Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Koşuyorum meçhule,
Senden uzaklara
Hiç durmadan
Bir an seni düşünmeden
Dönüp ardıma bakmadan
Koşuyorum sensizliğe,
Izdıraba, kedere
Karanlıktır yolum
Dönüp gelemem
O güzel yüzüne bakamam
Seni seviyorum diyemem

Koşuyorum ölüme,
Ölüme dedim ya gülüm ölüme
...
F YETER
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Bahar gider sen kalırsın.
Yıldız söner sen parlarsın.
Kuşlar susar sen şakırsın.
Her şeyde hep sensin Ayşen.

Kalpler sensiz atmıyor ki.
Zaman sensiz geçmiyor ki.
Deniz sensiz coşmuyor ki.
Her şey senden geçer Ayşen.

Güller solar sen açarsın.
Dertler gelir sen kaçarsın.
Gönüllere aşk saçarsın.
Her şeyde hep sensin Ayşen.

Seni seven ölmüyor ki.
Sana gülen çökmüyor ki.
Seni üzen gülmüyor ki.
Sensin dert ilacı Ayşen.

S Çalışkan
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Son zamanda öyle çok ki gelenler,
Elem, üzüntü, hastalık ve keder,
Sinir, sıkıntı, bunalım birde keçiler.
Bir sen yoksun, hani nerdesin?

Hep üstüme geliyorlar beni boğmaya,
Sinirden çatlatıp kafa bozmaya,
Ben usandım yalnız gezmeye,
Yine yoksun, hani nerdesin?

Dilimi tutmasam kem söz oluyor,
Elimi uzatsam biri vuruyor,
Rüyamda bile gelen geliyor,
Gelmeyen bir sen, hani nerdesin?

Gören beni deli oldum sanıyor,
Deli olmasamda keçilerim geliyor,
Ben böyleyim, gören duyan geliyor,
Tek sen yoksun, hani nerdesin?

Sen gelsen inan her şey değişir,
Bana neşe gelir, yüzüm güler,
Sinirlerim yatışır, keçilerim gider,
Tatlı bakışın var ya, o gözlerin yeter,
Niye gelmiyorsun? Hani nerdesin?

R Ateş
_________________________________________________
Beni boşver sen hayatını yaşa
İyi bak yüreğine o gül yüzüne
Cennet gözlerine nazar değmesin
Dudakların tebessümüne
Yaşama sevincine nazar değmesin

İsterim her anın mutluluk olsun
Dilerim kalbin hayat bulsun
Yüzün gülsün [size=12pt]neşen
daim olsun
Sensizliğe mahkum olsamda
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Gökyüzünde akşamları çıkar yıldızlar
Öbek öbek birikir ama sadece biri parlar
Karanlığımı aydınlatan yıldızım var
Hayatım boyunca yanımda olmazsa
Ağlamaktan kör olur gözlerim ona yanar
Nereden bakarsan bak o yıldız hep orada var
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Benim için delirmiş, hastanelik demişler
İnanmayasın yalan, iftira bu hakim bey!
Öyle zalım yardı ki inatçı mı inatçı
Aklımı kaçırmadım da, aklımı keçirdim...

Umutsuzluktan hiç kalmamış tadım,
Sanki bir yerlerde takılı kaldım,
Güler belki diye soytarıdan beterdim
Aklımı kaçırmadım da, aklımı keçirdim...
_________________________________________________
Sorunlarım var benim
Tahtaların yarıdan fazlası düşmüş
O kadar söyledim basmayın tahtalarıma dedim
Kimse dinlemedi
Umrunda mı senin tahtalarım düşecekmiş
Yeni tahtalar alsan ne çıkar
Her seferinde tekmelediler
Sadece tahtalar olsa iyi
Keçilerin de çoğu dağda
Kaçırdım birer ikişer
Ürküttüler benim keçilerimi
Kaçacak yerleri vardı da kaçmadılar mı
O dağ senin bu dağ benim dolaştı durdular
Keçisiz tahtasız da yaşanmıyor ki!

