uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Açık Adres

Sorma bu ara şu halimi
Bu acıların hepsi mi daimi
Yazık oldu her iki tarafa da
Şimdi sence daha iyi mi

Bir gün oldu iki gün oldu
Ay oldu yıl oldu ümitlere
Unutmuyor gönlüm seni
Seviyor her gün her gece

Yoruldu duruldu kırıldı vuruldu bir kaç kere
Yazılıdır hepsi hikayede

Yok mu bir haber alan, yok mu gören
Bu mudur adetin bu mudur tören
Yaz ya da söyle bulamadım böyle
Neresi açık adresin neresi yören
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SEN UYURKEN KÜÇÜKSÜN


Sen uyurken küçüksün,
Kötü düşlerin olamaz senin.
Saçlarının gümüş parıltısı
Ansıtır korkunç uzakları.
Gözlerin kapalı kayıp gidiyorsun
Kollarımın arasından sonra usumdan.
Avuçlarım öyle boş ki ölümcül,
Düşten yana da yoksul.


Moşe DOR
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BELLEĞİME SÜRGÜN EDİYORUM

Belleğime sürgün ediyorum kendimi
Orada yaşayacağım gelecekte
Zamanı gelip beni yitirince
Tarihin boş sayfalarına bakın siz de

Yaşam nereden bakarsan bak, hiç
Dinmeyecek bir acı, capcanlı ölüyorum
İşte, ölümün beni unutacağı, ıssız
Kırlara gidiyorum bu yüzden de

Kardeşler, benimle geleceksiniz
Kimsesiz çölümü şenlendirmeye
Ellerinizde kıpır kıpır olacağım
Ölümümü görmeyi beklerken sizler de

İnsan, gerçek dünya, kat kat katlı-ruhumu
Sana armağan ediyorum
Ey okur, için titredi mi derinden, ben
Orada olacağım, senin hep titreyen yerinde


Miguel De UNAMUNO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YILLAR GEÇİYOR


Yıllar geçiyor -ovaların üzerinde upuzun bulutlar-
Ama artık bir daha geri dönmüyorlar.
Artık avutmuyor beni eskiden başımı döndüren ne varsa:
Masallar, çalgılar, oyunlar, boş inançlar.
Çocuk alnıma dinginlik armağanı getiren şeyler.
Anlamakta güçlük çekiyorum, oysa apaçık anlamları.

Bugün boş yere sarıyorsun beni gölgelerinle.
Gizemlerin saati, günün veda saati.

Hayatın geçmişinden bir ses koparmak isterdim,
Tekrar titreyesin diye sen, ruhum, onu duyunca.

Elim dolaşıp duruyor boş yere lirin telleri üzerinde.

Her şey yitip gitti gençliğin ufkunun arkasında
Ama tek sözcük çıkmıyor zamanın güzel ağzından!
Saatler, günler, aylar,yıllar yığılıyor arkamda.

Bense gittikçe gömülüyorum dipsiz karanlıklara.




Mihail EMINESCU
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GÖRÜNDÜĞÜ GİBİDİR DÜNYA


Göründüğü gibidir dünya
sergilenmiş beş duyumun
ve seninkilerin önünde,
benimkilerin kıyıları olan.
Değil bizimkisi
ötekilerin dünyası:
Aynısı değil.
Ben yatağıysam suyun,
seninle ırmağız ikimiz
derinleştikçe daha
usul ve kıpırtısız görünen.
Görüntüleri yaşamın:
aynı anda ulaşır ikimize
ve kendimizi bırakmış bulur bizi,
ikimiz birden aynı ritme.
Ama her şey bizim
kendi çılgınlığımızdan doğar.
Hava, onu soluyan
yüreğimin büyüklüğünde
ve güneş sanki ona
meydan okuduğum ışık gibi.
Gözümüz görmeden kimseyi
hep karanlık hep gönülsüz
yalnızca içimize çevirdik bakışı
en içerdekini görmeye.
Çaba ve aşk gerektiriyor
seni böyle benimle görmek;
nasıl birlikteyse suyla kum
hep bir arada, öyle görünmek.
Ne kimse beni gerçekten görecek
ne de kimse benim gördüğüme benzeyecek.
Göründüğümüzden bir fazlasıyız,
düşünebildiklerimizden bir eksik.
Başımıza gelenlerden biri
fark edilmeden gelir geçer.
Ne kimse gördü bizi, ne de biz
kimseyi, görmeyen gözlerimizle.



