uyumsoft

Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
...
Baba bir masal anlat bana
İçinde denizle balıklar
Yağmurla kar olsun
Anlatırken tut elimi
Uykuya dalıp gitsem bile
Bırakıp gitme sakın beni
...
"Yeni Türkü"
 
Sana, çiçekler getirdim baba,
Sana, torunlarından sevgiler
İğde kokularını getirdim sana,
Hanımeli ballarını...
İyot kokusunu Ege'nin..
Toprağın kokusunu örtmek için,
Bebek kokusu getirdim sana.

Bak üçüncü pazarı geliyor Haziranın,
Ezgisi yanık türküler getirdim sana
Yılların söndüremediği
Yangın alanı yürekte,
Özlemlerimi getirdim sana.
Toprağın karanlığını kaybetmek için,
Sevginin ışığını getirdim sana.

Babam, yarım kalmış bir öykünün
Hazan yapraklarını getirdim sana
Bugün hergün gibi senin günün
Bugün hergün gibi senin özlemin
Babalar günün kutlu olsun
 
Şiir

SUSKUNUM SANA

Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde

Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum

Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum
Bir saçlarının rüzgarına
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum

Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle güzelliklere de
Böyle suskunluklara da lanet olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki
Bütün gürültüler kahrolsun
 
Hâla Koynumda Resmin

Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hâlâ koynumda resmin

Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin

Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın 'merhaba' demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin

Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hâlâ koynumda resmin

Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin

(1981)
Ahmet Telli
 
Son düzenleme:
Bir tanem!
Son mektubunda:

“Başım sızlıyor
yüreğim sersem!”
diyorsun.
“Seni asarlarsa
seni kaybedersem;”
diyorsun;
“yaşayamam!”
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
Nazım Hikmet RAN
 
Hâla Koynumda Resmin
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hâlâ koynumda resmin

Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin

Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın 'merhaba' demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin

Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hâlâ koynumda resmin

Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin

(1981)

Ahmet Telli
 
Evlen benimle
Seninle bir hayat
Paylaşmak istiyorum
Seninle yaşlanmak
İstiyorum
Seninle iyi günde olduğu kadar
Kötü gündede yanında olmak
İstiyorum
Seninle acı tatlı ne varsa
Yaşanacak kabulüm
Dizlerinde geçmişi konuşmak
Saçlarını okşamak
Seninle bir bütün olmak
İstiyorum
Sana evlenelim diyorum
Sana eşim ol diyorum.....
Seni çok seviyorum....
 
Baş Edemezsin

İş işten geçmeden,gel de söz dinle,
Sen benim aşkımla baş edemezsin.
Ben sarhoş gezerken senin derdinle,
Sen kendi gönlünü hoş edemezsin.

Gül sefa sürse de bülbül çilerken,
Bin pişmen olmaz mı rengi solarken,
Ben sana dört mevsim bahar dilerken,
Sen benim yazımı kış edemezsin.

Fırtına biçersin ey rüzgar eken,
Borcunu faizle öder geciken,
Sen benim gezdiğim yolları diken,
Yattığım yatağı taş edemezsin.

Gülersin aşığı yedekte sayıp,
Yetmez mi ardından verdiğin kayıp,
Kınalı kekliğim elde var deyip,
Sen beni kafeste kuş edemezsin.

Kapılma hayalin renk akışına,
Ağlarsın gerçeğin can yakışına,
Ben kurban olurken bir bakışına,
O canım gözleri yaş edemezsin.

Aklını başına topla da vazgeç,
Beni dinle de vuslata gün seç,
Sen benim elime mecbursun er geç,
Bahtımı Mecnun’a eş edemezsin.
 
