Vanda Yaşadığımız Rektör Olayını Sizce Nasıl Buluyorsunuz?

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan g.günal
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Üyelik
23 Tem 2005
Mesajlar
76
Konum
TEKİRDAĞ
merhabalar sayın forum üyeleri
acaba Vanda yaşadığımız rektör davasını sizce nasıl buluyorsunuz

bu konuyu inanın bu güne kadar neden oldu bilmiyoprdum daha sonra aldığım bir mail beni bilgilendirdi ve hakta vermedim değil yani yazıyabuyryn birde sizler okuyun arkadaşlar

bu yazılar alıntıdır arkadaşlar




Cumhuriyetçiyim, laikim, istediğimi yaparım!

Son günlerde gündemi yoğun şekilde meşgul eden Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın tutuklanması olayı birçok açıdan üzerinde düşünülmeye değer kareler bıraktı zihinlerimizde.

Prof. Dr. Yücel Aşkın hakkında 25 milyon dolarlık tıbbi alım ihalesine fesat karıştırmak ve çıkar amaçlı suç örgütü kurmak suçlarından dolayı soruşturma başlatılmış ve bu soruşturma kapsamında tutuklanarak cezaevine konulmuştur. Hukukun üstünlüğünü ilke olarak kabul etmiş bir ülkede bu durum gayet normal karşılanmalı iken başta YÖK olmak üzere birçok kurum bu girişimin hükümetin bir komplosu olduğunu, Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın Cumhuriyetçi olmasından dolayı diyet ödediğini iddia ettiler. Öncelikle şunu belirtelim ki Prof. Dr. Yücel Aşkın hakkında devam eden yargılama sonucunda suçlu olup olmadığı ortaya çıkacak, hakkındaki suçlamaların doğru olup olmadığı henüz belli değil; ancak bir kişinin hakkında soruşturma açılması için yasalarımızın öngördüğü kriter kuvvetli şüphenin varlığıdır.

Peki suçlamaların dayandığı olayların içeriği neydi ki soruşturmayı yürüten savcıda kuvvetli şüphe oluştu ve bu süreç başladı. Mesela ihaleye fesat karıştırmak; acaba gerçekten böyle bir şey var mı? Olay hakkında basına yansıyan bilgilere göre 25 milyon dolarlık bir tıbbi alım esnasında teklif veren Ren-Med adlı şirket ihaleyi kazanan İspanyol şirketine göre % 300’e varan ucuzlukta ve aynı kalitede ürün verebileceğini komisyona iletmiş olmasına rağmen ihaleyi kazanamamış, dahası ihale sonrası teslim edilmesi gereken mallar yerine daha ucuz başka marka mallar teslim edilmiş ve buna itiraz edilmemiş. Bu arada Danıştay ihaleyi incelemeye almış ve ihale komisyonu hakkında soruşturma izni istemiş; ancak rektör tarafından gerekli izin verilmemiş, buna rağmen ihale komisyonu üyeleri üniversite içerisinde hızla yükselmiş. Tüm bunlar Danıştay 2. Dairesi’nin 2004/55 sayılı kararıyla tespit edilmiş.

Yolsuzlukları savunmaya ‘cumhuriyet kılıfı’

Ayrıca sayın rektörün üniversitedeki icraatları bunlardan ibaret değil, bir petrol şirketinden hibe yolu ile edinilen lüks bir otomobili makam aracı yapıyor, üniversitenin verdiği aracı ise eşinin özel hizmetine tahsis ediyor, tahsis edilenler bununla sınırlı değil, üniversite personellerinden bazıları da eşinin ve kendisinin özel hizmetine alınıyor. Ve tabii ki birtakım bilimsel çalışmalar için yurtdışı ziyaretleri yapılıyor. Aile efradı ve eş dostun da katıldığı bu geziler gidilen ülkedeki festivallere, özel günlere denk geliyor hep, basına yansıyan ve burada ifade etme lüzumu görmediğim daha birçok usulsüzlük iddiası var sayın rektör hakkında. Tabii bütün bunlar savcının kafasında kuvvetli şüpheyi uyandırmış olacak ki hakkında soruşturma başlatıldı. Ancak daha önce de dediğim gibi şu anda suçluluğu hakkında bir şey söyleyemeyiz, suçlu olup olmadığı davanın neticesinde ortaya çıkacaktır.

