Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Neden İngilizce Konuşamıyoruz?

?Neden İngilizce konuşurken zorlanıyorum? Sıkılıyorum? İçerde neler oluyor? Yıllarca İngilizce dersleri, kurslar, özel öğretmenlerden sonra hala iş İngilizce konuşmaya geldi mi konuşamıyorum.? diye utanan, sıkılan, kendini yetersiz hisseden hatta suçlayan insan sayısı hiç de küçümsenemez. Bunun farklı nedenleri var kuşkusuz. Oldukça yaygın olduğuna inandığım bir neden, ana dilde düşünmek ve bunu öğrenilen dile çevirerek konuşma stratejisi. Yani, Türkçe düşünmek; ancak İngilizce konuşmaya çabalamak.

Bu bir alışkanlık mı? Neden böyle bir strateji izlenir? Bu kişiler yaptıklarının farkındalar mı? Bir kişinin Türkçe düşünüp ?İngilizce konuştuğunu nasıl anlarız? Bu kişilerin İngilizce düşünebilmek için ne yapmaları gerekir?

Ana dilde düşünme ve bunu, konuşulmak istenen yabancı dile çevirme stratejisini kullanan kişiler konuşmalarına başladıklarında uzun, karışık, anlamsız söz dizinleri kullanırlar. Oldukça yavaş, düşüne düşüne konuşurlar. Çoğunlukla sözcük ve cümle aralarında ?aa..ıııııh?? gibi boşluk doldurucular kullanırlar, Çünkü bir yandan konuşurken diğer yandan ne diyeceğini düşünür ve orada kullanacağı sözcük veya kalıbın İngilizce nasıl söyleneceğini bulmaya çalışırlar. Sürekli ?İngilizce olarak bu nasıl söylenir? Şu sözcük ne demektir?? diye düşünmektedirler.

Bu durumda zihin çok işlem yapmaktadır. Bu nedenle hem düşünceye odaklanamaz, hem de çeviri yaptığı diller -Türkçe?den İngilizce?ye- birbirinden yapısal anlamda çok farklı olduğu için gramer olarak yanlış, hatta zaman zaman gülünç ifadeler ortaya çıkabilir. Çok bilinen klişe bir örnek vardır bununla ilgili. ?Morning moming where are you going?? Bu kişiyle İngilizce iletişim kurabilmek oldukça sıkıcı olduğu gibi başarısızlıkla sonuçlanır.

Konuşan kişi kendini yeterince ifade edemediği için ana dilinde konuşmayı yeni sökmeye başladığı yıllardakine benzer bir ruh hali yaşar. İngilizce konuşulan ortamlarda yetersizlik duygusuna kapılabilir. Bu durum bir iç çelişki yaratır. Anadil deneyimleriyle donanmış nöronlar durmadan düşünce üretirken, bunun dışa vurumu tam olarak gerçekleşemez.

Yani kendimizi dış dünyada tam olarak gerçekleştiremeyiz veya temsil edemeyiz. Bu kişilere ?İngilizce düşünün.?dediğiniz zaman bunu nasıl yapacaklarını bilemezler. ?Nasıl yani ???.? diye sormadan edemezler.
Niye İngilizce düşünmeli?
Çünkü, düşünme ve konuşma aynı sistemin parçalandır. Bir bütünün parçaları arasında uyum olmazsa, sistemde problem yaşanır. Yani düşünme dili ile konuşma dili aynı olmalıdır. Böylece konuşma hızlanacak ve anlam bütünlüğünü bozacak hatalar yapılmayacaktır.

Farkında Olmadan Öğrenme [unconscious learning]

Yapılan bir araştırmaya göre; ?Öğrenmenin yüzde 20??si bilinçli bir şekilde okul, kitap, öğretmen yoluyla gerçekleşirken, yüzde 80?i farkında olmadan yapılan bilinçdışı kayıtlar ile gerçekleşir.? Ana dilimizi de bu şekilde öğreniriz. Beynimiz, biz farkında olmadan ana dilimizi, konuştuğumuz ortamda milyonlarca işitsel ve görsel veriyi kaydeder. İnsan sesleri ve onlar ile ilintili renk, koku, duyguların hepsi birlikte biz farkında olmadan kaydedilmektedir. Beyin bu veriler üzerinde ?aynı?,? farklı?, ??öyleyse?? mantığını kullanarak duyduğu seslerden oluşan sistemi, yani dilin şifresini çözer. Bir süre sonra öncelikle bize söylenenleri anlamaya, sonra da konuşmaya başlarız.

Yeni bir dil öğrenmeye başladığımızda belleğimizde bu dil ile ilgili yeni bir klasör açılır. Bunu bir bölgede yer kaplayan alana benzetelim. Bölge belleğimiz olsun. Bu bölgede elbette ki anadil alanımız daha büyük yer kaplamaktadır. Sonradan öğrendiğimiz dilin kapladığı alan daha küçüktür. Düşünmek için düğmeye bastığımızı varsayarsak daha büyük olan alan daha baskın olur. Böylece düşünme anadilde gerçekleşir. Bir iletişim ortamında bize İngilizce olarak söyleneni anlarız. Ona cevap vermek için, zihnimizde anadilde düşünürüz. Sonra bu düşündüğümüzü tekrar İngilizce?ye çevirmeye kalkarız.

NELER YAPILABİLİR?

Ana dilini konuşan insanlar ile sonradan öğrenilen dili konuşanlar arasındaki en önemli farklardan birisi şudur: Ana dilini konuşan insanın kendisini ifade edebilmek,için çok seçeneği vardır. Yüzlerce farklı biçimde kalıp kullanabilir. Seçenek zenginliğine sahiptir. Sonradan öğrenilen dil kullanılırken ise öğrenilmiş kalıpların dışına çıkılamaz. Dolayısıyla seçenekler, zengin değildir. Bu nedenle gerek sözel, gerekse yazılı ifade becerisinde kişi sınırlı düzeyde kalır.

Tekrar ?alan? metaforuna dönersek, öğrenilmiş dilin bellekte kapladığı alanın sınırlarını ne kadar genişletirsek, o dilde düşünmek o kadar mümkün olur.
Yani ?farkında olmadan öğrenme? süreci zenginleştirilmelidir.

Bunun için neler yapılabilir?

Öğrenilen dilin konuşulduğu ülkede bulunun
Bir dili öğrenirken o dilin konuşulduğu ortamda olmak çok önemli. Öncelikle anadilimizi nasıl öğrendiğimizi hatırlayalım. Beynimiz biyolojik olarak dil öğrenmeye programlanmıştır. Doğal olarak, verilen kalıplan algılama ve bunları ayrıştırarak depolama, anlamlandırma yetisine sahiptir.

İşte bu nedenledir ki, biz ana dilimizi öğrenirken hiçbir özel çaba sarf etmedik. ?Bilinçli öğrenme? süreci olmadan, hiçbir endişe ve kaygı duymaksızın dinledik tüm söylenenleri. Böylece anadilimizi edindik..

İkinci dilin bellekte kapladığı alanı genişletebilmenin yollarından birisi, öğrenilen dilin konuşulduğu ülkeye gitmek, orada bir süre yaşamaktır. Sokakta, alışverişte, otobüste her yerde İngilizce konuşulan bir ortamda bulunun. Ben İngilizce dilinin konuşulduğu bir ülkeye, İngiltere?ye, ilk gittiğimde ilk şaşkınlığımı havaalanında yaşamıştım. İki temizlik görevlisi kendi aralarında konuşuyorlardı.. Açıkçası bu durum beni şok etmişti. Bizim yıllar süren çalışmanın sonunda gelemediğimiz düzeyde bir İngilizce?yi büyük bir doğallıkla konuşuyorlardı ! Bu nedenle, İngilizce öğrenmek isteyenlere önerim, İngilizce konuşulan bir ülkede kısa veya uzun bir süre kalmaları olacaktır.

