Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ZAVALLI B.B.

Ben Bertolt Brecht kara ormanlardan geliyorum
Anamın karnındaydım daha
Kentlere taşıdığında beni
Ölünceye dek kalacak bende ormanların soğuğu

Asfalt kentte evimdeyim der demez
Son gereçler elimin altında
Gazeteler tütün içki
Çekingen tembel her neyse memnun

İyi geçinirim insanlarla başımda
Töreleri gereğince melon bir şapka
Tuhaf bir kokuları var bu hayvanların derim
Aldırma derim ben de onlardanım

Sabahleyin yanımda birkaç kadın
Sallantılı-koltuklarımda otururum
Bakarım onlara kuşkusuz derim ki
Bayanlar güvenmeyin bana sakın

Geceleyin erkekleri toplarım çevreme
Nasılsınız beyefendi teşekkür ederim beyefendi
beyefendi aşağı beyefendi yukarı
Ayaklarını uzatırlar masalarımın üstüne
İyi olacak işler derler bense
Sormam onlara ne zaman

Tan ağarırken çamlar işler ortalığa
Başlar cıvıldamağa kuşlar pireler içinde
İşte o zaman boşaltırım kadehimi kentte atarım
İzmaritimi uyurum kaygılı boğunlutu

Biz soysuzlar kapandık kaldık
Yıkılmaz sandığımız evlere
(Manhattan adasında yüksek yapıları da bu amaçla kurduk
Kurduk Atlantık üzerinde söyleşen ince antenleri de)

Yel üfürüp su götürecek bu kentleri
Seviçli kılıyor ev yiyiciyi yiyici boşaltmak
istiyor onu
Biliyorum biz geçici olduğumuzu
Adam sen de sözümüz bile edilmeğe değmez

Yer salsıldığı gün
Virjinya'larını bırakmıyacağımı onları acı
bulamayacağımı umarım
Ben Bertolt Brecht asfalt kentlerde çuvallamış
Eskiden kara ormanlardan gelmişim anamın
karnında

BERTOLT BRECHT
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ALBATROS

Tayfalar sık sık yakalar, iş olsun diye,
Koca deniz kuşlarını, albatrosları,
Keskin çukurlar üstünden kayan gemiye
Eşlik eden o kaygı bilmez dostları.

Ama bırakıldılar mı güvertelere,
O gök kralları ne sünepe, ne sarsak
Seriverir koca kanatlarını yere,
Yanlarında sürünen kürekler gibi, ak.

O kanatlı yolcu ne miskin, ne sümsüktür!
Ne çirkin, ne gülünçtür o güzel kuş şimdi!
Topallar kimi, uçan sakata öykünür,
Bir pipoyla gagasını dürtükler kimi!

O bulutlar prensine benzer Ozan da,
Fırtınayla senlibenli, yaylara gülen;
Yere sürülmüştür yuhalar arasında,
Yürüyemez devce kanatları yüzünden.


CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ALIP GÖTÜREN KOKU

Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında;
Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker,
Dalarım; gözlerimden mesut kıyılar geçer,
Hep aynı günün ateşi vurur sularına.

Sonra birden görünür baygın, tembel bir ada;
Garip ağaçlar, hoş meyveler verir tabiat;
Erkeklerin biçimli vücutlarında sıhhat
Ve bir safiyet kadınların bakışlarında.

O güzel iklimlere sürükler beni kokun;
Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu;
Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun.

Burnuma kadar gelen hava kokular taşır.
Yemyeşil demirhindilerden gelen bu koku
İçimde gemici şarkılarına karışır.

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AŞIKLARIN ÖLÜMÜ

Yatağımız olacak ,hafif kokuyla dolu,
Divanımız olacak ,bir mezar gibi derin;
Bizim için açılmış, en güzel iklimlerin
O garip çiçekleri süsleyecek konsolu.

Son sıcaklıklarını sarfederek hovarda,
Birer ulu meşale olacak kalplerimiz;
Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz
İkimizin ruhunda, o ikiz aynalarda.

