fonradar

Değerleme

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan ELENOR
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

ELENOR

Katkı Sunan Üye
Üyelik
24 Kas 2011
Mesajlar
230
Konum
İSTANBUL
Kiracıdan yabancı para olarak aldığımız depozito için geçici vergi dönemlerinde kur değerlemesi yapmalı mıyız. Duruma göre kur farkı geliri ve gideri olarak gelir tablosuna mı yansıtılmalıdır.
 
Biraz tartışmaya açık bir konu, iki farklı görüş var. Ancak benim kişisel görüşüm kiracıdan alınan depozito üzerinde kiraya verenin serbest tasarruf hakkı olmadığı için alınan depozitonun bir borç olarak kabul edilemeyeceği ve VUK md.280 uyarınca kur değerlemesine tabi olmadığı istikametindedir.
 
Biraz tartışmaya açık bir konu, iki farklı görüş var. Ancak benim kişisel görüşüm kiracıdan alınan depozito üzerinde kiraya verenin serbest tasarruf hakkı olmadığı için alınan depozitonun bir borç olarak kabul edilemeyeceği ve VUK md.280 uyarınca kur değerlemesine tabi olmadığı istikametindedir.



Ben de bu şekilde düşünüyorum. Avanslarda da aynı durum var.
 
Nizam Bey yalnız avanslarda durum biraz farklı, GİB döviz cinsinden avansların kur değerlemesine tabi tutulması gerektiği görüşünde. Ehh, özelgeler de artık kanunun hatta Anayasanın bile üzerinde olduğuna göre dikkate almak gerekiyor.:)

"T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

KOCAELİ VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü







Sayı

:

B.07.1.GİB.4.41.15.02-190-3/8-18

24/02/2011

Konu

:

KUR FARKI





İlgi dilekçeniz ile; alınan ve verilen yabancı para cinsinden sipariş avanslarının dönem sonunda Maliye Bakanlığı tarafından ilan edilen kurlara göre değerlenmek suretiyle ortaya çıkan kur farklarının dönem kazancıyla ilişkilendirilmesi uygulaması ile görüş talep ettiğiniz anlaşılmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 280'inci maddesinde, yabancı paraların borsa rayici ile değerleneceği, borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedelinin esas alınacağı, yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kurun Maliye Bakanlığınca tespit olunacağı; bu madde hükmünün yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da cari olduğu hüküm altına alınmıştır.

Avanslar gelecekte yapılacak olan mal veya hizmtin toplam bedelinden ise mahsup edilmektedir. Satıcının alıcıdan aldığı avanslarda, satış amacıyla gelecekte yapılacak mal ve hizmet teslimleri ile ilgili olarak peşin tahsil edilmekte ve teslim edilecek mal veya görülecek hizmetin bedelinden mahsup edilerek işlem yapılmaktadır.

Buna göre, yabancı para cinsinden alınan veya verilen avanslar yabancı para cinsinden olan borç ve alacak hükmünde olduğundan, dönem sonlarında Vergi Usul Kanununun 263'üncü maddesine göre borsa rayici ile, yabancı paranın borsada rayici yoksa, Maliye Bakanlığınca tespit edilen kur esas alınmak suretiyle değerlemeye tabi tutulması ve ortaya çıkan ket teslimleri karşılığında peşin alınan veya verilen değerleri ifade eder, bu itibarla, alıcı tarafından satıcıya verilen avanslar, belirli bir malın teslimini veya belirli bir hizmetin yerine getirilmesini isteme hakkını temsil etmekte ve sonuç olarak emtianın veya hizmetin maliyetine dönüşmekte, emtianın/hizmeur farkının, gelir veya gider olarak dikkate alınarak dönem kazancıyla ilişkilendirilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ıncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Gelir Vergisi Kanununun 38 nci maddesinde de, bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu ve ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümlerinin uygulanacağının belirtilmiştir.

