uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖLDÜRME ÖZGÜRLÜĞÜ

Özgürlük Anıtı'nın rengi şimdi
Bir ölümcül donuklukla eşittir
Kurşunlandı özgürlük, onun sevgili adı
Sandı alındı bağımsızlığı geri -
Amerika, kendi kendini vuran!

Tam da öyle işte, kendi kendini!
Sıkıysa çık dışarı bu korkulu
Her taşına kâbuslar sinen ülkede
Ve daha korkuncu bu gidişle
Ormanlara kaçıp gizlenmek sonu.

Toprakta o bildik koku
Şu evrensel ünü olan Dallas'tan,
Yaşamak nasıl da tekinsizlik dolu
Ve işte senin en büyük utancın bu.

Kim inanır masallara, hangi çağdayız
O soylu fikir zevahirinin ardından
Silah yağının fiyatı yükselirken
Yaşamın düşürdüğün bedeline bak sen!

Katillerdir cenazende yas tutanlar da
Hissedar olmaya her karış toprağına
-İşte yine, bir daha, hadi bir daha-
Başaklarında kurşun tanelerinin
Dalgalandığı Teksas tarlalarına.

Şapkalarının altında haince
Tarıyor gözleri karanlığı
Senin o katil çetelerinin
Tutmuşlar her kapıyı
Ve işte cesedi bir ikinci Kennedy'nin...
Amerika nedir bu, oğullarını koru!

Ve çocukları, başka ülkelerdeki
Ve onların kulübelerini küle döndüren
Yakıyor tıpkı onlar gibi, ateş ve bombaların
İnsan hakları bildirini senin de.

Bilinci olmaya söz verdiydin dünyanın
Şu hale bak, dipsiz utancın kıyısında
Vurduğun, kral değil sözündür
Onurundur, Vietnam'a attığın her bombada.

Bir ulus çıldırıyorsa, yaptıklarını
Mümkün müdür kınamak el kadar
Üstünkörü barış sözleriyle.

Tek yol senin için yine utançtır
Tarih çamaşırhanede aklanmaz ki
-Yok henüz, keşfedemedin
Böyle bir çamaşır makinesini-
Kan hiç paklanır mı Amerika!

Nerendedir Amerika utancın senin
Söyle nerede saklı o
Sanki kaçan bir köle
Kölelerin içinde.

Tut ki Raskolnikov'dur dolaşan baştan başa
Deliliğin kanlı baltası elinde
Kendisini yine kendi yargılayan
Planlı katliamlarıyla
Canilerden geçilmiyorsun Amerika.

Hey Abe, iyi ihtiyar
De bana ne yapıyor ülkendeki insanlar?
Kaçıncıdır sıralıyor tek bir gerçeği:
Anlaşılır ancak kesildiğinde
Yüce bir ağacın yüceliği.

Lincoln oturuyor güneşe karşı
Mermer sandalyesinde kanayarak.

Aslında odur canavarların
Bu kaçıncı kez vurduğu.

İşte o kurşun delikleridir
Amerika
Yıldız diye koydukların da
bayrağına.

Urbası kurşunlarla lime lime
Özgürlük Anıtı, ey sen
O kadın, o ana yüreğinle
Kaldır başını ölümlerden
Aç ağzını, yum gözünü
Toptan lanetle bu
Kahrolası öldürme özgürlüğünü.

Hey Özgürlük Anıtı, sen, kaldır şu
Yeşile kesmiş yüzünü boğulduğun kandan
Kafa tut özgürlüğün cellatlarına
Ve ama alnından artık
Bir damla kan akıtmadan.