Fakat sorgulanması gereken daha önemli bir mesele var, o da sayın rektörün hukuka aykırılığı öngörülebilecek bunca eylem ve işlemi hiç tereddütsüz nasıl yapabildiğidir. Hangi güç arkasına sığınmıştır ki bir gün bu işlemlerinden dolayı kendisine kimsenin hesap soramayacağını düşünmektedir. Acaba sayın rektör, irtica ile mücadele eden bir cumhuriyetçi olduğundan hareketle yaptığı bu yanlışlıkların mazur görüleceğini düşünmüş olabilir mi? Öyle ya kurumunda o kadar bilim adamını irticacı diye fişleyip sürgün etmiştir, öğrencilere karşı dinci veya değil diye ayırım yapmıştır, güya cumhuriyetçilere mevki makam vermiştir ve onların her türlü yanlışına göz yummuştur, canım bütün bunlara rağmen kendisine ancak madalya takılmalıdır, başka bir karşılık beklenmemelidir. Bu düşünüş sayın rektörün bu kadar rahat davranmasına neden olmuş olabilir mi? Yine başta İnönü Üniversitesi’nde ve 19 Mayıs Üniversitesi’nde olmak üzere birçok üniversitede yaşananların arkasında da bu düşünüş olabilir mi? Peki bu yaşananlar bir bir ortaya çıkmaya başladığında sırf benim gibi düşünüyor, irtica ile mücadele ediyor gibi gerekçelerin arkasına sığınarak bu kişilere sahip çıkmak hatta sorunu Cumhuriyet’i savunmakla eşdeğer tutmak Cumhuriyet’in hangi ilkesi ile bağdaşır, hangi mantıklı kafanın yapacağı iştir. Bunu anlamak da gerçekten çok zor görünmektedir. Acaba bu savunmayı yapanlar bu değerlere sığınarak yapılan birçok yolsuzluğun ve çirkinliğin bir seylap gibi ortalığı kaplayacağından korkuyor olabilirler mi? Kısaca Cumhuriyetçiyim, laikim, istediğimi yaparım gibi bir bilinçaltı gerçeği var karşımızda. Evet ne yazık ki kral çıplak, kimselerin sorgulamaya cesaret edemediği bu kalkan arkasında olmak birilerinin işine geliyor.

Yargıya hiç bu kadar gözdağı verilmemişti

Bu bağlamda YÖK, Barolar Birliği ve birçok kuruluşun tepkilerini anlamak mümkün olacaktır. Avrupa Birliği ile müzakerelerin başladığı şu günlerde yolsuzlukla mücadele biraz daha önemli hale gelmiştir. Zira müzakere edilmesi gereken konulardan birisi de yolsuzlukla mücadeledir. Artık hiç kimse birtakım dokunulmazların arkasına sığınarak yolsuzluk yapamayacaktır, gerekirse o kalkanların arkasından çıkarılmak suretiyle mahkeme önüne geleceklerdir. Böyle kişilere sahip çıkmak, ortalığı ayağa kaldırmak, topluca mitinge gider gibi kapıları aşındırmak da fayda etmeyecektir. Ancak AB sürecinde biraz daha hızlanan yolsuzlukla mücadele hamlesi artık bu dokunulmaz kalkanların arkasına sığınarak bu işi yapanları da kapsayacak şekilde büyüyerek devam etmektedir ve etmelidir. Ülkemizde bu hamleyi omuzlayacak yeterlilikte hakim ve savcılar vardır. Onlar hiçbir kurum ve güçten etkilenmeden bağımsız bir meslek icra etmenin onuru ile yollarına devam edeceklerdir. Uluslararası saydamlık örgütünün düzenli olarak açıkladığı yolsuzlukla mücadele listesinde Türkiye’nin 8 basamak yukarı çıkması da bunun bir göstergesidir. Artık bu yükseliş durmaksızın devam edecektir. Bu, aydınlık bir Türkiye’nin de teminatıdır. Bugün bir apartman kapıcısının yanıma yaklaşarak bana şunları söylemesi beni çok şaşırttı. Kapıcı aynen şöyle diyordu: “Abi eğer hükümet 3 Ekim’de müzakere tarihi almamış olsaydı bu YÖK suni bir rejim tartışması ile bu hükümeti devirirdi?” Bir kahkaha attım ve yok canım daha neler, diyerek yanından ayrıldım. Yok canım daha neler...

HAYRETTİN AÇIKGÖZ

HUKUK VE YAŞAM DERNEĞİ GENEL BAŞKANI

23.10.2005

*********************************************************************************



YÖK tarihî bir hata yaptı

Önce neler olduğunu hatırlayalım: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’ın evine ve ofisine baskın düzenlendi. Elde edilen bilgi ve belgeler savcılığa teslim edildi; savcılık bir iddianame hazırladı, avukatlar savunma yaptı ve hâkim tutuklama kararı verdi. Avukatlar karara itiraz etti, mahkeme başvuruyu reddetti. Suçlamalar ağır.

