Niye Şiir Olmasın!!!

DEVRİM

Bir gülün açılması devrimdir
Bildiğin anladığın bir devrim
Kim bilir nereye varmışlığımız
Bir av sonu ağırlayan gözlerim
Seni anmak öyle kolay değildir
Denizler: biraz çocuk kalmışlığımız

Bir gülün açılması devrimdir
Bildiğin anladığın bir devrim
Gecede bir bozkır kalmışlığımız
Bakışları ağırlayan seslerim
Sana bakmamak öyle kolay değildir
Simgeler: en çocuk yanlışlığımız

HİLMİ YAVUZ

İNANÇSIZ

Açılır gecesi inançsızların
Tanrı sarı bir çiçektir
Ormanın içinden atlılar
Geçerken çocuklar ölecektir

Denizin gözlerinden tuzlu
Bir sıkıntı vurur karalara
Uzakta olduğumuzu köprülerden
Atlar nereden bilecektir

Mavi kuşlar çiziyor biri
Eli değdikçe camlarına
Avcılar doğrultup namlularını
Nasılsa bir bir düşürecektir

Yorgun yıkılmış ölü
Bir yaz büyütür karnında
Soyunup toprağa yatınca
Kadınlar göklerle sevişecektir

Açılır gecesi inançsızların
Tanrı sarı bir çiçektir
Ormanın içinden atlılar
Geçerken çocuklar ölecektir

HİLMİ YAVUZ
 
ÇEKMECE

Büyüklerle ben yapamıyorum
çocuklar da almıyor beni oyunlarına
devlet dairesinde
yangından kurtarılmayacak
sıkışmış bir çekmece gibiyim
açılamıyorum sana
Kardeşiyle sokaklarda hep
bir örnek giydirilen sen
nasıl sevmezsin eşitliği
yürürken düşen çoraplarını
aynı hizaya getirmek için
annen değil miydi önünde diz çöken
Öpüşme sahnesinin tam ortasında
içeri girdiğin yazlık sinemanın
yer göstericisiyim
yürüyorsun fenerimin ışığında
yer:Kız Kulesi
ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında
Bir kez olsun çıkmazken ağzından
seni sevdiğimi
her gün söylememi yadırgama
bil ki bu şehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarım vapurlara
Son karesi gibi Red Kit'in
batan güneşe doğru
sürerken atımı
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnızca
rüzgar çekiştiriyor atkımı

Sunay AKIN
 
Kod:
ZELA
"Zela Bin yıllık bir şehir adıdır
ve bir kadının ellerinde öpülmüştür..."


Al bütün çiçeklerimi emzir
Sokak gözlüm
hatta uçarı öyküler anlat bana
eski şehrimizden zela
Uzan bir düşün eteklerine patavatsızca
taş olup göğersin dudaklarım
seni öpe öpe ağartmaktan
Gel zela,böyle ayrılık olmaz
gel
zela,korsan naram benim
Ağzımda asılı kalan küfrüm
sabahlara ayarla yüreğini

Gel Zela gel aşk
Eteklerin zil çalarak
gözlerinde kırkikindilerle gel
Ve içir beni bulutlara
çiseleyeyim
yağmuru seven çocukların üzerine
gel zela...
Ceylan yürekli korkağım

Ben ise bırak seni anlatayım
Kimsenin bilmediği yerlerini
Bu şehire,
aslında bir dağ olduğunu
öğrettiğimiz şarkılarımızı
Bırak anlatayım
puşluğunu kavganın
kuşluğunu sabahın
Bırak anlatayım güzelliğini
makyajlı bir iğrentiye
zela büyücüm...
zela tılsımım...

