Merhaba,
Konuyu mevzuata fazla boğmadan, belirtmiş olduğunuz işlerin aşağıdaki yargı kararlarında ve maliye bakanlığı özelgelerinden de anlaşılacağı üzere, özel inşaat işi olduğunu belirtmek yeterlidir.
Söz konusu inşaat işi ile ilgili olarak; yapılan dairelerle ilgili maliyetler envanterinizde stok olarak yer alır ve bunlar satıldıkça, maliyet bedelleriyle karşılaştırılarak ortaya çıkan kar/zarar kazancın tespitinde dikkate alınır.
Konuyla ilgili yargı kararları ve Maliye özelgeleri:
Danıştay Dördüncü Daire
Tarih : 15.04.1982
Esas No. : 1981/1739
Karar No. : 1982/1506Özel inşaat işinde sağlanan gelirin, dairelerin satıldığı yılda beyanı gerekir..
Ortağı bulunduğu adi ortaklığın 1976 takvim yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu, davalı adına re'sen takdir yoluyla salınan Gelir Vergisi ile kesilen kaçakçılık cezasını; ortaklığın yaptığı 33 daireli apartman inşaatım 1976 yılında bittiği ve 26 dairesinin alıcılarına teslim edildiği, 7 dairenin ise ertesi yıla devredildiğinin ortakların beyanı ile saptandığı özel inşaat işinde sağlanan gelirin dairelerin satıldığı yılda beyanı gerekeceğinden, inşaatın bitim yılındaki beyan kabul edilmeyerek olayın takdire intikali ve takdir edilen matrah üzerinden yapılan tarhiyatın yerinde olduğuna oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay Dördüncü Daire
Tarih : 18.01.1994
Esas No. : 1993/622
Karar No. : 1994/216
Bir kimsenin satma üzere kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaattan dolayı alıcıdan tahsil ettiği bedel, istihkak bedeli değil ancak satış bedeli olarak isimlendirileceğinden 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. Maddesi kapsamında düşünülemez. Bu nedenle de belirtilen türde inşaat yapan yükümlü hakkında Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 116. maddesinin beşinci fıkrası hükmünün uygulanması mümkün değildir.
İstemin Özeti: inşaat taahhüt işiyle uğraşan davacının 1989 yılma ait yıllık gelir vergisi beyannamesini, arsa karşılığı yapmakta olduğu inşaatın bitmemesi nedeniyle boş olarak vermesi üzerine adına hayat standardı esasına göre gelir vergisi ve geçici vergi salınmış, ağır kusur cezası verilmiştir. Eskişehir 1. Vergi Mahkemesinin 27.11.1992 Günlü ve 1992/510 Sayılı kararıyla; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun birden fazla takvim yılma sirayet eden inşaat ve onarma işleriyle ilgili 42 ve müteakip maddelerindeki hükümlerde inşaat işinin resmi ya da özel inşaat işi olması yolunda bir ayırım bulunmadığı dikkate alındığında aynı kanunun mükerrer 116. maddesine göre yapılacak uygulamada inşaat işinin bitim tarihinin gözönünde bulundurulması gerektiğinden davacının yapmakta olduğu özel inşaatın devam ettiği 1989 yılıyla ilgili olarak yapılan cezalı tarhiyatta isabet bulunmadığı gerekçesiyle salınan vergiler ve kesilen ağır kusur cezası kaldırılmıştır. Vergi Dairesi Müdürlüğü, davacının yapmakta olduğu inşaat işinin Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. maddesi kapsamında olmadığım ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Karar: 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun sözü edilen 42. maddesi, birden fazla takvim yılma sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde, kazancın tespit esaslarım özel şekilde düzenlenmiş, diğer faaliyetlerinin aksine kazancın yıllık olarak değil işin sonunda tespit edileceğin! açıklamıştır. Kanun'un sonraki maddelerinde konuyla ilgili diğer özellikler belirtilmiştir. 43. maddesinde, müşterek genel giderlerin ve amortismanların, çeşitli işler nedeniyle dağıtılması konusu düzenlenirken tahsil olunan 'istihkak bedellerinin' bir ölçü olarak kullanıldığı görülmektedir. 94. maddesinde de 42. madde kapsamına giren işler dolayısıyla bu işleri yapanlara ödenen 'istihkak bedelleri'nden söz edilmektedir. Bu düzenlemeler, 42. maddede öngörülen rejimin uygulanmasında inşaat ve onarım işinin, başkası hesabına bir taahhüt uyarınca yapılması gereğini ortaya koymaktadır. Zira istihkak bedeli ödemesi, bir taahhüde bağlı olarak yapılan inşaat ve onarım işlerinde söz konusu olabilir.