M Yücel
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Ben aşkımı istedim uykusuz gecelerde
Ben aşkımı istedim güneşsiz sabahlarda
Ben aşkımı istedim ay ışığından yoksul gecelerde
Ben aşkımı istedim sevmek için
Ben aşkımı istedim sevilmek için
Ben aşkımı istedim onun olmak için
Ben aşkımı istedim benim olması için
Ben hep seni istedim aşkım.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

[size=10pt]Ey benim gönlümün nazlı çiçeği
Barışın ellere, küsün bana mı?
Sana kim öğretti böyle sevmeyi
Bayramın ellere, yasın bana mı?

Duymadın gönlümün haykırışını
Kırdın şu gönlümün sabır taşını
Görmekten usandım çatık kaşını
Gülüşün ellere, nazın bana mı?

Uçurdun yellere ümitlerimi
Düşürdün dillere çektiklerimi
Soldurdun içimde hayallerimi
Baharın ellere, kışın bana mı?

Uykusuz gecelerin sabahını bana sor
Yarım kalan aşkımın eyvahını bana sor
Bana sor yalnızlığı ayrılığı bana sor
Mutluluğu bilirsin mutsuzluğu bana sor.
Karşılıksız sevginin, bomboş kalan bir elin
Acısını bana sor..

Seven kalbim beklemekten yoruldu
Gönlümde aşk saati bak durdu
_________________________________________________
"Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır, ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın...
Her iki yolda da, tek bir gerçek olacak; canın çok ama çok acıyacak!!" Mevlana
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Ağaçların seheri zirvesinde titreşiyor
Tuyûr-ı fâniye-i âlem-i tahayyül ü hâb.
Semâyı kaplayacak, şimdi, gâzeler gibi nûr
Zavallılar kalacaklar esir-i ufk-ı türâb.

Ve onların gözü eyler nücûm-ı fecre itâb
Ve onların sesi eyler "nihayet"i işrâb...

Ahmet Haşim
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını Kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir Gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Bir Gün
Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum

Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin, acil
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki seni bekliyorum

Bir sabah gün doğarken aç perdelerini, bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki seni istiyorum

Gecelerden bir gece uyanırsan apansız
Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir kara gül biterse
Bil ki seni seviyorum

Ümit Yaşar Oğuzcan
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Yürüyelim Seninle İstanbul'da


Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu

İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hala sevimli mi sevimli
ve hala bir tomucuk tadında
yürüyelim seninle İstanbul'da

korkusuz bir rüyadır
bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
yenilgisiz bir muamma gibidir
arar bulusmayan ellerimizi
deli rüzgar yine sarhoş, hovarda

tam orada, Çamlıca yokuşunda
birkaç bulut çekelim gökyüzünden
damarlarımızdan geçirelim ve birden
bırakalım suların üzerine
sen bir defa konuş, sen bir defa gül
kumlu ebrular yapalım seninle
serpmeli ebrular, bülbülyuvası
hercaimenekşe, gonca ve sümbül

yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
yürüyelim seninle İstanbul'da
boğaziçi magrur türkülerini
gözlerine baka baka söyleyin
martılar üşüyünce
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi

anlayabilir misin
neden çıban gibi büyür bağrımda
büyürde kelebek olur bu sızı
kırmızıyı sevdiğini söyledin
bu yüzden mi günlerdir
İstanbul'da gül kokusu yayılan
tepeler kırmızı, sular kırmızı

İstanbul bilmeli ki, sahillerine
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeliki, limanlardan gemiler
önce senin yüreğine açılır
uzaklarda bir yerde
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
parmaklarında hüzün
sana doğru akan nehrin
ağlayan suretidir

bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle İstanbul'da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı

Anadolukavağı'nda her akşam
burcu burcu bir rüyadır hayalin
karanlık, hüznünü düşürür dağa
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
endamın her sabah iner toprağa

hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
ayrılık acıyla süzülür kandan
nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
öylesine yorgun, mahzun ve candan

İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
uykusundan uyanınca fırtına
dalgalar türkümüze aşina olur
yüzümüze bakınca deniz fenerleri
sahibini arayan gemilerin
çığlığıyla vurulur

tarih heyelandır hainlerin ardında
İstanbul tarihin soylu anası
biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
sevdayı kız kulesi'nden
yalıların burukluğu altında
geçiyoruz sokaklardan delice

anlayabilir misin
beyoğlu'nda gezinen
hayal kırıklığının benden türediğini
anlayabilir misin
kırmızı neden böyle
doldurur aynalara inleyen yüreğimi

sana giden yolların kavşağında
bir adam direniyor izini bulmak için
siliyor tanyerine akan alın terini
ufkunda sapsarı umudun rengi
mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
arıyor sessizce kaybolan günlerini

Gülhane'de simit satan çocuklar
nasıl anlasınlar ellerimizin
neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
gökyüzüne dokunurken bu acı
kimdir diye sorsunlar içlerinden
birlikte yürüyen iki yabancı

biz gitsek de, İstanbul'da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı


Nurullah Genç
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Konuşsan benimle ne olur sanki
Hüzün bulutları dağılır belki
Benden sana zarar gelmez inanki
Hatırla dilini KONUŞ BENİMLE

Sevipte sevilmek, en güzel duygu
Bazen düşünmekten gelmez hiç uyku
Kalmasın içinde asla bir korku
Hatırla dilini KONUŞ BENİMLE

Geçermi bu ömür sevdasız aşksız
Olurmu hiç insan dertsiz tasasız
Geçmesin geceler böyle uykusuz
Hatırla dilini KONUŞ BENİMLE........

söz / müzik: Ali Haydar Kırbaç
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!


İSTANBUL ŞEHRİ...



Bu benim dünyaya ilk gelişim,
Yıkarak saltanatını koca Fatih?in.
Kundakla kefen arasında bir gün,
İstanbul, İstanbul deyişim.
Merhaba Kızkulesi, merhaba Eyüp Sultan,
Kanlıca, Şehremini merhaba...


Bir İstanbul esiyor çocukluğumdan,
Ekşi bozalı, Arnavut kaldırımları lâpâ lâpâ.
Yuşa?dan mı okunur o ezanlar, Hırka-i Şerif?ten mi?
Komşularımız kaptanlar, malta taşlı ikindilerden kalan.
Hâlâ o beyaz gergeflerde mi?
Bir tarihi gömmüşler Karacaahmet?inde Üsküdar?ın,
Sanki çarşaflı kadınlar mercan terliklerinde unutulan.
Duyûn-u Umumiye emeklisi faytonlar,


Hâlâ bir sonbahar Acıbadem?de,
Cuma selamlıklarından beri saraylılar.
Merhaba Beylerbeyi, merhaba Sultanselim,
Merhaba iki gözüm İstanbul?um, merhaba...
Aşı boyası sokaklarında ne mevsimler eskimiş,
Sakalsız saçlar kestirdiğim ince boncuklu berber dükkanları.
Kapalıçarşı Bakırcılar, lâcivert mayıslarda köprü altları,
Ve Boğaziçi?nde Şirket-i Hayriye duman duman..


Nerdesin o İstanbul, nerdesin...
Hani çıkrık seslerinde mehtapları dinlediğim,
Mediha teyzelerin leylâk bahçeleri,
Büyükbabamın Kuvay-ı Milliye hikâyeleri.
Hani tahta tekerlekli arabalarım.
Hani bayram yerlerinde unutulan asude çocukluğum.


Gene bir başka İstanbul?du bir zamanlar kafesli ıtırlarıyla,
Beyaz başörtülerin lâvanta çiçekli öğleden sonralarında ıslanan.
Açılır kapanır iskemlelerinde uzun çarşının,
İstanbul?u taşırdı bakır siniler.
Sultaniyegâhtan bir hıdrellez mesiresi,
Sessiz sadâkat şarkıları söylerdi.
Haliç vapurlarında söz kesilmiş tazeler.


Hey yavrum hey...
Burunbahçe dalyanında İstanbul?u çekerlerdi denizden,
Islatmadan...
Kaç bayram mendili geçmişti elimden çeyiz sandıklarının.
Bütün uykularını koynuma alıp uyurdum İstanbul?un.
Rüyalarımda hâlâ o günahlar uyanır,
Hiç geçemediğim sokaklarında işlenen.