İngilizce TV, film izleyin

Dinlerken mümkünse kulaklık kullanın. Böylece beyniniz, işitsel dikkatiniz dağılmadan doğrudan kayıt yapabilir. Bu sırada filmi anlamayabilirsiniz. Hiç önemli değil. Unutmayın, beyin doğal olarak dil kalıplarını bir süre sonra ayrıştırma, benzetme becerisine sahiptir. Siz dinlemeye devam edin. Bir süre sonra hiç anlamadığınız uzun bloklar halindeki söz dizinleri kendiliğinden, anlayabildiğiniz daha küçük parçalara ayrılacaktır. Film izlerken hoşlandığınız dil kalıplarını yazacağınız bir defteriniz olsun. Bunları not alın ve filmde duyduğunuz tonlamayla tekrarlayın. Bunları yeri geldikçe kullanmaya özen gösterin. Aynı filmi birden çok kez izleyin.

Filmin sesini kısın. Kişilerin ne söylediklerini hatırlamaya çalışın, seslerini zihninizde canlandırın. Filmdeki kişilerin ne dediği kadar nasıl söylediği de çok önemlidir. Bu nedenle kişilerin beden dillerine, mimiklerine, tonlamalarına, özellikle dudak hareketlerine dikkat edin. Yeni öğrendiğiniz dil kalıplarını onlar gibi konuşarak yüksek sesle prova edin, tekrarlayın. Kendi kendinize konuşun. Mümkünse kendi sesinizi kaydedin.

Dinleyin. Filmdeki ile kıyaslayın. Mükemmelliği yakalayana kadar devam edin. Film ekranını görmeyecek şekilde oturun. Sadece sesleri dinleyin. Seslerden hangi sahne olduğunu zihninizde canlandırmaya çalışın. Çıkaramadığınız durumlarda ekrana bakabilirsiniz. Tüm bu alıştırmalar keyifle tek başına yapabileceğiniz alıştırmalardır.

İngilizce Şarkılar Öğrenin

Şarkı sözlerinin anlamlarını araştırın, öğrenin. Şarkı sözlerini yazın. Ezberleyin. Birlikte söyleyin. Söylerken anlamını düşünün. Ne kadar çok şarkı öğrenirseniz dil alanınızın sınırlarını o kadar geliştirirsiniz. Özellikle sağ beyin işlevi olan ritim/müzik zekası ve ritim hafızası, sol beyin işlevi olan sözel zeka ve hafıza ile birlikte tetiklendiğinde öğrenme çok uzun dönemli olarak gerçekleşir. Bu anlamda, şarkılar ile dil becerinizi geliştirmek sizin için hem çok zevkli, hem de beyin uyumlu bir tekniktir. Sonuç ise mükemmeldir.
İngilizce Konuşabileceğiniz Ve Duyabileceğiniz Ortamlarda Bulunun
Ülkemiz bu açıdan bir cennet. Özellikle Akdeniz ve Ege kıyılarımız bu açıdan bize çok zengin seçenekler sunuyor. Plajda gözlerimizi kapatıp güneşlenirken alfa duruma geçmiş beyin dalgalarımız, dışarıdan gelen İngilizce konuşmaları hiç tereddüt etmeden beyne kaydeder.

Okuyun

İngilizce kitap, dergi, gazete, broşür ne bulursanız okuyun. Yanınızda tıpkı film seyrederken olduğu gibi küçük bir cep defteriniz olsun. Beğendiğiniz ve kullanabilmeyi istediğiniz dil kalıplarını, sözcükleri içinde bulunduğu cümle ile birlikte defterinize yazın ve tekrarlayın. Bir kalıp veya sözcüğün sizin olması demek, onu uzun dönemli hafızaya atmış olmanız demektir. Bellek ile ilgili araştırmalar, yeni bir bilginin uzun dönemli belleğe yerleşebilmesi için en az 7 kez tekrar edilmesini gerektiğini belirtir.
Sözlük Kullanmayı Öğrenin

Mutlaka İngilizce?den-İngilizce?ye sözlük kullanın. ?Nasıl olacak?? dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü bu, benim çok sık karşılaştığım bir sorudur. Öncelikle seviyenize uygun bir sözlük alın. Evde bulunan herhangi bir sözlük işe yaramayabilir. Sözlük, dil seviyenizin çok üzerinde olursa bir sözcüğün çok farklı anlamlan ile karşılaşabilirsiniz. Hatta açıklamasını anlamak için tekrar sözlüğe gerek duyarsınız. ?Bu nedenle pek çok kişi, İngilizce karşılıklı sözlüğe bakmaktan nefret eder. Çünkü anlamaz. Oysa seviyeye uygun sözlük alınırsa bu durum oltadan kalkar.

Sözcüklerin yanında parantez içinde phonetic transcription (ses alfabesi) vardır. Bu bilgi, genelde sôzlük1erin ön sayfasında açıklamalı olarak verilir. Bunu iyi kullanırsanız, öğrendiğiniz yeni sözcüğün nasıl telaffuz edildiğine de vakıf olursunuz. İngilizce, yazıldığı gibi okunan bir dil olmadığı gibi vurgulaması da ana dilimizden farklıdır. Yanlış vurgu, sözcüğün anlamını değiştirebilir. Bir kelimenin anlamına bakarken, vurgunun hangi hece üzerinde olduğuna dikkat edin. Örneğin çok temel sözcükler olduğu halde hala bazı sözcükler vurgu hatası yüzünden çok yanlış söylenmektedir. Bear-beer hatası oldukça yaygındır. Denemek için isterseniz bir sözlüğe bakın. Bakalım siz vurguyu doğru kullananlardan mısınız?

Kelimenin tekil, çoğul hali, yapım ve çekim ekleri, hangi sözcük öbeğiyle kullanıldığı gibi çok değerli bilgileri de sözlükte bir bakışta görebilirsiniz. Sözcüğün İngilizce açıklamasıyla birlikte örnek cümle verilmesi, öğrenen kişinin yazının başında vermiş olduğum bölge-alan metaforunda sözü edilen İngilizce alanını genişletecektir.

OLUMSUZ İNANÇ VE DİL KALIPLARI

Olumsuz inanç ve sınırlayıcı dil kalıpları da İngilizce konuşmanın önündeki bir diğer engeldir. Geçmişte yaşanmış olumsuz bir deneyim, arkadaşların yapılan hataya gülmesi, öğretmenin hata yapıldığı zaman kızması, sabırsızlık göstermesi, hatanın düzeltilme biçimi, anne babanın ?Bu kadar para verip özel okula gönderiyoruz, hala konuşamıyorsun.? şeklinde konuşması gibi farkında olmadan yapılan kimi hatalar, bazı kişilerde yetersizlik duygusu ve kendine güvenin yitirilmesine yol açar.

Kağıt üzerinde İngilizce bilgisi yeterli olmasına rağmen konuşma güçlüğü çeken kişi sayısı çoktur. Bu durum, bir tür sahne fobisine benzer. Bu kişiler İngilizce konuşmak için ağızlarını açtıkları zaman herkesin kendilerini dinlediği, hatalarını bulacakları, gülünç duruma düşecekleri korkusunu yaşarlar. Ağızları kurur, zihinleri dağılır, kalp atışları hızlanır, ve İngilizce konuşmak çok sıkıntı veren, bunaltıcı bir deneyim olur. Bu tür korkulan aşmak için hataya bakış açısını değiştirmek gerekir.

?Hata yapmak , öğrenme sürecinin doğal sonucudur.? İlkesini kabul edersek, hatalar bizi geliştirir. Bu durumda ?Hatalar? rehber görevi üstlenir. Bizi yönlendirir. Hangi ?alanda? hata yapılıyorsa ?o? alan güçlendirilecek ?öncelikli alandır?.

Bu arada, beyin tesadüfi hatalar yapar. Bu çok doğaldır. Bunları bir süre sonra kendi kendine düzeltir. Doğru kayıtları aldıkça, yanlışları ayıklar. Siz beyne doğru kayıtlar vermeye devam edin.

ASLA PES ETMEYİN
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Sağır Kurbağa

Bizi hedeflerimize ulaşma yolundan bir çok engelin alıkoyduğu bir gerçek. Ama bazı zamanlarda en yakınlarımızın bizi engellediğini hiç düşündünüz mü? Yakın çevremizde kötü niyetle olmasa bile ?potansiyelimizi? ortaya çıkarmamızı engelleyen bir çok insan bulunabiliyor. Çoğa zaman yanlış yönlendirmelerde bulunarak başarımıza engel olabiliyorlar. Bunun en bilinen örneği ise sağır kurbağa hikayesidir.