Miguel HERNÁNDEZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

TÜRKÜ


Su kenarına götürmek istiyorum seni,
fışkıran denizi andıran türkünü dinlemeyi.

Su kenarına gideceğim sarılıp sana.
Coşup taşacaksın su gibi, coşkuyla.

Su kenarında öpüp koklamak isterim seni.
Suyun köpüğü sana gülmeyi öğretmeli.

Suyun kenarında sevmek için seni kadınım,
görmek, kucaklamak, sana sahip olmak muradım.

Denizde yitip gitmiş suyun kenarında,
ne yitirir kendini, ne çıkar ortaya.



Miguel HERNÁNDEZ
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MERHABA, GUATEMALA!

Merhaba, yumuşak kanatlı, kumral Guatemala!
Sevginin, kardeşliğin toprağı, merhaba!
Merhaba, sessizliğin,yalnızlığın türküsü, Guatemala!
Merhaba, iyiliğin eli!
Tanrının eli, merhaba!
Evlâtlarının sırtları birer kapı,
kapar o kapılar dünyanın giriş yerini,
bu etten kemikten kapıların ardına bakma!
Çığlıklar göklere ağar, ve ölüm askerleri
orda parlatır çizmelerini kanla.
İnsan dolu zındanlar, tıklım tıklım, yıkılacak gibi,
tıklım tıklım zındanlara bakma!
Tekmil duvarlar delik deşik kurşunlarla,
delik deşik duvarlara bakma!
Almış başını kaçar korkudan tekmil yollar,
korkudan kaçan yollara bakma!
Kapasın önünü bu kapı senin,
bu kapı bunların hiç birini sana göstermesin,
zincire vurulmuş insanın sırtı, bu kapı.
Tarlalara, yeşermiş taze bitkilere bakma!
Boyunduruğa, darağacına bakma!
Kiliselere, kutsal eşyaya bakma!
Körüz biz, kör olmasına körüz ama,
kızımız, anamız, avradımızsın sen bizim,
ne olur, uzak kalma gözümüzden.
Bugün kızımız ellere satılık.
Cezası yok mu bunun! Nerdesin, ceza?
Ağzının açmaz kimse, kıpırdatmaz dudağı
ama herkes, gece gündüz, ve inanmadan,
senin görmediğini görür, ey vatan,
görür şölen yemekleri yediğini
iri kemikli, et yiyici büyük korsanın,
senin memelerinden yapılmış yemekler,
senin pütürlü memelerinden,
ey canım toprak!
Seni satanları görür, hepsi bekçilik eder, hepsi nöbette:
Yersin yumruğu, tekmeyi, kırbacı, kurşunu,
bu altın şölenin tadını hiç kimse kaçırmayacak.
Şu rüzgâr söndürecekse söndürsün artık
senin göklerini ışıklarıyla boyayan çırağıyı,
kaplasın gün ışığını sonsuz karanlıklar;
Büyük korsan, şu hayvan gözlü,
evinde, toplamış eşini dostunu,
hart hart yer durur vatanı,
nasıl oynarsa bir top oyuncusu topla,
öyle okşar durur ötesini berisini,
bekler kendinden geçsin, koyversin kendini,
kolları arasında, utancından.
Hâlâ neden kararsız gökyüzü?
Tanrı bu kadar kötü mü ki?
Bunca şirinliği, birikmiş güzelliği silip süpürmek için
yürürken deniz karalara, göllere doğru,
öç alan bir deprem atarken her şeyi ölümün ağzına,
büyük korsan tükürürken tütününü,
titrek sesiyle tırmalar dururken
perişan vatanın kokulu kulağını!
Hâlâ neden kararmaz gökyüzü?
Tanrı bu kadar kötü mü ki?

