Niye Şiir Olmasın!!!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan heerdeem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KUĞU EZGİSİ

Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.

Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!

Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir -
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!

Nilgün Marmara
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Zafiyet İksiri

Heykelde rol alan bir ağaç
gibi havada asılı durur sarkaç!
kalp ile mermerin mesafesi daralmış
kusur, hükme mühim bir mühür
ölüm, aşka dair ihtiyaç!

Hayatta bir yer edinmek lazım
eğer, ıstıraba doğru esiyorsa sahte
hüzünlerden kalkan zahiri kainat!
Ah bu simsiyah sirayetin saldırısına
dur demek lazım tabip! Dur demek lazım
etteki meleğe, kayıptaki tedavüle!
Çünkü,
laf, keder israfı
veda, insana dair ihtiyaç!

Kanda biriktim!
Kanda soğudum!
Artık cehenneme el lezım
artık cehenneme el lazım tabip!
Çünkü
ateş, söndüğü geceye mahsus
ruh, maddede bir yantesir
ihanet, korkunç sevdalara mahlas!

Küçük İskender
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

World Outside Your Window

kırlangıç'a
damlıyorum terzinin makasından
süsler diken karanlığa bakamadan

unutamadığım renk kalır aklımda
camdan her baktığımda düşen kuş

baktığım yerin yanmasında bir sır
gibi gizleniyor çocukluğum yüzünde
ben: Sudan molekül çalmaya çalışan

yüksek bir yerden
geçiyor otomobiller: Siyah oluyor mor
valelere sürtünüyor tenim

gözlerimin izdüşümü bu çığlıklı sonbahar
bakıyor bakıyor, bakıyor hiddet ve world

bir boş vaktimizde sevişelim diyor
bir vidaya saplanırcasına bir tornavida
saplanıyor babyface'im kasıklarına
gömülüyor dudaklarım organının ağı'na
geçiyorum katedrallerden köprülerden
merdivenlerde bakıyor eldivenlerine ~dantel~
küçücük bir erkekhanımefendi: Hüznüm
blues çalıyor.mor oluyor siyah
bir şahmeran büyüyor makatımda
ne biçim dansediyoruz
bir profesörün elleri kanıyor

bakıyorum ama görmüyorum artık seni
bakıyorum ama görmüyorum artık
nerdesin, nerde olursan oraya geleceğim
öpeceğim izin verdiğin en gizli yerinden
en mesut yerinden içeri gireceğim
avuçlarımda sokakların tozu ve iksiri
ilk sirki bir de dünyanın, ve dünyanın bütün hacmi
kurcalarken en müstesna hislerimi
sarılıp belinden çekeceğim seni kendime
sarılıp belinden çekeceğim kendimi sana
bakacağım en kurnaz bakışlarımla ağzına
ağzın ilaçla uyutulmuş bir saf külkedisi
gibi yığılacak ağzımın yumuşacık gölyatağına

bitmeseydi, bitmeseydi bu öykücük
şimdi tanıştığım her yeni sözcük
hatırlatmasaydı bana o yağmuru
o yağmurun altında bıçakladığım öcüye

nasıl yazık olmuş

ne olmuşsa olmuş diye söylenerekten
uzaklaşan vapurları düşün
güvertelerinde bateri çalan yaramaz yalnızlık

dışarda başka şeyler var

içersi çok rutubetli bir yanlışlığı barındırır

alkol yetiştiriyorum hatıralarımda
baktığım yerin yanmasında bir sır
gibi gizleniyor hasretim resminde
ben: Külden gelecek yapan heykeltıraş
bir martıdan kırlangıç sıyıran,
biliyorsun,
bazı bamanlarda dışarda başka şeyler vardır

n'olur

içersi sürekli çok rutubetli bir yanlışlığı barındırır

Küçük İskender
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

Sis Çanları

SİS ÇANLARI
ağır yol, uzak yapılar
yaklaşmak için yaklaşık tanımlar
onlarla çıktık yola
yollarda kaldık
sis bastı her yanı
tutukluk çeken silahlar gibi
..........
..........



