Niye Şiir Olmasın!!!

Bir kar yağsın istiyorum; Tüm kötülüklerin üstüne..
Hiç biri kalmasın yeryüzünde..
Bembeyaz olsun her taraf..
Ve yeşermesin bir daha, Sonsuza kadar....
- Bir yağmur yağsın istiyorum; Tüm yüreklere..
Bütün kötülükleri temizlesin..
Tertemiz olsun köşe bucak..
Kalmasın bir damla kin, haset...
- Bir rüzgâr essin istiyorum; Şiddetli bir kasırga..
Tüm pislikleri alıp götürsün uzaklara..
Bir daha gelmemek üzere..
Sonra dinsin rüzgâr...
- Bir güneş doğsun dünyaya; Pırıl pırıl, ışıl ışıl..
Tüm kalpleri ve beyinleri aydınlatsın..
Kalmasın karanlık bir yer..
Her yer aydınlık.. Her yer sevgi dolsun..
Sevgi konuşulsun sevgi düşünülsün..
Ve dört mevsim böyle olsun..
Her taraf iyilik güzellik dolsun....
 
YEDİ CANLI OLMAK.

Nasıl mı yaşıyorum?

Bu da mı sorun! Yaşıyorum ya siz ona bakın!

Gençken bir şiirimde, “İş doğmakta değil!” demiştim, “Gelmişken yaşamakta!”

Çare yok,

Tüm acılara direneceksin önce

Daha çok,

Acınmalara direneceksin, iki,

Yokluğa, yoksunluğa… Üüüç!

Güler yüz göstermeyeceksin

Yüzüne gülenlere, dört!

En önemlisi

Ezenlere karşı direneceksin, beş!

Ezilenlerin yanıp yakınmalarına!

Etti mi altı!

Yedincisi mi, can yoldaşım,

Övgülere direneceksin, Seni göklere çıkaran övgülere!

Ayakların bir kesildi mi yerden İşte asıl o zaman,

Sedef-i şerifini terkettin demektir!

Kolay değil, yaşamak!

Saati geldi mi, can yoldaşım,

Canını dişine takıp

Soluk almak için bile direneceksin!

Rıfat ILGAZ - Kulağımız Kirişte adlı şiir kitabından (1983) Bütün Şiirleri 1927-

1991.
 
Bana bir şarkı söyle
İçinde özlemlerim, sevdam olsun
Bana bir şarkı söyle
İçinde gönül sızım olsun
Bana bir şarkı söyle
İçinde yaşadıklarım,
Yaşamak istediklerim,
Yaşayamadıklarım olsun
Bana bir şarkı söyle
İçinde suskunluğum,
Gönül küslüklerim olsun.
Bana bir şarkı söyle
İçinde benden öte bir ben olsun….

Bykl
 
Derin bir insanım ben ..
Herkes anlayamaz !.

Gülümsemelerim kahkahalarım çoktur.
Ama bir o kadarda üzüntülerim,
hayal kırıklıklarım da çoktur.
Hepsini gülümsemelerimin arasına saklar,
kendime mutluluk maskesi yaparım.

İyiyim derim soranlara,
bir şeyim yok her şey yolunda derim.

Ama kimse bilmez yorgunluğumu,
suskunluğumu , sessizliğimi , kızgınlığımı ,
dargınlığımı , kırılmışlığımı
ve en başta hayallerimin intiharını...

Dedim ya herkes anlayamaz işte...
 
ANLATMAM DERDİMİ

Anlatmam derdimi dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz


Gülü yetiştirir dikenli çalı
Arı her çiçekten yapıyor balı
Kişi sabır ile bulur kemali
Sabretmeyen maksudunu bulamaz


Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ile doldu
Harekete kimse mani olamaz


Aşık Veysel
 
DAVET …

“şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.

Geldiler.

20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.

Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.
“Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …

CAN YÜCEL
 
Yâ Rab bize ihsân et vuslat yolunu göster


Yâ Rab bize ihsân et vuslat yolunu göster,
Sûrette koma cân et uzlet yolunu göster.

Eyledi hevâ gâret oldu işimiz âdet,
Dergâhın ulu gâyet kudret yolunu göster.

Nefsimi hevâdan kes, kalbimi riyâdan kes,
Meylimi sivâdan kes halvet yolunu göster.

Candan sana tâlip kıl her tâate râğıp kıl
Bir Pîre musâhib kıl hizmet yolunu göster.

Tâ’lim edip esmâyı bildir bize eşyâyı,
Duymaya “Ev edn┠yı hikmet yolunu göster.

Hâr içre biter gülzâr, zâr içre doğar envâr,
Her şeyde tecellîn var rü’yet yolunu göster.

Şu kim ola vuslatta, halvet bula celvette,
Bu Mısrî’ye kesrette vahdet yolunu göster.

Yâ Rab bize ihsân et vuslat yolunu göster,
Sûrette koma cân et uzlet yolunu göster.

Niyâzî-i Mısrî
 
Son düzenleme:
Deniz eğildi kulağına martı'nın.....

"Yapma" Dedi;

"Maviliğime aldanıp dalma sularıma....Balık yaşamıyor içimde artık...."