Köleliğin kısır, verimsiz kumsalında
zaman diye bir şey yok.
Zaman yapraklarda, dallardaydı,
gövdelerindeydi ağaçların, ve köklerinde,
cıvıl cıvıl bir şeydi zaman, yaşayan, canlı,
zaman yaşamıydı yani insanoğlunun.
Bir gün vatan yurdun bütün saatlerinde yaşamıştı bu zamanı.
Ama bugün gelin görün ki,
doyurmak için koca korsan aç karnını,
bir bir kendisi saymakta bu zamanın günlerini.
Ateş, kasırga, şimşek, nerdesiniz, çabuk olun!
Vatan ki bir dilber, bir içim suydu,
belindeki kemer parçalanmış bir menteşe!
O sülün boy, o su testisi, o başının tacı,
dilberliğini yapan şeyler değil de neydi?
O güzelim papuçlar değil miydi alımını arttıran?
Çıkın alevler, sarılın ağaçların, ürünlerin boğazına,
yansın büyük korsanın önünde toprak yalım yalım!
Ölüm zamanı sarmakta!
Ölüm sarmakta dünyayı!
Yok olsun bütün hayat adası!
Yok olsun bütün hayal adası!
Vatan satılmıştır büyük korsana!
Uyur ağaçlar kışın.
Vatanda uyusun ağaçlar gibi.
Peşinde bir sürü kuyruğuyla
büyük korsan saltanat sürsün,
vatan da uyusun bu köle haliyle,
yıldızlara,haydi parlayın, diyeceğimiz güne dek,
yansıtın gökyüzüne bu çınlayan sevinci,
diyeceğimiz güne dek sulara,
haydi uyanın, diyeceğimiz güne dek ölülere,
işte o gün geldi, diyeceğimiz güne dek,
evlerimiz kurtuldu cellâtlardan,
hayat zulümden ve korkudan kurtuldu,
kurtuldu yabancılardan toprak,
haydi, ekelim tohumu,
altın buğdayı devşirelim, tam zamanı,
açalım kollarımızı, sarılalım sevgili vatanın boynuna,
gözlerimizde mutluluğun yağmuru;
evlâtlarının arasındasın işte,
evlâtların işte seninle sarmaşdolaş,
diyeceğimiz o mutlu güne dek,
vatan uyusun!



Miguel Angel ASTURIAS
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ŞİİR


Ben de pek hoşlanmıyorum şiirden: çok daha önemli şeyler
olmalı bütün bu zırıltıdan öte.
Ne var ki, insan katıksız bir nefretle okuyunca şiiri,
gene de
gerçeğin bir yeri olduğunu görüyor onda.
Kavrayabilen eller, açabilen
gözler, gerekirse diken diken
olabilen saçlar, öyle şatafatlı yorumlara açık
oldukları için değil, yararlı oldukları için
önemlidirler. Anlaşılmayacak kadar uzaklaşırlarsa
asıllarından.
aynı şey hepimiz için de söylenebilir, anlamadığımız
şeye hayranlık duyamayız, denir: baş aşağı bir
tavana tutunan ya da yiyecek arayan yarasa,

ileri doğru iten filler, başıboş dolaşan bir at,
bir ağacın altında
yorulmadan duran kurt, sinekten huylanan bir at gibi
derisi seğiren oturaklı eleştirmen,
beysbol meraklısı, istatistikçi uzman -
ne de onları apayrı şeyler deyip
'iş yazışmalarına ve okul kitaplarına' karşı çıkmak
geçerli bir davranış olur; hepsi önemlidir
bu olguların. Gene de bir ayrım yapmalı insan:
sözde-şairler önem verdiler diye şiir olamaz her şey,
aramızdaki şairler her türlü gözü pekliği
ve saçmalığı aşıp 'hayal gücünün
harf sektirmeyen titiz bekçileri olmayı üstlenerek

"içlerinde gerçek kurbağalar olan düşsel bahçeleri"
denetimimize sununcaya dek kavuşamayız
şiire.
Bu arada, bir yandan şiirin ham maddesinin tümüyle
ham olması, öte yandan da sahici olmasını
istiyorsanız, o zaman ilgi duyuyorsunuzdur şiire.