Pembe, lahuti mavi bir akşam saatinde,
Veda'la dolu, uzun bir hıçkırık halinde
Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;
Nihayet kapıları biraz aralayarak,
Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak
Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BALKON

Hatıralar annesi, sevgililer sultanı,
Ey beni şadeden yâr, ey tapındığım kadın.
Ocak başında seviştiğimiz o zamanı,
O canım akşamları elbette hatırlarsın.
Hatıralar annesi, sevgililer sultanı.
O akşamlar kömür aleviyle aydınlanan!
Ya pembe buğulu akşamlar, balkonda geçen
Başım göğsünde, ne severdin beni o zaman!
Ne söyledikse çoğu ölmeyecek şeylerden!
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!

Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kâinat ne derindir, kalp ne kudretle çarpar!
Üstüne eğilirken ey aşkımın pınarı,
Sanırdım ciğerimde kanının kokusu var.
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!

Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.
Seçerdim o karanlıkta göz bebeklerini
Mestolur, mahfolurdum nefesini içtikçe.
Bulmuştu ayakların ellerimde yerini.
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.

Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
Yeniden yaşadığım, dizlerinin dibinde
O "mestinaz" güzelliğini boştur aramak,
Sevgili vücudundan, kalbinden başka yerde,
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;

O yeminler, kokular sonu gelmez öpüşler,
Dipsiz bir uçurumdan tekrar doğacak mıdır?
Nasıl yükselirse göğe taptaze güneşler.
Güneşler ki en derin denizlerde yıkanır.
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler!

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DEV KADIN

Doğa'nın o güçlü ve yaratıcı özünden
Her gün azman çocuklar boy gösteren çağında,
Dev bir kadın yayında yaşamak isterdim ben,
Kösnül bir kedi gibi bir sultan ayağında.

İsterdim o canla tenin açtığını görmek,
Geliştiğini ürkünç oyunlarla başıboş;
Gözlerinde yüzen ıslak sislerde o yürek
Bilmek isterdim içten bir alev saklar mı, loş;

Görkemli bedeninde dolaşmak döne döne,
Dev gibi dizlerinin tırmanmak eğilimine,
Ve dokunan güneşler yazır, sıcak mı sıcak,

Serdiği zaman onu kırlara yorgun argın,
atıp göğüslerinin gölgesinde uyumak
Erinçli bir köy gibi eteğinde bir dağın.

Tek isteğim şimdi, bir gece
ulaştık mı zevk saatine,
Vücudunun saltanatına
Doğru tırmanmak sinsice,

Bir yara açıp geniş, derin
O şaşırakalmış böğrüne,
Acı vermek için göğsüne,
Şen tenini incitmek için,

Ve, ne estiren tat, değil mi,
Yavrum! o en güzel, en parlak
Yeni dudaklardan akıtmak,
Aşılamak sana zehrimi!

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DÜŞMAN..

Tükendi gençliğim karanlıklarda,
Çılgın fırtınalarda ve yağmurlarda;
Güneş bazan açtı, kapandı derhal
Bahtımın yazgısı karanlıklarda;
Öyle harap ettiler ki gönül bahçemi
Dallar hep kırıldı, yapraklar yerde
Kuytularda birkaç meyvesi kaldı...

İşte ulaştım güz aylarına
Fikirler sararmış yapraklar gibi;
Kullanmalı artık her bir aleti
Küreği, tırmığı ve ötekileri,
Düzeltip onarmak için yeniden
Bahçemdeki bütün harap yerleri
Suların basıp da oyup açtığı
Kocaman çukurları mezarlar gibi...

Hayal ettiğim yeni çiçekler,
Acaba bulurlar mı kimbilir,
Ardıç kuşlarının bulduğu gibi
Güç alabilecekleri her bir gıdayı,
Gizemli gıdayı, özlü gıdayı
Bu sulak topraklarda. Bu hoş havada.

Ey acı! Ey acı! Yiyip bitiriyor hayatı zaman,
Ve yüreğimizi kemiren düşman
Bu anlaşılmaz, bu garip düşman
Büyüyüp güçleniyor kanlarımızla
Durmadan kaybettiğimiz kanlarımızla.

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

HORTLAK

Canavar bakışlı ruhlar gibi
Yatağına geleceğim tekrar;
Süzüleceğim yanına kadar,


Dört yanım gecenin gölgeleri.
Öpecek, öpeceğim, esmerim,
Seni aydan soğuk öpüşlerle,
Nasıl sürünür, bir gibi yerle,
Yılan; seni öyle seveceğim.

