır.

Benim terli alnımı asâletli bir insan,
Vakarıyla kaldırtır.
Bu saatte duyduğum yorgunluklar hep gider;
Bir ses bana içimden: Çalış, çalış, çalış der.

Yan, ocağım bir güneş aleviyle yan, parla;
Gözlerimi bir mihrab nûru gibi yaldızla.
Yan ocağım, can göster;
Bir ananın mübârek bağrı gibi sesler ver.

Mehmet Emin Yurdakul
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Maviş maviş o gözlerin

Uçurum mu gökyüzü mü
Maviş maviş o gözlerin
Aşkın ilk mi son sözümü
Maviş maviş o gözlerin

Bir davet mi yoksa ret mi
Sadakat mı ihanet mi
Elemmidir saadet mi
Maviş maviş o gözlerin.
 
Üst