uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Bitmiyor kederin, tükenmez gamın
Öldürecek misin, ey zalim?
Ufaktan ufaktan esiyor samın
Solduracak mısın ey zalim?

Öyle bir seraba bağlattın beni
Hasret ateşiyle dağlattın beni
Kaç senedir ağlattın beni
Güldürecek misin ey zalim?

Umutlarım vardı yok ettin benim
Sana ilenmemi hak ettin benim
Siyah saçımı ak ettin benim
Yolduracak mısın ey zalim?

İstikbal adına kazdın kuyumu
Sinir küpü ettin bozdun huyumu
İnsafa gelip de artık suyumu
Kaldıracak mısın ey zalim?

Ettin gönlümü viran
İyileşmez artık derindir yaram
İnsafın mı yoktur her dakka her an
Saldıracak mısın ey zalim
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Saldırmam korkma
Kalbini dağlamam korkma
Sen savur yeter rüzgârı
Bağlamam korkma
Korkma benden korkma
Korkak değilsin sen,
Gecenin kıyısından gelen
Suratsız ve yaşlı kuzgun
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Zamanında güzeldir her şey.
Güneş bile zamında güzeldir.
Bulut zamanında ,ay zamanında güzeldir.
Yol yol olursa zamanında güzeldir.
Kul kul olursa güzeldir.
Gül gül olursa güzeldir.
Odun başka doğrusu ,eğrisi var.
İyisi kötüsü var, budaklısı düzgünü var.
Uzunu kısası var, incesi kalını var.
Odunun sağlamı çürüğü var.
Hele çürük olursa bir işe yaramaz.
Yansa ısıtmaz, ısıtsa da öyle ısıtır.
Ağırı , yengili var.
Hülası kelam odun var oduncuk var.
Odun odundur işte.
 
Nazlan
Sitem et
Kırıl bana
Yüzünü öteye çevir
Gülümseyerek konuş da başkalarıyla
Somurt ikimiz karşılaşınca
Kızıp en evecen adımlarınla kaç
En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden
Derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık.
 
Ben söylerim her dem, türkülerimi,
Okurum kuşlara şiirlerimi.
Birkaç gülüşüne bin tane kahır.
Çekemem aşkını al senin olsun.
 
Sayende başımı taşlara vurdum
Enkaza çevirdin, yıktın be nankör
Bu aşkı kendime nefretle sordum
Beni bana düşman ettin be nankör

Ellerimle hergün zehir yiyerek
Ecelimden evvel kefen giyerek
Bu kadar çok neden sevdim diyerek
Beni bana düşman ettin be nankör

Ziyan oldu seni düşündüğüm her anım
Kabus gibi artık hatıram, anım
Bu bedene ağır geliyor canım
Beni bana düşman ettin be nankör

Yüreğimde aşkın közü kalmadı
Ne varsa silindi izi kalmadı
Yaşamanın tadı tuzu kalmadı
Beni bana düşman ettin be nankör

Kırdın kollarımı bir garip kuş misali
Kaldırıp attın beni bir parça taş misali
Sende yaşa, sende yaşa sende gör
Senide yıkıp gitsin senin gibi bi nankör
 
Kayıp ruhlar karanlıkta kaldı,
Öfke ve nefret arttıkça arttı,

Umutla gülen o yüzler çarpıldı,
Ölüm doldurdu, her bir dakikayı…

Ne duyma, ne de görme isteği,
Sadece bağırmak acı hayalleri,
Kaybolmuş yüzleri, aldatılmış kalpleri,
Sadece bağırmak derdi ve kederi!