Murathan Mungan
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GİDEN CAN

Ne boğa tanır seni ne incir ağacı,
Ne evindeki atlar ne karıncalar
Ne çocuk tanır seni ne de ikindi
Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok

Taşın sırtı da seni tanımaz artık,
İçinde düşündüğün kara atlas da.
Dilsiz anıların da tanımaz seni,
Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok.

Deniz kabuklarıyla geldiğinde güz,
Sis üzümleriyle, dağ öbekleriyle,
Gözlerine hiç kimse bakmak istemez,
Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok.


Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok.
Yeryüzünün bütün ölüleri gibi,
Unutulmuş bütün ölüler gibi
Sönmüş bir köpekler yığını içinde.


Yok tanıyan seni.Yok.Seni söylüyorum bense.
Yüzünü inceliğini söylüyorum sonraya.
Anlayışının o yüce, yetkin üstünlüğünü
İştahını ölüme, ağzındaki tada onun.
Senin o yiğitçe sevincini saran kederi

Doğmasına çok zaman ister, gün olur doğarsa,
Öyle zengin serüvenli, parlak Endülüslü'nün.
İnleyen sözlerle söylüyorum inceliğini
Anarak acı bir yeli zeytin ağaçlarında

GARCİA LORCA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

SERÜVEN DÜŞKÜNÜ BİR SALYANGOZUN BAŞINA GELENLER

Bir çocuksu tatlılık
almış sakin sabahı
Ağaçlar da geriyor
toprağa kollarını.
Bir titrek buğu
örtüyor ekinleri,
ve örümcekler geriyor
ipekten yollarını,
-sarıyor yol izleri
göğün parlak camını-
Kavaklı yolda
bir pınar durmuş şarkıya
şarkısı otların arasında.
Ve patikanın sakin
efendisi salyangoz
saf ve kendi halinde
çevresini süzmede.

Değerbilir ve
yiğit kıldı onu
doğallık içindeki bu ilahi sessizlik,
unutup dertlerini
bir gün babaocağının
istedi görmek
sonunu patikanın.

Yola revan olur menzile doğru
ısırganlı, sarmaşıklı
bir ormanda.Derken yaşlı mı yaşlı
iki dişi kurbağaya rastgelir;
hanımlar güneşlenmektedir
ortalık yerde
sıkıntılı, hastalıklı.

Şu yeni şarkılar da...
diye biri homurdanmakta,
bi şeye benzemezler.
Boş geç hepsini, der
yaralı ve handiyse körleşmiş
öbür kurbağa doğrulayıp berikini:
Ben gençken sanırdım ki,
eninde sonunda Tanrı
duyacak şarkımızı
ve eriyecek yüreği.
Ya benim görmüş geçirmişliğim,
öyle ya bunca yaşadım ben,
inancım sarsıldı bir kere,
şarkı söylemiyorum nice...

Kurbağalar sızlanıp
dileniyorlardı bir sadakacık
otları yara yara
burnu havada geçen
bir kurbağa gençten

Gölgeli orman önünde
bizim ürkek salyangoz,
haykırmak ister, nafile.
Kurbağalarsa iki adım ötede...


Bu bir kelebek mi?
der handiyse kör olanı..
İki boynuzcuğu var,
diye yanıtlar öbürü.
Salyangoz bu.Nerden,
a salyangoz, hangi diyardan?

Evden geliyorum, ama
çabucak dönsem iyi.
İşte sana ödlek bir böcek,
diye tıslar kör kurbağa.
Hiç şarkı söylemez misin sen?
Söylemem der salyangoz.Ya dua?
Hiç mi hiç öğrenmedim.
İnanmaz mısın sonsuz yaşama peki?
O da nedir ki?

O, en duru
suda yaşamaktır hep,
yakınında çiçeklenmiş kıyının
ve bol yemli bir otlağın
Ben küçükken, zavallı
ninem demişti bir gün,
ölünce gidermişim
en yüksek dallardaki
en körpe yapraklara.

Ne zındıkmış şu ninen de.
İşin aslını bizlerden dinle.
İnanacaksın doğruluğuna,
der kurbağa kızarak.