İşte tam bu noktada YÖK, harekete geçti ve kızılca kıyamet koptu. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, bugüne kadar çizmeye çalıştığı ağırbaşlı imajı bir kenara bırakarak hakkında ‘çıkar amaçlı suç örgütü kurmak’, ‘tehdit ve baskı ile ihaleye fesat karıştırmak’ gibi suçlamalar yapılan bir rektöre sahip çıktı. Üstelik meseleyi akla hayale sığmaz bir çizgiye çekerek Türkiye’yi bir ateşin içine attı. ‘Rektör Yücel Aşkın’a sahip çıkmak Cumhuriyet’e sahip çıkmaktır.’ diyor Teziç. İnanılır gibi değil! Ortada düşünce özgürlüğünü tehdit eden bir durum olsa; ya da bilim ve araştırma hürriyetini kısıtlayıcı bir baskı olsa, o zaman Teziç’in bu tavrını ayakta alkışlamak gerekir. Ne gezer! Rektör Bey’in durumu kuşku uyandırıyor. Mesela 5 lojmanda 6 çelik kasa bulundurur mu bir bilim adamı? Üniversitenin başında bulunan bir kişinin tarihi eser kaçakçılığı suçlamasına muhatap olması düşündürücü değil mi? Kabul etmek gerekir ki YÖK, tarihinin en büyük hatasını yaparak yargıya müdahale etti; üstelik şeffaflık esasına dayanan cumhuriyeti kullanarak.

İdeolojik bir gazete ile YÖK’ün aynı üslubu kullanması komik durumlar da çıkardı ortaya. Mesela marjinal sol bir gazete, minder dışına kaçabilmek için işi ta Bediüzzaman Said Nursi’ye kadar götürdü. Neymiş? Bediüzzaman, Medrese tüz Zehra diye bir üniversite hayal ediyormuş da, bunun mekânı Van şehriymiş de, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde o yüzden bir hareketlenme varmış da... İnsanın ‘İyi de kardeşim, bütün bunların menfaat temin etme, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma gibi ağır suçlamalarla ne ilgisi olabilir?’ diyesi geliyor. Bu arada savunma makamı, sorunu adliyede çözeceğine bazı gazeteler üzerinden müdafaa yolunu seçiyor. Mesela ‘bilirkişi’ diye bir isim ortaya atılıyor ve fatura bu kişiye (Sedef Er) çıkarılıyor. Sonra anlaşılıyor ki Er, bilirkişi değil; tasnif memuru olarak çalışan biri. Suçlanmasına neden olan olay da iddianamede bahsi geçen 25 milyon dolarlık tıbbi cihaz alımındaki usulsüzlüğe imza atmamış olması. Zaten o günden sonra ‘başarısız’ ilan edilip görevinden alınmış. Oysa Rektör Bey o güne kadar başarılarından dolayı Sedef Hanım’a teşekkür ve takdir belgeleri vermiş.

Rektör suçsuz olamaz mı?

Peki, Rektör Bey suçsuz olamaz mı? Tabii ki masum olabilir. Zaten bir insan hakkında mahkeme kesin bir hüküm vermedikçe o insan suçsuz kabul edilir. YÖK’ün tavrı bu açıdan da ayıptır. Madem Aşkın’a çok güveniyorsunuz, bırakın Rektör Bey kendini aklasın! Adalet mekanizması üzerinde baskı kurmak vahim bir hatadır. Ortada ifade özgürlüğünü zedeleyecek bir durum varmış gibi meseleyi rejim tartışması haline getirmek YÖK’ün bütün inandırıcılığını yok ediyor. Hatta YÖK üyeleri farkında mı bilinmez; ancak halk sokakta şunu soruyor: Van’daki yolsuzluk iddiasına bu kadar tepki veren YÖK, acaba benzer soruşturmalardan mı çekiniyor? Nerede kaldı temiz toplum söylemleri!

Üniversiteler etrafında oluşan istifhamlara maalesef YÖK’ün kendisi sebep oluyor; çünkü yöneticileri panik içinde hareket ediyor. Basının bir kısmı da bu imajı pekiştirecek şekilde YÖK’e destek veriyor. Dün Cumhuriyet, ‘Akademik destek’ manşetini kullanmıştı. Sanırsınız akademik bir faaliyet var ortada...

Van’da halk YÖK heyetini protesto etmiş. Anadolu’nun hangi asude kentine gitseler benzer bir tepkiyi bulacaklar. Çünkü YÖK’ün bilim özgürlüğü konusundaki cılız duruşunu biliyor vatandaş. O yüzden şimdiki sert tavra bir mana veremiyor. Daha kısa bir süre önce bir üniversitede yapılması düşünülen bir konferans önce tehir edildi sonra yasaklandı. Dünyaya rezil olma durumu ortaya çıkınca konferans apar topar başka bir üniversiteye alındı. Bütün bunlar olurken YÖK’ün ne dediğini hatırlayan var mı? Söz konusu ‘utanç verici suçlar’ olunca mı YÖK eylemci olmayı hatırlıyor?