Seni sevmenin, kesintisiz coşkusuyla
Parıl parıl
Ve
Tertemiz bırakırım öksüz an/ı/larımızı


Kadınım,
Bütün zamanları ve boşluğu gürül gürül dolduran aşkın


Bu ilahsız tapınaklarda,


Şimdi, suyun dördüncü halindesin,


Bakışlarından doğanın en son renginin haykırışları yansır
Dünyama
Hiç
Bir
Çıkışı olmay/an zam/an tünellerinin o ebemkuşağı şavkımalarıyla.
Günler hep böyle “günaydın” demeden,
Çocukça sökülüp,
“hoşça kal” diyemeden ihtiyar ihtiyar gidiyor gülüm!
 
Volkan Konak – Murat İbrahimbaş – Sevdalı Türküler – Şarkı Sözü
Sorma hiç nedenleri
Anlamsız gidenleri
Uğruna hep söylenen
Sevdalı türküleri





Askın bir alev olsa
Yakar mı bu canımı
Uzanamam ben sana
Bu acıtır canımı
Gönül kapılarımı
Sonuna kadar açtım
Kaderime söz verdim
Seni alnıma yazdım
 
Toprağından dönsün yüzüm
Ölünce sevemezsem seni
Kan ağlasın iki gözüm
Ölünce sevemezsem seni

Hak rahmetin görmeyim
Gonca gülün dermeyim
Muradıma ermeyim
Ölünce sevemezsem seni

Yaşamak yıldızlarda


Seninle olmak istiyorum
Sevişmek hüner değil
Yanında kalmak istiyorum
Yaşamak hüner değil
Seninle ölmek istiyorum

Ben bu yerde ölsemde
Ay yüzlüm yine elde
Muhtaç olayım namerde
Ölünce sevemezsem seni

Yaşamak yıldızlarda
Seninle olmak istiyorum
Sevişmek hüner değil
Yanında kalmak istiyorum
Yaşamak hüner değil
Seninle ölmek istiyorum
 
De Gülüm
de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim
İstanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatin!

de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!

göreceksin gülüm! Bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak..
göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki
iste o vakit bana-doğrudur!-
sair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!
bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!

inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!
 

ÇOBAN ÇEŞMESİ
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

"Göynünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."

O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...
Faruk Nafiz Çamlıbel
 

MERHABA HOŞ GELDİN

Merhabâ hoş geldin ey rûh-i revânım merhabâ
Ey şeker-leb yâr-ı şirîn lâ-mekânım merhabâ

Çün lebin câm-ı Cem oldu nefha-i Rühu'l-Kudüs
Ey cemilim ey cemâlim bahr u kânım merhabâ

Gönlüme hîç senden özge nesne lâyık görmedim
Sûretim aklım ukûlüm cism ü cânım merhabâ

Ey melek sûretli dil-ber cân fedâdır yoluna
Çün dedin lahmike lahmi kana kanım merhabâ

Geldi yârım nâs ile sordu Nesîmî neçesin
Merhabâ hoş geldin ey rûh-i revânım merhabâ

Seyyid Nesimi
 
Gözlerimden Çok Yaramı Sevdim... .
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri...
Yeryüzüne gönül indiremez onlar...
Hayatı ve insanları anlarlar, hayata ve insanlara merhamet duyarlar, ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...
Bilirler ki ne isteseler, neyi ansalar, ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları, teselli etmez...
Gönüllü sürgündür onlar...
Gizliden gizliye hissederler bunu...
Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...
Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse, içlerinde ki acı da o kadar derindir...
Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...
Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye var olduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...
Yorulur kendisini anlatamamaktan...
Sevgilim der, sevgilim der, ama, sevgilim dediği yanında değildir, bilir...
Bazı günler insan soluksuz kalır, içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...
O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...
İnsan soluksuz kalmaya görsün, sevgili diye bütün yanlışlarına, bütün kaçışlarına, kendine yaptığı ihanetlere sarılır...
İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün, her şey olmak, her yere yetişmek için bu hayat düşer...
Her şey olduğunu, her yere yetiştiğini sandığı anda, ortada kendisi yoktur artık...
Kaybolmuşluğa çok yakındır...
Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...
Daha az acı çekiyordur artik...
Ama daha mutsuzdur eskisinden....
Daha mutsuzdur, o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...
Kaybolmuşluğa yakindim...
İçimdeki acı hızla eksiliyordu...
Işık soluyordu, soluyordu tıpkı sesim gibi...
Soluyordu içimdeki ask işareti gibi...
Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdigimi, neyi kirlettiğimi...
Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden, kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....
Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....
Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...
Sanki ikimizde dilini, kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...
Oysa böyle bir şey yoktu...
Hep buradaydık...
Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...
O isigi orada bırakıp bu dünyaya, bu hayata gönül indirdiğimiz, her sey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...
Hep o soluksuz kaldığımız yerde...
Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Belki ayni gece, belki yıllar boyunca konuştuğumuz yerden bana geldik...
susuz ve yorgun...
Yasamaya köpekler gibi aç,ama ölüme dünden razı...
Bana geldik...
Belki içimizdeki acıyı avutur, koptuğumuz ışığı ikna eder,biraz olsun hiç yaşamamış, hiçbir sey bilmiyormuş gibi yapar,içimizden bir ömür çalar, yitirdiğimiz ve anlayamadığımız ne varsa uzakta bırakır,buradan,bu hayattan yolumuza devam ederiz,sanmaya geldik...