Bir kimsenin satmak üzere kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaattan dolayı alıcıdan tahsil ettiği bedel, istihkak bedeli değil ancak satış bedeli olarak isimlendirilir ve 42. madde kapsamında düşünülemez. Satışın arsa payı üzerinden yapılıp inşaatın alıcı ile akdedilen inşaat sözleşmesine göre tasarlanması ya da bu inşaatın müteahhit ile arsa sahibi arasında kat karşılığı olarak yapıIdığına dair bir anlaşma olması da durumu değiştirmez. Özel inşaatlar hangi şartlarla yürütülürse yürütülsün fiilen yapılan iş, inşa edilen dairelerin satışından ibarettir. Bu tür inşaatların herhangi bir kıymet imali ve satışından farkı bulunmadığından, kazanç tespitinin yıllık olarak ve maliyetle satış bedeli karşılaştırılmak suretiyle yapılması gerekir.inşaatın bağımsız bölümleri, muhtelif yıllarda satıldığından satılan kısımla ilgili kazancın, satışın yapıldığı yılda tespiti ve beyanı gerekecektir.
Bu durumda, kendi nam ve hesabına inşaat yapıp sattığı hususunda tereddüt bulunmayan davacının, yıllara yaygın inşaat ve onarım işi yaptığı kabul edilemeyeceğinden hakkında 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 2772 Sayılı Kanun'un 15. maddesiyle eklenen mükerrer 116. maddenin beşinci fıkrası hükmünün uygulanmasına olanak bulunmadığından hayat standardı esasına göre uygulama yapılmasında isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenle Eskişehir 1. Mahkemesinin 1992/510 Sayılı kararın bozulmasına karar verildi.
Danıştay Dördüncü Daire
Tarih : 18.1.1994
Esas No. : 1993/622
Karar No. : 1994/216
Bir kimsenin kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaattan dolayı alıcıdan tahsil ettiği bedel istihkak bedeli değil satış bedelidir ve bu iş yıllara sari inşaat işi sayılmaz.
İstemin Özeti: İnşaat taahhüt işiyle uğraşan davacının 1983 yılma ait yıllık gelir vergisi beyannamesini, arsa karşılığı yapmış olduğu inşaatın bitmemesi nedeniyle boş olarak vermesi üzerine adına hayat standardı esasına göre gelir vergisi ve geçici vergi salınmış, ağır kusur cezası kesilmiştir.......... Vergi Mahkemesinin 27.11.1992 Günlü ve 1992/510 Sayılı kararıyla; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun birden fazla takvim yılma sirayet eden inşaat ve onarma işleriyle ilgili 42 ve müteakip maddelerindeki hükümlerde inşaat işinin resmî ya da özel inşaat işi olması yolunda bir ayırım bulunmadığı dikkate alındığında aynı Kanun'un mükerrer 116. maddesine göre yapılacak uygulamada inşaat işinin bitim tarihinin gözönünde bulundurulması gerektiğinden davacının yapmakta olduğu özel inşaatın devam ettiği 1989 yılıyla ilgili olarak yapılan cezalı tarhiyatta isabet bulunmadığı gerekçesiyle salınan vergiler ve kesilen ağır kusur cezası kaldırılmıştır. Vergi Dairesi Müdürlüğü, davacının yapmakta olduğu inşaat işinin Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. maddesi kapsamında olmadığım ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. '