Tebessüm etti martı....

"Sadece balık için mi dalıyorum sanıyorsun maviliğine?.. Dedi...

Ya neden?... Diye sordu deniz...

Sen ve ben... Dedi martı;

Bir çok ayağın fotoğraflarında aynı karede yer alıyoruz...

Bir çok ayrılanın sakladığı resimlerde de ...

Balık yok diye seni terk etsem,o fotoğrafları da terk etmiş olmaz mıyım?...

Ben" Balığa ayıp olmasın " Diye değil; Aşka ayıp olmasın diye hala sendeyim...



ÖZDEMİR ASAF
 
Dolunay Işıkları

Hey!

Dur!

Bak!

Narçiçeğim gör!



Bir avuç kaya tuzu fırlatarak kuş lastiğimle,

Öyle kolay vurulmuyor, yukarıda dolunay ışıkları!



Gör işte!

Ateş böceklerinden daha uzak değil gençliğin

Haydi kalk!

Fırtınalarda kucaklayarak yirmili yaşını,

O!

Siyah/beyaz şiirin,

çılgın coşkularına bır/ak kendini.
 
TECELLAYI CEMALİNDEN

Tecellâyı cemalinden Habibim nevbahar âteş,
Gül ateş, bülbül âteş, sümbül âteş, Hak ü hâr âteş.

Şuây-ı âfitâbındır yakan bil-cümle uşşâkı,
Dil âteş, sîne âteş, hem dü çeşm-i eşk-i bâr âteş.

Hayal-i şem-i rûyinle acep mi yansa can ü dil,
Nigârım gel de gör kalbimde âteş, ah ü zâr âteş.

Ne mümkün bunca âteşle, şehid-i aşkı gasl etmek,
Cesed âteş, kefen âteş, hem âb-ı hoşgüvar âteş.

Ben el çektim safay-ı hâtır u ârâm-ı cânımdan,
Safâ âteş, cefâ âteş, firâr âteş, karar âteş...

Ne yapsam bu dil-i mahzununu mesrûr eylemem şâhım
Gam âteş, gam-küsar, temennây-ı mesâr âteş...

Ümîd-i âfiyet besler mi Es’ad yârdan hâşâ,
Saçar oldukça gözden ol nigâr-ı gül'izar âteş...


M. Esad Erbili
 
İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel


Vur pençe-i Alî’deki şemşîr aşkına
Gülbangı, âsmânı tutan pîr aşkına
“Hazret-i Ali’nin pençesindeki / kudretli elindeki kılıcın aşkına vur! Duâları felekleri tutan, gökyüzünü inleten pîr aşkına vur!”

Ey leşker-i Müfettihu’l-Ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına
“Ey, Müfettihu’l-Ebvâb, kapılar açan Allâh’ın askeri, vur bugün; Feth-i Mübîn’in gerçekleşeceğine teminat veren, o Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in müjdesi aşkına...”

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihangîr aşkına
“Cihanı fetheden şahsuvârın, Fatih Sultan Mehmed’in aşkına, küfür kilisesinin üstüne, hilâli, hilâlin nakşolunduğu bayrağı dikmek için vur!”

Düşsün çelengi Rûm’un, eğilsün ser-i Frenk
Vur Türk’ü gönderen yed-i takdîr aşkına
“Rûm’un/Bizans’ın başındaki çelenk düşsün, Frenk’in başı eğilsin! Türk’ü gönderen ilâhî kaderin aşkına vur!”

Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına
“Son gücünle vur ki açılsın bu surlar... Hücum sabahı getirilen tekbîr aşkına!..”

Yahya Kemal Beyatlı
 
Ne Güzeldir...
Kızgın kumlarda uzun uzun yattıktan sonra bedeni denizin serinliğine bırakmak...
Sabahları kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak...
Bir doktor muayenehanesinin kapısından şüpheleri dağıtmış olarak sevinçle çıkmak...
Yaz sıcağında,bir öğle uykusunun mahmurluğunu buz gibi bir dilim karpuzla atmak...
Bir bahçenin önünden geçerken duyduğunuz hanımeli kokusu...
Sabah uyanıp o gün tatil olduğunu hatırlamak...
"Artık bitti" derken sizi arayıvermesi...
Yaşlı ana babanızın hâlâ çaldığınız kapının arkasında ya da hattın öbür ucunda olması.
NE GÜZELDİR...


Fırından yeni çıkmış ekmeğin köşesi...
Bir köşede birbirine sarılmış uyuyan kedi yavruları...
Evinizden, pişmekte olan etli biber dolması kokusunun yayılması...
Soğuktan titrerken elinize tutuşturulan bir bardak çay...
Meteliksiz bir gününüzde çoktandır giymediğiniz ceketinizin cebinden para çıkması...
Uzun, sıcak bir çınar altı.
Sabahtan beri ayağınızı vuran ayakkabıları çıkardığınız an...
Sudan bir sebeple küstüğünüz arkadaşınızla barışmanız...
NE GÜZELDİR...



Dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi...
Ağrının dinmesi...
Yıllar sonra bir gün bir yerde, çocukluğunuzda annenizin sizin için yaptığı kurabiyelere rastlamak...
Yağmurdan sonra, açan güneş...
Buz gibi sokaktan sıcacık eve girmek...
Yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak...
Tuttuğunuz takımın ezeli rakibini yenmesi...
NE GÜZELDİR...



Yıkanmış, ütülenmiş, mis gibi kokan yatak takımlarının koynunda uyumak...
Bir sandalın kenarına oturarak bacakları denize sallandırmak...
En sevdiğiniz yemeğin ilk lokmasını ağzınıza aldığınız an...
En önemlisi, nefes almak, konuşmak, duymak, yürümek, görmek,anlamak...
NE GÜZELDİR...
 
SEVGİLERDE

Sevgileri yarınlara bıraktınız,
Çekingen tutuk saygılı
Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı;
Bitmeyen işler yüzünden,
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitte bir sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği,
aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı
Gecelerde ve yalnız
Vermeye az buldunuz yahut
Vakit olmadı.

Behçet NECATİGİL
 
EN ZORU

En zoru,

sensiz başlayan sabahları yaşamak,

saf ve temiz heyecanlarla çaresiz,

çaresiz kalmak bir gün boyuncu,

En zoru,

Tutsak sevilerde ağlamak çocukcasına

ağlamak gözlerinin içinde,

Ağlamak gözyaşı dökmeksizin...

En zoru,

Duygusuz geceleri doldurmak,boş kadehlere,

Boş kadehlerde yokluğunu içmek doyasıya,

Akşam akşam solan dudaklarında,

Anlamsız kelimeleri.

Ve bakışlarını resmetmek boş çerçevelere..

Sonra...görünmeyen bir yerine asmak odanın...

En zoru,

Alışılmış ikindi üstlerinde

iki kişilik maziyi yaşamak...

İnsanları kadar hissiz peronlarda,

tren düdüklerinde...

ve sensizliğin ızdırap olduğu pencerelerde,

bir daha...bir daha ölmek...

En zoru,

Karanlık kentin

karanlık yüzlü insanlarına inanmak...

fısıltıların iğrençliğinde,

seni unutmak...

UNUTMAK,DELİCESİNE SEVMEK İÇİN...

En zoru,

mutlu bir yerde,zamanı durdurmak,

mutlu bir anıyı yaşamak defalarca,

sonra zamansız heyecanlarda,

rüzgarda esen saçlarını,

parmak uçlarına dolamak arzusu,

arzuların en mutsuzu,

En zoru,

sarhoş kentin,sarhoş gecelerinde,

zamanın soldurduğu insanları düşünmek,

düşünmek susmuş dudakların çaresizliğini,

benliğimi yitirdiğim bu kentte,

kahreden tebessümlerine şiirler yazmak...

ve EN ZORU,

SENİ UNUTMAK...

UNUTMAK SENİ...!
 
SENİN İÇİN
Dün bir Ararat dağı yalnızdı

bir de ikimiz...

Rüzgar oldum,yola düştüm.

Bazı hayal bazı düştüm...

bir kitapsız aşka düştüm..

senin için...

Denizlere umut ektim...

Zemheriye güller serptim...

gecelere bıçak çektim..

senin için...senin için...

kavgalara sokaklara,

günaydınsız sabahlara,

tutundum hep umutlara...

senin için..senin için...
 
BİLEMEZDİM
Umudumu yitirdiğim bir hayatta,

çile dolduracağımı bilemezdim..

Bilemezdim,gecelerin bu kadar uzun,

sabahların bu kadar gelmez olduğunu,

aklıma getirmezdim...

şarkıların bu kadar dokunacağını,

güneşin yaz ortasında üşüteceğini,

mutluluğa yakınken,

bilemezdim günlerin Yalnız geçeceğini...




Baharın yerini hazanın alacağını,

çiçeklerin zamansız solacaklarını,

kaleme sarılıp ozanlaşmak isteyeceğimi,

bilemezdim...

Her gün batımında yüreğimdeki

boşluğun artacağını,

ve.. seni bu denli seveceğimi

BİLEMEZDİM...
 
Bir şiir yaz bana,içinde alabildiğince mutluluk olsun.Ayın gölgesinde unutulan sevgi tohumlarıyla yeşere dursun.Bir şarkı söyle,özlemimdeki sevgiyi anlatsın.Yağan yağmurlarla ıslanan bedenimi parlayan gözleriyle kurutsun...
Sen benim incimdin,parıldayan masum güzelliğinde seni sarp kayalıklardan tırnaklarımla kazıdığım,bir istiridyede bulmuştum.Ve bir daha kaybetmeyeyim diye kalbimin derinliklerine gömdüm...

Gül filizlendiği günden itibaren güneşe aşıktır.Her ne kadar güneş her gece ayın görkemine kanıp,gülü bıraksa da, gül asla yıldızlara kanıp güneşi unutmaz...

İnsanın düşleri olmalı,sonsuzluk gibi.Özlemleri olmalı,yeni açan bir çiçek gibi ve her insanın bir tanesi olmalı,tıpkı bendeki sen gibi
 

Benzer konular

Üst