1968


Yevgeni YEVTUŞENKO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MİZAH



Krallar,
imparatorlar ve çarlar,
tüm evrenin hükümdarları,
buyrukları altında bulundurmuşlar orduları
ama becerememişler hiç
mizahı.
Ezop, yayan yürüyüp yolları
uğradığında ünlü kişilerin her gün
rahatlık içinde yüzen saraylarına,
onları dilenciden daha üstün görmemişti.
iki yüzlülerin
ayak izlerini damga gibi bastığı
evlerde, toplantılarda
Nasreddin Hoca,
iğneli şakalarıyla,
altüst etti
kafalarını
kahkahalarıyla
bir dizi paytak gibi!
Kimileri
ısmarlama
mizah istedi-
ama mizah parayla satın alınmaz ki!
Kimileri
tuttu mizahı
katletti
ama mizah ölmedi,
katillerine
keskin dişlerini gösterdi!
Çünkü durup ahmak ahmak
güçtür
mizahla
savaşmak.
Tekrar tekrar idam ettiler mizahı
ama o,
koltuğa alıp gövdeden ayrılmış kafayı
alay etti, savaştı.
Mumyacıların kavalları çalmaya başlar başlamaz
alaylı bir havayı,
mizah da şaştı, ve bir
meydan okuyuşla haykırdı:
"İşte geldim geri, buradayım gene"
Keyifle, görseniz, hem de nasıl oynardı.
Tuttular tekrar hapsettiler mizahı
Şimdi o,
lime-lime olmuş eski bir palto içinde,
sarkık bir suratla
ve bir yapmacık pişman maskesiyle
siyasal bir suçlu
hem de tutuklu
yürür
ama özgür
idam sehpasına.
Dış görünüşüyle içine çekilmiş, biraz da pişman,
sanki de hayattan öte hayat olduğuna inanmış,
ama apansız
kayıverir
giydiği paltonun içinden,
ve el sallayarak
yağlayıverir tabanı.
Mizah şimdi taş duvarlardan, demir parmaklıklardan
dalmış içeri
onlar gösteredursun dar hücreleri,
ve zindanı
o bayağı bir insan gibi öksürüp
yürür cesurca öne doğru
dudağında bir türkü,
elde tabanca, Kış Sarayının üstünden.
Alışıktır o kaş çatmalara,
çünkü bilir ki bir zarar getirmez onlar;
ve zaman olur mizaha
kaş çatar
mizah.
Ölümsüzdür o,
Hafif ve çabuktur.
İçinden geçemiyeceği eşya
ve insan yoktur.
Öyleyse-
mizaha hem şeref dileyelim, hem şan
Çünkü-
odur en cesur insan.





Yevgeni YEVTUŞENKO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DEVRİM TÜRKÜLERİ

Daha sık söyleyin devrim türkülerini.
Onları az söylüyorsunuz -
ve benim yaptığım da bu.
Fazlaca mı doyumlusunuz?
Size hiçbir şey heyecan vermiyor mu?
Söyleyin o türküleri.
Yardım edeceklerdir size.
Kitaplar alın.
O türküleri içeren.
Okuyun bıkmadan, usanmadan.
Söyleyin kendi kendinize
sesli ya da içinizden.
Söyleyin çocuklarınıza da,
tabii çocuklarınız varsa.
Duyacaksınız
uzak ve acılı
ağır pranga şangırtlarını,
Göreceksiniz tutuklanmışları, kıskıvrak bağlanmışları,
dövülmüşleri,
kurşuna dizilmişleri,
hurdahaş edilmişleri.
Zamanın yapmacık ve yalancı marşlarına değil
onlar
kendi kutsal türkülerine inanıyorlardı.
O türküleri söylüyorlardı,
gizlice,
usul sesle.
Yüksek sesle söyleyememenin acısını
duyarak yüreklerinde.
Biricik ve unutulmaz bir kanla
bağlıyız onlara biz.
Şimdi o türküleri
yüksek sesle söylemeliyiz!
Yaşamınız pek mi tekdüze?
Pek mi kıpırtısız?
İnsanlara
ve sözlere
artık kalmadı mı güveniniz?
Ama devrim türküleri var
yeryüzünde.
Söyleyin onları.
Size yardım edeceklerdir, göreceksiniz.




