Niye Şiir Olmasın!!!

Otuz Beş Yaş



Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
..........
..........



Cahit Sıtkı Tarancı
 
Merhaba,
Nazım Hikmet'in 1939 Erzincan depreminden sonra yazdığı bir şiir.

Kod:
KARA HABER

Erzincan'da bir kuş var
kanadında gümüş yok.
Gitti yârim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy, dağlar, dağlar, dağlar...
Aldı ellerine kanlı başını
karın ortasında Erzincan ağlar...
O ağlamasın da kimler ağlasın...

Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer...
Yan yana sırtüstü yatan ölüler 
     akşam olur tandıramaz ateşini yandıramaz...

Gün ağarır, şafak söker
kimsecikler gitmez suya.
Ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya.

Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık,
kiminin sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek,
kimisi mektup bekler 
     yan yana sırtüstü yatan ölüler...

Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
ak peynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı...

Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan beygiri rahvandır amma 
ölüler ata binemez 
     yan yana sırtüstü yatan ölüler..

Nazım Hikmet
1940
 
ANLATAMIYORUM

ağlasam sesimi duyarmısınız mısralarımda

dokunabilirmisiniz gözyaşlarıma ellerinizle

bilmezdim şarkıların bu kadar güzel

kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

bu derde düşmeden önce

bir yer var biliyorum

epeyce yaklaşmışım duyuyorum

a n l a t a m ı y o r u m...

Orhan Veli KANIK
 
Aşk İki Kişiliktir



Değişir rüzgarın yönü,
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi,
Boşuna bir liman arar.
Gülüşü bir yabancının,
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir,
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır,
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır,
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler,
..........
..........



Ataol Behramoğlu
 
Bilmelisin ki ...
Duvarda asılı diplomalar
insanı insan yapmaya
YETMEZ

Bilmelisin ki ...
Aşk kelimesi
ne kadar çok kullanılırsa,
anlam yükü o kadar azalır...

Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak
ve inançlarını savunmak arasında
çizginin nereden geçtiğini bulmak ZOR...

Bilmelisin ki ...
Gerçek arkadaşlar arasına
Mesafe girmez...
Gerçek aşkların da!...

Bilmelisin ki ...
Tecrübenin
kaç yaş günü partisi
yaşadığınızla ilgisi yok,
ne tür
deneyimler
yaşadığınızla var...

Bilmelisin ki ...
Aile hep insanın yanında olmuyor !...
Akrabanız olmayan insanlardan
ilgi,sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz...
Aile her zaman biyolojik değil !...

Bilmelisin ki ...
Ne kadar yakın olursa olsunlar,
en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir...
Onları affetmek gerekir...

Bilmelisin ki ...
Bazen
başkalarını affetmek
yetmiyor...
İnsanın
kendisini de
affedebilmesi gerekiyor...

Bilmelisin ki ...
Yüreğiniz
ne kadar kan ağlarsa ağlasın,
dünya sizin için dönmesini durdurmuyor...

Bilmelisin ki ...
Şartlar ve olaylar,
kim olduğumuzu
etkilemiş olabilir...
Ama ne olduğumuzdan
kendimiz sorumluyuz

Bilmelisin ki ...
İki kişi
münakaşa ediyorsa,
bu birbirlerini
sevmedikleri
anlamına gelmez...
Etmemeleri de
sevdikleri anlamına
gelmez !...

Bilmelisin ki ...
Her problem
kendi içinde bir fırsat saklar...
Ve problem,
fırsatın yanında cüce kalır !...

Bilmelisin ki ...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun,
pişmanlığın uzun yıllar sürüyor...

- Can Yücel
 
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı ?
Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı ?

Sevmek için güzele mi bakmalı ?
Çirkin bir tende, güzel bir ruh kalbi bağlayamaz mı ?

Hasret; özlenenden uzak kalmak mı ?
Özlenen yakındayken hicran duyulmaz mı ?

Hırsızlık; para,mal çalmak mı ?
Sadet çalmak hırsızlık olmaz mı ?

Solması için gülü dalından mı koparmalı ?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı ?

Öldürmek için silah hançer mi olmalı ?
saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olmaz mı?



Victor Hugo
 
Macera

Küçüktüm,küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.

Bir uçurtma yaptım,telli duvaklı;
Kuyruğu ebemkuşağı renginde;
Bir salıverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.

Büyüdüm issiz kaldım, aç kaldım;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanların içine,
İnsanları gördüm.

Ne yardan geçerim, ne serden;
Ne denizlerden, ne gökyüzünden ama...
Bırakmıyor son gördüğüm,
Bırakmıyor geçim derdi.

Oymuş, diyorum, zavallı şairin
Görüp göreceği.




Şair: Orhan Veli Kanık
 
Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun olmazdı aslında,
Daha çok riske girerdim,
Daha fazla seyahat ederdim,
Daha çok güneş doğuşunu izler,
Daha çok dağa tırmanır daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim birçok yere giderdim,
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer,
Yalnız mutlu anlarım olurdu.