Bir kurbağa sürüsü ormanda yürürken, içlerinden ikisi bir çukura düşer. Diğer bütün kurbağalar çukurun etrafında toplanırlar. Çukur bir hayli derindir ve arkadaşlarının zıplayıp dışarı çıkması mümkün görünmemektedir. Yukarıdaki kurbağalar, boşuna uğraşmamalarını söylediler arkadaşlarına :

?Çukur çok derin,dışarı çıkmanız imkansız.?

Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için mücadeleye devam ederler. Yukarıdakiler ise hala boşuna çırpınıp durmamalarını, ölümün onlar için kurtuluş olduğunu söylerler. Sonunda kurbağalardan birisi söylenenlerden etkilenir ve mücadeleyi bırakır. Diğeri ise çabalamaya devam eder. Yukarıdakiler de, çırpınıp durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürürler.

Ne var ki, çukurdaki kurbağa son bir hamle daha yapar, bu kez daha yükseğe sıçramayı başarır ve çukurdan çıkar. Çünkü, bu kurbağa sağırdır. O yüzden, arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine kulak asmamıştır.

Bu hikayedeki gibi bazı zamanlarda yakınlarınızın ?yapabileceklerinizi? engellemelerine fırsat vermemeli, kendinize güvenerek etrafınızdaki insanları da ikna etmelisiniz. Bazen sağır olmanın faydalı olabileceğini de düşünüp kararlılıkla hedefinize devam etmelisiniz.
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Domuz Gribi Nedir Nasıl Bulaşır?

Sağlık Bakanlığı, valiliklere gönderdiği genelgeyle, domuz gribi konusunda vatandaşların merak ettiği sorulara açıklık getirdi. İşte domuz gribi hakkkında merak edilenler;

?Vatandaşlar için domuz gribi ile ilgili merak edilenler? konu başlığını içeren genelgede, domuz gribi virüsünün nasıl bulaştığı, belirtileri, domuz etini ve ürünlerini yemenin güvenli olup olmadığı, hastalığın görüldüğü ülkelere seyahat sırasında yapılması gerekenlere dikkat çekiliyor.

?Domuz gribi nedir?? başlığında, rahatsızlığın, domuzlarda hastalığa yol açan bir mikroorganizma olan ?influenza tip A HIN1 tipi virüsü?nün insanlarda oluşturduğu solunum yolu hastalığı olduğu belirtildi.

?Domuz gribinin insan sağlığına etkilerinin? anlatıldı bölümde ise insanlar arasında domuz gribi enfeksiyonunun, tek tek vakalar olarak ya da salgınlar halinde görülebildiği, ?klinik belirtilerinin?, gribe benzeyen, ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, öksürük, genel vücut ağrısı, halsizlik, bitkinlik, üşüme şeklinde olduğu ifade edildi.

Bazı domuz gribi vakalarında kusma ve ishalin, ağır vakalarda pnömoni, solunum yetmezliği ve bazen de ölümün görülebildiğine vurgu yapıldı.

VİRÜSÜN BULAŞMASI

?Domuz gribi virüsü nasıl bulaşır?? şeklindeki soruya karşılık verilen yanıtta, insanların domuz gribini genellikle enfekte olan domuzlardan aldığı ve şu andaki salgında insandan insana bulaşmanın olduğunun düşünüldüğü kaydedildi.

İnsandan insana bulaşmasında, yakın temas, hastalığı taşıyanlarla aynı ortamı paylaşmanın önemli rol oynadığı belirtildi.

?Domuz eti ve domuz ürünleri yemek güvenli mi?? başlığının yer aldığı kısımda, domuz gribinin, usulüne uygun hazırlanan domuz eti veya diğer domuz ürünlerinin yenmesiyle bulaştığına ilişkin bulgunun olmadığı ve virüsün, 70 derece ısıtılınca öldüğü bildirildi.

HASTALIĞIN GÖRÜLDÜĞÜ ÜLKELERE SEYAHAT

?Hastalığın görüldüğü ülkelere seyahat edeceğim. Neler yapmam gerekir?? şeklindeki soru şöyle yanıtlandı:

?Hastalık şu ana kadar Meksika, ABD, Kanada ve İspanya?da görüldü. Son 2 hafta içinde hastalığın görüldüğü ülkelere ziyarette bulunduysanız ve başta 38 derece?den yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, vücutta kırgınlık, ağrı, kusma, ishal gibi grip benzeri belirtileriniz varsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekir. Böyle belirtilen sadece grip ya da domuz gribi hastalıkları sonucu ortaya çıkmaz. Bu durumları ayırt edebilmek için en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor.?

HASTALIKTAN KORUNMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

Uluslar arası seyahata çıkanların hastalıktan korunması için yapmaları gereken unsurların yer aldığı bölümde ise halen Dünya Sağlık Örgütü yetkililerinin, seyahatin ya da ticaretin kısıtlanmasının gerekmediğini bildirdikleri ifade edildi.

Genel olarak kişisel temizlik önlemlerinin alınması, kalabalık ve havasız ortamlardan mümkün olduğunca kaçınılması, zorunlu haller dışında salgının yaşandığı bölgelere olan seyahatlerin ertelenmesi gerektiği bildirildi.

EN ETKİLİ ÖNLEM: EL YIKAMA

En etkili önlemin ?el yıkama? olduğuna dikkat çekilen bölümde, öksürürken ya da hapşırırken ağız ve burnun tek kullanımlık mendil ile kapatılması ve mendilin atılması, elin sabunlanması gerektiği belirtildi.

Alkol bazı el dezenfektanlarının da kullanılabileceği anlatılan bölümde, hastalığın başlıca insandan insana, hapşırma, öksürme gibi yollarla bulaştığı düşünüldüğünde hasta kişilerle temastan kaçınmanın iyi bir korunma yöntemi olacağı kaydedildi.

Genelgede, kirli ellerle gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmanın, buradaki virüslerin eller yoluyla yayılmasına neden olabileceği ve bol sıvı tüketerek, iyi beslenmenin önemli olduğu vurgulandı.

VAKANIN GÖRÜLDÜĞÜ YERLER

?Domuz gribi vakası nerelerde görülmüştür?? konu başlığı altında ise 26 Nisan 2009?da Meksika laboratuvarları tarafından doğrulanmış 18 vakanın ortaya çıktığı, halen araştırılmakta olan şüpheli vakaların ülkenin 32 eyaletinin 19?undan bildirildiğine dikkat çekildi.

Meksika Cumhurbaşkanı Felipe Calderon?un yaptığı açıklamalarda, 81 ölümün salgından kaynaklandığından şüphelenildiğini ve halen 374 kişinin hastanelerde yattığını ifade ettiği belirtilen bölümde, ?26 Nisan 2009?da ABD, laboratuvarlarda doğrulanmış 20 vaka bildirmiştir. Bunların 8?i New York, 7?si Kaliforniya, 2?si Teksas, 2?si Kansas ve 1?i Ohio eyaletlerindedir. Şu ana kadar ölüm bildirilmemiştir. Ayrıca İspanya?da 2 vaka ve Kanada?da 6 vaka bildirilmiştir? denildi.
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

google'ı Sarsacak Rakip

Harvard Üniversitesi, dünyanın en büyük arama motoru Google?ı tahtından indirecek yeni bir sistem üzerinde çalıştıklarını açıkladı. Harvard uzmanları bu konuda ne kadar iddialı olduklarını da, ?Google bu yeni icadımızla birlikte Commodore 64 gibi kalacak? sözleriyle dile getirdi.

(Commodore 64, şu anki bilgisayarların ilkel versiyonu olarak kabul ediliyor) Mayıs sonunda kullanılmaya başlanılacak Wolfram Alpha adlı bir program ve internet arama motoru sayesinde artık tıpkı Uzay Yolu?ndaki bilgisayar gibi arama motoruna soru sorabileceğiz. Wolfram Alpha?da ise, kutuya sadece ?Everest Dağı?nın yüksekliği nedir? sorusu yazılacak ve cevap çıkacak.. Ayrıca, program sesi de tanıyabiliyor. Yani soru yazılarak değil de sesle de sorulabilecek. Programın özelliği bununla da kalmayacak. Şöyle soruları da yanıtlayabilecek:

- Everest?in boyunu Golden Gate Köprüsü ile karşılaştır.
- Hangisi daha yüksek.
- JFK öldürüldüğünde, Londra?da hava nasıldı?