ŞAHAN ÇOKER
 
Kod:
Suyu temizliyor ayakların /gerçek mi gerçek/ 
savaş pilotu exupery'nin 
parmaklarının suya dokunuşudur 
çoğalan ibrahimlerle 
bir gelecek vakit habercisi 
yeniden çizdi kenti 
-buruşmuş çocuk balonları 
gibi kaldırıldı 
kentin 
putları ve 
eski fotoğrafları- 

bir şölen 
kelimelerde 

inanınca duanın gücü artar 
tutsaklık eridi 
bir akımdır geçen yüreğimden 
en uzaktaki müslümanın yüreğine 

/varoluş sevmenin ekonomisi/ 
baktığın yerlerde gölge 
rahman rahim 
bir kutsal bölge 

vakur dinç 
bir devrimden 
iyi anlarım 
o benim işim 
devrim 
yapmak 
bir güzel geyik gibi 
özü tarihin 
anlamı yaşamının 
-her savaşçının- 
bir muştu büyütüyorum yüreğimde 

bileklerimizin gücüne doğru işleyen 
bir asya direnci 
afrika siyah inci 
en çok şimdi anlıyoruz ömer'i ali'yi hasan'ı ve osman'ı 
/keskin nişancı 
olarak 
ilerliyoruz/ 

ey öbürsü günleri bekleyen çocuklar 
işçi asker 
kutsal 

/alınteri kitabımın ilk cümlesi/ 
burjuva ayağa kalk 
güneyde kuzeyde doğuda batıda 
yargılıyorum seni 

şan soluyan şan alan genç yürekler 
ey kardeşler 
gören gözlere ortalık ışımıştır 

Edebiyat Dergisi, Mayıs 1970
 
Kod:
ADAM GİBİ

 

Ben seni hiç sevmedim ki 

Durgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim 

Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim 

Birde yıldızları sevdim 

Eylül akşamlarında gelip, 

Gözlerinde tutulan. 

Ben seni hiç sevmedim ki 

Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim 

Kurşunları sevdim beni vurduğunda 

Ağlamayı sevdim unuttuğunda 

Yalnız olduğumu anladığımda 

Ayakta kalmamı sevdim 

Yıkılmamı sevdim seni hatırladığımda 

Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği 

Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini 

İkindide yağmur gibi 

Geceleyin yağan yağmur gibi sevdim seni sevdiğimi 

Ben seni hiç sevmedim ki 

Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim 

Menekşeyle konuşmanı 

Nisan'a hatırlatmanı 

Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını 

Düştüğün zaman kanayan yaralarını 

Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman 

Sakız satan çocukları 

Yeni çıkan şarkıları 

Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim 

Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe 

Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte 

Ben seni hiç sevmedim ki 

Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine 

Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde 

Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde 

Buğusunda sabahın, acımasızlığında ahın 

Ağlayan yüzünde İsa'nın 

Ferahlatan gücüyle duanın 

Korkutan yanıyla nar'ın 

İncenin, zeytinin ve kalbin üstüne 

Gülün üstüne 

Tutunduğum umudun üstüne 

Korkunun üstüne 

Hep senin üstüne, hep senin üstüne 

Ben seni hiç sevmedim ki 

Gittiğin zaman gitmeni sevdim 

Evreni sevdim geldiğin zaman 

Kalmanı sevdim 

Korkuyordum sana alışmaktan 

Yine de sevdim gülümsemeyi 

Mendilimi sallarken, seni götüren trenin arkasından 

Kırlara ilk kar düştüğü zaman 

Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim 

Seni içimde öldürdüğüm zaman 

Ben seni hiç sevmedim ki 

Durgun akşamlarda söylenen şarkı neyse 

Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim 

Birde yıldızları sevdim 

Eylül akşamlarında gelip, 

Gözlerinde tutulan. 