Marianne MOORE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÖZYAŞAM ÖYKÜSÜ


Çok korkunçtur benim günahım:
yıldızlarla doldurmak
istediğim insanın yüreğini.
İşte bu yüzden parmaklıklar ardında
tam on dokuz kış
yitirdim gençliğimi.
Çocuktum attıklarında hapse beni
ardından ölüme mahkûm edildim,
soldu yapraklarımın ışığı
taş duvarlar arasında.
Ama izi yoktur damarlarımda
o "İntikam Meleği"nin gölgesinin:
Benim düşler gören acımın
İspanya'dır tek çığlığı.


Marcos ANA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

VASİYET

Öldüğümü kimseye söylemeyin
Dostlar ve düşmanlar
Yalvarıyorum, çıkmasın benim için
Bir haber gazetede
Hiç söz edilmesin
Ne bir anış ne bir duyuru
Öldüğümde kefenlemeyin beni
Bir çarşafa sarın çırçıplak
Çiçek filan da istemez
Yatağımın üstünde mum bile yanmamalı
Sıradan ikinci sınıf bir cenaze arabası, yoksullar için olanından, sade,
Gelmesin peşimden kimse
Ne akrabalar ne eş dost
Yalnızca cenaze arabası, at ve arabacı
Olmasın başka biri ardımda istemem
Bırakın yakılsın cesedim savrulsun küllerim
Çünkü benden
Kalmamalı hiçbir şey geriye
Küllerim bile
Ama yapamazsınız bunu
Gönderin küllerimi Sicilya'ya
Doğduğum Girgenti kasabasında
Gömün alelâde bir kayanın altına



Luigi PIRANDELLO
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ELSA'NIN GÖZLERİ


Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Orada bütün ümitsizleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki herşeyi unuttum içlerinde

Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerinin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdayların üzerinde

Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgâr
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın karılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar.

Ben bu radiumu bir pekbilent taşından çıkardım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Peru'mdur benim Golkond'um Hindistan'ım

Kâinat param parça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın
Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri.



Louis ARAGON
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MUTLU AŞK YOKTUR
İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur
Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur
Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur
Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
Mutlu aşk yoktur
Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da




Louis ARAGON
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MUTLU AŞK YOKTUR


Hiçbir şey elinde değildir insanın:
Ne gücü, ne güçsüzlüğü, ne de yüreği.
Açtığını sansa da kollarını, gölgesi bir haçtır onun.
Paramparça olur avucunda sımsıkı tuttuğu mutluluk.
Bir garip, bir acılı boşluktur günleri.
Mutlu aşk yoktur.

Bir başka kader için giydirilmiş
Silahsız askerlere benzer hayatı.
Çaresiz, kararsız kaldıktan sonra akşamları,
Neye yarar ki sabahları erkenden uyanmaları.
Söyle bunları bir tanem, tut gözyaşlarını.
Mutlu aşk yoktur.


Güzelim, sevgilim, kanayan yaram benim.
Yaralı bir kuş gibi taşırım yüreğimde seni.
Ve onlar bakarlar bilmeksizin, geçerken biz,
Tekrarlayıp ardımdan benim ördüğüm sözleri:
Ve apansız ölürler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur.

Vakit yok artık öğrenmeye hayatı.
Ağlasın birlikte yüreklerimiz gün ışıyıncaya dek.
Küçümencik bir şarkı için bile nice mutsuzluk gerek.
Bir ürperişi bile nice pişmanlıkla ödemek.
Bir ezgi için bile nice gözyaşları dökmek
Mutlu aşk yoktur.

Hüsranla bitmeyen aşk yoktur.
Yara açmayan aşk yoktur kalpte.
İz bırakmayan aşk yoktur insanda.
Ve tıpkı senin gibidir vatan aşkı da.
Gözyaşlarına boğulmayan aşk yoktur.
Mutlu aşk yoktur.
İkimizin aşkıdır bu gene de.