Yolu görmek niye?
diye inler salyangoz.Evet inanıyorum
vaaz ettiğiniz o sonsuz yaşama...
Kurbağalar,
pek dalgın, çekilirler,
salyangoz da yiter gider
ormanda ürkek ürkek,

Dilenci kurbağalar
put gibi kalalalırlar.
İçlerinden biri sorar:
İnanır mısın sen sonsuz yaşama?
Ben...hayır der üzgün üzgün
yaralı ve kör kurbağa.

Niçin attık ortaya bu lafı, hı,
salyangoza inandırmacasına?
Çünkü... Ne bileyim, niçin,
der kurbağa.
Kıvanç doluyum
duydukları inançla
seslenirken çocuklarım
ark içinden tanrı'ya...

Geri döner
zavallı salyangoz.Yolda
efil efil bir sessizlik
fışkırır kavaklardan.
Bir de bakar sokulmakta
bir öbek kırmızı karınca.
Giderler karışık kuruşuk
sürükleyerek aralarında
duyargaları kopuk
başka bir karıncayı.
Salyangoz haykırır:
Karıncalarım, az durun,
nedir bu ettiğiniz
kendi yoldaşınıza?
Olanı deyiverin bana,
Sen, anlat bakayım, küçük.

Ahı gitmiş vahı kalmış karınca
başlar üzgün üzgün:
Yıldızları gördüm ben.
Yıldızlar da neymiş? der
karıncalar usulca.

Salyangoz da düşünceli,
sorar: Ne yıldızları?
Evet, der karınca tekrardan,
gördüm yıldızları.
Tırmandım da en yüksek
ağaca karanlıkta
Gördüm binlerce gözü
şu kararan dünyamda.
Salyangoz sorar;
Anladım da, ne yıldızları?
Onları söylüyorum, başımızın üstünde
taşıdığımız ışıkları.
Biz görmeyiz ama,
der karıncalar devamla...
Bense bir otları görürüm sereserpe,
der salyangoz da.

Duyargalar sallayıp
çağrışır karıncalar:
Öldüreceğiz seni,
tenbelsin, baştan çıkmışsın sen,
görevin çalışmakken,

Yıldızları gördüm ben,
der yaralı karınca.
Salyangoz kestirip atar:
Bırakın şunu gitsin,
işinize bakın siz.
baksanıza şimdiden
çıktı çıkıyor canı.

Derken bir arı geçer
yumuşacık havadan.
Can çekişen karınca
dem alır sonsuz akşamdan.
Götürmeğe geliyor
beni bir yıldıza, der.

Görünce üldüğünü,
kaçışır öbürleri.

İçini çeke çeke
karmakarışık zihinle
alır başını gider salyangoz;
dert olmuştur içine
sonsuzluk meselesi.
Yok, diye sızlanır, bu yoldan nihayeti
Yıldızlara varılır m'ola
buralardan kalkınca.
Ne desem, bu yavaşlık belası
engel olur varmama.
Boş şimdi düşünmek bunları.

Her şey sis içindeydi,
ölgün güneş ve bulut.
Çağırırdı kliseye
uzak çanlar herkesi.
Ve patikanın bilge
efendisi salyangoz,
kafası karmakarışık, dinelmiş
seyrederdi çevreyi.

GARCİA LORCA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

OZAN VE ÖLÜM

Ölümle başbaşa yürürken görüldü o
Korkmadan tırpanından
-Gene de kuleden kuleye güneş
Çekiçler örsde.
örsde,
demirci ocaklarının örsünde.
Konuşuyordu Federico
Okşayarak, ölümle.Ölüm dinliyordu onu.
'Daha dün mısralarımda canyoldaşım,
Kuru avuçların şaklıyordu senin
Daha dün mısralarımda,
Daha dün kırağını verdin şarkıma
Ve ağlatı'ma gümüş tırpanının keskinliğini,
Seni şakıyacağım, sende artık kalmayan eti,
olmayan gözlerini,
Rüzgarın dağıttığı saçlarını şakıyacağım
O öpülen kırmızı dudaklarını..
Ölüm, güzel çingenem, ölümümsün dün de bu gün de,
Ah! Ne kadar rahatım seninle başbaşa,
İçime çekerken Gırnata'nın havasını,
Benim Gırnata'mın!