Merhaba Sultanahmet, Yerebatan merhaba...
Merhaba iki gözüm İstanbul?um merhaba,
Merhaba efendim, merhaba...


Sadri Alışık


 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Ben Gözlerinin Şairiyim

Ben gözlerinin şairiyim
Güllerin sümbüllerin değil
Riyakâr gönüllerin değil
Ben sevdaların şairiyim

Ben aşıklarından biriyim
Bakışlarında hep kavrulan
Külleri aleme savrulan
Ben yangınların şairiyim

Ben gözlerinin esiriyim
Tek sensin unutamadığım
Bir kerecik tutamadığım
Ben ellerinin şairiyim

Ben yoluna güller sereyim
Sen bir kez gül gülümse yeter
Sen bir tatlı söz söyle yeter
Ben dillerinin şairiyim

Ben yalnızlığın şairiyim
Ne vaslını ne firkatini
İstemiyorum bedenini
Ben gözlerinin şairiyim

Mustafa
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

..........
Aşk , Kırık bir Hayal ..!
Hayat benim hiç kimsem değillerimden..

Şans , Bulamadığı tek canlı Benim .!!
Ayrılık ,Çok Sevilmek Neyi me' lerimin öğreticisi ,
Ve yalnızlık en güzel Nedimem.

Vakit , Senle ben arasında gidip gelen bir Toplu taşıyamama aracı
Durakları ,birbirimize uğrak' sız
Uğramak için uğraşsız..

Yaşam ,kaynağını gizlemiş Ben' den ,
Tebessüm ,hüzüne uzun vadeli borçlanmış yüzümde
Acıya icralik ,hala dönersin diye beklemelerim..

Ben artık ,
Köşebaşlarında mızıka çalan çocuklara alkış tutan insanların
İçinin acımalarıyım..
Merhametiyim bir yaşlıyı karşıdan karşıya geçiren kadının
Ve sadece içteyim.
Bu yüzden Hiç' inden geçen ilk şeyim belki de...

Olcay Derecik
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Ben seni kocaman bir yürekle sevdim.
Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören.
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime.
Bir başka yerde olamazdın zaten.
Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın, orada kalmalıydın.
Herhangi bir konuk değildin.
Bu yüzden ne ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama.
O yüreğin gerçek sahibiydin.

Ben dört mevsim baharı yaşadım seninle.
Çiçek çiçek açtın yüreğimde.
Gökkuşağı zayıf kaldı, senin renklerin karşısında.
Taze bir yaprak gibi yeşildin.
Açelyaydın pembeliğinle.
Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün.
Ve maviydin...
Kırmızıydın bir ateş gibi.
En çok bu renkle anmayı sevdim seni.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da...
Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık.
En kızgın, en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana.
İçimdeki sevinç yüzüme yansıdı, güldüm.
Beni güldüren senin sevgindi ve ben
Kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu,
Nasıl güzel bir şey olduğunu anladım seninle.
Her şeye rağmen sevdim seni.

Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk yoktu.
Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim.
Patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi.
Menzil sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim.
Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim.
Sen isteseydin sakin bir göle dönüşürdüm.
Ve o göle bir tek sen girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da...
Her halin çekti beni.
Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını,
Saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu, olgunluğunu sevdim.
Sesini de sevdim suskunluğunu da.
Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim.
Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorulmadım.
Çünkü sen yaşam kaynağıydın.
Her gün yenilendim.
Seninle çoğaldım, büyüdüm.
Eksik kalan neyim varsa tamamladın.
Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.
Sevdim işte ötesi yok...