Louis ARAGON
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MUTLU AŞK YOK Kİ DÜNYADA

Aslında hiçbir şey kâr değil insana
Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği
Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa
Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi
Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara
Mutlu aşk yok ki dünyada

Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya
İşte o silahsız askerlere benzer hayatı
Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da
Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları
Söyle yavrum şu sözleri ve sakın ağlama
Mutlu aşk yok ki dünyada

Güzel aşkım tatlı aşkım çıbanım derdim
Yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda
Ve görmeden bakanlar şu halimize bizim
Süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra
Ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna
Mutlu aşk yok ki dünyada

Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan
Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana
En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran
Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya
Ve her kitar havası beslenir hıçkırıkla
Mutlu aşk yok ki dünyada

Acılara batmamış bir aşk söyle bana
Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle
Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama
İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de
Bir aşk yok ki paydos demiş gözyaşlarına
Mutlu aşk yok ki dünyada
Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa



Louis ARAGON
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MUTLU SEVİ YOKTUR


Hiçbir şeyi sürgit elinde tutamaz kişioğlu
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ve ne de yüreğini
Kollarını açtı sanırken bir haç olur gölgesi
Bir tuhaf bir acılı kopmadır günleri
Sıkı sarılmak isterken ezer mutluluğunu
Mutlu sevi yoktur

Yaşamı şu silahsız askerlere benzer
Ki başka bir yazgıyla donatmışlardır onları
Neye yarar sabah erken uyanıp kalkmaları
Çaresiz ve kararsız kalırlar akşamları
Söyle bunları canım gözyaşını tutuver
Mutlu sevi yoktur

Sevgilim güzelim yürekte yaram benim
Bir yaralı kuş gibi taşırım içimde seni
Ve şunlar ki bilmeden izler geçmişimizi
Yineler hep arkamdan ördüğüm sözcükleri
Ve ölmeye can atar koca gözlerin için
Mutlu sevi yoktur

Vakit geç artık çok geç yaşamı öğrenmeye
Ağlasın yüreklerimiz topluca karanlıkta
Bunca mutsuzluk ah küçük bir türkü uğruna
Bir ürperti uğruna bunca sıkıntı bunca
Ve de bunca hıçkırık bir gitar ezgisine
Mutlu sevi yoktur

Hiçbir sevi yoktur ki yoğrulmasın acıyla
Ve hele yurt sevgisi hele özellikle sen
Hiçbir sevi yoktur sarartıp soldurmayan
Ve hele yurt sevgisi hele özellikle sen
Hiçbir sevi yoktur beslenmesin gözyaşıyla
Mutlu sevi yoktur
Ama ikimizin sevisi budur.

Louis ARAGON
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ŞİİR SANATI

Mayıs'ta ölmüş dostlar için
Sadece ama sadece onlar için
İncelik olmalı kafiyelerimde
Gözyaşlarım gibi silahların üstünde
Ve tüm yaşayanlara
Değişse de rüzgarla
Ölüler adına orda bilensin dursun
O beyaz silahı pişmanlık duygusunun
Evli sözcükler yara almış sözcükler
Suçun basbas bağırdığı kafiyeler
Dibinde çıkararak acı bir hikayenin
Çifte su sesini küreklerin
Hem yağmur kadar adi
Parlayan bir cam gibi
Sanki geçitte ayna
Ölen çiçek bluzda
Çocuğun çemberle oynaması
Ayın ırmakta yansıması
Dolaptaki güve otu
Bellekteki bir koku
Kafiyeler kafiyeler orda duyarım
Kırmızı ısısını kanın
Bize hatırlatın bunu
İnsanlar kadar zalim olduğumuzu
Ve yüreğimiz gücünü yitirdi mi
Unutkanlık uykusundan uyandırın bizi
Sönmüş lambayı yakın yeniden
Yine ses gelsin boşalan kadehlerden
Ben hep şarkı söylemekteyim orda
Mayıs'ta ölen dostlarım arasında