YÖK; Türk Silahlı Kuvvetleri’ni örnek almalı

Bir de şöyle düşünelim: Rektör Bey, sağcı, muhafazakâr kimliğiyle tanınan bir adam olsun ve bu adam Aşkın’ın muhatap olduğu suçlamalara muhatap olsun; YÖK bu kadar keskin bir destek verir miydi, basın bu kadar yanında ya da ortada olur muydu? Kimse kimseyi kandırmasın; ortaya konan tepkiler, aşiret dayanışmasını çağrıştırıyor. Olacak şey mi Adalet Bakanı’nın makamına baskın düzenlercesine gitmek, yargıyı baskı altına almak, tuhaf ittifaklar kurmak?

Türkiye demokratikleşmek, şeffaflaşmak zorunda. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin son dönemde ortaya koyduğu yürekliliği YÖK gösteremiyor. Medya da bu yanlışın üzerine yeterince gidemiyor. Düşünün, en üst düzeyde görev yapmış bir komutan, eşi ve çocuğuyla kameralar karşısında yargılandı da ne Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten; ne de kuvvet komutanlarından yargıyı etkileyecek en küçük bir ihsas-ı rey işitilmedi. Hatta bazı haberlere göre yargı sürecini Özkök Paşa bizzat başlatmıştı. YÖK’ün de aynı erdemi göstermesi gerekirdi. Bu erdemli davranış YÖK’ü zayıflatmaz; aksine daha güvenilir bir kurum haline getirirdi. Oysa onlar meseleye korumacılık güdüsüyle yaklaştı ve tarihî bir hata yaptı. Bu tarz yaklaşımlardan üniversitelerimiz yara alır. Rektör Aşkın’ın kendini aklama yolu mahkemelerden geçiyor; YÖK ya da medya ile ittifak kurmaktan değil. Başka türlü yolsuzluğun hakkından gelmek, şeffaf bir toplum inşa etmek mümkün değil...



24.10.2005 – EKREM DUMANLI
 
YÖK ün ne yapmak istiyor anlamış değilim bilimle uğraşmak yerine bilim adamı yetiştirmek yerine sanki laiklik gidiyor cumhuriyet yıkılıyor gibi yersiz şeylerle iştigal ediyorlar bundada sanki şbek oynatıyorlar gibi bir durum seziyorum hani bakın şebeğe diye milleti şebeğe odaklayıp milletin cebini soyan yan kesiciler gibi kemal alemdarda bir zamanlar bir numaralı laikçiydi oysa sonradan ortaya çıktı ki bir bilim hırsızı olduğu
üniversitelerin öğrencilerin kılık kıyafetine inancına tipine göre bir ayırım yapmadan bilim insanı yetiştirmeli araştırmaya geliştirmeye gereken önemi vermeli ve en şeffaf olamsı gereken yerlerinde bilim yuvalarının olması gerektiğine inanıyorum çünkü geleceğimizi amanet edeceğimiz nesilleri onlar yetiştirecek kendilerinin çok ama çok iyi birer örnek olmaları gerektiği kanaatini taşıyorum.
Vanda olan hadisede böyle bir şey yoksa dahi yapılan ithamların halkın vijdanında aklanması için yargılanmayı kendilerinin istemesi lazım gelmezmi laikliğin Atatürkçülüğün arkasına saklanmak bir bilim adamına yakışırmı
yada bir insanın Atatürkçü olması laik olması onun hertürlü illegal işi yapmasını meşrumu kılar
üniversitelerin bir an önce demokrasiye kavuşması gerekli bence rektörler üniversite dahilinde yapılacak seçimle gelmeli
 
hamzaoğlu' Alıntı:
milletin cebini soyan yan kesiciler gibi kemal alemdarda bir zamanlar bir numaralı laikçiydi oysa sonradan ortaya çıktı ki bir bilim hırsızı olduğu
bende sıkıntı yaratan bir cümle
hamzaoğlu' Alıntı:
üniversitelerin öğrencilerin kılık kıyafetine inancına tipine göre bir ayırım yapmadan bilim insanı yetiştirmeli
bu da ikincisi
üstü kapalı birincide laik olarak görülenle hırsızlık eşdeğer tutulmuş
ikincide türban yasağına muhalefet var sanki
acaba ben mi yanlış anladım sahur vaktinde
 
selamlar

keşke bu konu açılmasaydı...

sevgili ogün kardeşim

seni sahura kaldıran ferman, o örtüyü emreden yerden gelmiştir.

