uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SELA

Gökyüzünde akan tek kişilik bir uçak gibi
Devletin hava sahasını daraltan
Böylece geçtim ölümlerden, altyazılı bir şiirde
Kötü bir çeviriyle kendimi aldataraktan

Otuzlu yaşlar intihar yaşlarıdır
Ömrümüzün gazeli savrulur soluğumdan
Musluklar bozuktur, kadınlar şikayetçi
Bir küçük rakının, üç günlere bölündüğünü hatırlatan

Ve şairlerin selaları yükselir meyhanelerden
Çünkü otuzlu yaşlar intihar yaşlarıdır

Gitsem, kayıt mı olsam seçmen kütüklerine
Yoksa avluda uyuklayan köpekle mi helalleşsem...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

RÖPORTAJ

Ben bu şiiri daha önce hiç yazmadım
Kalemler ağladı, ben yazmadım
Gittim bir sürü saçmalık yaptım
Bir zaman ölüme taktım aklımı
Yağmurlara, denizlere, sorulara, aşklara ve daha pek çok şeye
Çevremde hiç akranım kalmadı sonra
Elim, ayağım, kalbim, aklım sobe!
Yalnızlığın resmine bir fırça da ben attım
Dönüp bir daha attım
Futbol maçlarına belki ufuk çizgisini görürüm diye gittim
Kadınlara, kızlara askıntı oldum bir ara
Deliliğime kılıf olsun diye hep sarhoş gezdim
Enlemleri, boylamları birbirine düğümledim
haritalarda...
Ne soracaksan sor artık
Bay gazeteci, elindeki kağıda bakmadan ama
Gez, göz, arpacık
Patlasın flaş.

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

PENCEREMDE DOLANMA AYIŞIĞI

Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarın soluğuyla titreye titreye
Ağaçların hatırını sor
- Yoksul ve kimsesizdirler
Denizlerin dibinde oynaşıp duran
Balıkların sırtlarını ışıt
Pencereme dolanma ayışığı
Gözlerimle sokaklara abandığımda
Yalnızlığı bulursam
Öksüz ve dağınık kitaplarımı bulursam
Odalarda, evlerde
Her radyoda yürek tellerini titreten
Bir türkü bağırırsa
Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarda el çırpan nehirleri anımsarım
Teninde keklik hoplatan kırları
Dallarında yeni gelinler gibi
İstekle kıvranan
Erikleri
Eski bir pikapta Theodorakis çalıyor
Bir gemi açılıyor Pire limanından
Çarpa çarpa dalgalarına
Dostluğun ve sevginin
Eski bir pikapta kardeşlik çalıyor

İç çekmeler ve bağırışlarla
Titriyor teller
Pencereme dolanma ayışığı
Özlerim bir dostu kucaklama duygusunu
Onunla ağlaşmayı sessizce
Özlerim bir çiçeği öperken
Toprağı öpüyormuşçasına sevinmeyi
Pencereme dolanma ayışığı
Yorgunum
Pencereme dolanma ayışığı bu gece

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖYLESİNE BİR AŞK ŞİİRİ

Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Akasya yüklü kervanlar geçer
Çan sesleri arasında bir fener
Yanar söner yanar söner yanar söner
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Kentin en kalabalık yerlerinde
Dört nala koşan bir at gibi
Çılgınlığa akan yalnızlığa ölüme
Yazılmış şiirleri yeniden yazmak bütün
Hayatı teğellemek yepyeni bir güne
Ve sonra sökmek uzun uzun
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Yalnızlıktan gelir yalnızlıklara gider
Düşülür her şeyin altına bir tarih
Soluksuzum günlerdir geceler uzar
Yaşamak dünyayı ödüllendirmektir artık
Kendimi öldürdüğüm yerlerde beni kan tutar
Başıma gelecekleri bile bile yürürüm
Hilton Oteli'nde hu çekerim huu...
İşte hırkam ben de bir dervişim
Asamı vestiyerde bırakmak zorunda kalırım
Nescafeyi konyakla kardığım günler gecelerdir
Bakarım gözlerine eğnim silkelenir
Döktüğüm acılar yıllar kederlerdir
Alnıma bir avuç tuz atılır düşünemem
Konuşamam ağlayamam bağıramam
Neden gece her gecenin ardından gelir
Gözlerin ipekyoludur ömrümün
Gözlerin tarihçesi yaşayıp öldüğümün
Ihlamur ağaçları altında bir Saraybosna hatırası
Sen ben ve Deniz bir de rüzgarın örttüğü gençliğimiz
Sen ben ve Deniz. Sen ben ve Deniz...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖLÜMÜN SÖZLÜĞÜ