Louis ARAGON
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YALNIZLIK

Yine sensizim, yine yalnız
Hasretin çöküyor üstüme
Yoruldum artık ağırlaşıyor bu yük,
Gün geçtikçe taşıyamıyorum sensizliği
Omuzlarım acıyor,
Yanlızlıkta kendi derdinde.
"Bana yardım edermisin" diyememki
İstese de yardım edemez
Çökmüş gibi
O da solmuş benim gibi
O'da doyamamış sevdiğine sanki
Bu yüzden adı yanızlıktır belki
Benimle konuşmuyor, kimseyle derdini paylaşmıyor
Sadece dinliyor,
Göz yaşlarımı silmeye çalışıyor
Dinmeyecek sen dönene kadar
O'da bilyor.
Mutsuzluğa alışmış benim gibi,
O'nu güldürecek tek şey;
Birlikteliğin resmi,
Beni ise; sevdiğimin hayali,
kalbime gömdüğüm sevgi..
Merak etme sen, mutluyum burada
Mutlu olacağım kadar ben
Ağladığıma bakma, alışkanlık olmuş o zaten
Gözyaşlarım özgürlük istiyor..
Sıkılmışlar benden..
Gittikten sonra sen,
Ne dostlar kazandım ben...
Karanlık..
Mutsuzluk..
YALNIZLIK..
Sensizlik..
Gözyaşları..
Hüzün..
Hasret..
Böyle devam ederse
Nefrette..
Kinde bize katılacak elbet

Akma gözyaşlarım
Dönecek..
Sen birazcık Sabret.....

M.K.Y
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Aşk Papatyası...

Elinin sıcaklığını hissetmese de elim...
Bakışlarında kaybolmasa da gözlerim
Nasıl oldu bilemiyorum güzelim
Sevgin gönlümde büyüdü meleğim...

Tebessüm ederken parlıyor mu bakışların
Ya da ağlarken hüzün mü kokar göz yaşların
Bilmem ki gözün değmedi gözüme ama
Sen gizli dünyamın aşk papatyasısın canım...

Gönül sesine yansıyan saflığın
Cümlelere sığınışıdır ruhunun
Hece hece yaydığın aşk ışığını
Ve yüreğindeki yazılmamış şiirini sevdim...

İbrahim Ethem Bingül

Yazılmış şiirler yanında bir de yazılmamış şiirler olsun...
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Kızak?

Sussam duyacaksın sesimi
Rüzgar taşıyacak gönlümün esintisini
Ağlarsam ıslanacak bedenin biliyorum
Dokunacak hayallerine ellerim
Yüreğim gibi yüreğin üşüyecek her gece
Sustum seni dinliyorum

Uzak umutlara gülüyorum artık
Bir yürek sunuyor güneşi kaybeden kızıllık
Bir soluk sanki bir sayha kulaklarımda

Ne yana baksam yüreğim ısınıyor bil ki
Mutlu ferah emin bir yürek gördüğüm
Denizinde yüzme cesareti göstere bilecek miyim

Sevinç çarpar mı hayallerimi
Hesabı sorulur mu yenilgilerin
?yenilgi yenilgi büyüyen? zafer mi
İşte pes ettim sürüldüm bir sürgüne
Bir zemheri karanlığında açıldı yüreğim
Gizlenirsem görülmeyeceğimi sanırdım

Sana kış?dan sonraki mevsimde geleceğim
Bir kardelen cesaretinde yolculuğum
Kızakla ineceğim bir dağdan denizine
Rüyalarında uçan çocuğun yolculuğu gibi
Sızlayacak yüreğim ayaklarım yere bastığında
Gözlerimi bir lalenin kokusuna açacağım

Kuytu bir koydan açılmak mor bir takayla denize
Geceler gibi belirsiz ufuklarda yaşanmalı tenhalık
Sen sendeki saklı seni fısılda sol kulağıma
Ben sana bir Nisan yağmuru gibi yağarken
Hayata karşı bir galibiyet kazanmak için
Acıların ve yaşanmamışların ötesinde
Mor takanın dalgalara sarıldığı gibi sarılıp
Bir kızakla birbirimizin yüreklerine kayarken
Bir günah aksın yüreğe bir bağışlanma donsun dillerde...




Dr.Hamza Yasar OCAK
 
Üst