GARCİA LORCA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AĞIZ-KASİDE

Kapadım balkonumu
duymak istemiyorum ağıtı
ama yalnız ağıt var
gri duvarlar ardında

Çok az melek var şarkı söyleyen
çok az köpek var havlayan
bin keman bir avuca sığıyor;
Ama ağıt koskoca bir köpek,
ağıt koskoca bir melek,
ağıt koskoca bir keman,
gözyaşı ağzını tıkıyor rüzgarın
duyulmaz başka bir şey
ağıttan

GARCİA LORCA
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

YALINAYAK ŞİİRDİR

1. Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim

Emrazı Zühreviye Hastanesi'ne kapatıldı anamız
Adıyla çalışan ermiş Sirkeci kadınlarındandır

Şeker atar hâlâ mazgallardan Cankurtaran'da
Acı Bacı'nın acı bilmez uçurtma çocuklarına

Yıl sonu müsamerelerine kimler çıkarılmaz?


2. Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim

Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede
Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği

Dudullu'dan tâ Salacak'a koşarak alkışlayalım
Fazla babalarıyla dondurma yiyen çocukları

Hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir?

ECE AYHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

VİŞNEÇÜRÜĞÜ ŞİİRLER

1. Kapkaragümrüklü ölçüsüz ayaksız Ali çocuklar
Asılmak bilirsiniz kesin tehlikeli ve yasaktır
Edirnekapı - Bahçekapı sarı kamu tramvaylarına

Haramiler Durağı'ndan Beyoğlanları öne alır
Ve delip geçer yedi kenti saatlerin en köründe
Halk kipiyle voyvooo! Ölüm! - Ölüm! tramvayları
Ardınca siz vişneçürüğü şiirlerimi bırakmıştır

2. Duyduk duymadık demeyin ha altıparmak çocuklar
Tam da kalfalığa giderken lekelenir çıraklar
Uyurlarken dahi o parmaklarındadır yüksükleri
Parça başı dikişler çıkabilir diye düşlerde

Kim bilir kaç şiirdir kamburu göğsünde bir çocuk
Bir silkinecek ve bütün askeri okullara girecek
Karartma benizli bir roman çocuğu arkadaşı da
Demirkapı dolaylarında asker - sivil terzisi olur

3. Ali Korna kağıdına basılmış parlak çocuklar ise
İstanbul padişahlarına çıkartırlar beş numara - iyi mi?

ECE AYHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ORTA İKİDEN AYRILAN ÇOCUKLAR İÇİN ŞİİRLER

Sivil ölümden konuşuyoruz dağılan neftilikler
arkadaşlar Makedonyalı kalın usta marangozlar.
Kapaklanır bir adam daha kaçıncı, aktığımızı görünce
ters çevrilmiş kente karşı işte onun denizlerine
delikanlı kostaklarımızı çıkarmış ve ırmaktır.

Erkek ölümden konuşuyoruz yeni ormanlardan
dahi "dikeni seven gülüne katlanır bir kadın"dan.
Haramiler ki kırkın üstünde artık sayıları
bir küçük tabut tabakada gezdirirler ölüleri fakfon
burunları çekmek üzre, ince çağrışımlıdır.

Ey orta ikiden ölerek ayrılan çocuklar! aslında başlayan
askerler tabiatta hâlâ tramvaydan Sirkeci'de mi inerler?
süsüne kaçılmamış bir cenaze törenine gitmek için.