Karar: 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun sözü edilen 42. maddesi, birden fazla takvim yılma sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde, kazancın tespit esaslarım özel şekilde düzenlemiş, diğer faaliyetlerinin aksine, kazancın yıllık olarak değil işin sonunda tespit edileceğin! açıklamıştır. Kanunun sonraki maddelerinde konuyla ilgili diğer özellikler belirtilmiştir. 43. maddesinde, müşterek genel giderlerin ve amortismanların, çeşitli işler nedeniyle dağıtılması konusu düzenlenirken tahsil olunan 'istihkak bedellerinin' bir ölçü olarak kullanıldığı görülmektedir. 34. maddesinde de 42. madde kapsamına giren işler dolayısıyla bu işleri yapanlara ödenen 'istihkak bedelleri'nden söz edilmektedir. Bu düzenlemeler, 42. maddede öngörülen rejimin uygulanmasında inşaat ve onarım işinin, başkası hesabına bir taahhüt uyarınca yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Zira istihkak bedeli ödemesi, bir taahhüde bağlı olarak yapılan inşaat ve onarım işlerinde söz konusu olabilir. •
Bir kimsenin satmak üzere kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaattan dolayı alıcıdan tahsil ettiği bedel, istihkak bedeli değil ancak satış bedeli olarak isimlendirilir ve 42. madde kapsamında düşünülemez. Satışın arsa payı üzerinden yapılıp inşaatın alıcı ile akdedilen inşaat sözleşmesine göre tasarlanması ya da bu inşaatın müteahhit ile arsa sahibi arasında kat karşılığı olarak yapıldığına dair bir anlaşma olması da durumu değiştirmez. Özel inşaatlar hangi şartlarla yürütülürse yürütülsün fiilen yapılan iş, inşa edilen dairelerin satışından ibarettir. Bu tür inşaatların herhangi bir kıymet imali ve satışından farkı bulunmadığından, kazanç tespitinin yıllık olarak ve maliyetle satışından farkı bulunmadığından, kazanç tespitinin yıllık olarak ve maliyetle satış bedeli karşılaştırılmak suretiyle yapılması gerekir. İnşaatın bağımsız bölümleri, muhtelif yıllarda satıldığında satılan kısımla ilgili kazancın, satışın yapıldığı yılda tespiti ve beyanı gerekecektir.
Bu durumda, kendi nam ve hesabına inşaat yapıp sattığı hususunda tereddüt bulunmayan davacının, yıllara yaygın inşaat ve onarım işi yaptığı kabul edilemiyeceğinden hakkında 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 2772 Sayılı Kanunun 15. maddesiyle eklenen mükerrer 116. maddenin beşinci fıkrası hükmünün uygulanmasına olanak bulunmadığından hayat standardı esasına göre uygulama yapılmasında isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenle ......... Vergi Mahkemesinin 1992/510 Sayılı kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.
Maliye ve Gümrük Bakanlığı Özelgesi
Tarih : 14.05.1984
Sayı : 1112113
Taahhüt işi olmayan ve özel inşaat niteliğinde bulunan inşaat işinin, GVK'nun yıllara yaygın inşaat ve onarım işleriyle ilgili 42 44. maddelerine göre vergilendirilmesi mümkün değildir.
Bilindiği üzere, bir işin Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. maddesi kapsamında mütalaa edilebilmesi için,
1. inşaat ve onarma işi olması,
2. Yıllara sirayet etmesi,
3. Başkasına karşı taahhüt edilmiş olması gerekir.
Dilekçenizin incelenmesinden, şirketinizce yapılan inşaat işinin Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. maddesinde belirtilen bir taahhüt işi olmayıp, özel inşaat niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, sözü edilen inşaat işinden sağladığınız kazancın Gelir Vergisi Kanunu'nun 4244. maddelerine göre tespiti mümkün değildir.
Danıştay Üçüncü Daire
Tarih : 28.04.1993
Esas No. : 1991/2953
Karar No. : 1993/1524Özel inşaat işinde, inşa edilen daire ve işyerlerinin satışı yapılmadıkça, karzararın doğmasından söz edilemez.
