uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SAATLERİM

İnsan oldum kaya oldum
İnsanda kaya oldum kayada insan
Havada kuş oldum kuşta gökyüzü
Soğukta çiçek, güneşte nehir oldum
Şebnemde parlayan şey
Kardeşçesine yalnız kardeşçesine hür



Paul ÉLUARD
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖLMEMEKTEN ÖLMEK


Gözkapaklarımın üzerinde ayakta duruyor
Ve saçları saçlarımın içinde
Biçimi ellerimin biçiminde
Gözlerinin rengi gözlerimin renginde
Gölgemde yitip gidiyor
Tıpkı bir taş gibi gökyüzünde.

Gözleri var her zaman açık
Ve bir an olsun uyutmaz beni.
Düşeri var apaydınlık
Güneşler buharlaştıran
Güldürür, ağlatır beni ve güldürür
Konuşturur beni söyletmeksizin tek bir söz.



Paul ELUARD
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ŞİİR

Yavrum bu senin gülüşünün ardında
Bütün sevda kelimeleri çırılçığlak
Memelerini tutup çıkarıyorlar boynunu
Sonra kalçalarını gözbebeklerini
Sonra ne varsa okşayış adına
Bütün bunları bulup çıkarıyorlar
Seni öptüğüm zaman gözlerinden
Yalnız sen göresin diye
Bu sevda kelimeleri



Paul ELUARD
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KARARTMA

Kapılar tutulmuş neylersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş
Şehir yenilmiş neylersin
Açlıktır başlamış
Elde silah kalmamış neylersin
Neylersin karanlık bastırmış
Sevişmezsin de neylersin.

Paul ELUARD
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

NE SÖZCÜKLERDEN SÖZ EDİYORUM

Ne sözcüklerden söz ediyorum, ne de güllerden
boynuma bağlı saatlerden söz ediyorum.
Sevgili olabilmektir gerçek şiir:
meyveyi soyup çekirdeğini atabilmek,

her gün yüz yüze geldiğimiz o küçük ölümler
arasında, yarı bitkin yarı uyanık,
içimizdeki kuyuları ve çölleri çekip çıkaracak
o son ölüm çığlığını atmasını bilmek.

Bu yüzden sevgilim, sana verebildiğim,
parlak ve canlı bedenindeki o öpülmüş öpücük
daha anlamlıdır bütün o dizelerden,
bağlaçlarla vurgulardan, yinelemelerden.

Her şey ona bağlı, istesek de istemesek de,
Irmak yaratır şiiri, aynanın karşısında
Hayran hayran kendine bakmak değil,
İşte, bütün sözlerin ötesinde, yanı başımdasın sen.

Pedro TAMEN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BADEMLERDEN SAY BENİ


Say bademleri,
say acı olanı, uyanık tutanı say,
beni de onlara kat:

Gözünü arardım hep, gözünü açtığında,
sana kimselerin bakmadığı bir anda,
örerdim ya o saklı, o gizli ipliği ben,
ki onun üzerinde tasarladığın çiy'in
testilere doğru kaydığı bir zamanda,
yüreğe varamamış öz bir sözle korunan.

Ancak böyle varırdın adına, senin olan,
o şaşmaz adımlarla kendine yürüyerek,
savrulurdu çekiçler sanki bir çan kulesi
boşluğundaymış gibi senin suskunluğunun.

Ölmüş olan o şey senin koluna girer
ve işittiklerin de seninle birleşirdi,
üç olup giderdiniz geceyi katederek.

Beni de acı yap, acı yap beni.
Bademlerden say beni.


PAUL CELAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BÜTÜN BİR HAYAT


Gündoğumuna bir saat kala saçlarına düşen mavi gibidir
mahmurluğun güneşleri;

bir kuşun mezarının üstünde, otların hızıyla
biterler.

Onları da baştan çıkarır, zevkin teknelerinde
oynadığımız rüya oyunları.

