uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AĞIT

Oturmuş pembe kızcağız,
kucağında
çiçek gibi atlası
açık.

Görüyorum balkonumdan
çıktığı yolculukları!

Ak yelkeni parmağının
demir alıp Kanaryalar' dan
gidiyor ölmeye Karadeniz' e

Görüyorum balkonumdan
nasıl ölüyor parmağı!

Oturmuş pembe kızcağız,
kucağında
çiçek gibi atlası,
kapalı.

Ağlıyor uçup giden bulutlar
Akşam denizlerinde
Kan rengi adaları.


Rafael ALBERTI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

CANLI DOĞADA AŞK ANILARI


Biliyoruz sevgilim, şimdi
çevremizi saran şu görünüm
uyumuş gibi, ölmüş gibi;
ağaçların akıllarında bir şey kalmamış,
ve geceler çekip gitmiş unutuluşla,
kendilerini güzel kılan,
belki de ölümsüz kılan unutuluşla.

Ama eski mutluluğumuzu yaşamak için
bir yaprağın kıpırtısı bile yeter,
doldurmak için
bir zamanlar yalnız bizim olan o yeri
silinmiş bir yıldızın soluk alması yeter.
Boşuna değil yanımda uyanışın,
bugün yanımda uyanışın,
koruların dayanıklı yüreğiyle korunan
çitlenbik çalılarının arasında,
gizli böğürtlenlerin arasında.
Kırağıyla ıslanmış öpüşler var,
yatağını tazeleyen ince otlar,
saçlarını süsleyen peri kızları var
ve uykundaki dalların ufacık yeşilini
yağma eden esrarengiz sincaplar.

Hep mutlu ol yaprak, güz nedir bilme,
o kör, ışıklı yılların kokusunu
minicik kıpırtısıyla bana getiren yaprak.
Ve sen, yitik yıldızcık
gençlik gecelerimin bana
candaş pencerelerini açan,
hiç söndürme ışığını,
şafak sökerken uyuduğumuz
o yatak odalarının üstünden
hiç eksiltme ışığını
ay ışığındaki kitaplığın üstünden
tatlı bir düzensizlik içindeki
kitapların üstünden
ve dışarda bize şarkı söyleyen
uyanık dağların üstünden.



Rafael ALBERTI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DENİZ. DENİZ.

Deniz. Deniz.
Yalnız deniz!

Neden getirdin beni, baba,
sen bu şehre?

Neden kopardın, baba,
beni denizden?

Düşlerimde köpükler
yüreğimi kancalar
demir alırcasına.

Neden sürükledin baba,
beni buraya?


Rafael ALBERTI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GIRNATA'YA HİÇ GİTMEMİŞ BİRİNİN BALADI


Federico Garcia Lorca'ya

Ah ne kadar da uzak denizler, ovalar, dağlar!
Ağarmış saçlarımı başkaları görüyor şimdi.
Gitmedim hiç Gırnata'ya.

Saçlarım ağarmış, yıllarım yok olmuş.
Eski silinmiş patikaları bulurdum da.
Görmedim hiç Gırnata'yı.

Uzatın yeşil bir ışık dalı bana.
Doludizgin adımlar verin, ah dizginler kısa.
Gitmedim hiç Gırnata'ya.

Hangi düşman tutmuş bütün surları?
Rüzgârda kimdir toplayan özgürlüğü?
Gitmedim hiç Gırnata'ya.

Bahçelerine kilit vuran kim bugün?
Kim zincir vurmuş çeşmelerinin akışına?
Gitmedim hiç Gırnata'ya.

Gelin, hiç gitmemiş olanlar Gırnata'ya.
Orada dökülen kan var, beni çağıran kan.
Gitmedim hiç Gırnata'ya.

En güzel kardeşin döktüğü kan.
Avluya yayılmış, mersinlere sıçramış.
Gitmedim hiç Gırnata'ya.

Kanı var mersinler üstünde en iyi dostumun.
Darro'daki kan, Genil'deki kan.
Görmedim hiç Gırnata'yı.

Surlar yükseliğince azmimiz pek.
Dağlardan denizlerden ovalardan gelin.
Gideceğim Gırnata'ya.



Rafael ALBERTI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SESİM KARADA ÖLÜRSE

Sesim karada ölürse,
alın denize götürün,
kıyıda öylece bırakın.

Alın denize götürün,
ak bir savaş gemisine
sesimi kaptan yapın.
Süsleyin sesimi oy
nişanlarıyla gemicilerin:

yüreğimin üstüne demir
demirin üstüne yıldız
yıldızın üstüne rüzgâr
rüzgârın üstüne yelken!