Yevgeni YEVTUŞENKO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BABİ YAR

Hiç anıt yok Babi Yar'da.
Tek mezar taşı o dik yamaç.
Korkuyorum.
Yahudiler kadar yaşlıyım şimdi.
Şimdi bir Yahudi gibi görüyorum kendimi.
Şimdi Eski Mısır'da dolaşıyorum.
Çarmıha geriliyorum şimdi, ölüyorum,
çivilerin bile izi var üstümde şimdi.
Dreyfus geliyor aklıma. Ben oyum.
Kof adamlar suçluyor, yargılıyor beni.
Parmaklıklar ardındayım ansızın,
kıstırılmışım, tutulmuşum, sövmüşler bana;
Brüksel dantelinden elbiseler giymiş hanımlar
bağırarak şemsiyelerini çarpıyor suratıma.
Belostok'da bir çocuğum şimdi,
yere yayılıyor damlayan kan,
öfkeyle saldırıyor meyhanenin
soğan ve votka kokan fedaileri.
Tekmelenmişim, elimden bir şey gelmiyor,
yalvarıyorum, dinlemiyorlar bile,
"Gebertin çıfıtları, Rusya'yı kurtarın," diye
haykırarak bir aktar dövüyor annemi.
Anna Frank olarak görüyorum kendimi,
nisan dalları kadar inceyim,
sevgiyle dolu içim;
boş sözler söylemeyin bana,
birbirimize bakalım istiyorum.
Gülecek, koklayacak ne var ki
yapraklardan, gökyüzünden başka.
Ama çok şey yaparız sen istersen,
usulca sarılırız birbirimize
karanlık bir odada.
Bir gelen mi var? Korkma.
Bu gelen, baharın sesi.
Gel bana, dudaklarını uzat bana.
Biri kapıyı zorluyor.
Yok yok, kırılan buzların sesi.

Yaban otları hışırdıyor Babi Yar'da.
Ağaçlar sert sert bakıyor, yargıçlar gibi.
Her şey sessizce çığlık atıyor.
Şapkamı çıkarıyorum,
anlıyorum, gittikçe yaşlanmışım.
Burada gömülü bu binlerce insanın,
bu binlerce insanın ardından koparılmış
sessiz bir çığlıktan başka neyim ki şimdi;
burada vurulmuş her ihtiyarım ben,
burada vurulmuş her çocuğum ben.
Ey Ruslar, vatandaşlarım, bilirim hepinizi.
Kötü eller kirletiyor temiz adınızı sizin.
Ülkem nasıl güzeldir, hep bilirim,
nasıl korkunçtur kendilerine, hiç titremeden,
"Rus Birliği" adını takan Yahudi düşmanları.
Hiçbir yerim unutamaz bütün bunları.
Çınlasın "Enternasyonal"
yeryüzündeki
son Yahudi düşmanı gömüldüğü zaman.
Kanımda Yahudi kanı yok,
ama öyleymişim gibi beni
hor görüyor, aşağılıyor Yahudi düşmanları.
Gerçek bir Rus'um bu yüzden.


1961



Yevgeni YEVTUŞENKO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KÜLLENDİ SANA OLAN AŞKIM

Küllendi sana olan aşkım - bayatladı yaşam benzeri
Çözüldü ölüm gibi, içler acısı bir öyküydü
Koparıp atsam bu acımasız aşk şarkısının telini
İkiye parçalasam gitarı - sürdürmek niye bu güldürüyü!


Ne var ki o küçük o tüylü canavar anlamıyor
Neden daha karmaşık yaptığımızı yalın olan her şeyi
Ben alınca içeri koşup senin kapını tırmalıyor
Ama benim kapımı tırmalıyor sen alınca içeri.


Çıldırabilir insan böyle koşturmaktan, gerçekten
Biliyorum daha çok küçüksün, küçük duygusal bir köpek,
Ama duygusal olmaya da karşıyımdır ben.
Neye yarar son perdeyi uzatıp işkenceyi sürdürmek?


Güçsüzlük değil suç demeli duygusallığa aslında
Yumuşayınca yine barışmaya söz verilir
Sonra homurtular yeni bir gösteri için daha
Tadı tuzu kalmamış "Aşkın kurtuluşu için" denir.


Daha en başta tazeyken korunmalıdır aşklar
Atmalı o aşk dolu "Daima!" ve o çocuksu "Asla!"ları,
"Söz vermeyin!" diye bağırıyordu trenler,
"Söz vermeyin!" diye mırıldanıyordu telefon telleri.


Yarı çatlak ağaç dalları ve duman karası gökyüzü
Uyarıyordu bizi, ama haberleri yoktu onların,
İyimserliği yalnızca öğretilmemiş yalınlık gördüğümüzü,
Ve büyük olmadığı zaman daha güvenli olduğunu umutların.