Düştüğün zaman kanayan yaralarını 

Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman 

Sakız satan çocukları 

Yeni çıkan şarkıları 

Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim 

Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe 

Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte 

Ben sevdim mi adam gibi severim
 
- BİLMEYECEKSİN -

BILMEYECEKSIN !!!!!
KAÇ GECEDIR SANA UYUYORUM...
SANA UYANIYORUM KAÇ SABAHTIR, BILMIYORSUN !
ISMIN HALA DUDAKLARIMDA GIZLI,
SENI IÇIYORUM SABAH AKSAM
KAÇ DUMANDIR GÖZLERIMDE TÜTÜYORSUN.
SENI AGLIYORUM KAÇ DAMLADIR,
SENI GÜLÜYORUM BILMIYORSUN...
HIÇ DÜSÜNDÜNMÜ SAÇLARIM NEDEN BU KADAR DAGINIK,
NEDEN GÖZLERIM BU KADAR PARLAK
VE SENI NEDEN SEVIYORUM BU KADAR DELICESINE
KAÇ DALGADIR SENI VURUYOR DENIZLER, YÜZÜME
KAÇ MARTIDIR BASIMDA DOLASIYORSUN,
KAÇ RÜZGARDIR SAÇLARIMDA ELLERIN BILMIYORSUN
KAÇ MIZRAPTIR SENI VURUYORUM TAMBURUN TELLERINE
KAÇ HIÇKIRIKTIR SEN AGLIYORSUN
GÖGSÜMDE NAME NAME KAÇ NEFESTIR ÜFLÜYORUM GÖZLERINI NEYIME,
BILMIYORSUN BILMIYORSUN KAÇ SIIRDIR SENI YAZIYORUM KALBIME,
SENI ÇIZIYORUM KAÇ RESIMDIR.
SENI ÇAGIRIYORUM TÜRKÜ TÜRKÜ BILMIYORSUN...
KAÇ GÜNDÜR SENI ÜSÜYORUM
SANA YANIYORUM KAÇ HAFTADIR,
BILMIYORSUN KAÇ BULUTTUR ISLANIYORUM
ASKINDAN YÜZÜM SEN, GÖZÜM SEN, SAÇIM SEN OLDUN.
KAÇ AYNADIR SEN DURUYORSUN KARSIMDA
KAÇ ORMANDIR YANIYORSUN YÜREGIMDE BILMIYORSUN...
GÜLLER GÖRDÜM KIRLARDA,
KELEBEKLER GÖRDÜM KAÇ BAHARDIR
SENI AÇTI ÇIÇEKLER SENDE UÇTU BÜTÜN UGUR BÖCEKLERI
SENI TUTTU BALIKÇILAR ARILAR SENI KOYDU KOVANLARINA
KAÇ ÜLKEDIR SENI GEZDI GÖÇMEN KUSLAR BILMIYORSUN...
KAÇ SARKIDA SENI DINLER AGLARIM
KAÇ KADEHTIR SEN DOKUNUYORSUN DUDAKLARIMA:
SENI IÇIYORUM KAÇ SARAPTIR,
KAÇ ÖZLEMDIR ÖZLÜYORUM KOKUNU
KAÇ VAPURDUR SEN GEÇIYORSUN IÇIMDEN
KAÇ SAATTIR BEKLIYORUM, ARAMIYORSUN BILMIYORSUN...
KAÇ ÖLÜMDÜR ÖLÜYORUM
ARDINDAN KAÇ MEZARDIR GÖMÜYORUM ASKINI,
OLMUYOR SENI NEDEN SEVDIGIMI, NASIL SEVDIGIMI BILMIYORSUN
KAÇ GECEDIR SANA UYUYORUM
SANA UYANIYORUM KAÇ SABAHTIR,
BILMIYORSUN KAÇ ZAMANDIR SANA,
BILMIYORSUN KAÇ ZAMANDIR SEVGINE IHTIYACIM VAR
BILMIYORSUN ... BILMIYORSUN !!!
VE HIÇ BILMEYECEKSIN...
 
ANNEM İÇİN

Bir günümüz bile sensiz geçmezken
Şimdi mezarına hasretiz anne...

Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer
Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin
Bir yığın toprakla bir parça mermer
Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin.

Bir yığın toprakla bir parça mermer,
Üstünde yazılı yaşınla, adın;
Baş ucunda matem renkli serviler
Hüznüyle titreşir sanki hayatın.

Seni gömdük anne yıllarca evvel
Göz yaşlarımızla bu ıssız yere
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
Matem dağıtırken hasta kalblere.

Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
Hüznüyle erirken Dicle de sessiz,
Öksüzlük denilen acıyla vurgun
Bir başka ölüydük bu toprakta biz.

BEKLEYECEĞİM

Aylar geçip yıllar olsa da
Yıllar geçip zaman dolsa da
Aşkın arzuları beni boğsa da
Bir gün seversin diye bekleyeceğim

Bugün nişanlansan, yarın evlensen
Benden başka binbir kişi sevsen
Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen
Bir gün dönersin diye bekleyeceğim

Seni beklemekle geçse de ömrüm
Şu fani dünyada kalmasa günüm
Senden uzakta ölürsem bir gün
Ahirette seni bekleyeceğim...