Rafael ALBERTI
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ALBA
Vadideki zambağın solgun ve ıslak
yaprakları kadar soğuk
Yanıma uzandı, şafakta


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AŞKA ÖVGÜ
Bu aydın gecede öyle mutluyum ki;
Sonsuz bir hazzın yatağında saadetin
Kaç kelime konuşulur bilmem, şamdanlar altında,
Ama bir boğuşmadır başlar ışıklar kararınca
Şimdi üzerime geliyor çıplak göğüsleriyle,
Bir yanda sereserpe geceliği;
Uyuyan gözkapaklarıma dayıyor dudaklarını,
Aralık ağzından duyuyorum "uyuşuk" dediğini,
Ne kadar kucaklaştık, ne kadar değişti kollarımız.
Kimbilir kaç defa birleşti dudaklarımız.
"Sakın dönmesin Venüs'ün aydınlığı karanlıklara,
Gözlerimle buluruz biz aşkı yoksa...
Helen'i çırılçıplak kaçırmadı mı Paris, Menelaus'un koynundan,
Endymion'un çıplak bedeni değil mi Diana'yı kafesleyen."
-Ya işte böyle bu hikâye, başlayıp biten.
Kaderlerimiz birleşirken, bir yanda aşkla dolduruyorduk
gözlerimizi
Özlenen bir gece geliyordu üstümüze
Ve ışıklar diyorduk bir daha dönmesin
Tanrılar zincire vursunlar ikimizi
Ki günışığı artık çözemesin.
Şaşarım aşkın çılgınlığını zamana bağlayanlara
Yağız atlar sürüp gidecek güneş,
Toprak buğday arpadan,
Sular yürüyecek çeşmelere
Balıklar kuru derelerde yüzecek
Yüceliği bilininceye değin aşkın.
Varken elimizde bir fırsat, durdurmayın meyvasını hayatın.
Bakarsın kuruyan çiçeklerin yaprakları düşer.
Ve saplarından sepet örerler,
Bugün geniş havasını alıyoruz aşkların
Yarın bizi de kapatacak kader.
Gerçi bütün sevgini veriyorsan da
Gene de az veriyorsun sayılır.
Bu acılarımı değiştirmem mümkün değil.
Onunla sona erecek ömrüm,
Ama böyle geceler yaşatsak bana her daim
Yıllar boyunca uzar gider yaşamam.
Birçok geceler sürsem böyle
Tanrı olurum ben de zaman içinde.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

İstanbul Ağrısı


kanatları parça parça bu ağustos geceleri
yıldızlar kayarken
şangur şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen eğer yine İstanbulsan
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pançak pançak şiirler tüküreceğim
demek yine ben
limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
Yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor
eğer sen yine İstanbulsan
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci Garında tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanları içindeki Haydarpaşadan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlıyan
sen eğer yine İstanbulsan
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gözlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildiğin Attila İlhanı
zehirleyebilirim
sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversiteden
Tophane İskelesinde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor
ulan İstanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazut tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden
peki İstanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaranlarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin
eğer sen yine İstanbulsan
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine İstanbulsan
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim
ulan yine sen kazandın İstanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiçbir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine İstanbulsan
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir
ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 Eylülünde birader mırç ve ben
sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık
sana taptık ulan
unuttun mu
sana taptık

Attila İlhan
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

TAVAN ARASI

Gel, bizden iyi olanlara acıyalım.
Gel, dostum, hatırlayalım:
Zenginlerin uşakları var, dostları yok;
Bizim dostlarımız var, uşaklarımız yok.
Gel, evlilere, bekârlara acıyalım.
Küçük ayaklarla girer şafak,
Yaldızlı bir Povlova gibi
Ben tutkunun yanındayım.
Yaşamada daha iyisi yok
Bu duru serinlik saatinden,
Beraber uyanmanın saatinden.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

PAN ÖLDÜ
"Pan öldü.Yüce Pan öldü.
Ah! Eğin başlarınızı, siz kızlar hepiniz,
Ve ona çiçeklerden bir taç örün.

"Yaz gitmiş yapraklardan,
Sazlar da kurumuş belki,
Nasıl taç örebiliriz artık,
Nasıl toplarız çiçek demeti?"

"Dilim varmıyor, Sultanlar.
Ölüm hoyratın biriydi hep.
Dilim varmıyor, Sultanlar.
Ne sebep gösterecek ki
Alıp gitti Efendimizi
Böyle kuru bir mevsimde?"


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

OYUNCU KADIN
Karanlık gözlü,
Ey düşlerimin kadını,
Fildişi sandallı,
Benzerin yok dans edenler içinde,
Yok ayakları senin gibi kanatlı.

Seni çadırlarda bulamadım,
Kırılan karanlıkta.
Seni kuyu başında bulamadım,
Testili kadınlar arasında.

Ağaçtan filizlenen dal gibi genç kolların;
Yüzün bir aydınlık akarsu.

Badem gibi ak omuzların,
Soyulmuş körpe bademler gibi.
Bakır kafeslerin ardında
Harem ağalarıyla korumuyorlar seni.

Yaldızlı maviler, gümüşler dinlendiğin yerde.
Sırtında sırma telle işlenmiş koyu giysiler,
Ey Nathat-İkanaye, "Irmaktaki Ağaç".

Otlarda akan su gibi üzerimde ellerin,
Parmakların donmuş bir dere.

Ak çakıl taşları bakıcı kızların,
Duyulur çevrende türküleri!