Zamanın tebeşirden kayalıklarında onları
da hançerler bekler.

Daha mavidir derin uykunun güneşleri: Bir
zamanlar saçının bukleleri gibi.

Bir gece rüzgârı olup, kız kardeşinin parayla
açılan kucağına sığınmıştım;

Üzerimizdeki ağaçtan sarkıyordu saçların,
ama sen yoktun.

Biz dünyaydık sanki, sense büyük kapının
önünde bir çalılık.

Beyazdır ölümün güneşleri, çocuklarımızın
saçları gibi:

O, yükselen sularla gelmişti, sen kumlukta
bir çadır kurduğunda.

Sönmüş gözleriyle, başımızın üzerinde
mutluluğun hançerini kaldırmıştı.


PAUL CELAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

CORONA


güz kendi yaprağını yiyor elimden: biz iki dostuz.
zamanı ceviz kabuklarından ayıklayıp yürümeyi öğretiyoruz ona:
zamansa dönüyor kabuğuna.

aynada pazar,
düşte uyunan uyku,
ağızsa gerçeği söylemede.

gözüm bir sevgilinin cinselliğine teşne:
öyle bakışıyoruz,
karanlık sözler ediyoruz birbirimize,
haşhaş ve bellek gibi seviyoruz birbirimizi,
uyuyoruz şarap gibi midye kabuğunda,
bir deniz gibi ayın kanlı ışığında.


penceredeyiz sarmaş dolaş,kendimizi seyrediyoruz sokaktan:
vakt erişti, herkesler bilsin bunu!
artık çiçek açma zamanıdır taşın,
yüreğinse tedirginlik zamanı.
zamanıdır, zamanı gelmenin.

artık zamanıdır.


PAUL CELAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÇİÇEK


Taş.
Havada taş, gözümle izlediğim.
Gözün, taş gibi kör.

Biz
el idik,
boşalttık karanlığı ve yakaladık
yazla gelen sözü:
Çiçek.

Çiçek - bir sözcük körlerin sözlüğünde.
Senin gözünle gözüm:
giderir
susuzluğu.

Büyümek.
Yürekte yaprak gibi
kat kat.

Bir söz daha, bunun gibi, ve çekiçler
savruluyor havada.


PAUL CELAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖLÜM FÜGÜ


Akşam vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
ve öğlenlerle sabahlarda bir de geceleri
hiç durmaksızın içmekteyiz
bir mezar kazıyoruz havada rahat yatılıyor
Bir adam oturuyor evde yılanlarla oynayıp yazı yazan
hava karardığında Almanya'ya senin altın saçlarını yazıyor Margarete
bunu yazıp evin önüne çıkıyor ve yıldızlar parlıyor
köpeklerini çağırıyor ıslıkla
sonra Yahudilerini çağırıyor ıslıkla toprakta bir mezar kazdırıyor
bize buyruk veriyor haydi bakalım şimdi dansa

Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
ve sabahlarla öğlenlerde bir de akşamları
hiç durmaksızın içmekteyiz
Bir adam oturuyor evde yılanlarla oynayıp yazı yazan
hava karardığında Almanya'ya senin altın saçlarını yazıyor Margarete
senin kül olmuş saçlarını Sulamith bir mezar kazıyoruz
havada rahat yatılıyor

Adam bağırıyor daha derin kazın toprağı siz ötekiler
şarkılar söyleyip dans edin
tutup palaskasındaki demiri savuruyor havada gözlerinin
rengi mavi
sizler daha derine sokun kürekleri ötekiler devam edin
çalmaya ve dansa

Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
ve sabahlarla öğlenlerde bir de akşamları
hiç durmaksızın içmekteyiz
bir adam oturuyor evde senin altın saçların Margarete
senin kül saçların Sulamith adam yılanlarla oynuyor