Ahmet Hamdi TANPINAR
 
Kod:
BEKLEYEN

Ne hasta bekler sabahı
Ne genç ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar...

Geçti,istemem artık gelmeni
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık,neye yarar...

NFK
 
An gelir

...
Görünmez bir mezarlıktır zaman
Şairler dolaşır saf saf
Tenhalarında şiir söyleyerek
Kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
Saatlı bir bombadır patlar
An gelir
Atilla İlhan ölür
 
SEVMEK UZERINE


Sevmek; farkında olmaksa yaşadığının

Sevmek; bakmak değil görmekse eğer

Aklın başından gitmesi değil,

Duymak ve bilmekse eşit olarak;

Yemeden, içmeden kesilmeden

Çoğalmaksa sevmek eksilmeden,

Çağına tanıklık ederek

Ve kahrolmamaksa arabeske inat.

İçin içine sığmamaksa

Bir coşku, bir şenlik, bir erdemse sevmek;

İnsanları, çocukları, kuşları unutmadan

Verem olmamaksa sevmek senin aşkından

Daha sağlam basıyorsam toprağıma,

Unutmak, şaşkınlık, azap değilse;

Bilinç, öğreti ve sevinçse,

Paylaşılan bir ekmek gibiyse sevgi;

SENİ SEVİYORUM !


Enis Fosforoğlu
 
canımın acısına alıştım artık...
yokluğun eskisi kadar üzmüyor beni..
belkide içimde hep seni yaşattığım için olsa gerek
seni düşünmemeye çalışmak da çözüm oluyor bazen
akşamları üstüme hücum etsede senli düşünceler
kovuyorum onları kafamdan içim acıyarak...
oyalanacak şeyler arıyorum kendime
nafile çaba oluyor aslında bu
boşluğun istesemde dolmuyor dolmayacak
yüreğim seni istesemde unutmayacak
 
ben bir ayten dir tutmuşum
oh ne iyi ayten li içkiler içip sarhoş oluyorum
ne güzel hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
biraz ayten sürüyorum güzelleşiyor
şarkılar söylüyorum,şiirler yazıyorum ayten üstüne
saatim her zaman ya ayten ya da ayten e beş var
ya da ayten i beş geçiyor

ne yana baksam gördüğüm o
gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor
bana sorarsanız mevsimlerden ayten deyiz
günlerden ayten tesidir

o dur gün gün ben yaşatan
onun kokusu sarmış sokakları
onun gözleridir şafakta gördüğüm
akşam kızıllığında onun dudakları
başka kızı övmeyin yanımda gücenirim
ayten i övecekseniz pek ala oturabilirsiniz

bir kadeh de sizinle içeriz ayten i iki laf ederiz
onu siz de seversiniz benim gibi
ama yağma yok ayten i size bırakmam
alın tek tek elbisemi size vereyim
cebimde on liram var,onu da alın gerekirse
ama ben ayten i düşünüyorum üşümem

üç kere adını tekrarlayayım
parasızlık bişe mi?ölüm bile kötü değil
ayten sizlik kadar

ona uğramayan gemiler batsn
ondan geçmeyen trenler devrilsin
onu sevmeyen yürek taş kesilsin
kapansın onu görmeyen gözler
onu övmeyen dişler kurusun
iki kere iki elde var ayten
bundan böyle dünyada aşkın adı ayten olsun.
ümit yaşar oğuzcan

AYTEN'İN SONU

Ayten'i Markiz pastanesinde vurdular
Onu ben vurdum
Ayten kanlar içinde düştü yere
Bense ağlıyordum

Şimşek gibi loşluğunda Markizin
Bir usturaydı ellerimde parlayan
Vurdum,ve baktım dağılmış yüzüne
Dedim;o da güzeldi bir zaman

Onun da gözleri vardı,dudakları vardı
Mermerler dile gelirdi konuşunca
Ya elleri her zaman duygulu,serin
Başım dönerdi ellerini tutunca

Önce bir garson gördü ikimizi
Sonra yabancı adamlar gördü,kadınlar gördü
Ayten'i hiç ayıplamadım
O anda kim olsa ölürdü

Renkli bir balon gibi sönüverdi
Koluna gömleğimin kanı damladı
O lekeden başka şimdi
Ayten'den eser kalmadı

Aldılar götürdüler beni
Bu cinayetin hesbını sordular
Dedim:Ayten'i ben vurmadım
Onu Markiz pastanesinde vurdular.