Ücretsiz kullanılacak olan Wolfram, Harvard?lı fizikçi Steven Wolfram tarafından geliştirildi.
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

İyi insan ilişkileri için Etkili beden dili

Bazen hareketleriniz gerçek düşüncelerini yansıtmayabilir. Çok ilgilendiğiniz bir konuya ilgisiz gibi görünebilir, yakın hissettiğiniz bir insana soğuk davranabilirsiniz. Beden dilimiz bazen biz istemeden karşı tarafa mesajlar verebilir. Oysa bazı küçük değişikliklerle kendinizi daha iyi ifade edebilir, daha etkili insan ilişkileri kurabilirsiniz.

?Çevrenizden Göreceğiniz İtibar ve Saygı, Kendinize Gösterdiğiniz Özen Kadardır.?

Konuşurken Gözlere Bakın

İnsanların yüzüne bakanlar, bakmayanlardan daha çok hoşa gider. İnsanlarla, onları rahatsız etmeyecek ölçüde, ancak mümkün olduğu kadar çok göz ilişkisi kurun.

Tebessümü Unutmayın

Canlı olun. Münkün olduğu kadar sıcak ve dostça tebessüm edin ve gülün. Yüzünüz, çevrenize olan ilginizi yansıtsın. Donuk ve ifadesiz gözükmekten kaçının.

Dinlediğinizi Gösterin

Karşınızdaki konuşurken sık sık başınızı hafifçe aşağı-yukarı hareket ettirerek onu dinlediğinizi ve anladığınızı hissettirin. Söylenenleri kabul edip etmemeniz önemli değildir, sizinle konuşana ?anlaşıldım? duygusu yaşatın. Başınızı hafif dik tutun.

YAKIN OLUN

İnsanlara daima, onları rahatsız etmeyecek, mümkün olan en yakın mesafede durmaya gayret edin. Daima konuştuğunuz veya sizinle konuşan insana dönük durun. İkiden fazla insanla bir grup oluşturuyorsanız, sizin için önemli olanların dışındakilere merkezinizi kapatmayın. Mümkün olduğu kadar çok kişiye merkezinizi açık tutun.

Kendinize Özen Gösterin

Grup normlarına, toplumsal rol ve statünüze uygun giyinin. Giyiminize mümkün olduğunca renk katın. Kadınlar erkeklerden daha çok renk kullanabilir. Saç ve el bakımınıza özen gösterin. Kendinize gösterdiğiniz özen, kendinize verdiğiniz değerin ifadesidir. Günlük tıraşını olmamış bir erkek, bıraktığı olumsuz izlenimle ilgili başka bir neden aramamalıdır.

Jestleri Unutmayın

Çok aşırıya kaçmadan, jestlerinizi kullanın. Ellerinizi cebinizde tutmaktan ve kollarınızı kavuşturmaktan, ellerinizle ağzınızı örtmekten kaçının. Açık ve anlaşılır jestleri tercih edin.

Konuşurken?

Çok fazla ve çok hızlı konuşmaktan kaçının. Bir topluluk içinde dinlediğinize yaklaşık olarak eşit miktarda konuşmaya gayret edin. Sesinizin yüksekliğini ve tonunu, bulunduğunuz çevreye göre ayarlayın

Otururken?

Ayaktaysanız, dik durun. Oturuyorsanız sandalye ve koltuğunuzu tam olarak doldurun ve arkanıza yaslanın. Birisiyle konuşurken ve birisi doğrudan sizinle konuşurken öne eğilin ve ilginizi gösterin.

Psikolog Dr. Zuhal BALTAŞ
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Sanal ortamda kim daha cesur?

Türkiye?nin çeşitli bölgelerindeki 6 üniversitede öğrenim gören üniversite öğrencileriyle yapılan araştırmada, internet ortamında kurulan sanal arkadaşlıklar araştırıldı.

Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Üstün Özen?in, danışmanlığını yaptığı Meryem Burçin Korukçu tarafından yapılan ?Gençlerin İnternet Sohbet Ortamlarında Kurdukları Arkadaşlıklar: Sanal Arkadaşlık Fenomeni Üzerine Bir Araştırma? konulu yüksek lisans tezinde ilginç sonuçlar elde edildi.

Doç. Dr. Özen, Atatürk, Erzincan, Atılım, ODTÜ, TOBB ve Gazi üniversitelerinde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeyde öğrenim gören 397 erkek ve 320 kız öğrenciyle yapılan anket çalışmasının bu konuda Türkiye;de yapılan az sayıda bilimsel çalışmalardan biri olduğuna dikkatİ çekti.

Doç.Dr. Özen, ?Bu çalışmayla günümüzde yaşamın bir parçası olan internetteki sanal sohbet ortamlarına katılımın, sanal sohbet ortamlarını kullanmayı etkileyen faktörlerin, bu ortamların olumlu ve olumsuz etkilerinin ve kurulan arkadaşlıkların incelenmesi ve analiz edilmesini amaçladık? dedi.

SANAL ARKADAŞLIK
Çalışmaya katılan öğrencilerin yüzde 64?ünün hiçbir sanal arkadaşlık sitesine üyeliğinin olmadığını belirten Özen, öğrencilerin yüzde 15?inin bir, yüzde 17?sinin birkaç, yüzde 4?ünün ise çok sayıda sanal arkadaşlık sitelerine üyeliği bulunduğunu söyledi.

Sanal ortamda tanışıp gerçek arkadaşlık kuranların oranını yüzde 30 olarak belirlediklerini ifade eden Özen, şunları söyledi:
?Bu yüzde 30?luk kısmın yüzde 11?inin 1, yüzde 15?inin birkaç, yüzde 4?ünün de çok sayıda gerçek arkadaşlık kurduğu görüldü.

Ayrıca ankete katılan erkeklerin yüzde 11?inin 1, yüzde 20?sinin birkaç ve yüzde 7?sinin de çok sayıda sanal arkadaşlığı gerçek arkadaşlığa dönüştüğü, kız öğrencilerin ise yüzde 11?inin 1, yüzde 8?inin birkaç ve yaklaşık yüzde 1?inin de çok sayıda sanal arkadaşlığı gerçek arkadaşlığa dönüştürdüğü anlaşılmıştır.?

Öğrencilerin yüzde 62?sinin İngilizce sohbet odalarına hiç girmediğini de saptadıklarını kaydeden Özen, şöyle devam etti:
?Ankete katılan öğrencilerin yüzde 11?inin aynı ilgi alanlarını paylaşan arkadaşlar bulmak için sanal sohbet ortamlarını kullandıklarını saptadık. Ayrıca öğrencilerden yüzde 40?ı, karşı cinsten arkadaşlıklar kurmak için sanal sohbet ortamlarını kullandığını ifade etti. Bu oranın yüzde 17,4?ü nadiren, yüzde 11,2?si ara sıra, yüzde 6?sı sıklıkla ve yüzde 6,3?ü de çok sık bir şekilde bu amaçla sanal sohbet ortamlarını kullandığını belirtti.?

SANAL SOHBETİ KULLANIŞ NEDENLERİ
Ankete katılan erkeklerin yüzde 63?ünün karşı cinsten arkadaşlıklar kurmak için sohbet odalarına girdiğini, kızlarda ise bu oranın yüzde 14?te kaldığını kaydeden Özen, oransal farkın büyüklüğüne işaret etti.

Doç. Dr. Üstün Özen, sanal sohbet ortamlarının kullanılış nedenlerinin bazılarını şöyle sıraladı:
?Erkeklerin yüzde 36?sı, kızların ise yüzde 28?i konuşacak ya da beraber olacak kimse olmamasının sanal sohbet ortamlarını kullanmada belli ölçüde etkili olduğunu belirtmiştir. Ayrıca erkeklerin yüzde 23?ü kızların da yüzde 13?ünün, kendilerini bir ölçüde sanal sohbet ortamlarına bağımlı hissettikleri anlaşılmıştır.

Erkeklerin yüzde 23?ü, kızların ise yüzde 20?si kendilerini yalnız hissettikleri için sanal sohbeti kullandıklarını belirtirken, sanal ortamda kendilerini daha rahat hissettiklerini belirten erkeklerin oranı yüzde 35, kızların oranı ise yüzde 25?tir.