Sesleniyor daha tatlı çalın ölümü çünkü o Almanya'dan
gelen bir ustadır
sesleniyor daha boğuk çalın kemanları sonra sizler
duman olup yükseliyorsunuz göğe
sonra bir mezarınız oluyor bulutlarda rahat yatılıyor

Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
sonra öğlen vakitlerinde ölüm Almanya'dan gelen bir ustadır
akşamları ve sabahları içmekteyiz hiç durmadan
ölüm bir ustadır Almanya'dan gelen gözleri mavi
bir kurşunla geliyor sana tam göğsünden vurarak
bir adam oturuyor evde senin altın saçların Margarete
köpeklerini salıyor üstümüze havada bir mezar
armağan ediyor
yılanlarla oynuyor ve dalın düşlere ölüm Almanya'dan
gelen bir ustadır

senin altın saçların Margarete
senin kül olmuş saçların Sulamith


PAUL CELAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİR MEKTUP GELDİ

Bir mektup geldi ihtiyar anamdan
İçinde kargacık burgacık harfler
Hasattan bahsediyordu, yaz hasadından,
Firenk üzümlerinden, kiraz ağaçlarından.

Kelimeler ardardına dizilmişlerdi
Ardında çiçekler ve ekinler
Ve sonra geliyordu her şeye hükmedenin adı
Yıllar yılı boyunca.

Sinmişti, bir Pazar gününün huzurunda
Yazılan bu mektuba
Eve giden küçük yolun kokusu,
Lâvantalar ve akşam duası.

Gece gündüz demeden, yorulmadan bıkmadan
Ulaşmıştı uzakların uzağında yaşayan bana
Bildirerek geldiğini kuşlar misali
Bütün bir sonsuzluğun.


Pär LAGERKVİST
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YAŞAM

Ey yaşam, seni unutmayacağım ömrüm oldukça
Boğazıma sarıldığın o geceden beri.
Gençtim, körpeydim.
Gövdem sivilceli ve mosmor
Ellerim boğazımda zincirlenmişti.

Her gece yatağımın köşesinde
Dalıyorum o ıssız karanlıklara,
İnsanlar arasında yürüyorum korkuyla
Ellerin hep boğazımda.

Bir aralık boğulmam işten bile değildi.
Kesik kesik sözcükler geldi kulaklarıma
Karışırken kara toprak kanıma.

N'olduysa işte o anda oldu,
Duydum birdenbire yaşadığımı,
Tüm ağırlığımca, tüm boyutumla,
İlk kez kuşkulandım o suskun boşluktan
Akarken taze kanım karanlıklar içine.

Ey yaşam, ömrüm oldukça seni unutmayacağım.
Boğazıma sarıldığın o geceden beri
Gençtim, körpeydim
Sivilceli ve mosmordu gövdem
Ellerim boğazımda zincirlenmişti.


Pär LAGERKVİST
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

NASIL SÖYLİYEYİM

Ben söyliyemem ki, senin sesin güzel daha.
Beni ürkütürse o her şeyi unuturum ben,
Bitirirse beni ve sarhoş ederse şehvetten
Ve olursa hayatımın gereği.

Nerden bileyim uzuvlarını ve derisini?
Fakat seninkileri tanımak şaşırttı beni.
Ne uyku biliyorum artık ne durak
Seninkiler benim oluncaya dek.


Pär LAGERKVİST
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KARANLIKLAR ÜLKESİ

Çöller ülkesinde, ölüler gölünün yakınında,
sessizliğin aysı ufkunda
bu tuz kıyıları sokuluyor düşünceme.
Neden bu gri sudan aynaya
kurşun ve ceset rengi aynaya süzülüyor ruhum.
Bazı çığlıklar duyulmalıydı. Çığlıklar ise yok.
Çadırlara vurulmalıydı,
develer yüklenmeliydi alacakaranlıkta.
Ama her şey sessiz.
Çöl yaklaşıyor ölüm kıyılarıyla usuldan.
Kımıldamıyor durgun su.
Yalnız ruhum göz atıyor bu cüzamın,
bıkmak bilmeyen yorgun kanatların
gri enginliğine.