Benzerin yok oyuncular içinde,
Yok ayakları seninkiler kadar hızlı.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

NİSAN

Üç ruh çıkıp geldi
Ve çekti götürdü beni.
Zeytin dallarının
çırılçıplak yattığı yere:
Parlak bir sis altında
Renksiz bir leş yığını.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

METRO İSTASYONUNDA

O itiş kakıştaki bu yüzlerin görüntüleri;
Ipıslak, kasvetli bir daldaki taç yaprakları sanki.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

MEDITATIO

Köpeklerin garip alışkanlıklarını dikkatle inceledim de
İnsanların hayvanlardan üstün
Varlıklar olduğu sonucuna vardım

İnsanların garip alışkanlıklarını inceledim de
Ne yalan söyleyeyim dostlar şaşırıp kaldım


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

L'ART

Taze sıçanotu lekelemiş yumurta beyazı kumaşı,
Ezilmiş çilekler! Buyur, gözlerimize ziyafet çekelim.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

IRMAK BOYU TÜCCARIN KARISI: BİR MEKTUP

Alnımın üzerinde saçım dümdüz kesilirdi daha;
Oynardım sokak kapısının önünde, çiçek dererdim.
Bambu sırıklarına binmiş gelirdin, atlılar gibi,
Dört dönerdin yöremde, mürdüm erikleriyle oynardın.
Chokan köyünde yaşayıp gidiyorduk işte:
İki küçük çocuktuk, sevgiden gayrısını bilmeyen.

Ön dördünde vardım sana, efendim benim.
Gülemezdim karşında, sıkılgandım çünkü.
Başımı eğer, duvara çevirirdim yüzümü.
Kırk kere de çağırsan, gözüm yerden kalkmazdı.

On beşimde yüzümü çatmadım artık
Ayağının bastığı toprak olayım istedim,
Dünyalar durdukça durdukları yerde...
Daha yukarılarda mı olacaktı gözüm?

On altıma bastım, sen gittin.
Anafor kaynattığı sulardan, Ku-to-yen'e
Beş ay oldu ayrılalı
Dallarda maymunlar üzünç içinde.
Ayağını sürüyordun gittiğinde.
Kapının önü yosun şimdi, bir sürü yosunlar vazr,
Yolunmayacak kadar kökleri derinlerde.
Yapraklar erkenden dökülüyor bu güz estikçe rüzgâr
Çiftleşen kelebekler ağustosta sarardı daha,
Batı bahçesindeki otların üzerinde,
Dokunuyor bana bunlar.Yaşlanıyorum.
Kiank ırmağının dar geçitlerinden inmekteysen şimdi,
Bana haber ver, bileyim de önceden
Karşılayayım beni
Cho-fu-sa'ya kadar çıkıp.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GÖZLER

Efendimiz dinlen artık, yorgunuz yorgun,
Duyalım biraz da rüzgârların parmaklarını
Üstümüzü örten şu durgun
Yaş kurşun gibi ağır kapaklarda.

Dinlen artık kardeş, gün ağarıyor bak dışarda!
Soldukça soluyor sarı ışık
Eridikçe eriyor mum.

Salıver bizi, dışarda en tatlı renkler,
Yosunun yeşili, çiçek renkleri,
Ağacın altı serinlik.

Salıver bizi, tükeniyoruz yoksa
Akıp duran tekdüzeliğinde
Kuru kuru baskıların
Ak kâğıt üzerinde.

Salıver bizi, biri var ki
Bir gülüşünün verdiğini vermez sana
Yıllanmış bilgisini tüm okuduklarının
Ona bakalım ona.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DORİA

Karanlık savruların ölümsüz anlarınca
benim ol,
Sevinci gibi çiçeklerin
geçici değil.
Beni güneşsiz yarların,
kül rengi suların
Korkunç yalnızlığında sev.
Bizden söz etsin tanrılar
Gelecek günlerde,
Gölgeli çiçekleri Orkus'un
Ansınlar seni.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

DÖNÜŞ

Bak, dönüyorlar işte; hey bak şu denenen
kıpırdanışlara, ve ağır ayaklara,
Şu güçlükle atılan adımlara ve kuşkulu
Kararsızlığa!

Bak, dönüyorlar işte, birer birer
Korkuyla, yarı uyanıkçasına;
Sanki kar şöyle bir duraklayıp
Rüzgârda mırıldanmalıymış
ve yarı dönük geriye;
"Korkuyla Kanatlılar" dı işte bunlar,
Dokunulmaz olanlar.

Kanatlı ayakkabının tanrıları!
Yanlarında gümüş tazıları,
izlerini koklayarak havanın!
Hey! Hey!
Tez ayaklılardı bunlar yağmaya gelen;
Keskin burunlular
Kanın ruhu olanlar.

Dizginler gergin,
solgun yüzlü sürücüler.


Ezra POUND
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÇAYHANE

Çayhanedeki kız
Eskisi gibi güzel değil.
Ağustos yıpratmış onu.
Merdivenlerden öyle ürkek çıkmıyor artık;
Evet, o da orta yaşa gelecek,
Ve bizlere serpiştirdiği gençlik ışığı
Çöreklerimizi getirirken
Artık serpilmeyecek.
O da orta yaşa gelecek.


Ezra POUND
 
Üst