Çarpıcı sonuçlardan biri de erkek öğrencilerin yüzde 73, kız öğrencilerin yüzde 79?unun sanal sohbet ortamlarındaki tanımadıkları kişilerin dürüst olmadığını düşünmeleridir.

Sanal sohbet, cinsel amaçlı olarak erkeklerin yüzde 28?i kızların yüzde 9?u tarafından kullanılmaktadır.

Yine ilgi çekici sonuçlardan bir diğeri ise erkeklerin yüzde 57, kızların yüzde 37?sinin sanal sohbette yüz yüze sohbete oranla daha açık ve doğru sözlü davrandığı fikrinde olmasıdır.

Erkeklerin yüzde 46?sı kızların ise yüzde 52?si sanal sohbet ortamlarında cinsellik amaçlı arkadaş bulmanın kolay olmadığını düşünürken erkeklerin yüzde 37?si kızların da yüzde 75?inin sanal sohbette tanıştığı kişilerle gerçek hayatta konuşmak için buluşmaktan çekindiği anlaşılmaktadır.?

KİŞİSEL BİLGİLERİN PAYLAŞIMI
Ankete katılan erkek öğrencilerin sadece yüzde 9,3?ünün sanal sohbette gerçek cinsiyetini söylemediğini bildiren Özen, kişisel bilgilerin paylaşımı konusundaki diğer sonuçları da şöyle sıraladı:
?Erkek öğrencilerin yüzde 69?unun sanal sohbette gerçek cinsiyetini her zaman söylediği görülmüştür. Gerçek cinsiyetini her zaman söyleyen kız öğrencilerin oranı ise yüzde 30?da kalmıştır.

Erkek öğrencilerin yüzde 17?sinin çoğunlukla, yüzde 57?sinin ise her zaman gerçek yaşını söylediği, kızların ise yüzde 21?inin çoğunlukla, yüzde 24?ünün ise her zaman gerçek yaşını belirttiği anlaşılmaktadır.

Sanal sohbette her zaman gerçek ismini söyleyen erkek öğrenci oranı yüzde 42 iken, kız öğrencilerde bu oran yüzde 11?de kalmaktadır.

Ayrıca erkeklerin yüzde 51?inin, kız öğrencilerin ise yüzde 34?ünün her zaman nereli olduğu ya da nereden bağlandığı konusunda gerçeği söylediği saptanmıştır. Nerede okuduğu konusunda ise erkek öğrencilerin yüzde 47, kız öğrencilerin ise yüzde 13;ünün her zaman gerçeği söylediği görülmektedir.?
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Kişiliğiniz sesinizde gizlenmiştir


İnsan kişiliğinin bazı yönlerini en iyi ses, ele verir. Öğretmenlik ve askerlik bu konuda özel bir önem ve dikkat gerektiren mesleklerdir.

İyi bir konuşmanın özellikleri şunlardır:

a. İşitilebilirlik: Konuşurken, sesin, bütün dinleyiciler tarafından rahatlıkla işitilebilmesidir. Çok yavaş ya da yüksek tonlarla konuşulmamalı; ses tonu konuşulan yerin ve dinleyici kitlesinin büyüklüğüne ve özelliğine bağlı olarak ayarlanmalıdır.

b. Akıcılık: Sözlerin ve düşüncelerin, dinleyicilerin algılama hızına denk düşmesidir. Bu hız, her zaman aynı kalmamalı; heyecan durumuna, dinleyicilere ve konuya göre yer yer değişiklikler göstermelidir.

c. Hoşa giderlik: Ses tınısının katı, tiz, kulak tırmalayıcı, hırıltılı, madenî, burundan gelen, hışırtılı, boğuk, çok yumuşak, gevrek, biçimden yoksun vb. olmamasıdır. Genellikle doğuştan gelen bu özellikler, düzenli çalışma ile belli oranlarda düzeltilebilir.

ç. Anlamlılık: Sesin genel olarak, dostça bir nitelik taşıması ve güven duygusu telkin etmesidir. Ses, kelimelerdeki anlamın daha fazlasını ya da tam zıddını yansıtabilir.

d. Bükümlülük: Sesin; ton, hız ve anlam bakımından değişiklik göstermesidir.

KONUŞMA (DİKSİYON) YETERSİZLİKLERİ
Pek çok insanda konuşma yetersizlikleri görülür. Hatta, üniversite bitirmiş bazı insanlar bile doğru ve güzel konuşamaz.

Konuşma yetersizliklerini şu maddeler altında toplamak mümkündür:

a. Yöresel Ağızla Konuşma: Kelimeleri, kişinin yetiştiği çevrenin ağzındaki seslerle söylemedir.
Örnekler:
kalın / galın
gidiyorum / gidiyom ya da gidim
merdiven / ayahçah
tas / üsküre
yuvarlanmak / gındırlanmak
çukur / kortik

b. Anlatımda Yetersizlik: Konu üzerinde kısa konuşulur, söylenecekler tam bildirilmez. Cümleler; bazen yarım bırakılır, bazen de bozuk cümle kullanılır. Anlamı bilinmeyen kelimeler seçilir. Yanlış telaffuz yapılır.
Örnekler:
maiyet / mahiyet
yönetmelik / yönetmenlik
porte / portre

c. Kavrayış Eksikliği: Meslekî bilgi yönünden henüz yeterli seviyeye gelinmediğini gösterir. Konuşulan ya da kişinin kendisine sorulan konu hakkında yeterli bilgisi, deneyi olmayabilir. Bunun sonucu olarak konuyu tam olarak anlamayabilir.
Yukarıda sıralanan bu yetersizliklerin yanında, az da olsa bazı insanlarda sürekli bir yargılama yapamama, dağınık konuşma, gereksiz sözler söyleme, çekingenlik, kural bilmeme, sesleri yeterli olmama, konuşurken gereksiz el - kol, gövde hareketleri yapma gibi kusurlar da görülmektedir.

Kaynak:S. SARICA ? M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma kitabından
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Top 10: En Korkunç Film


No.10 - Freaks
(1932)
Tod browning?in 1932 tarihli efsane mertebesine yükselmiş garip filmi.Sivri kafalar, leylek vücutlu tüylü kadın, yarım çocuk, sakallı kadın, siyam ikizleri vs. gerçek hayattan oyuncular boy gösterirler filmde.gerilim ve rahatsız edicilik had safhadadır.bir kadının bu filmden dolayı çocuğunu düşürdüğünü iddaa edip MGM şirketini mahkemeye verdiği söylenir.gösterime girdiği yıl çok tepki uyandırmış, gişede zarar etmiş, sonrasında sansüre uğramış ve yasaklanmıştır.İngiltere?de 30 yıl gösterilmemiştir.


No.9 - ?The Texas Chainsaw Massacre?
(Tobe Hooper, 1974)
The Texas Chainsaw Massacre gerçek bir hikayeden esinlenerek uyarlanmış bir film. 20 Ağustos 1973?te polis görevlileri Texas?ın Travis Kasabası?nda mezbahada kesim yapan Thomas Hewitt?e ait bir çiftlik evine gönderilir. Olay yerine giden polis 33 kişinin parçalanmış cesediyle karşılaşır. Bu tüm zamanların en büyük kitlesel cinayeti olan bu esrarengiz olay polisi şok eder.


No.8 - Blair Witch
(1999)
Elindeki malzemeyi ürkütücü bir korku filmi kalıpları içinde sunarken olağanüstü yaratıcı yenilikler getirdiği gözlenen ?The Blair Witch Project?, insanların karanlıktan ve geceleri ortaya çıkan ?şeylerden? çekinmesi yönündeki evrensel korkuya son derece zekice düzenlenmiş modern yaklaşımlar da getiren bir çalışma.


No.7 - A Nightmare On Elm Street - Elm Sokağı Kabusu
(1984)
Pek çok insan için Freddy Krueger?ın çirkin ve erimiş yüzü ve bıçaklı parmakları 1980?lerin en büyük fenomenlerinden birisi oldu. Wes Craven?ın yönettiği filmde, Freddy karakteri genel olarak kabusların bir ürünü, bir katilin hayaleti olarak karşımıza çıkıyor. Freddy?nin geri dönme sebebi ise kendisini yasal olamayan şekilde öldüren ailelerin çocuklarını öldürmek.