Pär LAGERKVİST
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İÇ SIKINTISI

İç sıkıntısı
iç sıkıntısı mirasımdır benim.
boğazımda yara,
dünyalı yüreğimde çığlıktır
ve gecenin sert elinde
kalınlaşıyor bir köpük bulut
ve dikleşiyor ormanlar ve sarp, çorak
yükseklikler göğün güçsüz
tavanına doğru.
Her şey buruk olduğu için
taş olduğu için
kara ve duyarlığını yitirmiş!

El yordamıyla tur atıyorum bu karanlık odada
Parmaklarımın arasında kayanın
canlı sırtını duyuyorum.
Bulutların buzlu parçalarına doğru
kalkmış ellerimin derisini yüzüyorum.

Parmaklarımdan söktüğüm tırnaklarım,
derisini yüzdüğüm yaralı ellerim,
acılara, dağlara, gölgeli ormanlara,
göğün kara çeliğine ve soğuk toprağa.

İç sıkıntısı,
iç sıkıntısı mirasımdır benim.
Boğazımda yara,
dünyalı yüreğimde çığlıktır.


Pär LAGERKVİST
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YARGIÇLAR


Ne hakkın olacak,
Ne, bir şeyciğin.
Sen, Amerikaların,
Terkedilmiş oğlu,
Sen ey yoksulluk kadehi:
Aşağı Peru?da, Patagonya?da,
Şehirlerde ve Nikaragua?da,
Korumak için toprağını,
Ve ufacık evini, mısırlarıyla;
Ne yargıç var sana,
Ne kanun.

Efendilerinin,
Seni yenenlerin sultanlığı,
Geldiği çağda;
Yeni unutulmuştu daha,
Bıçaklı,
Pençe tırnaklı eski düş.
Göğünü, ıssız komak için,
Geldi kanun;
Tapılmış toprağını,
Çekip almak için geldi;
Nehirlerinin suyunu,
Kapışmak için;
Ağaçlarının hürlüğünü,
Çalmak için geldi.

Yalancı tanıklar,
Tuttular.
Vura vura deldiler,
Yüreğini:
Celplerle, kağıtlarla,
Soğuk fermanlar altına,
Gömdüler seni.
Acının sınırında,
Ayıkınca bir:
Odsuz ocaksız, kimsesiz,
Tığ teber, şah-ı merdan;
Al dediler zindan,
Al dediler zincir,
Vurdular kelepçeyi;
Yüzüp te bir yoksul can,
Kurtarmayasın diye,
Boğulasın diye boğulasın,
Debelene, debelene.




Pablo NERUDA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

UYANSIN ODUNCU

(V)
Başka şey değil, bu olsun;
Uyansın Oduncu.
Tahta tası, baltasıyla
Abraham,
Yemek yemeğe gelsin,
Köylülerle.
Kabuklu başı,
Sahnede:
Meşe kırışıklığı içinde,
Görünen gözleri;
Dünyayı yeniden,
Seyre gelsinler:
Sekoya?lardan yüce durur
Yapraklardan tırmanarak.
Aksata?ya girsin, eczanelere,
Bir otobüse binsin, Tampa?da.
Dişlesin, bir sarı elmadan,
Girsin sinemaya;
Söz-sohbet etsin hep,
Basit soylarla.
Uyansın Oduncu.

Gelsin Abraham,
Şişirsin eski mayası:
Yaldızlı,
Yemyeşil toprağını,
İllinois?in.
Kaldırsın baltasını,
Halkının ortasında:
Yeni kölecilere karşı,
Köle kırbacına karşı,
Basımevinin ağusuna.
Karşı;
Yapmak istedikleri,
Kanlı pazarlığa karşı.
Siyah delikanlıya,
Beyaz delikanlı;
Yürüsünler,
Türküler söyleyerek, gülerek:
Altın duvarlarına karşı,
Kin fabrikatörüne karşı,
Kanlarının tüccarına karşı:
Türküler söyleyerek, gülerek,
Yenerek.
Uyansın Oduncu.