Yirmi dokuz çeşit ölüm buldum, bir de sen düşün
Artık yağmur altında mı olur
Nasılsa gözyaşları yosun tutmaz
Bellek denen o orospu,
ardından koşturur da kimseyle yatmaz
Bir gün gidenler de unutulur

Kaç şiir yazdım ki ölümden söz eder
Kimi görsem "daha ölmedin mi",
der gibi yüzüme bakar oldu
Arapçaları, İtalyancaları, Türkçeleri ayıramasam da
Sıfat, fiil, ad, zamir
Ölümün sözlüğüne çalıştım, yıllar boyu

Ey fiilden türeyen ad
dudaklarıma yakışsan da,
bedenime bir türlü yakışamadın gitti
kulağa bunca hoş gelen bir sözcük olmasaydın şu Türkçede
Başka bir şair olurdum belki
Belki değil, kesin
Ölüm
ölüm
ölüm

Yirmi dokuz çeşit ölüm buldum, bir de sen düşün
Aklın kesiyorsa eceliyle ölmek gibi
Ben yer veremedim bir türlü
Yakıştıramadım bunu Türkiye'deki ölümün doğasına
T.D.K. da kapatıldı işin kötüsü...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖLÜM BİLE

Ölüm bile geç kaldıktan sonra
Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı
Ben her şey bir ırmaktır sanırdım
Bunun için günlükler tutmaya kalktım
Ve tarihleri karıştırdım nasıl da

Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
İniyorum kentin çekirdeğine
kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
Ben odama döneyim en iyisi

Öyleyse nice yağmur
Niye bir kız saçı gibi sokaklarda
Aynaya baksam kalbim görünür
Aklımda gitgide büyüyen yara
Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür
Ölüm, evet ölüm bile geç kaldıktan sonra

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖLMEK YASAK

Yaşamak, yeni bir emre kadar yasaklanmıştır.
Bundan böyle kimse soru sormayacak.
Şairlerden ve peygamberlerden
çekmediğimiz kalmadı bunca yıl,
başımıza gelmedik bela...
Tarih konuşuyor, dinleyin!
Kapılar sürgülenecek ve özellikle geceleri
kimse sokağa çıkmayacak.
Gelecekten ve güzel günlerden söz etmek serbesttir;
ancak, simge olarak "güneş" kullanılmayacak.
Herkes kimlik kartına,
kullanıldığı maske sayısını da eklesin.
Çünkü her biri için tarafımızdan vergi iadesi uygulanacak.

Şair konuşuyor:
- Ölmek, yeni bir emre kadar yasaklanmıştır!

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖĞÜT

Duvarlardaki kurşun deliklerini
Çiçeklerle kapla artık
Eve erken dönersen iyi olur
Öyle çok düşünme geceleri
Yurdumuz, kimsesizlik, yoksulluk...

Birahaneler sigara dumanı,
Parklar, çimlere basmayınız
Yollar daha kalabalık
Bir şey eksik, bir şey eksik
Diye düşünmesen iyi olur
Bu şarkı kırık dökük
Nasılsa sensiz de bir son bulur.