Kat karşılığı özel inşaat (YapSatcılık) işi yapan davacı şirketin 1989 takvim yılı işlemlerinin incelenmesi sonucunda tespit edilen matrah farkı üzerinden adına ikmalen salınan kurumlar vergisi ve kesilen kaçakçılık ve özel usulsüzlük cezalarına karşı açılan davayı; Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13. maddesinde, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu'nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağının öngörüldüğü, ticari kazançta vergiyi doğuran olayın, malın satışı veya alacağın doğmasıyla tekemmül edeceği, özel inşaat işinde inşa edilen daire ve işyerlerinin satışı yapılmadıkça kar, zararın doğmasından söz edilemiyeceği, bu durumda inşa edilen bağımsız bölümleri mal mevcudu olarak envanterde yer alacağından inşaatın 1989 yılında tamamlanmasının ve 1990 yılında maliyete dahil giderin yapılmamış olmasının vergiyi doğuran olayın 1989 yılında 6 adet bağımsız bölümün satışının yapılarak sağlanan 40.000.000 lira ticari kazancın dönem beyannamesiyle beyan edildiğinin anlaşıldığı, 1989 envanterinde yer alan bağımsız bölümlerden 1990 yılında satışı yapılarak teslim edilenlerden sağlanan hasılatında bu dönem beyannamesiyle beyan edildiğinin sabit bulunması karşısında inşaatların 1989 takvim yılında tamamlanması sebebiyle Gelir Vergisi Kanunu'nun 44. maddesi gereğince ticari kazancında bu dönemde beyan edilmesi gerektiği sebebiyle davacı adına salınan vergilerle kesilen kaçakçılık ve özel usulsüzlük cezalarında yasal isabet görülmediği gerekçesiyle kabul ederek yapılan kaçakçılık cezalı tarhiyatı ve kesilen özel usulsüzlük cezasını kaldıran Vergi Mahkemesi kararının; inceleme raporuna göre yapılan tarhiyatın kanunî ve yerinde olduğu ileri sürülerek bozulması isteminin reddine oybirliğiyle karar verildi.
T.C
DANIŞTAY
Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No : 2004/229
Karar No: 2005/55Özeti : Arsa payı karşılığı inşaat işi yapan davacının faaliyetinin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği hakkında.
Temyiz Eden : Kalekapı Vergi Dairesi Müdürlüğü - ANTALYA
Karşı Taraf :...
İstemin Özeti : Arsa payı karşılığı yapımını üstlendiği apartman inşaatı işi nedeniyle mükellefiyet kaydı yaptırmadığı ve yükümlülüklerini yerine getirmediği yolunda düzenlenen inceleme raporuyla davacı adına hayat standardı esasına göre belirlenen matrah üzerinden 1997 yılı için re'sen ağır kusur cezalı gelir vergisi ve fon payı salınmış, aslı aranmayan geçici vergi için ağır kusur cezası kesilmiştir.
Antalya Vergi Mahkemesi 19.10.2001 günlü ve E:2001/443, K:2001/708 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinin 2nci fıkrasının l inci bendinde, vergi beyannamesinin kanuni süresi geçtiği halde verilmemiş olmasının re'sen takdir nedeni olarak kabul edildiği, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinin 4 üncü bendinde, gayrimenkullerin alım satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerinden elde ettikleri kazancın ticari kazanç olarak sayıldığı, aynı Yasanın 42 nci maddesinde ise; birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde kar veya zararın işin bittiği yıl kati olarak tespit edileceği ve tamamının o yılın geliri sayılarak mezkur yıl beyannamesinde gösterileceği hükmünün getirildiği, 44 üncü maddesinde inşaat onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan hallerde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın düzenlendiği tarih; diğer hallerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarihin bitim tarihi olarak kabul edileceği, anılan Kanunun olay tarihinde yürürlükte bulunan 116 nci maddesinin 5 inci fıkrasında da; hayat standardı esasının birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde işin devam ettiği yıllar ve bu yıllar için geçerli olan gösterge tutarlarının gözönüne alınarak topluca uygulanacağı hükmünü amir olduğu, davaya konu inşaatın yapımına ister davalı idarenin kabul ettiği gibi 1995 yılında ister davacının iddia ettiği gibi 1998 yılında başlanmış olsun her halükarda 2000 takvim yılı itibarıyla işin tamamlandığı taraflar arasında ihtilafsız olduğundan ve böylece inşaat işinin bir yıldan fazla sürdüğü açık olduğundan bu faaliyetin vergilendirilmesinde 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesindeki usulün uygulanması ve yasa hükümlerine göre, inşaat işiyle ilgili kazancın vergilendirilmesinin inşaatın bitim tarihinde verilecek beyanname üzerinden yapılmasının gerektiği, 1997 yılında bu işe ilişkin beyanname verilmediğinden bahisle hayat standardı esasına göre re'sen yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesi ile vergi ve cezaları kaldırmıştır.