messengerde görüşmek üzere :wink:

saygıyla
 
heerdeem' Alıntı:
seni sahura kaldıran ferman, o örtüyü emreden yerden gelmiştir.
saygıyla
bence de keşke açılmasaydı ama son 1 haftadır ilginç başlıklar açılıyor, sanırım gençliğin verdiği ateşle yazıyoruz biraz
sevgili halil kardeşim
aynı yerden başka şeyler de geliyor, sen de bilirsin aynı mantıkla gidilirse yukarıda ki talep çok küçük kalır

msn de görüşmek dileğiyle halil

bu arada halil yeterlilik sınavındaki komisyon üyelerinin isimleri lazım nasıl bulurum
 
sayın Ogün hiç bir zaman bir kişiden dolayı bir camiayı suçlamam bu benim mizacıma ve dünyaya bakış açıma ters ancak yaptıkları pislikleri örtmek için laikliğin veya dindarlığın arkasına sığınıyorlarsa bunlar dünyanın en bayağı insanları benim gözümde 2. kafanıza takılan meseleye gelince arkadaşım bugün israilin yüzölçümü bizim bir şehrimizn yüzölçümü kadar bile yok nufusu ise ona keza bu gün domates tohumunu dahi israilden alıyoruz, bir kilo dometes tohumuna kaç ton domates veriyoruz hiç araştırdınmı? hollandanın tarımına bakıyorsun bizi katlıyor topraksız tarım yapıyorlar kullandığımız tankların reorganizasyonunu israile yaptırıyoruz bunlara yüzlerce örnek verebilirim
nerede türkiyenin bilim adamları kardeşim bunlar bilim adına neyi icat ettilerde boşörtülü, kulağı küpeli, boynu haçlı, mini etekli vs. tipli öğrenciler yok etti bana bunu cevabını verebilirmisin? bu ülkede haklarında şaibe olan başbakanlar yargılanıyorda profesörler niçin yargılanmayacak gece konduda yaşayan vatandaş bir ekmek çalınca köyde hasan bir tavuk çalınca yargılanıyorda bilim hırsızlı kanıtlanmış kemal alemdar niçin yargılanmıyor oda hırsızlık değilmi
şimdi adam her türlü kanunsuzluğu kendine meşru görecek adalet yakasına yapışınca ben laik olduğum için veya dindar olduğum için bunlar bana yapılıyor diyecek bu nasıl mantık
bırakın başörtüsüyle mini eteğiyle kulağında küpesiyle bu gençler eğitimini alsın bilim adamları adam gibi önce kendilerini sonrada bu gençleri yetiştirsin devlet memuru olmaları için gerekli şartını koy tamam ama insanların eğitim hakkını elinden almayın bu insanları devlet memuru yapmazsın ama biri müteşebbis olur biri idareci olur biri araştırmacı olur yeni bir şeyler icad ederler bu millete faydalı insan olurlarsa daha güzel olmazmı
üniversiteler içler acısı durumda bir arkadaşım derste matamatik hocasının yanlışını düzelttiği için 2 yıl sadece matamatikten geçirilmeyip diplomasını geç aldı düşünebiliyomusunuz? bugün üniversitelerimizde bunlar yaşanıyor utanıyorum böyle hocalara sahip olduğumuza yazık bu milletin geleceğini emanet edeceği gençleri yetiştiren bilim yuvaları böylemi olmalı (hakkıyla bilim adına üzerine düşeni yapana görüşü dini ne olusa olsun saygım sonsuzdur.)
 
üniversitelerdeki öğretim üyelerinin seviyesinden ben de kuşku duyuyorum, yazılan bilimsel makaleler, akademik çalışmalar vb... tamamı olması gereken düzeylerin çok altında ancak üniversite bir hocamdan öğrendiğime göre bir araştırma yapmak için 17 farklı evrak düzenlenmesi gerekiyormuş ve bunların yazışmalarının ve bütçeden pay alması ve araştırma izninin gelmesi yaklaşık 4,5 AY sürüyormuş, diğer nokta, sanırım bir nebze üniversitelerdeki öğretim üyesi azlığı nedeniyle s öğretim üyelerimiz akademik çalışma yerine ek derslere girme eğilimindeler galiba ücretleri yetmiyor, katılıyorum üniversite eğitim kurumu olmalı, akademik çalışmalar, makaleler artmalı en basitinden her üniversitenin bir dergisi olmalı hatta fakültelerin bunlarda öğretim üyeleri kadar öğrencilerin makeleleri yer almalı ancak madalyonun bir de diğer yüzü var, üniversitelerde olması gerekenin yukarıdaki gibi olduğunu varsayarsak sacın diğer ayaklarının da olması gerekeni yapmasını beklememiz gerekir
açıklaman için de teşekkür ederim
 
suçlu ise

ya suçle ise YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, nasıl bir açıklama yapacak?

yargı hata mı? yapmıştır diyecek.

sömürüye, hırsızlığa, bağımsız olmayan adalete, kartelleşmeye, en çok karşı olan YÖK ve onun gibi düşünen ve hareket eden zihniyettir.