Bu itibarla, avanslar gelecekte yapılacak olan mal veya hizmet teslimleri karşılığında peşin alınan veya verilen değerleri ifade ettiğinden ve anılan avans gemi inşaat işi kapsamındaki işle ilgili olarak alındığından, bahse konu avans hesaplarının değerlemesinden kaynaklanan kur farklarının bu işe ait kazancın tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim."
 
En yakın bulabildiğim 02.02.2011 tarihli...
Değerleme yapılabilir kararı var..

[TABLE="width: 980, align: center"]
[TR]
[/TR]
[TR]
[TD]
[TABLE="width: 670, align: center"]
[TR]
[TD][/TD]
[/TR]
[/TABLE]

[TABLE="width: 670, align: center"]
[TR]
[TD]Tarih[/TD]
[TD]02/02/2011[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Sayı[/TD]
[TD]B.07.1.GİB.4.16.17.02-VUK-10-57-12[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Kapsam[/TD]
[TD][/TD]
[/TR]
[TR]
[TD="colspan: 2"]
Sayı:02/02/2011
Konu:5811 Sayılı Kanun ve yabancı para cinsinden olan avansların değerlemesi hk.

[TD="colspan: 5"] T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI BURSA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI MÜKELLEF HİZMETLERİ USUL GRUP MÜDÜRLÜĞÜ
[/TD]

[TD="colspan: 3"][/TD]
[TD="colspan: 2"][/TD]

[TD="colspan: 2"]B.07.1.GİB.4.16.17.02-VUK-10-57-12[/TD]

[TD="colspan: 2"][/TD]
…………………….
…………………….
VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 258 inci maddesinde değerleme; "vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespitidir." şeklinde tanımlandıktan sonra 280 inci maddesinde, "Yabancı paralar borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedeli esas alınır. Yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kur Maliye Bakanlığınca tespit olunur. Bu madde hükmü yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da caridir..." denilmektedir.
Bilindiği üzere; avanslar gelecekte yapılacak olan mal veya hizmet teslimleri karşılığında peşin alınan veya verilen değerleri ifade eder.
Bu itibarla, alıcı tarafından satıcıya verilen avanslar, belirli bir malın teslimini veya belirli bir hizmetin yerine getirilmesini isteme hakkını temsil etmekte ve sonuç olarak emtianın veya hizmetin maliyetine dönüşmekte, emtianın/hizmetin toplam bedelinden ise mahsup edilmektedir. Satıcının alıcıdan aldığı avanslar da, satış amacıyla gelecekte yapılacak mal ve hizmet teslimleri ile ilgili olarak peşin tahsil edilmekte ve teslim edilecek mal veya görülecek hizmetin bedelinden mahsup edilerek işlem yapılmaktadır.
Buna göre, yabancı para cinsinden alınan veya verilen avanslar yabancı para cinsinden olan borç ve alacak hükmünde olduğundan, dönem sonunda Vergi Usul Kanununun 263 üncü maddesine göre borsa rayici ile yabancı paranın borsada rayici yoksa, Maliye Bakanlığınca tespit edilen kur esas alınmak suretiyle değerlenmesi ve ortaya çıkan kur farkının, gelir veya gider olarak dikkate alınarak dönem kazancıyla ilişkilendirilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, kur farkları ile ilgili açıklamalar 163, 238 ve 334 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde yapılmıştır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.



[/TD]
[/TR]
[/TABLE]
[/TD]
[TD][/TD]
[TD][/TD]
[TD][/TD]
[/TR]
[/TABLE]
 
Sayın Twolf benim özelgem de avanslara değerleme yap diyor, hemi de daha güncel:) Özelgeler kanunun üzerindedir, ancak özelgelerin de en üstünü en yakın tarihli olandır:D (Bkz 425 Nolu VUK GT ve 63 Nolu VUK Sirküleri)
 
Bu özelgenin kanun hükmünde olması bence çok ama çok saçma. Herkese başka söylüyolar.
 