Ama şimdi biliyor musun
Mezarlıklara yürü artık
Ne kadar genç ölü varsa
Ölüm tarihlerine bu günü yaz
Sonra ağlasan iyi olur
Sustuk, kendi içimize gömüldük
Anlıyor musun biraz...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

OTOBİYOGRAFİ

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar
Yalnızlık, ölümün üvey kardeşi
Eve hep geç saatlerde gelen babaların
ayak izlerinden yükselen buğu
Bir toprağın, dalına dokunamadığı yerde büyüyen boşluk
Ayışığında kaldırımları süpüren bir kadının
ikide bir durup, burnunu önlüğünün koluna silmesi
Gibi boğuk, gibi çıldırtıcı, gibi silik

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar
Nereye gideceğini yitirmiş
yol, uçurum, dağ, bayır, çöl
Bir kuşun kanadından çıkan kav
Bir kibritin ömrünün, bir tek sigarayla sınırlı olması
- Alkol, kendileri seni seviyor
Her el titremesinin bir fotoğrafını çekmeli
yanık masa örtülerinin, kırık bardakların
Günışığında herşeyin, herşeyin görünmesi
Gibi iğrenç, gibi gerçek, gibi anlamsız

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar
Tökezlemiş söz, suskun türkü, rendelenmiş umut kırıntısı
Şiir... alkolik bir babadan artakalmış sarışın güz boğuntusu
Çıkılmaz buradan artık diyor bir ses,
hiç değilse kapıları iyice örtün
Soğuk, yalnızlığa özenip girmesin içeri
Gibi sinsi, gibi alaycı, gibi bungun

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar
Kötümserlik, kusmukların çiçek kalıplarına dökülmüş hali
Herşeyin göreceli olduğu bir dünyada iş mi bu şimdi
Değişimlerin bir türlü dönüşüme varamadığı yerlerde
Aklımı teğelliyor bir çocuk durup dururken
Gibi çılgınlığa, gibi serseriliğe, gibi ölüme

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar
Parmak damgasının mülkiyete yettiği bir çağda
Yüreğini kağıtlara basmanın bedeli
Damarlara dolan toprak kokusunun hep ölümü çağrıştırdığı
Yaşamın, konuşulan en eski lehçesi
Gibi okunmayan, gibi tozlu, gibi gülünç

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar
Diklendikçe, kendi rüzgarından başı dönen gurur
Yürüdükçe, yollardan pencerelere yükselen buhur
Çok şey görmüş geçirmişsin biliyorlar
Gibi ölüm, gibi aşk, gibi şiir

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar
Akdeniz 1958.1.72, 60 kg.,
evli, karısı hamile, iki paket sigara.
sabah dokuz akşam yedi. - sahi ne vardı başka?
Evet, diyorlar ve ekliyorlar:
Önüne geleni öpme isteğiyle dolu bir insancıllık
Sonunda götürse götürse, çiçek götürür kendi mezarına
Gibi deli, gibi meczup, gibi seyda

Ve keçe uçlu bir kalemle yazıyorlar:
Doğacak çocuğuna ad düşünen nihilizm
Sabahın alacakaranlığında, bir uçurum önünde
bekleyen dirim
Sana artık Ahmet Erhan diyorlar.

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

OĞUL

Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan

Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bi adam

Kurumuş kuyunun suyu, incirin
sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrık otları, dikenler bürümüş

Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
Atnalı ve sarmısak duruyor ama
Oğlum, mektup yaz diyen
Sesin hala kulaklarımda

Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

NOSTALJİ

Sevgili ölüm
Damarlarımı genişletiyor yalnızlık
Çağırıyor beni toprak kokusu
Odam dağınık
İğrenç bir sabah
Ağzımda hala alkolün buğusu
Sevgili ölüm

Uğulduyor kulaklarım
Bir tek nefes bile çekmediğim sigara
Parmaklarımı yakıyor
Bedenim
Bir de çocukluk
Yokluyor arasıra

Belki de evet belki de
Dönüş yok artık
Hiç değilse benim için
Sevgili ölüm
Penceresinde mızıka çalan
Bir çocuğu anımsa
Ne zamanlar
Denizin karşısında

Sevgili ölüm
Artık anlıyorum şimdi anlıyorum
Ben hep yaşayarak
Seni büyütürmüşüm
Gün gün...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MİLLİ COĞRAFYA

Mutluluğum 39 derece ateşle yatar
Dünyanın 42 derece enlem 26 derece boylamında
Öğretirler Edremit?le Van arası kaç saat tutar
Kanadı kırık kuş hesabıyla

Hayatın dulu, ölümün ilk aşkıdırlar
Bu ülkede bir çift kulak ve göz olanlar
Ölüm tarihleri yazar nüfus kağıtlarında

Sarhoşluğum 80 dereceye çıkar
Meyhane taşradan musalla görünür amma...