YALNIZ en çok sömüren ,,,,,,,,,,yine onun gibi zihniyettir.

ülkenin bir adalet mekanizması var kardeşim. bırakın adamlar işini yapsın. bir T.C. vatandaşı olarak bırakın rektör yargılansın. her adam sorguya alındığında YÖK fikir mi beyan ediyor? YÖK de ne oluyor ki bu durumda. sen işini yap kardeşim (Üniversite mezunuyum, yökün bana şu faydası olmuştur diye birşey bilmiyorum varsa bile ben duymadım, anlamadım,okula gittim, ders gördüm, sınava girdim, ama yökü hiç bilmedim, öğrenciye ya da öğretmene bir faydası var mı?, yoksa sadece hakkında soruşturma açılmış bir rektörün çıkarlarını koruyan bir görevi mi var? ) işi neyse onu yapsin. sorun biraz da belki burdan kaynaklanıyor. adamların işi gücü yok ya...sanane yargıdan, sana ne...devlete vergi verip buradan size maaş ödeyen diğer vatandaşlarımızın rektörden bir eksiği mi var? onları da savunun? onları da yazın..onlar için adalet bakanlığına gidin.

neyse, YÖK için halk dilinde güzel sloganlarım var ama kalsın...
bu konu açılınca tabi sağduyulu arkdaşların konuya el atmaması mümkün olmuyor. yanlış birşey yazmışsam özür dilerim.

herkese kolay gelsin.
 
selamlar

şimdi ben konunun içeriğine girmeyeceğim çünkü konu çok su götürür getirir bir mesele. Genelkurmay Başkanımız dahi "bu konuda "kafalar çok karışık "diyor

dolayısıyla neyin ne olduğunun belirsiz olduğu noktada yorumların doğruluğu ve ciddiyeti tartışılır olacaktır.

şimdi işin içinde yök olunca bazı eleştrilerde gündeme geldi.burda bazı noktalara müsaadenizle değinmek isterim.

her kurum olduğu gibi yökde tabii eleştrilebilir ama bu konuda ayağı yere basan eleştriler sunmak gerekir.

şimdi üniversite camiasının uluslararası arenede ne kadar yayınlanmış makalesi var. bu sorulabilir. ama lisans mezunu olan bizler profları nasıl değerlendirebiliriz bu bizi aşar kanaatindeyim.

çünkü akademik dünyanın içinde değiliz.

burda ben yökü mü savunuyorum. haşaa

ben yaklaşımı ve bakış açısını eleştriyorum. bazı eleştriler belgelere,kanıtlara ve ehliyete,istidada bağlı olması gerekir.

vede objektif olmakda, subjektif yorumlardan mümkün mertebe kaçınmakta fayda var. örneğin yökü bir çok şeyde eleştiren (başta ben) bizler yöke verilen ödeneklerin avrupa ülkelerinin neresinde. buna bakabiliyormuyuz.

yoksa sözlerimiz kahvehane edebiyatının ötesinde bir derinlik olmaz. ki biz müşavirler, müşavir adayları yani meşveret edilen akıl danışılan kişiler bu yaklaşımda olmamalıdırlar.

sevgili ogün kardeşim

komisyon üyelerini niye sordun hayırdır :wink:

bektın e-useden fayda yok başka yollara mı tevessül edeceksin.

ne iş :D :D
 
Sevgili Arkadaşlar.
Konu ile ilgili Hacettepe Üniv. Prof.Dr. Hasan Pekmezci.nin
Yazısını Gönderiyorum.
Dilerim Sözde Bağımsız yargımız gerekeni yapacaktır.
:cry: :cry:

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ
>Prof. Dr. Yücel Aşkın için
>
>İnsan Suçlama Sanatı
>
>Prof. Hasan Pekmezci
>Hacettepe Üniversitesi
>
>
>Bunca yıllık deneyimlerimizden biliyoruz ki, ulus olarak haberlere
>yansıyacak belli olaylarda adı geçmedikçe, bazı adsız kahramanlarımızı
>tanıma ve niteliklerini öğrenme fırsatımız olmuyor. Benim bildiğim yüzlerce
>insan var bu bağlamda değerlendirilebilecek. Buna bir de çabuk unutan,
>belleği zayıf bir toplum olmamızı da eklersek vefa denen, kadirbilirlik
>denen sözcükler havada kalıveriyor, anlamsızlaşıyor.
>Bu insanlardandır Yücel Aşkın ve Aşkın ailesi.
>Önce yurt dışında olduğu sırada evine -tarihi eser kaçakçılığı- gibi bir
>gerekçe ile yapılan baskınla gündeme ve basının önüne geldi Yücel Aşkın.
>Suçsuzluğunu, durumun bir yıpratma ve karalama kampanyası olduğunu
>basınımıza, köşe yazarlarımıza net olarak daha ilk gün yazanlardan biriyim
>ben. Sizlerin e mail adreslerinize bu yazılarımı gönderdim. Suçsuzluğu
>kanıtlandı, aklandı ama karalandığı kaldı insanların hafızalarında.
>Çünkü Prof. Dr. Yücel Aşkın´ı ve Eşi Prof. Dr. Oya Aşkın´ı yakından tanıyan
>niteliklerini bilen tam 40 yıllık bir eğitimciyim ben.
>
>Yücel Aşkın ve Oya Aşkın malı, mülkü, serveti dostluk olan, doğa olan,
>dağlar olan, sanat eseri olan, bütün birikimleri ile tarihi eser toplamak
>olan ve bunları çocukları gibi sevmesini ve korumasını bilen insanlar. Bir
>başka yönleri ile tavizsiz, yurtsever ve Atatürk devrimlerinin savunucusu
>olma kimliği. İnsan olmanın en büyük nimetleri olan akıl ve bilimin;
>düşünme, sorgulama ve muhakeme gücünün yetkin savunucuları.
>Çoğu insanımızın ve aydınımızın unutuverdiği, 28 Şubat sürecinde Rektörlük
>görevi verildiğinde görev aldığı üniversitenin vaziyet-i umumiyesi
>şöyleydi:
>* Üniversitenin adı doğuda ve güneydoğuda -Hizbullah Üniversitesi- idi.
>* Dekanlarının ve özellikle Tıp Fakültesi Dekanı'nın türbanlı öğrencilerin
>başında protesto yürüyüşlerine katıldığı bir üniversite.
>* Öğretim üyelerinin, öğretim elemanlarının ve kadroların önemli bir
>bölümünün Hizbullah yanlısı kadrolardan oluştuğu bir üniversite. Aklı
>başında sayılı mücadeleci insanların baskı altında tutulduğu, yıpratıldığı
>bir üniversite.
>* Bakımsız, çöplük ve pislik içinde, kıraç, boz topraklar içinde, çağdaş
>yaşama yakışmayan yoksul bir Arap ya da Afgan kasabası görünümünde
>(türbanlı değil, çarşaflı) bir üniversite.
>* Bu yoksul üniversitede bir önceki mukaddesatçı rektör tarafından
>yaptırılan göle nazır, içinde konken salonları bulunan lüks bir Rektörlük
>konutu.
>* Sosyal etkinlik, sosyal tesis fakiri, üniversal açılım açısından içine
>kapalı pısırık bir üniversite.
>* Döner sermaye gelirlerinin arpalık gibi kullanıldığı bir üniversite.
>
>Böyle bir üniversetede görev almak her babayiğidin harcı değildir. Özveri
>ve çelik gibi irade ve mücadele gücü ister.
>Ne yaptı bu üniversitede Rektör Yücel Aşkın?
>* Başka üniversitelerdeki yetkin, alanının önde gelen eğitimcilerini bir,
>iki, üç, beş gün, bir ay gibi sürelerle üniversiteye davet etti. Herkes ona
>destek olmak için koşa koşa gitti Van´a. Çıkarsız, özveri içinde. Bunların
>düşüncelerini, önerilerini akıllıca değerlendirdi, Üniversite için.
>* Hizbullah militanlarının sorumluluklarını aldı.
>* Döner sermaye payları gibi arpalıklarını kesti.
>* Rektörlük konutunu, bütün ömrü içinde biriktirdiği insanın elini değmeye
>korktuğu tarihi ve etnolojik değerleri çok yüksek eserlerle müze haline
>getirdi. Dış kapıdan, tavana kadar zengin bir müze. -Ev- kavramı ile ilgili
>bir koltuk bile olmayan bir müze. Konuklarına çay bile ikram edemediği bir
>müze. Bütün konuklarını, üniversiteye gelen her konuğu övünçle gezdirdiği,
>kayıtlı kuyutlu bir müze.
>* Hatır gönül dinlemeden, nitelikli elemanlarla kadrosunu güçlendirdiği bir
>üniversite.