M Coşkundeniz

_________________________________________________Öylesine bir gündü, yeni değil de sanki geçmiş günlerden biriydi, öyle gibiydi...
Kaç gece beklemiştim seni.
Kaç gece koynuma hasretini alıp uyumuştum.
Kaç gece yalnızlık sancısıyla kıvranıp durmuştum.
Öyle acımasızdı ki geceler, gökteki yıldızlar yüreğime atılan birer taş gibi gelmişti bana.
Yine de her şeye değerdi bekleyişim.
Bütün yollar sana çıkıyordu ama ben asıl senin yolunun benimkiyle kesişmesini bekliyordum.
Aylar geçmişti hep vardın ama bir tek o an yanımdaydın.
Biraz yabancıydın bana, biraz da tanıdık.
Şaşkındık, şaşkınlığımız çok fazla yansıyordu yüzümüze.
Göz göze gelmek hiç bu kadar zor olmamıştı.
Bir bakıştan bin anlam çıkarmak buna denirdi işte.
Yüzümüzde birbirimize ait izler arıyorduk bakarken.
Ne çok duymuştum sesini ama sanki sen ilk kez konuşuyordun.
İlk kez söylediğin cümleler sahibiyle bütünleşiyordu.
Düştükçe gülüşün yüzüne, sessiz olan her şey konuşmuştu içimde.
Yine de sözler bir türlü çıkmıyordu ağzımdan.
Oysa boynuna sarılıp "Sen aylardır beklenen, sen yıllardır özlenensin" demek istiyordum.
Hava serin değildi ama ben titriyordum.
Kelimeler hiç bu kadar zor olmamıştı bana.
Ne zaman bir şey söylemeye kalksam, her seferinde bir şey oluyordu, sözcükler ağzımda donuyordu.
Sıcaktın, dokunmasan da yansıtıyordun.
Biraz önce titreyen ben artık terliyordum.
Aşktı bu biliyordum ama bunu kendime bile itiraf edemiyordum.
Farkında değildin belki, belki ben belli etmiyordum ama yıllardır koruduğum,
Yıllardır kimseye açmadığım topraklarımı çoktan teslim almıştın bile.
Sınırlarımdan içeri girmiştin bir kere.
Yüreğimin en gizli, en kuytu köşelerinde sen vardın artık.
İtirazsızdım, belli ki mutluydum.
Belli ki beni şaşırtan mutluluğun ta kendisiydi.
Harfleri tükenmez bir kavuşmanın alfabesindeydim.
Ve ben okumayı sanki yeniden öğreniyordum.
Biliyor musun, çölde bulabildiğim bir avuç su olsan, bitmeyesin diye içmem seni.
Nerede olursan ol benimle kal.
Ben, bu yürek attığı sürece seninleyim.

M Coşkundeniz
_________________________________________________Bir başıma bu kentin sokaklarında yürüyorum.
Üşüyorum.
Ne kadar uzaksan bana o kadar soğuyor hava.
Sen yoksa, sıcaklık hep mevsim normallerinin altında.
Bu yüzden meteoroloji raporları umurumda bile değil.
Kar mı yağıyor yoksa yağmur mu bana ne?
Ben senin hasretinle sırılsıklamım zaten, daha ne kadar ıslanabilirim ki?

Burada mısın değil misin belli değil.
Bazen gidişlerin kahramanı oluyorsun, bazen sonsuz kalışların.
Doyumsuz gecelerdesin kimi zaman, bazen de yalnız karanlıklardasın.
Bitmek bilmez bir şarkısın ama ben mi notaları yanlış basıyorum da sen bu şarkıyı söyleyemiyorsun?
Neden susuyorsun?

Aşkın sessizliği ne kadar korkunç olur bilir misin?
Bir tek kelimeye hasret geçen gecelerin hesabını soracağın kimse de yoktur üstelik.
Kendi kendiyle konuşana deli derler ya, beni çoktan akıl hastanesine kapatmaları gerekirdi.
Hem de iflah olmaz hastalar bölümüne?

Yokluğuna alışmaktan korkuyorum, ne kadar kötü?
Yokluğunu yürüyorum sokaklarda.
Yokluğunu içiyorum kadeh kadeh.
Hiç gelmeme ihtimalin bir idam mahkumuna dönüştürüyor beni.
Hiçbir şey yapmadan beklerler ya hücrelerinde, ölümün soğuk nefesini hissederek?
Anlamlı olan bir şey yoktur onlar için.
Belki de bir an önce ölmektir akıllarından geçen ,bu bekleme işkencesi bitsin diye?
Bu yokluk hissi öldürecek beni?

Gelebilme ihtimalinse yüreğimdeki kuşları havalandırıyor, kanat seslerini duy.
Gelmek iste bana.
Bir görsem yüzünü, ah bir dokunsam sana?