ECE AYHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

KUDÜS FARELERİ

Dördüncü konuşmamızda
(ben neredeyim?)
isa'dan önce bu kentte
bir karınca taciri

Günahkar bir hayalet için
(biraz ölüm)
uyluk kemiğiyle acı çekecek
saraylarında

Beşinci konuşmamızda
(anlatmak diye bir şey yoktur burada)
arsenik götüren bir uşak
efendisine

Vebalı gecelerden
(makasla kesilmiş sarı bir ay)
kurtulacaklarına
inanırlardı

Biz vaktinde ölmüş olduğumuz için
(satranç taşları gibi)
kireçlerden korkmuyorduk
bir de kudüs fareleri
bir de kudüs fareleri

Bir öyle fareler
bir öyle fareler

ECE AYHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

GÖKYÜZÜNDE BİR CENAZE TÖRENİ

Düşmemiş Hezarfen Efendi'yle karşılaşır mı acaba?

Bir bakmışım baloncusu uçmuş kan mavisi balonlar
Kuşların vurulduğu mevsim Üsküdar iskele alanında

Bir bakmışım gökyüzünde gömülmez bir cenaze töreni
Ve aşağıda, yıkanmış balonlar demetinin başında

Kurşun ayaklı bir parmak çocuk, kırılır ağlamaz
Ölümü ustaca oyalayan babam öldürülmüş ben satarım

Kopmuş bir kocakarının da eteklerinde azat kuşları
Oğlum öldürülmüş ben satarım Üsküdar iskele alanında

ECE AYHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AKDENİZ PENCERELERİ

Açın pencereleri açın
akdeniz'de sabah oluyor
küçük harfli musa
hep böyle gökyüzünde

Kıvanç duyuyorum bu akçalı güneşten
çürümüş bankalar borsalar
birazdan açılacak yeryüzüne
ayaklarımız altında kezlerce deniz çayımızı içerken

On beş kuruş uzattı seninki
on beş kuruş bir gazete
aydınlık yüzlü bir kadn bize sesleniyor
birdendire

Akdeniz akdeniz'de çay içerken yaratılıyor
şu bizim dev dudaklı
ve küçük harfli musa için
açın pencereleri açın.

ECE AYHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AÇIK ATLAS

Hayattan ders veriyor diye öğretmenleri kızdıran
Tuzu bir bulmuş çocukları saklamadan güldüren dünyaya
Su kaçırmaz bir eşeğin sesine açıktır penceresi
Bir sınıfın, batı son dersinde, kuşluk vakti

Meşeler yapraklanınca bir tuhaf olurlar işte
Koparılmış kürt çiçekleri, hatırlayarak amcalarını
Azınlıkta oldukları bir okulda bile, sorarlar soru
Neden feriklerin ve eşeklerin memeleri vardır?

En arka sırada çift dikişliler, sınavda en öne
İntihara ve denizde nasıl boğulmaya çalışırlar
Yalnız Orta Doğu'da el altında satılan bir atlas
Kim demiş on sekiz yaşından küçükler okuyamaz

Bakıldı ki kum saati, ters çevrilmiş, çıt, usul isa asi olmuş
İkinci karnede babası yarısını silahıyla dışarda bırakıp
Öyle öğretildiği için saygılı, sınıfa giren parmak çocuğun
Boş yerine, girilmeyen bir dersin denizi, gelip oturmuş

Açık kalmış atlası, deniz taşmıştır, darılmasın Fırat ama

Hayatın orta öğretmeni sustu, dondu gülmeleri çocukların
Bir cenaze töreninde daha ölümlü karşılamaya götürüleceğiz

Efendiler! Eşekler susabilirler
Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?

ECE AYHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BENARESİN ÖLÜNMÜŞ KADINLARI

Sanskrite çekilmiş atlar gibi geceleri
o geceleri soyutlanmış uykular
ağdı durdu parmaklarından estamplara

Şarkıları delindiler sokaklarında
ve çarşambaları ırmakta
boğulup gittiler hep
çamaşırların üstünde uzanan bulutlar

Şimdi benares'in
en eski orospuları gibi bayramlarda
birdenbire sanskrit ölümlere çarpıp
şarkılara şarkılara düşen kadınlar var şarkılarında.