Bu özelgenin kanun hükmünde olması bence çok ama çok saçma. Herkese başka söylüyolar.

Saçma ama gerçek, hatta özelge ile kanun çelişirse yine özelge geçerli, bunun böyle olduğu da genel tebliğ ile düzenlendi. Aynı konulardaki çelişkili özelgelerin en güncelinin dikkate alınacağı da sirküler ile. Yani tebliğ ve sirküler ile özelge>kanun eşitsizliği sağlandı. Nereden tutsan elinde kalıyor.
 
Sayın Twolf benim özelgem de avanslara değerleme yap diyor, hemi de daha güncel:) Özelgeler kanunun üzerindedir, ancak özelgelerin de en üstünü en yakın tarihli olandır:D (Bkz 425 Nolu VUK GT ve 63 Nolu VUK Sirküleri)

Sayın üstadım,çok isterdim benim özelgem sizinkini dövsün ama olmadı maalesef :)
özelgeler kanunun üzerindedir diyorsunuz ama;
birincisi kanun geneldir,özelge kişiseldir.
İkincisi özelgeler bile birbirleriyle çoğu kez çelişir.
O yüzden kişiye özel özelge istenmedikçe,çokta dikkate alınmalı mı,açıkcası tereddütlüyüm.. :)
 
Sayın üstadım,çok isterdim benim özelgem sizinkini dövsün ama olmadı maalesef :)
özelgeler kanunun üzerindedir diyorsunuz ama;
birincisi kanun geneldir,özelge kişiseldir.
İkincisi özelgeler bile birbirleriyle çoğu kez çelişir.
O yüzden kişiye özel özelge istenmedikçe,çokta dikkate alınmalı mı,açıkcası tereddütlüyüm.. :)

Sayın Tahsin Kurt siz tabi normal bir hukuk devletinde olması gerekenden bahsediyorsunuz. Eskiden özelge kişiye özeldir, hatta sadece idarenin görüşüdür diye düşünürdük. Ancak mevcut durum ne.

1-425 Nolu VUK GT'ye göre merkezi sistemle Türkiye'nin her hangi bir yerindeki her hangi bir vergi dairesi başkanlığının veya verilen her hangi bir özelge bütün mükellefler için bağlayıcı.

2-Aynı konudaki çelişkili özelgelerden daha yakın tarihli olanı geçerli.(63 Nolu VUK Sirküleri)

Konuya ilişkin traji komik bir yazı, Prof.Dr.Hakan Üzeltürk; Mukteza Komedisi;

"Hukuk devletinin temellerinden bir tanesi de normlar hiyerarşisidir. Hans Kelsen tarafından hazırlanan normlar hiyerarşisi, normların hukuki sıralamasını yapmaktadır. Sıralamaya göre normlar hiyerarşisinin üst basamağında Anayasa bulunmaktadır. Bu sebeple bütün normlar meşruiyetini anayasadan almaktadır. Normlar hiyerarşisinin temel prensibine göre, bir alttaki norm üstteki norma aykırı olamaz. Bu kapsamda Kelsen’in normlar hiyerarşisi şu şekildedir:Anayasa
Kanunlar
Tüzükler
Yönetmelikler
İdari İşlemler