Göreceksin, sevdanın çiçek çiçek açtığını umudun bir yangın gibi alev alev ikimizi birden sardığını.
Anladım ki mümkün değil seni sensiz yaşamak.
Ben o gönlü genişlerden değilim.
Madem içimdesin, yüreğimde taşıyorum seni, o zaman yanımda da olmalısın.
Sensiz yaşanmayacak bu aşk ötesi yok..

Şimdi yalnız geceleri seviyorum.
Seni yıldızlarda buluyorum.
Daha bir dayanılır oluyor sensizlik sancısı.
Mümkünü yok çıkmayacaksın aklımdan, bu yüzden gece, el ayak çekilmişken, hiçbir ses yokken sen ve gece..
Zaman geçer, her şey unutulur, bir örtüyle kaplanır acılar ama?

M Coşkundeniz
_________________________________________________
Acısı yaralar kurşundan beter
Dostu sevgiliyi yerle bir eder
İncitip kırmaya kelime yeter
Tatli söz ne kadar ince ve zarif

Ruhun sevgi dolar mutlu olursun
Kendi iç dünyanda huzur bulursun
Ne kimseyi yorar ne yorulursun
Tatlı söz dillerde tüy gibi hafif

Gönül kapısının tek anahtarı
Açıyor önünde tüm kapıları
İnsanı zehirler hep ağırları
Tatli söz dillerde tüy gibi hafif

Yakışık almıyor bence kabası
Geçinip giderken yürek yakması
Ölümlü dünyada neyin çabası
Tatli söz dillerde ince ve zarif

A Taşar
_________________________________________________
Diller var yılan gibi sokar insanı
Diller var olmadık an sürçer lisanı
Diller var bir sözüyle dondurur kanı

Bir çift tatlı söz bilmeyen diller var
Dil yarası çekerim ben, yıllar var

Diller var yabancıdır kendi diline
Diller var dirlik vermez evde geline
Diller var inkâr eder saldırır dine

Duaları eksilmeyen diller var
Dil yarası çekerim ben, yıllar var

Diller var gönül alır bir iki sözle
Diller var biri noksan, ikisi fazla
Diller var bir kelime çıkar bin nazla

Bir selamı esirgeyen diller var
Dil yarası çekerim ben, yıllar var

Diller var şehidine ağıtlar yakar
Diller var can dostuna içini döker
Diller var yüreklere acılar eker

Bülbüller gibi şakıyan diller var
Dil yarası çekerim ben, yıllar var

Diller var bal dökülür her kelimeden
Diller var gönül kırar, hatır bilmeden
Diller var ki konuşur durur yılmadan

Konuşmaktan sıkılmayan diller var
Dil yarası çekerim ben, yıllar var

Diller var yüreğini okşar her sözü
Diller var ki doldurur içine sızı
Diller var kükrer durur, titretir bizi

Dinlemekten bıkılmayan diller var
Dil yarası çekerim ben, yıllar var

Diller var zikir eder durur rabbini
Diller var dua ile geçer her günü
Diller var saçar sanki içinden kini

Her sözünde küfür dolu diller var
Dil yarası çekerim ben, yıllar var

Diller var sevgi saçar, yürek doldurur
Diller var iftirayla ocak söndürür
Diller var bir sözüyle seni kandırır

İki lafı çekilmeyen diller var
Dil yarası çekerim ben, yıllar var.

M Demir
_________________________________________________
HANGİ HAN

O zaman ki o hangi hanları ararsam
Buldum desem de bulamam ki.
Bir saksı kocaman ve devetabanları
İçerden gelen ses dışardan duyamam ki.

Duydum desem de bir aldanış bir sanrı
Derinden uğultular kalabalık olmalı
Hem kim geliyor seslerden anlamam ki
Artan ayazda açılsa bile kapı
Doluysa içerisi bir de ben kalamam ki.

Hem beni o telaşta alırlar mı içeri
Gene düşmek yollara yalnız neyle gitmeli
Çürük çarık pek de çabuk eskidi
Bulamam yenisini bulsam da alamam ki.