(V)
(Seçme)

Hadi, burda bana eyvallah,
Evime dönüyorum, düşlerime.
Patagonya?ya dönüyorum:
Rüzgarın, serekçeleri döğdüğü,
Buzun, okyanusu tuzladığı
Patagonya?ya.
Sadece bir ozanım ben,
Topunuzu seviyorum yani;
Ve gezer dururum,
Canım dünyayı.
Madenciler, hapsediliyorlar
Yurdumda.
Mahkemelerimizde
Asker buyruğudur.
Köklerine kadar seviyorum ama,
Küçümencik, soğuk memleketimi.
Ölebilseydim bin defa,
Bin defa, kurban olurdum ona.
Bin defa doğabilseydim,
Bin defa doğardım onun için:
Vahşi bir arokaryanın,
Güney yeli kasırgalarının;
Ve dün ele geçirilmiş çanların,
Yanından.
Boşverin, bakmayın bana,
Masaya aşkla vurarak
Düşünelim hepten, dünyayı.
Ekmeği emmeye gelmesin, kan.
Ezgileri ve kırmızı fasulyaları
Emmeye gelmesin, bir daha.
Benimle gelsinler:
Kız çocuk madenci, avukat ve tayfa,
Benimle gelsin:
Taş bebek fabrikatörü.
Gidelim sinemaya,
Sonra, içmeye çıkalım:
Şarabın en kırmızısından.

Bir şeyler çözmeye değil,
Türkü çağırmaya geldim
Buraya.
Sen de çağırasın, diye.



(Seçme)

Söken şafaklar için barış olsun,
Köprü için, şarap için barış!
Toprak ve sevgilerle
Eski türküyü yoğurarak,
Kanımda dolaşan,
Ve beni coşturan,
Alfabeye barış olsun!
Karnımızın acıktığı
Sabahta,
Kent için barış olsun!
Ve kökler ırmağı
Missisipi için barış!
Kardaşımın gömleği için barış,
Rüzgarın damgasını vurduğu;
Kitap için barış olsun!
Ve Broklayn?ın kara demiriyle
Ölenlerin küllerine barış olsun!
Ve ev ev ışık gibi dolaşan
Postacıya selam,
Sadece Rozar?i yazabilen
Sağ elim için barış olsun!
Taş gibi duran,
Savaşçı Bolivya?lıya barış!
Ve de evlenesin diye barış.
Biyo-Biyo?nun bütün bıçkıevlerine
Barış olsun!
Ve en tatlı eşyası üzerinde
İşlenmiş bir yüreğin bulunduğu
Viyoming?in küçük müzesi için
Barış olsun!
Fırıncı ve sevdaları için barış;
Un için
Ve doğacak tüm buğdaylar için barış olsun!
Çayır çimen arayan bütün aşklar için,
Ve bütün yaşayanlar için;
Bütün sular, bütün topraklar için
Barış olsun!


UYANSIN ODUNCU

(Seçme)

Fakat sen,
Bu temizcepheyi yok etmek için
Ayak takımını silahlandırırsan
Ve Şikago kasabını öne sürerek;
Sevdiğimiz müziği ve düzeni
Yönetmeye kalkarsan!
Saklandığımız taşlardan,
Ve havadan fırlayarak;
Seni ısıracağız!
Sana ateş kusmak için
Son pencereden atılacağız
En derin dalgalardan çıkacağız
Seni avlamak için,
Sapan izlerinden fırlayacağız.
Ekinler bir Kolombiya yağmuru gibi
Sana vursun diye!
Seni cehenneme yollamak
Sana ekmeği ve suyu haram etmek için
Çıkacağız yerimizden!