No.6 - ?Rosemary?nin Bebeği?
(Rosemary?s Baby / Roman Polanski, 1968)
Genç bir çift, Rosemary ve tanınmak için çırpınıp duran bir aktör olan kocası Guy, New York?taki kötü şöhretli eski bir binaya taşınırlar. Rosemary, genelde hepsi yaşlı olan komşularından ikisinin, Roman ve Minnie Castavet?in onları apartmana ısındırmak için çırpınıp durmalarını biraz temkinle karşılasa da, kocası Guy yeni komşularıyla çok vakit geçirmeye başlar.

Rosemary yeni yaşantısından tedirgindir. Komşu evlerden tuhaf seslerin geldiği bir ortamda, bir gece rüyasında şeytansı bir varlık tarafından tecavüze uğradığı görür. Ardından hamile kalır. Bu arada Broadway?de güzel bir rol kapan Guy?un kariyeri yükselmeye başlar.


No.5 - ?Kuzuların Sessizliği?
(The Silence Of The Lambs / Jonathan Demme, 1991)
1992 yılında 7 dalda Oscar?a aday olan film, yönetmeni ve başrol oyuncularına altın heykelciği getirirken; en iyi film ve en iyi senaryo uyarlaması dalında da ödüle layık görülmüştü. Filmde başrol oynayan ,Jodie Foster 30 yaşına gelmeden iki oscar kazanan nadir oyuncular arasına girdi. Anthony Hopkins, bu filmdeki toplam 16 dakikalık performansıyla en iyi erkek oyuncu Oscar?ını kazandı. Ki bu süre, bir oyuncunun bir filmde gözüktüğü en kısa süredir. En iyi film Oscarını alan tek korku filmidir.


No.4 - ?Suspiria?
(Dario Argento, 1977)
Suspiria, Dario Argento?nun yönettiği, senaryosunu ise o dönemde birlikte olduğu oyuncu Daria Nicolodi ile birlikte yazdığı, 1977 yapımı İtalyan korku filmidir. Film Argento?nun Le Tre madri (Üç Anne) ismini verdiği, kötücül güçlerin dünyaya salsırarak acımasızca zarar vermeye çalışmalarının anlatıldığı üçlemenin ilk filmidir. Üçlemenin ikinci filmi 1980 yapımı Inferno, son filmi ise 2007 tarihli La Terza madre?dir. Suspiria Argento?nun en iyi filmi ve korku sinemasının klasiklerinden biri olarak gösterilir. Film ayrıca Technicolor işleme tesisinin kapatılmasından hemen önce, bu teknikle hazırlanmış son filmdir.


No.3 - Ring - Halka
(1998)
Japon filmi olan Ringu?da bir gazeteci, bir kişinin, gizemli bir video kasedi izlemesinden sonra bir hafta içinde ölmesiyle sonuçlanan olayı araştırır. Gore Verbinski, 2002 yılında filmin başrolünde Naomi Watts?ın oynadığı Amerikan versiyonunu çekmişti.


No.2 - The Shining - Cinnet
(1980)
Jack Nickholson başrolünü oynadığı filmde, Jack Torrance ailesiyle birlikte bir otelin kapıcılığını üstlenir, kendisinden önce otelin kapıcılığını üstlenen kişinin hayaletiyle karşılaşmasıyla birlikte delirmeye başlar. Kanlı ve şiddetli bir film olmamasına rağmen Stanley Kubrick, ?The Shining?i tüm zamanların en korkunç filmlerinden birisi olmasını sağladı.


No.1 - The Exorcist - Şeytan
(1973)
Birbiri ardına korkunç sahnelerin yer aldığı ve William Friedkin?in hikayesinden çekilen, ve çekildiği zaman için yeni ve özel efektlerle çekilen film birinci sırada yer aldı. Daha sonra çekilen ve daha şiddetli ve kanlı olan filmlere rağmen ?The Exorcist?in gücü çok daha büyük.
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Hafta sonu maliyet kursundayken hocamız bir fıkra anlattı,güzeldi.İzninizle paylaşayım.

Bir gün imam vaaz vermek için camiye gitmiş ama camide sadece bir kişi var,başka kimse yok.Cemaatin nerde olduğunu sormuş,adam bilmiyorum sadece ben varım demiş.Peki demiş imam,ben görevimi yapayım ama vaaz versem sen dinler misin? diye sormuş.Adam da:
- bana sorma ben anlamam,gariban bir at seyisiyim.Ama ben ahıra girsem bütün atlar kaçmış olup tek bir at bile kalsa onunla ilgilenirdim.demiş.
Peki demiş imam,mesajı aldım,diyerek vaaza başlamış.Anlatmış anlatmış aradan 2 saat geçmiş.vaazı bitirmiş.Adama sormuş:
- Nasıl vaazı beğendin mi?Adam:
-Ben anlamam gariban bir at seyisiyim ama ben ahıra girsem bütün atlar kaçmış olsa tek bir at kalsa bile bütün yemi ona yedirip hayvanı çatlatmazdım...demiş..

Saygılar.
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

FIKRA

Ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyormuş Evrim ne güzellikler yaratıyor! diye düşünüp mest oluyormuş. Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış Adam bütün gücüyle kaçıyormuş ama her arkasına bakışında ayının daha hızlı olduğunu fark ediyormuş. Dakikalarca süren bir kaçışın sonunda adamın ayağı yerdeki bir dala takılmış, ayı adamın üzerine atlamış, pençesini kaldırmış, tam vurmaya hazırlanırken adam

- 'Allahım! diye bağırmış.

Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş, bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık huzmesi adamın üzerine parlamış. Çok derinden gelen ilahi bir ses adama;

- 'Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım?' demiş.

Adam utanç içinde:
- 'Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama hiç olmazsa ayıyı dindar yapabilir misin?' demiş.

- 'Peki' diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş.
Nehir tekrar akmaya başlamış her şey eski haline dönmüş. Ayı pençesini indirmiş, iki pençesini de göğe doğru çevirmiş ve konuşmaya başlamış;

- 'Allahım, senin rızkınla orucumu açıyorum, hamdolsun bana verdiğin nimetlere...
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Arılar dumandan neden kaçarlar?


Arıcıların kullandığı duman bal arılarını nasıl bir arada tutuyor? BBC Focus dergisinde yer alan haber, bunu detaylı bir şekilde açıklıyor.

Bal arıları alarm durumuna geçtiklerinde keskin kokulu feromon (İnsan ve hayvanlarda davranışları düzenleyen ektohormon tipi) yayıyorlar. Bal arılarında alarm feromonunun esas bileşeni iso-pentyl acetate?dir. Bu madde kraliçe arıda bulunmuyor. İso-pentyl acetate, 2-heptanone adlı bir başka kimyasal madde tarafından da destekleniyor. Bu madde işçi arıların mandibular bezlerinde bulunuyor. Bu bileşenler diğer arılarda alarm yanıtını harekete geçiriyor, böylece tüm arılar alarm duruma geçiyor ve davetsiz misafir olarak görünen her şeye karşı saldırmaya hazırdırlar.

Duman arıların koku duyusuyla çatışıyor, bundan dolayı arılar feromonların düşük konsantrasyonlarını uzun süre saptayamıyorlar. Bu nedenle de saldırmıyorlar ve kaçışmıyorlar.

Güçlü çiçek kokusu benzer bir etki yapıyor, ancak profesyonel arıcılar, genellikle dumanı tercih ediyor, çünkü dumanla ilgili deneyimleri daha fazla ve aynı zamanda duman daha ucuz. Dumanın etkisi bir süre sonra tersine çevriliyor. Arıların anteninin yanıt vermesi 10-20 dakika içinde derece derece azalıyor.
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

HANGİSİ ?

Juan, motosikleti ile Meksika sınırına gelir.
Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi
şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar .

Juan: 'Yalnızca kum', diye yanıt verince

polis: - Aç bakalım çantaları, der.

Juan çantaları açar, polis didik didik kontrol etmesine
rağmen kumdan başka birşey bulamaz çantada !
Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her tür
tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka birşey yoktur !