İlk mutluluktur tükenen sesiz gecede,
Sevgi en son da umut bırakılır geride,
Gözyaşları siner yastıklara, karanlık evlerde,
Son anı da acılaşır, taşlaşmış kalplerde…
 
Eser rüzgar dağıtmaz efkarımı
Ben yarından umutsuzum
Böyle biçare kalınırmı
Ben her bahar mutsuzum
Geçiçi sitem edip
Acıyı içeceğim
Kendime fırsat verip geçeceğim
Hayallere dalıp mutluluk göreceğim
Benim için mutlu olmak hayal kurmak
Ben her bahar
Ben her bahar
Ben her bahar mutsuzum...
Göçen kuşlar çaldılar baharımı
Ben yarından umutsuzum
Hasret tüketti umutlarımı
Ben her bahar mutsuzum
Geçici sitem edip
Acıyı içeceğim
Kendime fırsat verip geçeceğim
Hayallere dalıp
Mutluluğu göreceğim
Benim için mutlu olmak hayal kurmak
 
Yüreğine doyum arıyorsun da
Yetersiz kalıyor besinler
Elbiseye beden biçmek çok dokunuyor
Kumaşlar eksik, elbise dar.
Geniş yürümek istersin de
Dar yapılmış sokaklar.
Beynine huzur dikmeye
İpliği kısa kalıyor zamanın.
Sen geniş mekânlar özlüyorsun
Çaresiz kalıyor coğrafyalar.
Yarınlara taşımak istediğin bohçalanmış coşkular
Besbelli körlenecek
Bu günün eskimesidir yarınlar.
Savrulup duran bir kutsallığın orucunu tutar gibi
Yüreğin iftar bekliyor hemen
Oysa iftara daha çok var.
Yumuşak bir öç almayla uzlaşmış gibi günahların
Buruk tadını sunuyor eskimiş şarapların...
 
Son düzenleme:
KARA SAPLANMIŞ TREN

aynı tünellerden çıkarken yitirdiğimiz düşler
birlikte kamaşan gövdelerimiz
karanlıktan ışığa ürperen ten
başka yolcularını bekliyor şimdi
kara saplanmış tren
ayrıntıların bağışlamadığı nabzımın vuruşları
bir başkası olarak yaşadığın serüvenlerde
tedirgin gövdelere yerleşen
bukalemundan kalan nem
korktum ve kaçtım alabildiğine
kara saplanmış trenlerin yolcusu olmaktan;
uzak durdum
pişmanlığın kovanındaki içe dönük kurşunlardan
mezatlarda dağıttım neyim var neyim yoksa
unutuşla örtüldü
belleğimin eteklerinde sönen yanardağ
her seferinde erteliyordum büyük vazgeçişi bilet değiştirmekle
oysa hiçbir yolculuk taşımıyordu beni hiç bir yere
başka yolcular değildi bekletilen,yolcular başkalaşıyordu
saplanmış trenlerse aynı tünellerde
ilk karı bekliyordu.

Murathan MUNGAN
 
Umuda kucak açmışken gönlüm,
Bir seni düşlerdim.
En kuytu köşelerde saklardım,
En mahremleri yaşardım düşlerimde,
Tek benim olasın, yalnız ben olayım sende.
Kapattım kapıları, sürgüledim
pencereleri,
Sur duvarlarıyla çevirdim her yeri.
Gönlüme hapsettim seni ve düşlerimi,
Yüreğim artık kelepçeli
Gözlerim dalıp gidiyor hüzünlü
Günün ilk ışıklarını beklerken,
Karanlık doldu kalbime.

Bir avuç mutluluktu görünmedi gözüme

Günahlar yasaklar girmiş nefsine

Metres olmuşsun ona yanarım...
 
Dikkatli basıp gör yakını uzağı
Tepe uçurum yar ölüm tuzağı
Üç beş dana ile bir kaç buzağı
Gerisi hep inek mal aptal
Alt yanda buğdayla arpası ekik
Sadece üst yanlar dokuyom mekik
Ben çimen yayarken gevenle kekik
Bakıyor sessiz ve lal aptal
Iscakta yoğurt ye kaşığı salıp
Helvanız yokmudur şöyle bir kalıp
İstersen hacının bahçeye dalıp
Biber salatalık al aptal
Bu dünya kanunu zaten süt pişer
Buzağın durur yad ellere düşer
Ömür geçip gider zavallı beşer
Peşimde nal topluyor aptal...
 
Sevdin sandım beni
Gözlerim senden başkasını görmez
Dilim senden başkasını söylemez
Kalbim senden başkası için atmaz
Uğrunda ölümü görmez olmuştu...
Maksadın ne be şaşkaloz
Görmezmisin senin için çarpan kalbimi
Maksadın ne be şaşkaloz
Sevemez misin seni deli gibi seven beni...
 