UYANSIN ODUNCU

(Seçme)

İşte bunun için,
Hey Arkansas?lı kız
Ve sen West-Point?in yaldızlı gençliği
Ya da sen Detroit?li mekanisyen
Hele sizler eski Orlean hamalları
Sizlere hitap ediyorum
Kulağınızı dört açın ve dinleyin
Bu yüce insanlık dünyasını:
Sizinle konuşan,
Ne bir Stat-Deportman?lı kibar bir kişi
Ne de korkunç bir çelik senyörüdür
Güney Amerika?nın en ucunda
Bir Patagonya demiryolcusunun oğlu,
Bir ozandır konuşan!
Ant dağlarının havası gibi Amerikalı
Ve bugün işkencenin ve tasanın hüküm sürdüğü
Bakır ve petrolün usul usul
Yabancı krallar için altına dönüştüğü
Vatanından uzak ve kaçak
Sen bir elinde altın,
Diğerinde bomba tutan bir put değilsin!
Ne isem, ne olmuşsam osun
Yani en temiz Amerikalı
Yeraltı kardeşliğinin
Yolların ve sokakların basit insanı
Kardeşin Juan,
Kardeşin John gibi satar pabuçlarını
Kız kardeşin Juana,
Yeğenin Jane gibi patates soyar
Kanım madenci ve denizcidir,
Sizin Peter gibi. Ve Broklayn?ın kara demiriyle
Ölenlerin küllerine barış olsun!
Ve ev ev ışık gibi dolaşan
Postacıya selam,
Sadece Rozar?i yazabilen
Sağ elim için barış olsun!
Taş gibi duran,
Savaşçı Bolivya?lıya barış!
Ve de evlenesin diye barış.
Biyo-Biyo?nun bütün bıçkıevlerine
Barış olsun!
Ve en tatlı eşyası üzerinde
İşlenmiş bir yüreğin bulunduğu
Viyoming?in küçük müzesi için
Barış olsun!
Fırıncı ve sevdaları için barış;
Un için
Ve doğacak tüm buğdaylar için barış olsun!
Çayır çimen arayan bütün aşklar için,
Ve bütün yaşayanlar için;
Bütün sular, bütün topraklar için
Barış olsun!


UYANSIN ODUNCU

(Seçme)

Fakat sen,
Bu temizcepheyi yok etmek için
Ayak takımını silahlandırırsan
Ve Şikago kasabını öne sürerek;
Sevdiğimiz müziği ve düzeni
Yönetmeye kalkarsan!
Saklandığımız taşlardan,
Ve havadan fırlayarak;
Seni ısıracağız!
Sana ateş kusmak için
Son pencereden atılacağız
En derin dalgalardan çıkacağız
Seni avlamak için,
Sapan izlerinden fırlayacağız.
Ekinler bir Kolombiya yağmuru gibi
Sana vursun diye!
Seni cehenneme yollamak
Sana ekmeği ve suyu haram etmek için
Çıkacağız yerimizden!


UYANSIN ODUNCU

(Seçme)

İşte bunun için,
Hey Arkansas?lı kız
Ve sen West-Point?in yaldızlı gençliği
Ya da sen Detroit?li mekanisyen
Hele sizler eski Orlean hamalları
Sizlere hitap ediyorum
Kulağınızı dört açın ve dinleyin
Bu yüce insanlık dünyasını:
Sizinle konuşan,
Ne bir Stat-Deportman?lı kibar bir kişi
Ne de korkunç bir çelik senyörüdür
Güney Amerika?nın en ucunda
Bir Patagonya demiryolcusunun oğlu,
Bir ozandır konuşan!
Ant dağlarının havası gibi Amerikalı
Ve bugün işkencenin ve tasanın hüküm sürdüğü
Bakır ve petrolün usul usul
Yabancı krallar için altına dönüştüğü
Vatanından uzak ve kaçak
Sen bir elinde altın,
Diğerinde bomba tutan bir put değilsin!
Ne isem, ne olmuşsam osun
Yani en temiz Amerikalı
Yeraltı kardeşliğinin
Yolların ve sokakların basit insanı
Kardeşin Juan,
Kardeşin John gibi satar pabuçlarını
Kız kardeşin Juana,
Yeğenin Jane gibi patates soyar
Kanım madenci ve denizcidir,
Sizin Peter gibi.