Vakta ki soluk bir gün doğacak
Boş bulacaksın yattığım yeri,
Ki bu tün gün soğuk kalacaktır.


Hayatın, gençliğin üzerinde
Sevgiyle hükmeder başkaları,
Bense hükmedeceğim, dehşetle.

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

HÜZÜN VE SERSERİ

Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra,
Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yanan
Bambaşka denizlere, bambaşka semalara,
Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından?
Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra?

Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!
Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak?
Arasıra der mi ki Agathe'ın ruhu, üzgün,
"Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak
Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün."

Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet,
Ey, sadece sevincin, aşkın ürperdiği yer,
Ey, her ruhun içinde bulunduğu saf şehvet,
Ey bir ömür boyunca gönül verilen şeyler!
Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet!

Ah o yeşil cenneti, çocuksu sevdaların,
O koşuşlar, şarkılar, o demetler, buseler,
İnildeyen kemanlar arkasında sırtların,
Akşam, korkuluklarda şarap dolu kaseler,
- Ah o yeşil cenneti çocuksu sevdaların!

O bilinmez zevklerin yüzdüğü masum belde
Çok daha uzakta mı yoksa Çin'den, Maçin'den?
Beyhude bir arzumu inildeyen dillerde,
Canlanan bir hayal mi billur sesler içinden,
O bilinmez zevklerin yüzdüğü masum belde.

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

HÜZÜNLÜ MADRIGAL

1

Bana ne sendeki dirlik düzenlik?
Hem güzel ol, hem de acı duy!Ekler
Gözyaşı yüzüne başka güzellik,
Yeşillikte bir su gibi üstelik;
Borayla canlanır çünkü çiçekler.

Seni ben anlından sevinç büsbütün
Dağılıp gidince daha severim;
Yüreğin yılgıdan daraldığı gün;
Korkunç bulutuyla baştan başa dün
Toplanıp yığılsın üstüne derim.

İri gözlerinden kan gibi ılık,
Bir su boşanırken severim seni;
Okşayıp seven elime karşılık,
Can çekişme gibi sararken sık sık
Duyduğun iç sıkıntısı gövdeni.

Çekerim içime,ey tanrısal haz!
Bütün hıçkırıklarını göğsünün,
Ey derin ezgi,tadına doyulmaz!
Sanırım ışıldar yüreğin, biraz
Gözlerinden hele inciler düşsün!


2

Kökünden kopmuş o eski aşklarla
Dopdolu yüreğin yine bir fırın
Gibi alev saçar,bilirim,harla,
Ve senin göğsünün altında hala
Az çok övüncü var kargışlıların;

Yine de,sevgilim,gördüğün her düş
Daha Cehennem'i yansıtmadıkça,
Ve aklı demire,baruta düşmüş,
Yalnız kılıçlar,zehirler üşüşmüş
Bitmez bir kabus içinde açıkça,

Her yerde felaket görüp yeniden,
Süzerek herkesi korku içinde,
Saat çaldı mı sıçrayıp yeniden,
Sarıp sıktığını duymadıkça sen
Önüne geçilmez İğrenti'nin de,

Diyemezsin ki,tutsak kraliçe,
Beni korkuyla sevebilen ancak,
Ağır dehşetiyle sürerken gece
Çığlıklar içinde ruhun,delice,
Bana: "Ey kralım,sana dengim,bak!"

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İÇE KAPANIŞ

Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten kimine gam.

Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte;
Toplasın acı meyvesini nedametin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.

Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler
Eski zaman esvaplarıyle eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan.

Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

NİCE KAPANIŞ

Uslansana acım benim , dinlenip dursana artık.
Akşam olsa diyordun işte oldu akşam bak.
Bütün kenti kapkara örtüsüyle sardı karanlık,
Kimine kaygı , kimine umut bırakarak.

Ölümlü bu kalabalık dışardaki kötü kalabalık
Haz yavuz celladın kırbacına boyun eğmiş de
Devşirir kendini rezil törenlerde pişmanlık

Acım benim, elini ver, böyle yanımda dur
o kalabalıktan öte,geçmiş yıllarını yakından gör,
Dökülür eski giysileriyle gök balkonlarından;
Hüzün sulardan yükselir gülümseyerek;

Güneş bir kemerde durmuştur can verirken.. Doğudan sürüklenen uzun bir kefene benzer.