Son düzenleme:
Güzel gözler tül ardında görünsün
Gün ışığı titremeli şiirinde
Ak yıldızlar maviliğe bürünsün
Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde.

Ara rengin peşindeyiz çünkü biz;
Rengin değil, ara rengin sadece.
Ancak öyle sarmaş dolaş ederiz
Kavalı boruyla, rüyayı düşle.

Nükte belâsından kurtulmaya bak;
Acı zekâ, sulu gülüş neyine?
İşe karıştı mı bu cins sarmısak
Maviliğin yaş dolar gözlerine.

Tut belağati boğazından sustur
El değmişken bir zahmete daha gir.
Kafiyenin ağzına da bir gem vur
Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?

Nedir bu kafiyeden çektiğimiz!
Hangi çocuk, hangi deli
Sarmış başımıza bu meymenetsiz,
Bu kof sesler çıkaran kalp inciyi?

Hep musiki, biraz daha musiki;
Havalanan bir şey olmalı mısra
Deli bir gönülden kalkıp gitmeli
Başka göklere, başka sevdalara.

Dağılıp tozu sabah rüzgârına
Mısraların alsın başını gitsin
Kekik, nane kokaraktan, dört yana...
Üst tarafı edebiyat bu işin.
 
Bugün ben beni terk etti
Yanında düşlerimide aldı
Ve kalp kırıklıklarımı
Geride bir şey kaldımı?
Nefretle bakan bir güzel
Heba olmuş yıllar öylesine
Öylesine yaşanmış o kadar şey
Geride kalan ben olmayan sahte bir beden...
 
Son düzenleme:
Bülbül figanından
Mest olurken gül
Kabus oldu rüyalar,
Karga geldi gak dedi.

Deniz ve mehtap
Aşk yaşıyorken,
Birden karardı dünya
Karga geldi gak dedi.

Erdemlerle güzellik
Beraber dolaşıyorken
Kötülükler dağıttı
Karga geldi gag dedi.

Şu karga, bu karga
Tekerlemesine takılırken
Devirdi umutları
Karga geldi gak dedi.

Aşka tutunup mutlulukla
Semalarda geziyorken,
Son perde kapandı
Karga geldi gak dedi.

Karga mı uğursuz,
Hayaller mi boş derken,
Bilemeden geçti ömür,
Karga geldi gak dedi.
 
Ordadır güney yellerinin kumlarla örtüp
Kuzey yellerinin açtığı izler.
O kırlarda, o sulak yaylımlardadır
Karabiber gibi gübreleri ak geyiklerin.
Bağlarken yüklerimi,dikenler arasında
Misk kokuları gelirdi rüzgârla
Mutlu günlerini göremeyecektim
İnleyerek bu silik izler üzerinde
Karın düzgün, gerdan pırıl pırıl
Gövdesinin, altımda oynardı öbür yarısı
El değmemiş inciler gibi
Ne süstür arkasında saçları,
Salkım salkım, buram buram
Hurma fidanı bacaklar dolgun
Olgunluk çağındadır o güzel
Yaş ilerlemiş, geyik böğürlü
Sanma ki gönül geçmiyor senden
Sana ilgim kalmadı artık
Ölürüm aşkınla sanma senin
Kalın belli tombul bacaklı
 
30 AĞUSTOS

Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos
İçime bir ordu havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil, geçer ordular...

Geçer tunç adımlar demir göğüsler,
Geçer Mehmetçikler, geçer subaylar,
Hepsinin alnında zaferden süsler.
Geçer hayalimde bir bir alaylar.

Geçer toplar, geçer atlar, yağız, al,
Geçer dağlar, geçer yollar, şehirler...
Yangınlar üstünde ince bir hilal!..
Yaralılar düşe kalka geçerler.

Çılgın bir istekle bu şan akını
Afyon'dan, İzmir'e kaçlar çağıldar.
Unutmuş at gemi, kılıçlar kını,
Can canı unutmuş zafere kadar.

Ne var bu dünyada sana yakışan,
Alnında bir zafer sabahı kadar;
Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman,
Sana zafer kadar yakışan ne var?

Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos,
İçime bir zafer havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil, geçer ordular...
 
Üst