Vergi dairesi müdürlüğünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi 10.3.2004 günlü ve E:2002/742, K:2004/678 sayılı kararıyla; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesinde birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarım işlerinde kazancın tespit esaslarının özel şekilde düzenlendiği ve dönemsellik ilkesinin istisnası olan bu düzenlemeyle, kazancın yıllık olarak değil, işin sonunda tespit edileceğininbelirtilerek, 42 nci maddede öngörülen vergilemenin uygulanmasında, birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarım işinin başkası hesabına bir taahhüt uyarınca yapılması gerekliliğinin ortaya konulduğu, bir kimsenin satmak üzere kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaatların, hangi şartlarla yürütülürse yürütülsün herhangi bir kıymet imali ve satışından farkı bulunmadığından, 42 nci madde kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı ve bu tür inşaatlarda kazancın tespitinin yıllık olarak ve ilgili yıla ilişkin maliyet ve satış bedelinin karşılaştırılması suretiyle yapılmasının dönemsellik ilkesinin bir sonucu olduğu, kendi nam ve hesabına arsa payı karşılığı inşaat yapıp sattığı ve beyanname vermediği hususunda uyuşmazlık bulunmayan davacı adına, inceleme raporuna dayanılarak 1997 yılı için hayat standardı temel gösterge tutarı dikkate alınarak re'sen yapılan tarhiyatın, Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesine göre inşaat işiyle ilgili kazancın işin bitim yılında verilecek beyanname üzerinden vergilendirilmesi gerektiği gerekçesiyle kaldırılması yolunda verilen vergi mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Antalya Vergi Mahkemesi 6.7.2004 günlü ve E:2004/589, K:2004/590 sayılı kararıyla, ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak; bozma kararında, bir kimsenin satmak üzere kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaatların hangi şartlarla yürütülürse yürütülsün herhangi bir kıymet imali ve satışından farkı bulunmadığından 42 nci madde kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiş ise de; Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesi hükmünün taahhüt işleri ile sınırlı olmadığı, kendi nam ve hesabına inşaat ve onarım işi yapanları da kapsadığı, arsası paylara bölünüp hisse halinde başkalarına satıldıktan sonra, arsa payı alıcılarına taahhüt edilen inşaatın, yapanın kendi nam ve hesabına yapıldığının kabulünün mümkün olmadığı, Danıştay Üçüncü Dairesinin 4.2.1987 günlü ve E: 1986/1816, K: 1987/347 sayılı kararının da bu yönde olduğu gerekçesiyle vergi ve cezaların kaldırılması yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Israr kararı vergi dairesi müdürlüğünce temyiz edilmiş, yapılan tarhiyatta yasaya aykırılık bulunmadığı ileri_sürülerek kararın bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Özlem ULAŞ'ın Düşüncesi: 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesinde öngörülen özel vergileme rejiminin uygulanabilmesi için, faaliyetin konusunun inşaat ve onarma işi olması yanısıra, inşaat ve onarma işinin taahhüde bağlı olarak yapılması gerekmekte olup, arsa payı karşılığı inşaat işi yapan davacının bu madde kapsamında faaliyette bulunduğu kabul edilmeyeceğinden temyiz isteminin kabulüyle aksi yönde verilen ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Sefer YILDIRIM'ın Düşüncesi: İdare ve yergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Arsa payı karşılığı olarak yapımı üstlenilen ve 2000 yılında tamamlanan apartman inşaatı nedeniyle mükellefiyet kaydı yaptırmamak suretiyle vergi yükümlülüklerinin yerine getirilmediği ve gelir vergisi beyannamesinin verilmediği yolunda düzenlenen vergi inceleme raporu üzerine ihtilaflı döneme ilişkin hayat standardı gösterge tutarları esas alınarak davacı adına 1997 yılı için re'sen salınan ağır kusur cezalı gelir vergisi ve fon payı ile aslı aranmayan geçici vergi üzerinden kesilen ağır kusur cezasını kaldıran vergi mahkemesi ısrar kararı temyiz edilmiştir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ihtilaflı dönemde yürürlükte bulunan 2361 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle değişik "Birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işleri" başlıklı 42 nci maddesinde; birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde kar veya zararın işin bittiği yıl kati olarak tespit edileceği ve tamamının o yılın geliri sayılarak, mezkur yıl beyannamesinde gösterileceği, mükelleflerin bu madde kapsamına giren hallerde her inşaat ve onarım işinin hasılat ve giderlerini ayrı bir defterde veya tutmakta oldukları defterlerin ayrı sayfalarında göstermeye ve düzenleyecekleri beyannameleri işlerin ikmal edildiği takvim yılını takip eden yılın Mart ayı sonuna kadar vermeye mecbur oldukları düzenlemesi yer almaktadır.