Sen gece'yi dinle canım, gitgide ilerleyen güzel Gece'yi.

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SAÇLAR

Ey dalga dalga omza kadar uzanan yele!
Ey bukleler!İhmalle yüklü güzel kokular!
Bu akşam loş odamı bu saçlarda uyuyan
Hatıralarla -Ne haz! Ne gaşy!-doldurmak için
Onları havada bir mendil gibi sallasam!

Gevşeklik veren Asya ve yakıcı Afrika,
Bütün bir uzak alem,kayıp,nerdeyse ölmüş,
Ey kokular ormanı, yaşar derinliğinde!
Müzik üstünde başka ruhlar yüzdüğü gibi
Benim ruhum da yüzer senin kokun üstünde.

Gideceğim öz dolu ağacın ve insanın
İklim sıcaklığıyla baygın yattığı yere;
Beni alıp götüren dalga olun, ey saçlar!
Ey abanoz denizi,sende göz kamaştıran
Bir yelken,kürek,alev ve direk rüyası var:

Ses dolu bir liman ki orda durmadan içer
Ruhum bol bol kokuyu,güneşi ve renkleri;
Yaldız,hare içinde kayıp giden gemiler
Ebedi sıcaklıkla pırıldayan bir göğü
Kucaklamaya geniş kollarını açarlar.

Sarhoşluğun aşıkı başımı daldırayım
Bu siyah ummana ki öbür ummandan derin;
Ve benim sallatıyla okşanan ince ruhum
Yeniden bulsun sizi,ey verimli tembellik,
Sonsuz sallanışları gül kokan işsizliğin!

Sümbül saçlar,gerilmiş karanlıklar bayrağı,
Bana veriyorsunuz çepçevre mavi göğü;
Boğumlu örgünüzün tüylü kıyılarında
Sıcakça mest olurum birbirine karışık
Hindistan cevizi,mis,katarn kokulariyle

Uzun zaman!boyuna!elim senin o ağır
Yelene,yakut,inci,safir ekecek;
Ta ki arzuma asla duygusuz kalmayasın
Sen,rüyaya daldığım bir vaha,hatıranın
Şarabını içtiğim bir testi değil misin?

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SONUÇ

Gönlüm rahat, çıktım dağın tepesine,
Hastane, hapisane, araf, cehennem,
Kent görünüyor tüm genişliğince,

Çiçekler gibi açar tüm aykırılıkları.
Boşuna gözyaşı dökmeye gitmezdim oraya,
Sen de bilirsin, ey Şeytan, kırık umutlarımın anası;

Kocamış bir kadının kocamış belalısı gibi
Sarhoş olmak isterdim o koca fahişe,
Cehennem büyüsü gençleştirirdi beni.

Sabah yataklarında uyu daha gönlün dilerse,
Ağır, karanlık, nezleli, gönlün dilerse dolaş
Altın işlemeli akşam perdelerinde,

Seviyorum seni, rezil başkent! Fahişe
Ve haydutlar, sunduğunuz hazlar sonsuz,
Yazık ki anlamaz bayağı inançsızlar.

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YALNIZIN ŞARABI

Seven kadının o garip bakışı var ya,
Sere serpe yıkansın diye güzelliği
Dalgalı ayın titrek göle gönderdiği
Beyaz ışın gibi bize doğru kayar ya;

Bir kumarbazın sonuncu para kesesi;
Çapkıca bir öpücüğü sıska Adeline?in;
Tıpkı uzak sesi gibi insan derdinin,
Sinirlendirici, tatlı bir müzik sesi,

Bütün bunlar değmez, derin şişe, senin
Dindar ozanın susamış yüreği için
Bağrında tuttuğun etkili balsılara;

Umut, gençlik, yaşam boşaltısın içlere,
- Ve onur, hazine bütün dilencilere,
Ki bizi yengin ve eş kılar Tanrılara!