Polis, çantalarını Juan'a geri verir ve
sınırdan geçmesine izin verir.

Ertesi gün Juan Motosikletinin arkasında iki büyük
çantayla tekrar sınırda belirir. Polis Juan'ı
gene durdurur, didik didik arar, birşey bulamaz ve Juan'ı
serbest bırakmak zorunda kalır.

Bu olay, polis emekli
olana dek yıllarca devam eder !
Bir gün emekli polis Meksika'da bir barda otururken
Juan'ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır;

-Senin yıllardır birşeyler kaçırdığından eminim.Çıldıracağım
Geceleri uyku uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen
anlat bana ne kaçırdığını. Aramızda kalacağına emin olabilirsin.

Juan gülümseyerek yanıtlar:
'Motosiklet'

DETAYLA BOĞUŞURKEN ÖZÜ KAÇIRMAYALIM :)
------------------------------------------------------
ESAS AKIL


Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
- Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını
nasıl belirliyorsunuz?

Doktor: - Bir kuveti su ile dolduruyoruz. Sonra
hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra
da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.
Siz nE yapardınız?

Adam: - Ooo ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder.
Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.

- Hayır, der doktor.
Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

AKIL, BİZE SUNULANLARIN DIŞINDA DA ÇÖZÜM BULABİLMEKTİR :)
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

İki fıkrada güzeldi,teşekkürler sayın Güneş
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

gerçekten de iki fıkra çok güzeldi paylaşımınız için tşk sayın güneş.
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

ANLAT BAKALIM yarışmasından komik diyaloglar.(İçlerinde müstehcen sayılabilecek diyaloglar da geçiyor)

FOX TV de Anlat Bakalım Yarisması


Kelime: KADINBUDU
- Oğlum sen nesin?
- Erkek!
- Tersi?
- Kadın!
- Onun yeneni?
- Çıtır


Kelime: DİZ
- Pantolonu nereye giyeriz?
- Bacağa?
- Hah! Bacaklarımızın ortasında ne vardır?
- Ohaaa!


Kelime: ZEBANI
- Allahın meleklerinden biri.
- Cebrail.
- İlk üç harfi cizgili bir hayvanı çağrıştırıyor.
- Zebrail?
- Seni zebrail çarpsın inşallah!


Kelime: DUVAK
- Kadınla erkek birleşmeden önce, erkeğin kaldırdığı şey
- Ohaaa!


Kelime: TELEPATI
- Hani ben sana bir seyi anlatmaya calisiyorum ama sozle degil
beyin,
dalgalariyla falan...
- Ihıhıh ney diiii.. teletabi..!
- Tamam, tele'si kalsın. Kedilerin eline ne denir?
- Buldum! Telepence
- Offf beee bi kere de bil...


Kelime: TIMSAH
- Abi bööle hani... kertenkele nedir?
- Hayvan
- Ne cins hayvan?
- Sürüngen
- Ok! Abi bu kertenkelenin birkac beden büyüğü..
- Ejderha
- Yuhhh!

Son kelime eğer bilinirse oyun kazanılacaktır. Süre 10 saniye.
Kelime: LAMBADA
Ekip1: Aha mıçtınız..!
Ekip2: Sen öyle san. Söyle bakalım Alaaddinin cini nerede yaşar?
Lambada
Ekip1: Hastırr...


Kelime: Van Gogh (kulak tabu kelime)
- Abi bu kişi bir organını kesen bir sanatçı
- Bülent Ersoy


Kelime: Uğur Dündar
- TV de program yapıyo hani yıllardır..
- Reha Muhtar? Ali Kırca? - Yok, yok. Sarışın mavi gözlü
- Atatürk?
Gülmekten iptal edildi...


Kelime: KRAMP
- Hani futbolculara girer
- Krampon


Kelime: SERÜVEN
- Abi Macellan nasıl biriydi?
- Ne biliyim, iyi biriydi heralde..
- Abi onu demiyorum neye düşkündü?
- Karıya, kıza, bi de içkiye olabilir
- Pes..!


Kelime: MISIR
- Keops nerede?
- Etiler!
- Allah cezanı versin Emre....


Kelime: OKUL
- Biz nereye gideriz hergün?
- Bara... Diskoya.. Sinemaya.. Cafeye.. Bowlinge.. Ayyy! Olmuyo
bööle
başka şekilde anlat..
- Ailemiz bizi nereye gidiyo biliyor?
- Haaa.. okulaaa..


Kelime: Anneler Günü
- Cennet kimin ayaklari altında?
- Anne
- Tamam, ha ni onların özel bir günleri var, ne o?
- Adet..?


Kelime: KÖPEKBALIĞI
- Denizde ne olur?
- Dalgaa!
- Hayir ya öyle diil. Hani karadada var ha v hav der?
- Ha! Köpek.
- Onun denizde olanı?
- Deniz köpeği!
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

İçten bir kahkaha gibisi yok


Kahkahanın fizyolojik etkilerini inceleyen bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre, kahkaha stresin aksine hareket ederek stres hormonu kortizol seviyesini azaltıyor. Bu da insan sağlığına iyi geliyor.

Kahkahanın oluşumu, onun olumlu etkilerini araştırmayı zorlaştırıyor. Ortalama bir kahkaha, 4 saliselik bir ses patlamasından oluşuyor. Bu ses patlamaları bir saniyenin beşte biri oranındaki aralıklarla tekrar ediliyor. Ses patlamalarının sayısı kahkahanın derecesine bağlı ve içten bir kahkaha bir süre daha devam edebiliyor. Fakat kahkaha yine de kısa süreli bir özelliğe sahip.

ABD?deki Maryland Üniversitesi kahkaha araştırmaları uzmanı Robert Provine, kahkahanın neden ilk bakışta daha çok yorucu bir hareket gibi göründüğünü şöyle açıklıyor:

?Eğer gülen birinin fizyolojik profiline bakarsanız aslında bunun stresle bağdaşlaştırılabilecek özellikleri olduğunu görürsünüz. Örneğin ?ha ha ha? derken, gülüyorsunuz, nefesinizi tutuyorsunuz, kan basıncınız artıyor ve kalp atışlarınız hızlanıyor, vücudun farklı bölgelerini zorluyorsunuz.?

Vücuttaki etkileri ölçüldü

Vücuttaki olumlu etkileri ise kahkaha sırasında değil sonrasında ölçülüyor. Maryland Üniversitesi?nden kardiyolog Michael Miller, kahkahanın kan damarları üzerindeki etkilerini araştırıyor. Daha önceki çalışmalar, stres ve öfkenin, damarların iç kısmının daralmasına yol açtığını gösterdi. Miller ise zihinsel stresin damarların daralmasına yol açıp açmadığını ve kahkahayla onları rahatlatabilecek bir yol olup olmadığını merak ederek araştırmalar yapmış.

Araştırmacı, damarların iç tabakasının esnekliğinin ölçülmesini sağlayan yöntemi şöyle açıklıyor:

?Tansiyon aletini kolun üst kısmına koyuyoruz. Aletin basıncını normal tansiyon seviyesinden 50 puan kadar yükseğe ayarlıyoruz. Bu, kan damarlarının daralmasına yol açıyor. Beş dakika böyle tutup ardından tansiyon aletini çıkarıyoruz. Çıkardıktan sonra geçen bir dakika boyunca damar iç tabakasının sağlık durumu hakkında değerlendirme yapıyoruz.?

Deney nasıl yapıldı?

Bu deneye sağlıklı, sigara kullanmayan 20 gönüllü katıldı. Deney sırasında bazı filmlerden sahneler izlediler. İlk önce Steven Spielberg?in 2?inci Dünya Savaşı sırasında geçen Er Ryan?ı Kurtarmak adlı filmi gösterildi.

Filmin açılış sahnesinde, Normandiya kıyılarında ölmek üzere olan askerler kanlı yakın plan görüntüleriyle görülüyor ve buna kasvetli bir müzik eşlik ediyor. Deneklere 48 saat sonra ise izlerken kahkahalar atabilecekleri komedi filmleri gösterildi.

Bütün katılımcılar ?Er Ryan?ı Kurtarmak? adlı filmi stresli buldu. Buna ek olarak damarlarında da daralma gözlendi. Ancak komedi filmlerini izledikten sonra damarlar tekrar genişledi.