ECE AYHAN
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

AFORİZMALAR

1
yalnızca bir kez naçar kaldım:
'sen kimsin?' diye soranın karşısında.
---
inci
kum tanesinin etrafına
ızdırabın ördüğü mabeddir.
nedir
bedenlerimizi oluşturan özlem
ve nedir
etrafına inşa edilen taneler?
---
bir tür kavuşmadır hatırlayış.
unutuş, bir tür özgürlük.
---
bana
kulak ver
sana ses vereyim.
---
bir çok öğreti pencere camı gibidir.
hakikate oradan bakarız;
ama bizi hakikatten ayırır.
---
kadın
yüzünü tebessümle peçeleyebilir.
---
ağzın yemekle doluyken
nasıl
şarkı söyleyebilirsin?
elin altınla doluyken
nasıl
dua için açabilirsin?
---
bir şeyi elde etmek istiyorsan
onu kendin için isteme!
---
aşk,
aşık ile kadına aşık olur:
biri hayalinin yarattığı,
diğeri henüz doğmamış olan.
---
iki sevgili
birbirlerinden çok, aralarındakini kucaklar.
---
sırtını güneşe çevirirsen
gölgenden gayrı bir şey göremezsin.
---
beni aldattıklarını anlamadığımı
zannedenlerle dalga geçmek için
insanların beni oyuna getirip aldatmalarından
hoşlanmam biraz tuhaf değil mi?
---
kendini tanıdığın ölçüde
başkalarını yargılayabilirsin.
de bana
hangimiz günahkar,
hangimiz masum?
---
beşeri kanunları yalnızca iki kişi çiğner:
deli ve dâhi.
bu ikisidir
allah'ın kalbine en yakın insan.
---
gözlerindeki öfkeli bakışlarını
dudaklarındaki tebessüm yamasıyla
örtmeye çabalayan kimse
ne kadar da budala!
---
başkalarının yanlışının farkına varmaktan
daha büyük bir hata var mı?
---
bin sene önce komşum bana
' elemden gayrı bir şey olmadığı için
hayattan nefret ediyorum'
demişti.
dün mezarına uğradım.
hayat
kabri üzerinde raksediyordu.
---
ölüm
yaşlıya memedeki çocuktan daha yakın değildir.
hayat da öyle!
---
kök,
şöhreti küçümseyen çiçektir.
---
hayatın bütün sırlarını çözdüğün vakit
ölümü arzularsın.
çünkü o da
hayatın sırlarından biridir.
---
sen iki kişisin:
biri karanlıkta uyanık,
diğeri aydınlıkta uyuyan.
---
kalplerimizin sırlarını
ancak
kalpleri sırlarla dolu olanlar
kavrar.
---
bugünün en acı hüznü
dünün sevinçlerinin yadedilmesidir.
---
kaplumbağalar
yollar hakkında
tavşanlardan daha bilgilidirler.
----
hiç kuşkusuz
tuzda garip kutsal bir şey var.
hem gözyaşlarımızda var
hem de denizde.

Khalil Gibran
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

BİZE VERMEKTEN BAHSET

"sahip olduklarınızdan verdiğinizde,
çok az şey vermiş olursunuz;

gerçek veriş, kendinizden vermektir.

çünkü sahip olduklarınız, yarın ihtiyacınız olabilir
diye saklayıp koruduğunuz şeylerden ibaret değil mi?

ve yarın, kutsal şehre giden hacılari takip ederken, kemiklerini,
iz bırakmayan kumlara gömen fazla uyanık bir köpeğe ne getirebilir?

ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan başka birşey değil midir?

kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?

çok fazla şeye sahip olup, çok az verenler, bunu
gösteriş isteyen gizli arzuları için yaparlar,
ki bu da armağanlarını yararsız kılar.

ve bazıları vardır ki, çok az şeye sahiptirler ve hepsini verirler.
bunlar hayata ve hayatın definesine inananlardır,
ve kasaları hiç boş kalmaz.

bazıları sevinçle verirler, bu sevinç onların ödülüdür.

bazıları ise ıstırap içinde verirler ve bu acı onların vaftizidir.

ve bazıları vardır ki, ne vermenin acısını hissederler,
ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düşüncesi taşırlar;

onlar, şu vadideki mersin ağacının kokusunu salısı gibi verirler.

böyle kişilerin ellerinde tanrı dile gelir ve onlarin gözlerinden tanrı, dünyaya gülümser.

istendigi zaman vermek güzel bir davranış olabilir; fakat
istenmeden, ihtiyacı hissederek vermek çok daha anlamlıdır.

ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak, veriş olayından daha fazla sevinç getirir.

vermekten alıkoyacağınız herhangi bir şey olabilir mi?

sahip olduğunuz her şey bir gün verilecektir.

öyleyse şimdi verin ve vermenin hazzını mirasçılarınız değil siz yaşayın..

çoğunlukla şöyle dersiniz:
'vereceğim, ama hak edeni bulabilirsem.'

ne koruluktaki meyve ağaçları böyle düşünür, ne de çayırdaki sürüler.

onlar, saklandığında çürüyecek olanı, yaşayabilsin diye verirler.

herhalde kendisine günler ve geceler verilmesini hak eden
bir kişi, sizden gelebilecek şeyleri de hak eder.

ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmış bir insan,
sizin küçük ırmağınızdan da bir bardak su alabilir.

faydasından öte, kabul etmenin gerektirdiği cesaretten ve
güvenden daha büyük bir değer var mıdır?

ve siz kim oluyorsunuz da, onların göğüslerini yırtarak
gururlarını korunmasızca ortaya seriyor, sonra da onlarıin değerlerini örtüsüz ve gururlarını
utanmasız olarak değerlendiriyorsunuz?

önce kendinizi vermeye hak kazanmış ve verme olayında bir aracı olarak görün.

çünkü gerçekte herşeyi veren hayattır ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediğinizde,
sadece bir tanık olduğunuzu unutuyorsunuz.

ve siz alıcılarr, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz,ne kendinize
ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,
hiç bir minnet hissi taşımayın.

bunun yerine, armağanları kanat yaparak, verenle beraber yükselin;

çünkü borcunuzu gereğinden fazla abartmak, annesi özgür yürekli dünya, babası evren olan cömertlik olgusundan şüphe etmek demektir..."

Khalil Gibran
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ÇOCUKLARINIZ SİZİN ÇOCUKLARINIZ

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız,çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu,uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

Khalil Gibran
 
Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!

ERMİŞ

almitra konuştu,
?bize sevgiden bahset?
ve o müthiş sesiyle konuştu,
sevgi sizi çağırınca onu takip edin,
yolları sarp ve dik olsa da
ve kanatları açıldığında bırakın kendinizi
telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da
ve sizinle konuştuğunda ona inanın
kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,
sesi tüm hayallerinizi darmadağan etse de...
çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer
sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
en yükseklere uzanıp, güneşle titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,
köklerinize de inecek ve onları saracaktır, toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker, çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;
kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
bembeyaz olana kadar öğütür sizi; esnekleşene kadar yoğurur;
ve tanrı?nın ilahi sofrasına ekmek olasınız diye, sizi kendi kutsal ateşine savurur...
sevgi bütün bunları, kalbinizin sirlarini bulasiniz diye yapar...
ve bu biliş, hayatın kalbinin bir cüzzünü yaratır...
ancak korkunun kıskacında, salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsınız.
o zaman örtün çıplaklığınızı, ve sevginin harman yerine adım atın...
adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,
sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,
ve ağlayın ama tüm gözyaşlarınızla değil...
sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini...
hiçbirşey kabul etmez kendinde olandan gayrı...
sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de...
çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir tümüyle...
sevdiğinizde ?tanrı benim kalbimde? yerine,
şöyle diyin, ?ben kalbindeyim tanrı?nın?
ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,
çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
sevgi birşey istemez tamamlanmaktan başka...
fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
bırakın bunlar sizinde arzularınız olsun...
erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali...
şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
ve kanamak, yine de istek ve çoşkuyla...
şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
ve bir sevgi gününe daha teşekkürle uzanmak...
sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
akşamın çöküşüyle de eve huzurla dönmek...
ve uyumak kalbinde sevgiliye bir dua,
ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...

Khalil Gibran
 
Üst