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YOLCULUĞA ÇAĞRI

Yavrum, sevgilim, sen
Tadını bir bilsen
Orada yaşamanın birlikte!
Keyfince sevmenin
Ölünceye değin
O sana benzeyen ülkede!
Puslu gökte yer yer
O ıslak güneşler
Senin yaş içinde parlayan
Hayın gözlerince
Bir gizemli ince
Tad verir gönlüme her zaman

Orda her şey süs ve güzellik,
Erinç,haz ve dirlik düzenlik.

Evimizse her yıl
Daha pırıl pırıl
Olan döşentiye bezenir;
Nadir çiçeklerin
Kokusu amberin
Uzak kokusuyla beslenir;
Tavanlar ne zengin,
Aynalar ne derin,
Ne doğulu görkemlilik bu;
Orada her şey, ince,
Kendi öz dilince
Gizleriyle doldurur ruhu.

Orda her şey süs ve güzellik,
Erinç, haz ve dirlik düzenlik.

Bak gemiler suda
Bir derin uykuda,
O gezmeye düşkün gemiler;
Hepsi de en ufak
Arzun için uzak
Ülkelerden çıkıp gelirler.
-Ve gün batımları
Giydirir kırları,
Kanalları,kenti gitgide
Altınla, yakutla;
Uyur şimdi dünya
Sıcak bir aydınlık içinde.

Orada her şey süs ve güzellik
Erinç, haz ve dirlik düzenlik.

CHARLES BAUDELAİRE
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ABU SALAM

-Bir İmparatorluk Övgüsü-

Bu öyle bir şiirdir ki, Kral Beşinci George,
beni Buckhingham Sarayı'nın avlusundaki fıskiyeye
zincire vursaydı ve istediğim yemeklerle, kadınları
bana ihsan buyurmuş olsaydı, ancak yazardım.

- Zincire vurulan kardeşim Bongo Bongo'ya -

Büyüktür Kral Beşinci George
Beni kıskıvrak bağlayıp bu fıskiyeye zincire vurmuştur;
Beni sığır kemikleri ve şarapla beslemiştir.
Büyüktür Kral Beşinci George
Sarayı mermer gibi aktır
Sarayının doksansekiz penceresi vardır
Sarayı üç bölüme ayrılmış mikap gibidir
Ejderhayı öldüren ve erden Andromeda'yı kurtaran o'dur.
Büyüktür Kral Beşinci George;
Çünkü ordusu da lejyondu,
Ordusunda bin kırksekiz asker vardır
Kırmızı üniforma giyinir, askerleri
Onların hem tuğla kadar kırmızı yürekleri var.
Büyüktür İngiltere Kralı ve çok da korkunçtur
Çünkü beni bu fıskiyeye prangaya vurmuştur
Bana içki ve kadınlarımı göndermektedir.
Büyüktür Kral Beşinci George
Ve bu fıskiye çok kellifellidir.
Deniz aygırlarına binmiş genç tanrılarla süslüdür o
Ve suyu da ipek gibi aktır.
Büyüktür ve yüksektir bu fıskiye
Ve üzerine kurulmuş olan da ölen kraliçe Viktorya'dır
Ulu Kralın annesi, kuşaklı etekler giyinmiş
Karnındaki çocukla ağırlaşan gebe bir kadın gibi.

Ya-ya-ya şa-şa-şa
Çok yaşa sen Kral!
Bin yaşa sen Kral!
Çünkü genç Prens sersem ve dik başlıdır
Beni çırpılarla döver.
Alaylı sözlerle iğneler.
Ve yarın tahta çıktığında
Elbette bu fıskiyeye bir başkasını zincire vuracak
Ve işte o zaman
Benim adım sanım sona erecek.

EZRA POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ATTHIS

Ruhum senin
Doygunluktan ince
Atthis,
Ah Atthis,
Dudaklarını özlüyorum,
İnce gövdeni

Sen hırçın,
Sen el değmemiş.

EZRA POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİR KIZ

Ellerime girdi ağaç
Suyu kollarıma yürüdü,
Göğsümde boy verdi ağaç -
Aşağı doğru,
Dallar dallanır benden, kollar gibi.

Ağaçsın sen,
Yosunsun sen,
Üzerinden yeller esen menekşesin.
Bir çocuksun - şu kadarcık,
Bütün bunlar umurunda mı dünyanın.

EZRA POUND
 
Üst