>* Kısa sürede yemyeşil parkları, çok ucuz fiyatlarla yaptırılan lojmanları,
>yürüyüş ve koşu parkurları, Van gölünde salınan ve üniversite teknik
>elemanlarının kendi yapımları olan araştırma tekneleri, beş altı ayda
>bitirilen yepyeni eğitim öğretim binaları. Türkiye´de az bulunur,
>Türkiye´nin öteki ucunda göle nazır bir Güzel Sanatlar Fakültesi. Pırıl
>pırıl sosyal tesisler.
>* Uluslar arası sanat sempozyumları, Heykel sempozyumu ile kazandırılan
>uluslar arası eserler, heykellerle donatılan bir üniversite.
>* Önceden yapılan görkemli Rektörlük binasını bir tarafa bırakarak kendine
>çalışma ofisi olarak seçtiği yer Güzel Sanatlar Fakültesi binasında biri
>ressam, biri seramikçi iki genç sanatçının odalarının arasında küçük bir
>mekan. Her gün onların eserlerine gösterdiği içten ilgisi ve
>yüreklendirmesinin gençlere verdiği müthiş güç.
>* Dışa açık, dinamik bir üniversite.
>
>Görüleceği gibi ilgilenmeyenlerin bilemediği; çağdışı kafalarla,
>tuzaklarla, ayak oyunları ile, tehditlerle müthiş bir mücadele. Çıkarları
>zedelenenlerin, amaçları kursaklarında kalanların, nasırlarına
>basılanların, üniversiteyi keyiflerince kullanamayan şeriatçı örgütlerin
>her türlü mayınlarına karşı bir mücadele.
>Bu satırların yazanı olarak ben, bugünkü oyunların mutlaka oynanacağını
>biliyordum. Belli erkleri arkalarına alan güçlerin bütün çirkeflikleri
>sergileyebileceklerini, hatta Röktör'ün canına kastedeceklerini biliyordum,
>üniversite ve Van ile ilişkisi olan pek çok kişi biliyordu. Özellikle
>çıkarları engellenen Tıp Fakültesi mensuplarının yerel basını ve halkı
>kışkırtmaları uzun süre devam etti. Bu güçler belli bir süre pusuya yatarak
>uygun ortamın gelmesini beklediler. Bekledikleri siyasal ortam oluşunca
>marifetlerini sergilemeye başladılar. O da biliyordu mutlaka, ama
>korkusuzdu. Dürüstlüğünün, yurtseverliğinin güveni içindeydi.
>
>Şu bir gerçek ülkemizde: İnsan harcamak ve yıpratmak sudan ucuz. İnsan
>harcamak için kullanılabilecek maşalar bulmak çok ucuz. Her alandan
>istenilen nitelikte maşa bulunabilir.
>Bu alanda doğruları gören, doğrudan, haklıdan, çağdaşlıktan yana olanlar
>-İdeolojik kadrolar- gibi ucuz ve bayatlamış ifadelerle
>değerlendirilebilir.
>
>Hele hele Van Yüzüncüyıl Üniversitesi´nin Yücel Aşkın´dan önceki ve sonraki
>durumunu bilmeden, incelemeden, YÖK konusundaki sabit fikirleri ile ve
>kafalarındaki ön yargılarla Ankara´dan ya da İstanbul´dan ahkâm kesme
>çabası içinde bulunanlar olabilir. Bu olayın modası geçmiş -ideolojik
>kadrolaşma- gibi değerlendirmelerle geçiştirilmesini ibret verici olarak
>görüyoruz.
>
>İnsan yurtseverse; yalansız, dolansız, çıkarsız yurtseverse; yaşamını bu
>ülkeye hizmet için ortaya koyabilecek kadar yurtseverse, kendisine
>yapılanlar onu daha da yüceltecektir. Simgeleştirecektir.
>Biz bu ülke tarafından, bu amaçla yetiştirilen insanların yanındayız ve
>buna yürekten inanıyoruz.
>-Sürünün ters döndüğü, uyuz keçilerin başa geçtiği- toplumlarda akılcı,
>devrimci güçler dimdik olmak zorundadır.
>
>Prof. Hasan Pekmezci
>Hacettepe Üniversitesi
 
Rektörün ihaleye fesat karıştırmak lüks gezilere çıkmak makam araçlarını özel hizmetlere tahsis etmek vs.vs g.bi durumlarla suçlanıyor.Birileride çıkıp vay van ilinin üniversitesini düzeltmiş yok efendim çağ dışı insanları o bölgeden kovalamış cart curt.

Kardeşim yolsuzluk var önce ondan temiz çıksın daha sonra laik bir üniversite yönettiğinden her zaman bahsederiz.

100 kişiden 1.000 ytl hayır parası toplayıp,
100 kişiyi 5 ytl lik kebapla bende doyururum.

İhaleye fesat karıştırmakla suçlan,
Ben bu üniversiteyi laik yaptım de
Oldu gözlerim doldu..
 
MERHABA
ÜNİVERSİTELERDE ÇOK BÜYÜK RANT VAR..
YÖK BOŞUNA GÜRÜLTÜ YAPMIYOR NETEKİM... :D
ÜNİVERSİTELERDEKİ SALTANATIN BİTMESİ GEREKİYOR..
ÜNİVERSİTELER ASIL İŞLERİYLE UĞRAŞMALI.
TEŞEKKÜRLER
 
Üst