Oturdum kalbimin nüfus sayımını yaptım
Bir iki dost, çuvalla düşman
Ben ki iki lafı biraraya getirmeyi bilmem
Haklıdırlar her şeyde dostlarım ve düşmanlarım da

Ve mutluluğumuz 39 derece ateşle yatar
Öyle ya da böyle Türkiye mezbahasında...

Grevciler, şairler ve seracılar
Don olayı bekleniyor, son uyarı

Sinop?la Anamur arası bir kuş uçar
Kanadı kırık ama göğsü kınalı

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MİLATTAN ÖNCEKİ ŞİİRLER

Bu kez biraz uzun sürdü bu keder
İçime ağır bir taş gibi takılıp kaldı
Acı, takunyalar giyerek yürürdü yüreğimde
Sevincinse tüyden ayakları vardı.

Ve sorularım ne çoktu benim
Ellerim her taşın altını kuşkuyla aralardı
İnanmaz olurdum kimi, göğün mavi, yaprağın yeşil olduğuna
Gözlerim her renkte saklı bir karayı arardı.

Bu kez biraz uzun sürdü bu keder
Kollarımı iki yana açıp, dansetmek istiyorum
Mutlu olmak istiyorum, ey kuşlar, ey çiçekler!

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MEVSİM HADİSELERİ -1

Alkol ve tütün
Ben ölümü bunlarla yendim
Ağaran bir tanın küf kokusunda
Sabah savaşlarında
Uçarı bir neferdim
Herkes işe giderken ben sızardım
Garip bir kitaba, tuhaf bir kitaba
Gün ışığından sözcükleri sağardım
Sığardım kendi dünyama

Ekmek ve kadın
Ben hayata bunlarla yenildim...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Tas%20atan%20cocuk.JPG



Koca Yürekli Filistinli çocuk


Sen ne koca yüreklisin ey çocuk..
Tırnaklarım toprak kiri,avuçlarımda misketlerim..
en son okuduğum masalın tebessümü çehremde.
sevdiğim çizgi kahramanın renkleriyle boyanmışım..
sen ne cesursun ey çocuk..ama çocuk...
filistin,günahsız,bir çocuk..
Babamın sövgülerinde işittim ilk adını..
'Filistinli Çocuk'...
Sen ne büyüksün..Kıskandım seni..
benim masallarım ve misketlerim..
senin cennet kokan şehadetin..
benim biçare dünyam senin dim-dik asaletin..

Geceme rüyan düştü ey çocuk..
revakları yıkılmış bir mabedin gölgesiydin..
Misketler..Bombalar..Misket Bombaları...
Annen yarın yok/yarın sarılacak seni bulamayacak..
Utanma büyümüş tavırlarından..
utanma elindeki silahtan ey çocuk.
sarıl.. annen sıcacık..
bilirsin cennet kokar anne kucağı..
Utanma.. sarıl ey çocuk...
söz sana rab'dan başka kimsenin haberi olmayacak..
son kez çocuk ol..
elindeki soğuk demiri bırak,annenin sıcacık elini tut..
..
Yarın..
belki enkaz altına gömülürde nefsin,
kükürt kokusunu bastırır kokun..
utanma doya-doya sarıl ey çocuk..
babanı sor,tanı ey çocuk...
hangi bombanın siperiymiş,
hangi kurşun babandan öte gidememiş..
korkma ey çocuk.. şehadet cennettir..
baban cennet.. yarın cennet.. sen cennetin askerisin..
..
Sen ne cesursun ey çocuk..
sen cesur...
ben çocuk...