Bu çerçevede, bir alt norm üst normun kendisine verdiği hukuki sınırların dışına çıkmamalıdır. Aksi halde hukuk devleti ilkesi zedelenmektedir. Normlar hiyerarşisini oluşturan ifadeler Anayasa’da yer almaktadır. Buna göre, 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu; 11. maddede kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı; normlar hiyerarşisi kapsamında bazı konuların mutlaka kanunla düzenlenmesi gerektiği, örneğin 13. maddede yer alan temel hak ve hürriyetlerin, 35. maddede yer alan mülkiyet ve miras haklarının ancak kanunla sınırlanabileceği; konumuzla doğrudan ilgili bulunan 73. madde kapsamında vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin kanunla konulup değiştirilebileceği veya kaldırılabileceği vurgulanmaktadır. Benzer hususlar bir çok evrensel hukuk kuralının temelini oluşturmakta, uluslararası sözleşmeler ve yargı kararlarında yer almaktadır. Keza, Anayasa’nın 115. maddesi ile Bakanlar Kuruluna verilen ve kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere çıkarılan yönetmeliklerin kanunlara aykırı olamayacağı; Anayasa’nın 124. maddesi ile Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişilerine, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere verilen yönetmelik çıkarma yetkisinin kanunlara ve tüzüklere aykırı olarak kullanılamayacağı hususları yer almaktadır.

Normlar hiyerarşisi Anayasalar’da koruma bulsa da bunları uygulayanlar insan olduklarından bazı farklı koruma mekanizmalarına ayrıca ihtiyaç bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de yargıdır. Her ne kadar yargı da bu korumayı tam olarak yapamayacak olsa da en azından hukuka aykırı davranışlara karşı oluşturulacak koruma çemberini biraz daha sağlamlaştıracaktır. Zira hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, normlar hiyerarşisi gibi kavramlardan bihaber olanlarla, bildikleri halde görmezden gelenler tarihin her döneminde mevcut olacaklardır. Bu kimseler, bu anlayış çerçevesinde, doğal olarak, hukuk devleti ile kanun devleti arasındaki farkı göremedikleri gibi göremediklerinin farkında olmayacaklar veya olsalar bile farkında değilmiş gibi davranmaya devam edeceklerdir.

Yazımızdaki mukteza komedisini açıklamak için öncelikle vergi incelemeleri ile ilgili olarak 23.7.2010 tarihli ve 6009 sayılı Torba Kanun’un 9. maddesiyle getirilen Vergi Usul Kanunu’nun 140. maddesinde yapılan değişikliklere bakmak gerekmektedir. Yapılan değişikliklerle vergi incelemesi ile görevli olanların vergi kanunlarıyla ilgili kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere aykırı vergi inceleme raporu düzenleyemeyecekleri belirtilmiştir. İnceleme elemanları bu düzenlemelerin vergi kanunlarına aykırı olduğu kanaatine varırlarsa bu hususu bağlı oldukları birimler aracılığıyla Gelir İdaresi Başkanlığına düzenleyecekleri bir rapor ile bildireceklerdir. Bu düzenleme sonrasında inceleme elemanları, örneğin, vergi kanunlarına aykırı olan, kanunla çelişen ifadeler barındıran genel tebliğ veya sirküler olduğunda, ki mevzuatımızda çok sayıda örneği mevcuttur, bu tebliğ veya sirkülere aykırı inceleme raporu düzenleyemeyeceklerdir. İnceleme elemanları aynı örnekten gidersek, genel tebliğ veya sirkülerin kanuna aykırı olduğunu düşünüyorlarsa yine kanuna değil tebliğ veya sirkülere uygun rapor yazacaklar ve bu durumun kanuna aykırı olduğunu kendi birimlerine bildireceklerdir. Bunun sonrasında neler olacağı konusunda bir açıklama yoktur. Her ne kadar İdare’nin bu gibi durumlarda konuyu çözüme kavuşturucu ve hukuka aykırı olan durumu uygun hale getirici bir kanun düzenlemesi için ilgili mercilere başvurması gerekse de zaten hukuka aykırı olduğu düşünülen bir metni uygulamayı da önlemesi gerekmektedir. Bu durumda İdare’nin söz konusu inceleme raporunu kanuna uygun şekilde çözmesi ve genel tebliğ veya sirküler hükmünü değiştirmesi gerekmektedir. Bununla birlikte uygulamada İdare bu konuda neler yaptığını da kamuoyuna açıklamalıdır.