Ümit Yaşar OĞUZCAN


gülüyor bir de haspam gönlünce/mor kelebekler misali uçuşurken/
eteğini rüzgara bırakırken/ saçını haince savururken/ gülüyor bir de haspam gönlünce
 
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM

Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

AHMED ARİF
 
ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyarmısınız mırsalarımda?

Dokunabilirmisiniz gözyaşlarıma ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var biliyorum;

Herşeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Orhan Veli KANIK
 
KÜLÜMÜM İÇİNDE KÜLÜN

Ben senden önce ölmek isterim
İyisimi, beni yaktırırsın
Odanda ocağın üstüne korsun
İçinde bir kavanozun
Kavanoz camdan olsun
Şeffaf, beyaz camdan olsun
Ki içinde beni görebilesin...
Fedakarlığımı anlıyorsun:
Vazgeçtim toprak olmaktan
Vazgeçtim çiçek olmaktan
Senin yanında kalabilmek için
Ve toz oluyorum
Yaşıyorum yanında senin
Sonra, sende ölünce
Kavanozuma gelirsin
Ve orada beraber yaşarız
Külümün içinde külün
Ta ki bir savruk gelin
Yahut vefasız bir torun
Bizi ordan atana kadar...
Ama biz
O zamana kadar
Karışacağız ki birbirimize
Atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
Yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız
Ve bir gün yabani bir çiçek
Bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
Sapında muhakkak
İki çiçek açacak:
Biri sen
Biri de ben.

Nazım Hikmet
 
Sen Kimsin



Sen nesin sevgili?Bal mısın?Rabb’in mucizesi,
Sen nesin sevgili?Ay mısın?Geceler sana muhtaç,
Sen nesin sevgili?Gül müsün?Peygamber kokusu,
Sen nesin sevgili?Sen nesin?

Sen nesin sevgili?Güneş misin?Doya doya bakamadığım,
Sen nesin sevgili?Bahar mısın?Bastığın yer yeşillenir,
Sen nesin sevgili?Kardelen misin?Az bulunursun,
Sen nesin sevgili?Sen nesin?

Sen nesin sevgili?Su musun?Sensiz yaşanmaz,
Sen nesin sevgili?Yağmur musun?Allah’ın
Rahmeti,Nurusun,
Sen nesin sevgili?Kar mısın?Bembeyaz,lekesiz,
Sen nesin sevgili?Sen nesin?

Sen nesin sevgili?Yıldız mısın?Geceleri süsleyen,
Sen nesin sevgili?Ateş misin?Değmeye korktuğum,
Sen nesin sevgili?Buz musun?Tir tir titreten,
Sen nesin sevgili?Sen nesin?

Sen nesin sevgili?Cennet misin?Özlemini duyduğum,
Sen nesin sevgili?Cehennem misin?Alev alev,
Sen nesin sevgili?Dünya mısın?Doyamadığım,
Sen nesin sevgili?Sen nesin?

Sen nesin sevgili?Kurşun musun?Yürekler dağlayan,
Sen nesin sevgili?Hava mısın?Sensiz olmuyor,
Sen nesin sevgili?Yel misin?Başakların beklediği,
Sen nesin sevgili?Sen nesin?

Sen nesin sevgili?Rüya mısın?Uykuların süsü,
Sen nesin sevgili?Hayal misin?Olmazları olduran,
Sen nesin sevgili?Kabus musun?Gecelerimi bölen,
Sen nesin sevgili?Sen nesin?

Sen nesin sevgili?Can mısın?Sensiz ölürüm,
Sen nesin sevgili?Hasret misin?Acılar çektiren,
Sen nesin sevgili?Gurbet misin?Ben beni yitirdiğim,
Sen nesin sevgili?Sen nesin?