Pablo NERUDA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

UNUTMAK YOK

Nerelerdeydin diye sorarsan
"Hep eskisi gibi", diyeceğim.
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim,
sürdükçe kendini harcayan ırmaktan;
ben yalnız kuşların yitirdiklerini bilirim,
gerilerde kalan denizi bilirim, bir de ağlayan
ablamı.
Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler, neden
günler
yeni günleri izliyor? Neden koyu bir gece
birikiyor ağızda? Neden ölüler?
Nereden geliyorsun diye sorarsan bölük pörçük
kelimelerle konuşmak zorundayım,
ağzı zehir gibi yakan araçlarla,
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle.

Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil,
yaşlarla kaplı yüzler,
boğazımıza yapışan eller
ve yapraklardan sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı
acıyı kanımızda tatmış bir günün.

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa,
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü süslü kartpostallarda.

Ama bu sınırın ötesine geçmeliyim,
dişlemeliyim sessizliğin çevresindeki kabuğu,
ne karşılık vereceğimi bilemem:

öyle çok ki ölüler,
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler,
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler,
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller,
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.



Pablo NERUDA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

TEMBEL

Gök araçları gidip gelecek
Yıldızlar arasında.
O canım ayı çalmak
Ve eczanelerimizi kurmak için oraya
Çıkacaklar habire!

Biz de,
Bu şarap dolu bağbozumu gününde
Yaşamaya başlayacağız
Evde şu yarımada denizinde
Şili?de kirazlar ırgalanıyor
Güzelim kızlar türkü söylerken
Su pırıl pırıl gitaranın içinde

Güneş ışıl ışıl.
Taşıyor buğdaya mucizesini

İlk şarap kırmızı kırmızı
Körpe bir bebek gibi sımsıcak
İkincisi gürbüz mü gürbüz
Sanırsın şehlevent avaz
Üçüncüsü sapsarı yakut
Yangından ve gelincikten

Evimde deniz ve toprağım var
Karımın gözleri bir dev
Rengi yabani fındık
Ve gece bastırınca
Deniz beyazlar giyiniyor ve yeşil
Ve sonra
Köpükler içindeki ay
Okyanusla nişanlandım düşünde

O halde niye terkedelim gezegenimizi.



Pablo NERUDA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SAVAŞAN TOPRAK

Önce, toprak dayandı
Araconya karı
Beyaz bir ateş gibi yaktı
Saldırganın ayaklarını

Parmakları soğuktan düşüyordu
Almgros?un elleri, ayakları
Karanlığın mezar kazıcıları
Ve yırtıcı pençeleri, karda
Sadece donmuş birer et
Ve sıradağlar denizinde
Bir sessizlik idiler

Şili rüzgarı kırbaçlıyordu
Yıldızları özümleyerek
Süvarileri, açgözlüleri devirerek
Almagro?yu açlık
Görünmez ve çınlayan bir çene gibi izledi
Atlar, bu buz bayramına
Kurban edilmiştiler
Ve Güney?in ölümü
Tesbih taneleri gibi döktü
Almagro?nun tırısını
Atı Peru?ya dönünceye dek
Orda Kuzey?in ölümü
Yolun kıyısına oturmuş
Bir baltayla
Bu püskürtülen fatihi bekliyordu



Pablo NERUDA
 
Üst