Yazarı bilinmiyor(ALINTIDIR)

 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MACERA

Omurgasız bir acı
Bedenimde uluyor
Tenha otobüslerin kız kokan yalnızlığında
Elim elimle buluşuyor
Kulağımın arkasına takıyorum ömrümü
Gecenin en olmadık
Saatlerine taşınıyorum
Bir şairin
kendi halinde
Bıyığını ve şiirini fazlalık sayan...
Gitgide kendime
Yakışıyorum
Ortayaş göbeğimi aynalardan sakınaraktan...
Bir alçak sakladı
Ve unuttu beni zulasında
Sanki
Bir ölüm başka bir ölüme
Miras bıraktı

Bitti
Sandığım o macera
Hep yeniden başladı...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

LİMON

Seninle aynı lojmanda, bana bir ev verseler
İstifa ederdim şerefsizim, gerçeklerimden
Sabah geç, akşam erken
Giderim, gelirim
Haberim bile olmazdı saatlerden

Sen bir kompartıman dolusu insansın
Havva'nın 20. yüzyıla aktarılmış renkli fotokopisi
Sen ey bir zamansızlıksın ki... ne zaman geleceksin
Her yerlere erken gelmekten rötarlı

Alnımda 1 sivilce büyüdü yokluğunda
3 kasa bira, 18 paket Camel, 23 damla gözyaşı
Simyadan kimyaya iltica etmiş rönesans yüzüm
Her geçen gün biraz daha kazıdı aynaları
Altından ne mi çıktı?. 24 ayar hüzün

Ben bu geceyi bitiririm de, aydınlık nerde
Bu da güya aşk şiiri, realizme seyrediyor
İş, ekmek, hürriyetle doldurdum seyir defterimi
Baktım ki iş ekmeğe, ekmek hürriyete yabancı

Bu alçak ironiyle yatmasam, ben intihar ederdim
Benzemezdi bu alacakaranlıktaki Ülke'nin en eski baskısına
Ederdim sonra Cumhuriyet'in uzak bir köşesinden sizi
seyrederdim
Bir gün için votkanıza limon oldum iyi ki...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

LADES KEMİĞİ

Boğuk boğuk bir siren sesi
Güz yağmurlarının geri çekildiği aklımda
Aklımda geceler boyu
Çınlayan yalnızlık
Cam kırıkları yağan kar üstüne vuran ayışığı
Odam soğuk
Sevgilim yok
Bir yılbaşı ağacının bütün lambalarının söndüğü aklımda
Anı bile değil artık
Her gün bir arkadaşın öldüğü
Aklımda, tütün kokan ağzım üstüne maydanoz
yediğim ama yine de anneme yakalandığım
Denizden yükselen buğu
Güneş vuruca
Portakal bahçelerinden dağılan koku
Solgun şafak. Kırağı yeli
Odam soğuk
Sevgilim yok...
Aklım, kırılmayı bekleyen bir lades kemiği.

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KÜL ALTINDAKİ KOR

Gökteki bulutlar yüreğime yağıyor
Bende iki dünya çarpışıyor artık
Biri umutlu, devingen, gözüpekçe yaşıyor
Öbürü masallarda sarhoş ve ezik.

Toprağı avuçlarımda eliyorum usulca
Bir kum saati gibi akıyor ömrüm
Tükenecek bir gün o kumlar da, ey doğa
Tekrar doldurmak için kalacak mı

Güneş, daldan dala sıçrayarak yürüyor
Bir neden var mı mutlu olmamam için?
Daha ne kadar yaşadım ki şunun şurasında
Adını biliyor muyum bütün çiçeklerin?

Konuşturmayın beni, dilim sürçüyor
Alışkın değilim söz etmeye sevinçten, mutluluktan
Gideyim artık, kül atında kor gibi
Dursun onlar, dönüp üflerim bazen...

AHMET ERHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KÜÇÜK HARFLER

Adını büyük harflerle başlattığım Hayat
Gitgide dayanılmaz oluyor
Buzdolabında çocuk ölüleri
Sokak korkusu, anason yalazı
- Beni niye kimseler sevmiyor?
Ki ben Hiçlik?e adanmış bir asansör kuğusu
Üçüncü kattan sonrasını hatırlamıyorum
Boynumu büküp kıvrılıyorum
-Ama niye beni hiç kimseler sevmiyor?

Kendi küçük harflerime sığınıyorum...

AHMET ERHAN
 
Üst