Sen nesin sevgili?Sen nesin biliyor musun?
Sen İnsan kılığına girmiş bu Kâinatsın
 
Şimdi sen su olduğunu düşün.
Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar çok...Tükenmez...
İnanıyorum ki, gerçekten de öylesin. Ama ister çesmelerden dökül,
ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak, dibi olmayan bir
kovayı dolduramazsın. Yani; seni dinlemeyenlere sesini
duyuramazsın...
Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin...
Gürültünün parçası olursun sadece.
Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa
burada,
lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düsünürler...
Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden
su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın
en sakin anını bekledi suyun durgun yerlerini bulabilmek için,
gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar için
en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda...
Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel,
su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez...
Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi
yaşatıcı ol, su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!..
Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil!
Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma,
ocaklarını söndürme, sana felaket denmesin!
Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin!..
Su yüce Allahın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri...
Suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel,
su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez,
tükenmez olduğunu da unutma.
Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de
kiyametler koparıcı olabileceğini unutma...
Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil !
Vadiler varken önünde ve ovalar varken,
yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini
ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.
Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe...
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve
kaçılan olursun; seller, afetler gibi...
Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak...
Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan
konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan
birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara!
Ama yapman gereken şu, değil mi?
Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini.
Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini,
kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin
anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini...
Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının
ne kadarı olduğunu düşüneceksin...
Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az
ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın...
Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde
olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında,
vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de
fikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin!..
Demeyeceksinki, ben canım isteyince giderim iskeleye,
vapur da o saniyede gelmek zorunda!..
Demeyeceksin ki, aklıma geleni aklıma geldiği biçimde
söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek,
anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!..
Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın,
ama maalesef değil...
Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan
bir tavşan gördün mü hiç ?..
Veya önüne çıikan ağaçları dahi sürükleyen bir selden
susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü ?
Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler,
beyni olan her yaratık gibi!
Hadi... Sen şimdi su olduğunu düşün, ve kendini su gibi hisset...
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı...
Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu
hatırla...
Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini;
girebilmeyi öğren insanların damarlarına.
Hayat ver...
Vazgeçilmez ol !!..
 
.
.
Bana Bir Sarki Söyle
.
Özledim sesini ne olur konus
Bir gül açtir zamanlarin ötesinden
Karanliklar içindeyim, kapkarayim bugün gel
Gök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir sarki söyle
Içimde bir sey kimildiyor
Gözlerim kan çanagi, yorgunum, uykusuzum
Bir baksana ne haldeyim deli divane
Yaraliyim, çaresizim umutsuzum
Bana bir sarki söyle
Yagmur ol yag üstüme, günes ol isit
Dökül karanligima isiklar gibi
Al beni, en uzaklara götür
Sesin, aksin içimde bir pinar gibi
Bana bir sarki söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dali gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
Bana bir sarki söyle
Yagan kar nasil hazin yagar bilirsin
Kursuni bir gökyüzünden aglamakli
Iste öyleyim, kapkarayim bu gün gel
En hüzünlü sesinle, en dokunakli
Bana bir sarki söyle
.
Ümit Yasar Oguzcan
 
Üzülmedim Diyemem

Ey aşk, yaptığını beğendin mi:

yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen

ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-

yoksulluk ile vakit geçer mi…



uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu

toprağa baktım, yerinde yoktu;

şiirden aşağıya attım kendimi

düşerken düşündüm, ölmesem mi.



anlatıyorum, hiç konuşmadan,

buğdayın içini dökmesi gibi…





bugün dalgınım, dün de dalgındım

aç bile değildim aynaya bakmasaydım

dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük

gibi burdayım…



burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.

unufak olmak iyidir olmamaktan

hiç böyle demedim, yarabbim bilir

bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…



bir sandalye çektim zor günlerin altına

ah ama,



kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile

beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa

bana düşüyor, her yağmur tanesini

suya götürmek, o serin ırmaklara



öyle ya



bir almanı herkes tanır, miğferi varsa

moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa

bunları şunun için anıyorum burada

kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa



bağırıp duruyorum denizin ortasında,

su buradan ne kadar uzakta…


İBRAHİM TENEKECİ
 

Benzer konular

Üst