Anılan 42 nci maddenin, arsa payı karşılığı inşaat işi yapan davacı hakkında uygulanıp uygulanmayacağı uyuşmazlığın özünü oluşturmaktadır. Bu maddede, birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde kazancın tepit esasları özel olarak düzenlenmiş, diğer faaliyetlerin aksine kazancın yıllık olarak değil, işin sonunda tespit edileceği belirtilmiştir. Kanunun devam eden maddelerinde konuyla ilgili diğer özellikler belirtilmiş, 43 üncü maddede de müşterek genel giderler ve amortismanların çeşitli işler nedeniyle dağıtılması konusu düzenlenirken, tahsil olunan "istihkak bedelleri"nin bir ölçü olarak kullanıldığı görülmektedir. Kanunun 94 üncü maddesinde de 42 nci madde kapsamına giren işler dolayısıyla bu işleri yapanlara ödenen "istihkak bedelleri"nden söz edilmektedir. Tüm düzenlemeler birlikte dikkate alındığında 42 nci maddede öngörülen rejimin inşaat ve onarım işinin başkası hesabına, bir taahhüt uyarınca yapılması halinde uygulanabileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Zira istihkak bedeli ödemesi, ancak bir taahhüde bağlı olarak yapılan inşaat ve onarım işlerinde söz konusu olabilir.
Bir kimsenin satmak üzere kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaat dolayısıyla alıcıdan tahsil ettiği bedel, istihkak bedeli değil, satış bedelidir ve 42 nci madde kapsamında düşünülemez. Satışın arsa payı üzerinden yapılıp inşaatın alıcı ile aktedilen sözleşmeye göre tasarlanması da bu durumu değiştirmez. Özel inşaatlar hangi şartlarla yürütülürse yürütülsün, fiilen yapılan iş inşa edilen dairelerin satışından ibaret olup, bu tür inşaatların herhangi bir kıymet imali ve satışından farkı bulunmadığından kazanç tespitinin yıllık olarak ve maliyetle satış bedelinin karşılaştırılması suretiyle kazancın dönemselliği ilkesine göre yapılması gerektiğinden, kendi nam ve hesabına arsa payı karşılığı inşaat yapıp sattığı ve beyanname vermediği hususunda uyuşmazlık bulunmayan davacı adına, inceleme raporuna dayanılarak 1997 yılı için hayat standardı temel gösterge tutarı dikkate alınarak re'sen yapılan tarhiyatın, Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesine göre inşaat işiyle ilgili kazancın işin bitim yılında verilecek beyanname üzerinden vergilendirilmesi gerektiği yönünde verilen ısrar kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Antalya Vergi Mahkemesinin 6.7.2004 günlü ve E:2004/589, K:2004/590 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 1.4.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bozulması istenen mahkeme kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında yerinde ve Antalya Vergi Mahkemesinin 6.7.2004 günlü ve E:2004/589, K:2004/590 sayılı ısrar kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte olmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.