Ayık kalmak gerekir ve tartmalıdır ayık kafayla
İlişkinin değerini, benimsemeden önce-zincirin öğretisidir,
Söz vermemektir göklere ama hiç değilse vermektir toprağa,
Söz vermemektir ölüm ayırana kadar, ama hiç değilse bir yaşam vermektir.


"Seni seviyorum" demeli insan aşık olunca.
Çok acı oluyor sonra aynı ağızdan duymak yıkılışını
Yalanlarla, küçümsemelerle ve alaylarla
Ve bunlardır aldatmacaya döndüren kusursuz sandığımız dünyayı.


Farkına varmaz aşkın insan.
Söz vermemeli ve en iyisi
Öyleyse neden çekeriz insanı, atlarmış gibi yalan seline
Uçup gidene kadar elbette güzeldir imgesi.


Aşık olmamak en iyisi, bilmeliyiz, aşk varmaz bir geleceğe .
Uyuyup duruyor zavallı köpeğimiz, yeter bizi delirtmeye,
Bir senin kapını tırmalıyor patileriyle bir benimkini
Artık sevmiyorum seni; ama niyetim yok senden af dilemeye


Sevmiştim bir zamanlar; bunun için işte, bağışla beni.



Yevgeni YEVTUŞENKO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

NÂZIM'IN YÜREĞİ

Usanınca gerçeklerin yalanından,
kaygan, yüzsüz baskıdan,
tunç Nâzım'ı anımsarım
ve sesini
biraz hançerimsi :
"Merhaba kardaşım...
Ne o, neden yüzün asık öyle
Boş ver!
Yoksa şiir mi takıldı bir yerde?
Gel, birlikte bitirelim.
Paran mı yok?
Bakarız bir çaresine, dert değil.
Kız mı?
Aldırma bulunur..."
Oysa asıl kendisinde var bir şey,
içini kemiren
yüz çizgilerinden dehşetle akan :
"Hepsi iyi de,
şu yürek ağrısı...
Adam sen de
ağrıyadursun, yaşıyoruz ya..."
Kimisi için şiir bir roldür,
Kimisine bir dükkân,
kazançtır.
Onun içinse ağrıdır şiir,
rol değil.
Nâzım'ın yüreği de ağrıdı durdu işte.
Üzerine titreyen doktoru bir gün,
hani pek de güvenemiyerek,
tenbih etmişti bana :
"Bakın" demişti,
"Keskin konulardan kaçının ki
ağrımasın Nâzım'ın yüreği..."
Hey gidi doktor...
Hastanız gitti.
Yaramadı çabalarınız.
Yüreğiyse onun
gizli gizli çarparak
sürdürdü ağrısını
ölümünden sonra da.
İçimdeki acı için ağrıyor,
Türkler için, Ruslar için ağrıyor,
kendisi gibi mapusta özgür olanlar için
özgürlükte mapus gibiler için
ağrıyor.
Hapisane acılarıyla yanan o yürek
- ölümden sonra bile -
dinlemiyor doktorları,
korkak olduğumuz zaman
ağrıyor.
neme gerek dersek
ağrıyor.
onun gibi açık yürekle :
"Merhaba kardaşım..."
diyemezsek ağrıyor...
Varsın ağrısın
hepsi için yüreklerimiz,
tek ağrımasın Nâzım'ın yüreği.



Yevgeni YEVTUŞENKO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KENDİNE YETERLİK


Sırtına aldı güneşi bu sabah
akkordeonu omuzunda bir delikanlı gibi
Atina tepelerine tırmanan.

Geride kaldı geçirdiğimiz gece, zevkleri
ve o zevklerin korkusu. O bitmek umudu olmayan
hüzün de geride kaldı.
Çamlar, güneş, pencereler - işte oradalar.
Ağaçların altında iki iskemle. Niçin iki?
Haa evet, biri oturmak, biri de bacaklarını uzatmak için.


Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİRDEN


Sessiz gece. Sessiz. Ve sen vazgeçtin
beklemekten. Nerdeyse dingindi her yer.
Birden, orada olmayan kişinin o canlı
dokunuşunu duydun yüzünde. Gelecek.
Sonra kendi kendine çarpan pancurların sesi.
İşte rüzgâr da çıktı. Ve biraz ötede,
kendi sesinde boğuluyordu deniz.
Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KADINLAR


Kadınlar çok uzakta. "İyi geceler" kokar çarşafları.
Masaya ekmek koyarlar yokluklarını hissetmeyelim
diye.
Sonra anlarız suçun bizde olduğunu. Sandalyeden kalkıp
"Bugün çok yoruldun," deriz ya da "Boş ver, lambayı ben
yakarım."

Kibriti çaktığımızda, o yavaşça döner ve tarifsiz
bir dikkatle mutfağa yönelir. Sırtı nice ölülerle,
kamburlaşmış, hüzünlü bir tepe-aileden ölüler,
onun ölüleri, senin kendi ölümün.

Adımlarının gıcırtısını duyarsın eski döşemede,
bulaşık telindeki tabakların ağlayışını duyarsın
sonra da treni, askerleri cepheye götüren.


Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AYNI YILDIZ


Islanmış parlıyor damlar ay ışığında. Kadınlar
şallarına sarınıyorlar. Evlerine koşuyorlar saklanmak
için.
Biraz daha oyalansalar eşikte, onları ağlarken yakalayacak
ay.

O adam her aynada, çıplaklığı içine kapatılmış
bir başka saydam kadın olmasından şüpheleniyor
- sen ne kadar uyandırmak istesen de onu, o uyanmayacak.
Bir yıldızı koklayarak uyuya kalmış o kadın.

Adamsa uyanık yatıyor koklayarak aynı yıldızı.


Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİR SÖZCÜK O


Bir şey bilmiyorum - dedi - bir şeyim yok, bir şey değilim
buradaysam, dünyanın içinde, çakılmış bir büyük kanatla göğsüme,
o'dur öğrendiğim tek sözcük, söyler ağlarım-
onu tanıyorum, onunla varım, onu haykırırım rüzgâra-
uykusuz ıssız gecelerde öldürenlerin öğrettikleri
onca taşın taşlanmanın altında - yalnız bir sözcük:
Özgürlük, Özgürlük, Özgürlük.


Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SESSİZLİĞİN SESİ


Gece. Hiç ses yok. Yalnız kükremesi boşluğun
ve saydam belirsiz ayın ışığı
hâlâ bir biçim almadan duran ve o kadını inciten


Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GÜZ GÖRÜNÜMÜ


O yoğun nem her şeye sindi. Yazlıkçılar gitti.
İki bulutun altına asılı mavi yazılı
sarı otel tabelaları soldu artık.
Temizlikçi kadın her sabah,
uzun perdeli ve yataklarının altındaki
terlikleri soğumamış yeni evlilerin odalarına
giderken
ağır ağır geçecektir oradan.


Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YAĞMURDA


Yağmurda yürüyor. Hiç acelesi yok.
Islak parmaklıklar parlıyor. Gizli bir
kızıllıkla kararmış ağaçlar. Ağılın
bir köşesinde eski bir otobüs tekerleği.
Mavi ev alabildiğine daha mavi.
Hiçlik böyle aydınlanıyor demek. Taşlar
düşüyor.
Eller kapanıyor. Boş bir dosya
yüzerek yaklaşıyor nehirde. Ama senin adın
belki de dosyanın öbür yüzündedir.



Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

NERDEYSE EKSİKSİZ


Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçücük bir gül benim özlediğim.


Yannis RITSOS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BEN DE ÖYLE

Filo bile sonunda limana döner,
tren soluk soluğa koşar gara doğru,
Bense ondan daha hızlı koşmaktayım sana
-çünkü seviyorum-
budur beni çeken, sürükleyip götüren.
Cimri şövalyesi Puşkin'in, iner
bodrumunu karıştırıp seyretmeye.
Ben de, sevgilim
döner dolaşır gelirim sana.
Taparım,
benim için çarpan o yüreğe.
Sevinçlisinizdir evinize dönerken.
Atarsınız tıraş olurken, yıkanırken,
kirini pasını vücudunuzun.
Ben de aynı
sevinçle dönerim sana-
evime dönmüyor muyum
sana doğru
koşarken?
Yeryüzü insanları toprak ananın koynuna dönerler sonunda.
Hepimiz döneriz en son yuvaya.
Ben de öyle,
bir şey var
beni sana çeken
daha ayrılır ayrılmaz,
birbirimizden uzaklaşır uzaklaşmaz.