İçtik, şımardık, ağladık, hayati özledik,çığlık attık;ardımızda bıraktığımız ve bir kez olsun sahiden dönüp bakmadığımız onca kırık kalp, onca vazgeçiş, onca erteleyiş,onca unutus bir gecede bağışlanır sandık...
Ama olmadı...
Bunu ilk ve son kez sevişirken anladık...
Birbirimizin çıplak bedenlerine dokunduğumuzda...
Aynı anda, belki de pes pese,derinden,çok derinden öksüz kalan bir çocuk gibi kesik kesik ağlamaya başladık...
Engel olmaya çalışsak da,yine de kahredici bir hoşluğu vardı bu ağlayışın içimizde..
Bu hayatta sevgili olarak birlikte gidecek bir yerimiz yoktu...

Cezmi ERSÖZ
 
Benim hiç sapanım olmadı anne,
Ne kuşları vurdum,
Ne kimsenin camını kırdım...
Çok uslu bir çocuk değildim ama,
Seni hiç kırmadım, hem boynumu kırdım.
Ben hayatım boyunca
Bir tek kendimi vurdum!.

Suskun görünsem de,
Fırtınalı ve mağrurdum anne.
Bir mızrak gibi,
Aynada hep dik durdum anne!
Ben sana hiçbir gün laf getirmedim,
Leke sürmedim.
Ama göğsümü çok hırpaladım,
Kalbimi çok yordum...
Ben hayatım boyunca,
En çok kendimi sordum!.

Benim hiç sevgilim olmadı anne,
Ne bir yuva kurdum,
Ne bir gün şansım güldü...
Öpemeden bir bebeğin gıdısını,
Tükendi gitti çağım...
Kimi yürekten sevdiysem,
Yüreğini başkasına böldü...
Bir muhabbet kuşum vardı,
O da yalnızlıktan öldü...

Sen beni hep, göğsünde
Acılarla mı soğurdun anne?
Yoksa, evlat diye,
Koca bir taş mı doğurdun anne?
Eziyet değilim, zahmet değilim,
Musibet hiç değilim;
Bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
Doğurdun da beni,
Ne ile yoğurdun anne?

Benim hiç hayalim olmadı anne...
Ne seni rahat ettirdim,
Ne kendim ettim rahat...
Bir mutluluk fotoğrafı bile çektirmedi bu hayat!
Kaybolmuş bir anahtar kadar
Sahipsizim anne...
Ne omzumda bir dost eli,
Ne saçımda bir şefkat...

Say ki yollardan akan,
Şu faydasız çamurdum anne...
Say ki ıslanmaktan, üşümektim,
Say ki yağmurdum anne!
Bunca yıldır gözyaşını,
Hangi denizlere sakladın?
Oy ben öleyim,
Sen beni ne diye doğurdun anne?

Hayat nedir, nedir ki anne;
 
Üst