Müziğin etkisi de araştırıldı

Miller daha sonra kahkaha yerine müziğin damarlar üzerindeki etkisini araştırdı. Neredeyse bütün katılımcılar ?Heavy Metal? ve ?Rap? müziğini nahoş olarak tanımladı. Tahmin edilebileceği gibi damarlarda da daralma oldu. Denekleri mutlu bir ruh haline sokmak için en sevdikleri müzik türünü laboratuvara getirmeleri istendi. Ve çoğu ?Country? müziği tercih etti.

Müzik ve kahkaha deneylerinin sonuçları karşılaştırıldığında şu durum ortaya çıktı: İyi bir kahkaha, en sevilen müziği dinlemek kadar güçlü bir etkiye sahip. İkisi de damarları rahatlatıyor.

Deutsche Welle
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Yeni mezunlar için özgeçmişlerini oluşturmada 4 ipucu

Yılın bu zamanlarında üniversiteden yeni mezun olanlar hayallerindeki işi nasıl bulacaklarını düşünmeye başlarlar. İlanlara göz atılmaya başlanır, görüşmelerde söyleneceklerin provası yapılır ancak ilk adım profesyonelce yazılmış bir özgeçmiştir.
Özgeçmişiniz işverene sizi tanıtan ilk adımdır, bu nedenle yeni mezunlar için sade bir özgeçmiş en yararlısı olacaktır.
İşe yarar bir özgeçmiş için aşağıdaki önerilere bir göz atın?

1) Profesyonel olun

Kendinizi mümkün olan en iyi şekilde tanıtmalısınız çünkü günümüzün iş yaşamında, rekabet gün geçtikçe artıyor ve iyi işleri kapanlar hep en iyiler? İşverenlerin ve insan kaynakları departmanlarının en çok şikayet ettiği konuların başında yetersiz kalan özgeçmişler geliyor. Özgeçmiş yazarken Türkçe?yi doğru kullandığınıza, gramer ya da yazım hatası yapmadığınıza emin olmalısınız.

2) Bir sayfa yeterli

İlk özgeçmişinizde bütün hayat hikayenizi yazmanıza gerek yok. Yeni mezun biri olarak tek sayfalık sade bir özgeçmiş sizin için yeterli olacaktır. Eğer herhangi bir iş geçmişiniz varsa sadece başvurduğunuz işle ilgili olanları yazmanız yeterli. İşverenler, amatör iş deneyimlerinizden çok, okuldaki başarılarınız ve çalışmalarınızla ilgilenecektir.

3) Doğruyu söyleyin

Sizde olmayan özellikler ve teknik terimlerle özgeçmişinizi doldurmaktan uzak durun. Siz de tahmin edersiniz ki, görüşmeye çağrıldığınızda özgeçmişinizde yazanları açıklayamamanız, hem sizi hem de görüşmeciyi rahatsız edecektir. Bu nedenle özgeçmişinize açıklayamadığınız, gerçekten uzak hiçbir bilgi yazmayın.

4) İş bulmak başlı başına bir iştir

Yeni mezun olup ilk kez profesyonel olarak iş aramaya başlayanlar, işverenlerin sihirli bir şekilde kendilerine ulaşacaklarını ve kısa zamanda hayallerindeki işe kavuşacaklarını düşünürler. Oysa ki sizin için uygun, aradığınız işi bulmak başlı başına bir iştir.
İşte en önemli ipucu: yeni mezun da olsanız, deneyimli bir profesyonel de olsanız, hiçbir zaman arkanıza yaslanıp işin ayağınıza gelmesini beklemeyin, uzun sürebilir?

kariyer.net
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Pozitif bahçıvan!
Memleketimizde iyimserler kötümserlere kızınca "Hiç mi pozitif bir şey yok bu memlekette birader" diye çıkışırlar.

İşte size pozitif bir bahçıvan....
Seyahatten dönen ev sahibi havaalanından bahçıvanına telefon açmış, konuşuyorlar:
- Nasıl, her şey yolunda mı?
- Yolunda... Küreğin sapı kırıldı, şu anda onu tamir ediyordum.
- Neden kırıldı?
- Köpeğinize mezar kazarken zorlamışım, ondan kırıldı.
- Nee! Köpeğim mi öldü?
- Maalesef havuza düştü?
- Benim köpeğim çok iyi yüzerdi; havuzda nasıl ölür?
- Havuzun suyu boşalmıştı, atlayınca betona çakıldı.
- Havuzu yeni doldurtmuştuk, neden boşalttınız?
- İtfaiyeciler evdeki yangını söndürürken ilave suya ihtiyaç duydular.
- Neee evde yangın mı çıktı?
- Evet efendim. Annenizin vefatı dolayısıyla taziyeye gelenlerden biri yanık sigara bırakmış.
- Annem mi öldü? Yahu kadın daha iki hafta önce sapasağlamdı?
- Haklısınız da... Yatak odanızda karınızla en yakın arkadaşınızı aynı yatakta görünce kalbine inmiş.
- Yahu hiç pozitif bir haber yok mu adam sende?
- Var efendim... Geçen gün siz AIDS testi yaptırmıştınız ya... Sonucu geldi?..
pozitif...
 
Ynt: Biraz Meslekten Uzaklaşalım, Kafa Dağıtalım.

Kadının Saçı.. :)

.Versiyon Kadin / Erkek: Bir erkegin hayati nasil karartilir?Kadin: Saçimi kestireyim mi?
Erkek: Olur.
Kadin: Ama kiyamiyorum.
Erkek: Öyleyse kestirme.
Kadin: Canim degisiklik istiyor...
Erkek: O halde kestir.
Kadin: Bana akil vermeyi birak, delilere verir gibi.
Erkek: Eger nasil hosuma gittigini bilmek istiyorsan, sana derimki uzun saçli.Bunu biliyorsun.
Kadin: Beni tanidiginda kisaydi.
Erkek: Ve sana tam olarak ne dedigimi hatirliyorum: 'Ne güzel olurdun uzun saçla'.
Kadin: Ama herkes kesmemi söylüyor.
Erkek: Bu durumda kuaföre git ve birak uyuyayim lütfen. Bunu senden Allah rizasi için istiyorum.
Kadin: Peki nasil kestireyim? Kat kat mi yoksa perçemli mi?
Erkek: Kat kat.
Kadin: Bana yakisacagini sanmiyorum, çünkü saçim çok düz.
Erkek: Birak perçemli olsun.
Kadin: Çok yorucu.
Erkek: Yordugu zaman tekrar kestirirsin.
Kadin: O zaman asla uzatamam.
Erkek: Uzatmak istiyorsan kestirme güzelim.
Kadin: Bana güzelim deme !!!!!!!
Erkek: ?!?!?!?!!

2.Versiyon Kadin / Kadin:

1.Kadin: Ah sekerim saçini mi kestirdin? Ne kadar güzel olmussun!!!
2.Kadin: Ay sahi mi söylüyorsun? Ben pek emin olamiyorum. Ay çok mu kisa oldu acaba...??
1.Kadin:Amaaan ne alakasi var.Benim yüzüm bu kadar genis olmasa ayni kesimi bende denerdim.Benim su saçim klasik oldu artik,yeni bir modele hiç cesaret edemiyorum.
2.Kadin: Ay yapma Allah askina nesi varmis yüzünün....Bak söyle suralarindan kat verdirsen, harika olur!! Benim de boynum uzun olmasa ayni seninki gibi bir model yaptirirdim.
1.Kadin: Ah şekerim sende bir alemsin. Keske benimde boynum seninki gibi olsa. En azindan su çökük omuzlarimin dikkat çekmesini engellemis olurdum.
2.Kadin: Ayol sen ne diyorsun?.. Senin gibi omuzlari olsun isteyen bir sürü kiz var... Giydigin her sey sana öyle yakisiyor ki..Birde benim su kisa kollarima bak. Omuzlarim seninkiler gibi olsaydi, giydigim bluzlar üstümde emanet gibi durur muydu? Vir vir vir, dirdirdir...

3.Versiyon Erkek / Erkek:

1.Adam: Saçini mi kestirdin?
2.Adam: Evet
1.Adam: Sıhhatler olsun abi !..
2.Adam: Sagol...

Olay budur !
 
Üst