Vladimir MAYAKOVSKI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİLİRİM GÜCÜNÜ SÖZCÜKLERİN

Bilirim gücünü sözcüklerin, o çınlayan sözcüklerin ben;
onların değil, o yığınları coşturan, kendinden geçiren,
başka sözcüklerin gücünü, çıkarıp ölüleri topraktan
tabutları meşeden adımlarla götürenlerin her zaman.

Gün olur okunmadan, basılmadan atılırlar da sepete,
bir çıktıları mı oradan gemi azıya alırlar elbette,
gümgüm öterler yüzyıllar boyu, tırmanıp gelen trenlerdir
öpüp yalamağa nasır tutmuş ellerini şiirin bir bir.

Bilirim gücünü sözcüklerin. Esip geçmiş de bir rüzgâr
bir halayın topraklarına düşmüş taçyapraklarıdır bunlar.
İnsandır bütün ruhu, dudakları ve bütün iskeletiyle.




Vladimir MAYAKOVSKI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DİNLEYİN!..


Dinleyin !
Bu yıldızları böyle
her gece
niçin yakarlar ?
Herhalde birisine gerekli diye?
Herhalde yanmalarını isteyen birisi var?
Ve herhalde birisi
bu balgam parçalarını
inci diye sayıklar?
Ve zorlayıp
bir öğle vakti kalkan toz borasını
Tanrı katına varır
geç kalmak korkusu yüreğinde
yalvarır

öper Tanrı' nın elini merhamet dilenerek
ağlar -
anlatır kendisine niçin bir yıldız
gerektiğini -
bu azaba yıldızsız katlanamayacağını
Ve sonra o birisi
gezdirir boğuntusunu diyar diyar
sakin gözükmeğe çalışarak:
"Şimdi daha iyisin değil mi?"
diye sorar
yoluna ilk çıkana
"Korkmuyorsun artık
değil mi?"
Dinleyin!
Yaktıklarına göre bu yıldızları
böyle
her gece
Birisinin işine yaramaları şart
öyle değil mi
ve şart olsa gerek
gene her gece
hiç olmazsa bir yıldızın yanıp sönmesi..




Vladimir MAYAKOVSKI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İMAN


İstediğiniz kadar uzatın bekleyişi
gördüğüm şey öylesine berrak
ve bu berraklık bir masal gibi
öylesine bırakmıyor ki beni
şu uyağı koyunca
çok daha güzel bir hayata tırmanacağım
ikinci dize uyunca.
En basit bir soruya bile ihtiyacı yok artık:
Tüm ayrıntılarıyla görüyorum işte
nağme nağme yükseliyor
taş taş üstünde yükselir gibi
ve ne bir pislik ne de bir toz zerresi
tüm hatlarıyla görüyorum yükseliyor
pırıl pırıl yüzyıllardan katlarıyla
insanları diriltme atölyesi...

İşte
geniş alınlı kimyager
deneylerin kırışıklığı
çehresinde.
Kitaptan
- "Bütün Dünya'dır adı kitabın-
şöyle bir sayfa açıyor:
Yirminci Yüzyıl...
"Kimi diriltsek acaba?...
Mayakovski'yi?...
Yok canım! Yeni baştan yaşatmaya değmez o şair...
Daha güzel daha değerli daha iyi
birini arayalım..."
Ve nasıl haykırıyorum bilseniz
nasıl haykırıyorum avazım çıktığı kadar
buradan
Bitirmek üzere olduğum şu sayfadan:
"Boşuna karıştırma ilerki sayfaları!
Dirilmeyi hakkeden sadece ben varım!"



Vladimir MAYAKOVSKI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KEDER

Rüzgâr, umutsuz, boşuna
dövünüp durdu insafsızca.
Karartarak damlayan kanı
ürpertip damların omurgasını.
Ve bir yalnızlık düşkünü yine
doğdu dulkalmış ay gecede.




Vladimir MAYAKOVSKI
 
Üst