Farkında mısınız bilmem, Yaşam budur zaten:
Anlar, sadece anlar, sizde anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su ,
Şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güzelin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı, eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...

Ölüyorum...

Jorge Luis Borges
(1899-1986) Arjantin
 
Sana insanın nasıl çamurdan biçimlendirildiğini anlatayım:
Tanrı çamura Sevginin soluğunu üflediği için.

Sana göklerin niçin her zaman döndüğünü anlatayım:
Tanrının tahtını Sevginin yansısı ile doldurmak için.

Sana sabah rüzgarının niçin estiğini anlatayım:
Sevginin gül korusunu yeniden çiçeklendirmek için.

Sana niçin gecenin dünyayı tüllere bürüdüğünü anlatayım:
Sevginin gelin çadırını kutsal gölgelikle örtmek için.

Tüm bilmecelerini anlatabilirim yeryüzünün sana:
Çünkü Sevgidir tek çözüm tüm bilmecelere.

MEVLANA
 
Sevgilerde

sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.
bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çicekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vemeye az buldunuz
yahut vakit olmadı


behçet necatigil
 
ve...

İNSAN
elbette senden güzel olacaktı
çizdiğin resim
yaptığın heykel
senden büyük olacaktı
senden yakışıklı

elbette senden doğru söyliyecekti
yazdığın şiir

elbette senden çok duyacaktı
söylediğin türkü

sen olduğundan büyüksün
sen olduğundan iyisin
sen olduğundan güzel


Bülent ECEVİT
 
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM

Seni, anlatabilmek seni,
İyi çocuklara, kahramanlara,
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
Kahpe yalana.

Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya......
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana,
Bir bu yana....

.......

AHMED ARİF
 
İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.

Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.

Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
gezip tozduklarımın,
görüp işittiklerimin,
dokunduklarımın, anladıklarımın
hiçbiri, hiçbiri,
beni bahtiyar etmedi türküler kadar...

20 Eylül 1960, Nazım Hikmet
 
Otel Odaları

OTEL ODALARI

Bir merhamettir yanan, daracık odaların,
İsli lambalarında, isli lambalarında.

Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,
Küflü aynalarında, küflü aynalarında.

Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,
Kırık masalarında, kırık masalarında.

Bir sırrı sürüklüyor, terlikler tıpır tıpır,
İzbe sofalarında, izbe sofalarında.

Atıyor sızıların, çıplak duvarda nabzı,
Çivi yaralarında, çivi yaralarında.

Kulak verin ki, zaman, tahtayı kemiriyor,
Tavan aralarında, tavan aralarında.

Ağlayın, âşinasız, sessiz, can verenlere,
Otel odalarında, otel odalarında !.....

Necip Fazıl 1927
 
Yasadiklarimdan ogrendigim bir sey var:
Yasadin mi, yogunluguna yasayacaksin bir seyi
Sevgilin bitkin kalmali opulmekten
Sen bitkin dusmelisin koklamaktan bir cicegi

Insan saatlerce bakabilir gokyuzune
Denize saatlerce bakabilir, bir kusa, bir cocuga
Yasamak yeryuzunde, onunla karismaktir
Kopmaz kokler salmaktir oraya

Kucakladin mi simsiki kucaklayacaksin arkadasini
Kavgaya tum kaslarinla, govdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandin mi bir kez simsicak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir tas gibi dinleneceksin

Insan butun guzel muzikleri dinlemeli alabildigine
Hem de tum benligi seslerle, ezgilerle dolarcasina
Insan baliklama dalmali icine hayatin
Bir kayadan zumrut bir denize dalarcasina

Uzak ulkeler cekmeli seni, tanimadigin insanlar
Butun kitaplari okumak, butun hayatlari tanimak arzusuyla
yanmalisin
Degismemelisin hic bir seyle bir bardak su icmenin mutlulugunu
Fakat ne kadar sevinc varsa yasamak ozlemiyle dolmalisin

Ve kederi de yasamalisin, namusluca, butun benliginle
Cunku acilar da, sevincler gibi olgunlastirir insani
Kanin karismali hayatin buyuk dolasimina
Dolasmali damarlarinda hayatin sonsuz taze kani

Yasadiklarimdan ogrendigim bir sey var:
Yasadin mi buyuk yasayacaksin, irmaklara, goge, butun evrene
karisircasina
Cunku omur dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir
Ve hayat, sunulmus bir armagandir insana...
Ataol BEHRAMOĞLU






değil mi: yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın :!:
 
BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Attila İLHAN
 
.........
ölürken gözlerini görmemeliydim hümeyra

yalvaran, suçlayan, vuran

ben her saniye öldüm

sense ateşin koynunda, yaşıyorsun hala

şu iki azab meleği gibi duran

gözlerini çek üstümden

Mustada İSLAMOĞLU

------------------ -----------

bir gün döner gelirse
ona ne söylemeli
dersin ki bekleyerek
kapadı gözlerini

ve yine o sorarsa
beni hiç tanımadan
belki bir derdi vardır
ona kardeşçe davran

ya derse ki salonda
neden yok hiç kimse
açık kalmış kapıyı
sönmüş lambayı göster

nerde diye sorarsa
ne cevap vereyim ben
ver altın yüzüğümü
hiç bir şey söylemeden

ya o zaman derse ki
nasıl oldu ölümü
belki ağlar korkarım
söylersin güldüğümü


Mavrice MAETERLINCK

Eski Şarkılar

--------------------------------
SESSİZ GEMİ

demir alma günü gelmişse zamandan (hayattan)
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yool
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol

rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli

BİÇARE GÖNÜLLER. ne giden son gemidir buu
hicranlı hayatın ne son matemidir bu.

giden ne son gemidir bu
hicranlı hayatın ne son matemidir bu

YAHYA KEMAL


sevgiyle
 
GİDERKEN

Bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru

Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar

Beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukur


SUNAY AKIN

ŞİİRİÇİ HATLARI VAPURU

Nazım Hikmet vapuru
deniz ile arasına
dökülen asfaltı kırar
ve özgürlüğüne kavuşturur
salacak iskelesini
batmak pahasına

Can Yücel vapuru
alaycı bir düdük çalar
savaş gemilerine
ki rakı şişeleri asılıdır
can simitlerinin
yerine

Attila İlhan vapuru
keyifle yarar suları
içinde çünkü sevgililer öpüşür
ve güvertesinde
sigarasını rüzgara karşı yakan
bir katil üşür

Edip Cansever vapuru
denize yansıyan
otel ışıkları altında
gider gelir Boğaz’ın en uzak
iki iskelesi
arasında

Orhan Veli vapuru
evlerine taşırken
telaş içinde insanları
küpeştesinden atılan
simitleri kapışır
martı kuşları

Cemal Süreya vapuru
akşamüstleri giyince
ışıklı elbisesini
ince bir duman savurarak havaya
dansa kaldırır
Kız Kulesi’ni

Sunay Akın |


DİŞİ KUŞ
Kuru bir ot
Gibi yaşıyorum
Gözlerden uzak
Patika bir yolun
Kıyısında
Tek suçum
Sap olmamak
Baltanın
Kanlı oyunlarına

Ama yine de
Umut dolu kalbim
Belki bir dişi kuş
Taşır beni diye
Daldaki yuvasına





DUDAK PAYI

Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine

Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanında beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin

Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize

Sunay AKIN
 
Hayat Nedir Anne

Benim hiç sapanım olmadı anne,
Ne kuşları vurdum,
Ne kimsenin camını kırdım...
Çok uslu bir çocuk değildim ama,
Seni hiç kırmadım, hem boynumu kırdım.
Ben hayatım boyunca
Bir tek kendimi vurdum!.

Suskun görünsem de,
Fırtınalı ve mağrurdum anne.
Bir mızrak gibi,
Aynada hep dik durdum anne!
Ben sana hiçbir gün laf getirmedim,
Leke sürmedim.
Ama göğsümü çok hırpaladım,
Kalbimi çok yordum...
Ben hayatım boyunca,
En çok kendimi sordum!.

Benim hiç sevgilim olmadı anne,
Ne bir yuva kurdum,
Ne bir gün şansım güldü...
Öpemeden bir bebeğin gıdısını,
Tükendi gitti çağım...
Kimi yürekten sevdiysem,
Yüreğini başkasına böldü...
Bir muhabbet kuşum vardı,
O da yalnızlıktan öldü...

Sen beni hep, göğsünde
Acılarla mı soğurdun anne?
Yoksa, evlat diye,
Koca bir taş mı doğurdun anne?
Eziyet değilim, zahmet değilim,
Musibet hiç değilim;
Bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
Doğurdun da beni,
Ne ile yoğurdun anne?

Benim hiç hayalim olmadı anne...
Ne seni rahat ettirdim,
Ne kendim ettim rahat...
Bir mutluluk fotoğrafı bile çektirmedi bu hayat!
Kaybolmuş bir anahtar kadar
Sahipsizim anne...
Ne omzumda bir dost eli,
Ne saçımda bir şefkat...

Say ki yollardan akan,
Şu faydasız çamurdum anne...
Say ki ıslanmaktan, üşümektim,
Say ki yağmurdum anne!
Bunca yıldır gözyaşını,
Hangi denizlere sakladın?
Oy ben öleyim,
Sen beni ne diye doğurdun anne?

Hayat nedir, nedir ki anne;
Bir oyun, bir masal değil mi?
Bak, kırıldı oyuncaklarım...
Ömrüm gitti,
Sevdam bitti...
İnan, ben hiç büyümedim ki...
 
HİKAYE

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!

CAHİT KÜLEBİ
 

Benzer konular

Üst