Bir hukuk devletinde kanun metninin içine inceleme raporlarının kanun dışında genel tebliğ ve sirkülere de uygun olmasının aranması hem kanunilik ilkesi hem de mükellef hakları bakımından ciddi uyumsuzluklar yaratmaktadır. Burada mükellef hakları bildirgesini internet sayfasında yayınlamak dışında sürekli atıf yapan bir İdare’nin yapılan düzenlemenin hukuka uygun olmadığının da farkına varması gerekir. Bir başka ifade ile kanun devleti ve hukuk devleti ayrımının ne olduğunu bilmesi gerekir. Zira mükellef hakları bildirgesinde İdare, “yaptığımız işlemlerde ve gerçekleştirdiğimiz düzenlemelerde vergi kanunlarının adil, hukuksal, tarafsız ve rekabeti koruyucu bir şekilde uygulanmasını esas alacağız” demektedir. Bununla birlikte aynı İdare’nin neden mükellef hakları bildirgesini de kanun metni haline getirmediği de çok rahatlıkla sorulabilir.

Bu açıklamalar neticesinde vergi inceleme elemanlarının aslen bağlı oldukları kanun düzenlemeleri yanında İdare tarafından çıkarılan ve vergi hukuku bakımından asli kaynak niteliği bulunmayan genel tebliğ ve sirkülerle de bağlı kılınması hukuka aykırıdır.

Yukarıda ifade ettiğimiz hususlar konunun ilk kısmıdır. Durum İdare tarafından çıkarılan 425 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (RG: 27.3.2013-28600) ile daha da vahim bir hale gelmiştir. Bu düzenlemeye göre:

“…vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlar inceleme neticesinde tanzim edecekleri raporlarda vergi kanunlarıyla ilgili kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere aykırı hususlara yer veremeyecekler, dolayısıyla da bu düzenlemelere aykırı olarak tarhiyat öneremeyeceklerdir. Ancak, bu raporların intikal ettirildiği Merkezi Rapor Değerlendirme Komisyonu ile diğer rapor değerlendirme komisyonları, raporları değerlendirirken yukarıda zikredilen mevzuata ilave olarak Gelir İdaresi Başkanlığınca verilmiş olan özelgelere uygunluk kıstasını da tatbik edeceklerdir. Rapor değerlendirme komisyonları raporları özelgelere uygunluk yönünden değerlendirirken eleştiri konusu yapılan hususla ilgili olan ve Gelir İdaresi Başkanlığınca verilmiş özelgeleri dikkate alacak ve varsa adına rapor düzenlenen mükellefe verilmiş özelge ile sınırlı kalmayacaktır. Raporda, özelgede yer alan görüş aksine bir tenkit varsa rapor olumsuz değerlendirmeye konu edilecek ve 31/10/2011 tarihli ve 28101 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Rapor Değerlendirme Komisyonlarının Oluşturulması ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’in ilgili hükümlerine göre işlem yapılacaktır. Olumsuz değerlendirmenin yapılabilmesi için özelgede yer alan görüşün tam olarak raporda tenkid edilen konuyla ilgili olması diğer bir ifadeyle verilen izahatın aynı durumda olan tüm mükellefler bakımından uygulanabilir olması gereklidir. Ayrıca, rapor değerlendirme komisyonunun dikkate alacağı özelgenin ilgili konuda Gelir İdaresi Başkanlığınca verilmiş en güncel özelge olması gerektiği tabiidir. Diğer taraftan rapor değerlendirme komisyonlarının bir özelgenin 369 uncu maddenin birinci fıkrası kapsamında olduğu kanaatine varmaları hâlinde özelgenin değerlendirilmesi amacıyla 140 ıncı maddenin dördüncü fıkrasında yer alan komisyon teşkil edilecek ve değerlendirme neticesinde verilen karar ilgili rapor değerlendirme komisyonu ile incelemeye yetkili olanı bağlayacaktır.”