Şu fena gecede sarpa sarmış bir yol
Dinlenmek belki biraz sundurmada
Yalnız bilmek isterdim bu geldiğim hangisi
Daha önce kaldığım hanlardan hangi han ki?

BEHÇET NECATİGİL


__________________________________________________________________________________________________

"Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır, ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın...
Her iki yolda da, tek bir gerçek olacak; canın çok ama çok acıyacak!!" Mevlana
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Aysılam

Yaşanacak ne kadar çok şey vardı
Nerdesin, söyle nerdesin aysılam
Sevdan bana nisanlı bir bahardı
Nerdesin, söyle nerdesin aysılam...

Biz güllerden güzelliği çalmıştık
Bülbüllerden muhabbeti almıştık
Aşkın demine seninle dalmıştık
Nerdesin, söyle nerdesin aysılam...

Gözlerinde hüzün, mevsimse hazan
Damlayla dolup bir anda boşalan,
Sendin o zerreden kürreye dalan
Nerdesin, söyle nerdesin aysılam...

Az önceydi sanki, son kez sarıldık
Yarına deyip öylece ayrıldık,
Ayrıldık işte, öylece ayrıldık,
Nerdesin, söyle nerdesin aysılam...

H Türk
__________________________________________________________________________________________________

"Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır, ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın...
Her iki yolda da, tek bir gerçek olacak; canın çok ama çok acıyacak!!" Mevlana
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

[size=10pt]Bir gün döneceğim
O sevda sokağında yüriyeceğim
Belki senin adımlarını bulurum diye
O toz pembe hayellere bürüneceğim

Akasya çiçekeri gibi açacağım
Sevgililer günü çiçeğine polen olacağım
Beni ordan alıp götürsün diye
Arılarla sırdaş olacağım..

Evet döneceğim
Beklemediğini bile bile
Olsun ben turkuaz sevdayım
Kalbinde olmasam bile

Yeryüzünde yüriyeceğim
Dünya yuvarlak değil diye
İspat edeceğim aşıklara
Dünya kalp şeklinde diye...

H Sürek
_________________________________________________
[size=10pt]Çıkarsız dostluğu bulamayınca,
Bir kalem, bir kağıt yeterli bana.
Sevgime karşılık alamayınca,
Bir destan bir ağıt yeterli bana.

Hayat zıtlıkların kesiştiği yer.
Kimi yırtık aba, kimi kürk giyer.
Kimleri görürüz okunsa siyer.
Çekilen bir zılgıt yeterli bana.

Gönüllerde haset yüreklerde kin,
Sevaplar bitecek yanıyor ekin.
Yeter artık kalbe sevgiyi dikin.
İç huzuru sükut yeterli bana.

Y TAŞKESEN
__________________________________________________________________________________________________

"Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır, ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın...
Her iki yolda da, tek bir gerçek olacak; canın çok ama çok acıyacak!!" Mevlana
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

40 YAŞINDASIN


Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle

Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.Halime kucağına alıyor seni
Yüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...

Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor

Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin

Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var

Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var

İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın

Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
Sen,
Sen ' Allah! ' diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' Allah! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de ' Allah! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu

Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara
' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi
Sen de:
' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun

Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver '
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
' Peki ' dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktirdiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle:
' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler '
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'

Sultanım!
Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik

Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...

Dursun Ali Erzincanlı
.
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SEN YOKTUN


Sen yoktun...
Hz Âdem?deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti

Sen yoktun
Nuh?un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple...

Sen yoktun...
Hz.İsmail?in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
?Rabbimiz? dedi,
?Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine?den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.

Sen yoktun...
Hz.İsa ?Ahmed? diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun...


Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah?ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Huteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada


Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine?nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah?a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız


Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.

Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler...


Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik...
Uhut?ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
?Allah?ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
? Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O?nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...

Musab Bin Umeyr?in vardı senin.
Uhut?ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab?ın suretinde indirdi.

Ebu hureyren vardı...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.


Ve sen gittin...
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.

Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.


Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
?Kardeşcik? dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için

Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O?na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut?u ver
O?na vesileyi lutfet.
O?nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O?nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.


Dursun Ali Erzincanlı
 
Üst