Söz konusu tebliğ kapsamında, inceleme raporları Merkezi Rapor Değerlendirme Komisyonu ile diğer rapor değerlendirme komisyonları önünde değerlendirilirken özelgelere uygunluğunu da kontrol edeceklerdir. Bu durumda inceleme raporlarının sadece tebliğ veya sirküler değil aynı zamanda muktezalara da uygun olması gerektiği ifade edilmektedir. Görüldüğü üzere inceleme ile ilgili maddede yer alan inceleme raporlarının genel tebliğ veya sirkülere aykırı olamayacağı düzenlemesinin hukuka aykırı olduğunu ifade ederken bu kez muktezalar da buna eklenmiştir. Üstelik bağlayıcı olmayan bir genel tebliğ düzenlemesiyle hukuka aykırı kanun metni değiştirilmeye çalışılmakta bir bakıma hukuka aykırılık dozu arttırılmaktadır.

Burada muktezalar bakımından da bir sınıflandırma yapılmakta, sadece Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen muktezalara aykırı rapor yazılamayacağı belirtilmektedir. Bu durumda İdare içindeki farklı muktezaların da inceleme elemanları tarafından bilinmesi ve buna göre rapor yazılması gerektiği açıklanmaktadır. Raporda, özelgede yer alan görüş aksine bir tenkit varsa rapor olumsuz değerlendirmeye konu edilecek ifadesiyle bu yönde hazırlanacak raporların kabul edilmeyeceği inceleme elemanlarına ve mükelleflere duyurulmaktadır. Tebliğ metninde yer alan daha garip bir ifade aynı zamanda Türkçe’nin kullanım hatalarından bir tanesini göstermekte ve ifadeyi daha da anlaşılmaz bir hale sokmaktadır. Buna göre, rapor değerlendirme komisyonunun dikkate alacağı özelgenin ilgili konuda Gelir İdaresi Başkanlığınca verilmiş en güncel özelge olması gerektiği tabiidir. En güncel ifadesindeki en terimi dikkate alındığında mükellefler ve inceleme elemanları tarafından tarih bakımından en güncel olanın mı, yoksa konunun gelişimi bakımından en güncel olanın mı uygulanacağı hususunda tereddütler yaratması mümkündür. Zira eski tarihli bir inceleme bakımından tarih esas alınarak en güncel bir muktezaya başvurmak mümkün olmayabilecektir.

Bu gelişmenin bir adım daha ötesine geçecek olursak İdare bu sefer de, 2.4.2013 tarih ve 63 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirküleri çıkararak 425 sayılı Tebliğ ile ilgili açıklamalar yapmıştır. Buna göre, “Sözü edilen Tebliğde vergi inceleme raporlarının intikal ettirildiği Merkezi Rapor Değerlendirme Komisyonu ile diğer rapor değerlendirme komisyonlarının, vergi inceleme raporlarını değerlendirirken Gelir İdaresi Başkanlığınca verilmiş olan özelgelere uygunluk kıstası da tatbik edecekleri açıklamasına yer verilmiştir. Mezkûr Tebliğ uyarınca rapor değerlendirme komisyonları tarafından 213 sayılı Kanunun 413 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında hüküm altına alınan komisyon marifetiyle oluşturulan özelgeler dikkate alınacaktır. Ayrıca, söz konusu komisyon tarafından oluşturulmuş sirküler veya özelgeler ile konu, kapsam ve ilgili olduğu mevzuat bakımından tamamen aynı mahiyeti taşıyan bir hususta sirküler veya özelgelere uygun olarak Gelir İdaresi Başkanlığı taşra teşkilatı tarafından doğrudan verilen özelgelerin de bu kapsamda olduğu tabiidir.”

İdare bu sefer de, Gelir İdaresi Başkanlığınca verilmiş olan muktezalar ifadesi konusunda detaylandırmaya gitmiş ve Vergi Usul Kanunu’nun 413(3). maddesi kapsamında komisyon marifetiyle oluşturulan muktezaların dikkate alınacağını belirtmiştir. Sadece adına rapor düzenlenen mükellefe verilmiş mukteza ile sınırlı kalınmayacak, raporda, herhangi bir mükellefe verilmiş muktezada yer alan görüşün aksine bir sonuç varsa rapor olumsuz olarak değerlendirilecektir. Bu durumda artık mükelleflerce alınan muktezalar da yeterli olmayacaktır. Ayrıca, Gelir İdaresi Başkanlığı taşra teşkilatı tarafından doğrudan verilen muktezaların da bu kapsamda olduğu ifade edilmiştir.

Bütün bu açıklamalar çerçevesinde, her ne kadar hukuka tamamen aykırı olsa da, artık muktezalar da inceleme raporlarının değiştirilmesinde esas alınabilecektir. Bir başka ifade ile artık İdare’nin görüşleri dışında inceleme elemanlarının rapor yazmaları tamamen ortadan kaldırılmış olmaktadır. Uygulamada bu değişiklikleri olumlu olarak yorumlayan görüşler ve yazılar da mevcuttur. Bunlar hukuk nosyonu eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

Aslında ortadan kaldırılan sadece İdare’nin görüşleri dışında inceleme raporu yazmak değildir. Hukukun üstünlüğü, mükellef haklarına saygılı İdare, inceleme elemanlarının objektif inceleme yapma imkânı, normlar hiyerarşisi, hukukun evrensel ilke ve değerleri de ortadan kaldırılmaktadır. Normlar hiyerarşisi ve hukukun üstünlüğü kavramlarını İdare uygulamalarına yerleştirmedikçe ileriye gitmek mümkün değildir."
 
Vakti zamanında özelge alanı bağlıyordu. Son yapılan düzenlemelerle inceleme raporu değerlendirilirken bir başkasına verilen özelge de dikkate alınacak.
Tabii ister özelge olsun ister tebliğ olsun ilgili kanununa aykırı olduğunu düşünüyor ve gerekirse kendi görüşünüzün doğruluğunu mahkemede ispatlayabileceğinize inanıyorsanız uymayabilirsiniz.
 
Bütün bu açıklamalar çerçevesinde, her ne kadar hukuka tamamen aykırı olsa da, artık muktezalar da inceleme raporlarının değiştirilmesinde esas alınabilecektir. Bir başka ifade ile artık İdare’nin görüşleri dışında inceleme elemanlarının rapor yazmaları tamamen ortadan kaldırılmış olmaktadır. Uygulamada bu değişiklikleri olumlu olarak yorumlayan görüşler ve yazılar da mevcuttur. Bunlar hukuk nosyonu eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

"Aslında ortadan kaldırılan sadece İdare’nin görüşleri dışında inceleme raporu yazmak değildir. Hukukun üstünlüğü, mükellef haklarına saygılı İdare, inceleme elemanlarının objektif inceleme yapma imkânı, normlar hiyerarşisi, hukukun evrensel ilke ve değerleri de ortadan kaldırılmaktadır. Normlar hiyerarşisi ve hukukun üstünlüğü kavramlarını İdare uygulamalarına yerleştirmedikçe ileriye gitmek mümkün değildir."




  • İşte olay tamamen budur. Her dönemde Mali idare hep kendine yontmuş, mükellefi hep vergi kaçakçısı olarak görmüştür. Ancak artık günümüzde vergi almanın yasamanın ve demokrasinin en önemli ilkesinin yürütmeye devredildiği çok somut biçimde görülmektedir.
 
Nizam Bey yalnız çok sayıda özelgede de istisna ve muafiyetlerin kapsamı genişletiliyor, onu da göz önünde bulundurmak gerekiyor.
 
Ben prensipten söz ediyorum. Önemli olan yazarında söz ettiği NORM lardır. Bir yerden bunu delerseniz tüm hukuk siteminiz çöker.
 
Üst