Ynt: Niye Şiir Olmasın!!!
SERÜVEN DÜŞKÜNÜ BİR SALYANGOZUN BAŞINA GELENLER 
Bir çocuksu tatlılık 
almış sakin sabahı 
Ağaçlar da geriyor 
toprağa kollarını. 
Bir titrek buğu 
örtüyor ekinleri, 
ve örümcekler geriyor 
ipekten yollarını, 
-sarıyor yol izleri 
göğün parlak camını- 
Kavaklı yolda 
bir pınar durmuş şarkıya 
şarkısı otların arasında. 
Ve patikanın sakin 
efendisi salyangoz 
saf ve kendi halinde 
çevresini süzmede. 
Değerbilir ve 
yiğit kıldı onu 
doğallık içindeki bu ilahi sessizlik, 
unutup dertlerini 
bir gün babaocağının 
istedi görmek 
sonunu patikanın. 
Yola revan olur menzile doğru 
ısırganlı, sarmaşıklı 
bir ormanda.Derken yaşlı mı yaşlı 
iki dişi kurbağaya rastgelir; 
hanımlar güneşlenmektedir 
ortalık yerde 
sıkıntılı, hastalıklı. 
Şu yeni şarkılar da... 
diye biri homurdanmakta, 
bi şeye benzemezler. 
Boş geç hepsini, der 
yaralı ve handiyse körleşmiş 
öbür kurbağa doğrulayıp berikini: 
Ben gençken sanırdım ki, 
eninde sonunda Tanrı 
duyacak şarkımızı 
ve eriyecek yüreği. 
Ya benim görmüş geçirmişliğim, 
öyle ya bunca yaşadım ben, 
inancım sarsıldı bir kere, 
şarkı söylemiyorum nice... 
Kurbağalar sızlanıp 
dileniyorlardı bir sadakacık 
otları yara yara 
burnu havada geçen 
bir kurbağa gençten 
Gölgeli orman önünde 
bizim ürkek salyangoz, 
haykırmak ister, nafile. 
Kurbağalarsa iki adım ötede... 
Bu bir kelebek mi? 
der handiyse kör olanı.. 
İki boynuzcuğu var, 
diye yanıtlar öbürü. 
Salyangoz bu.Nerden, 
a salyangoz, hangi diyardan? 
Evden geliyorum, ama 
çabucak dönsem iyi. 
İşte sana ödlek bir böcek, 
diye tıslar kör kurbağa. 
Hiç şarkı söylemez misin sen? 
Söylemem der salyangoz.Ya dua? 
Hiç mi hiç öğrenmedim. 
İnanmaz mısın sonsuz yaşama peki? 
O da nedir ki? 
O, en duru 
suda yaşamaktır hep, 
yakınında çiçeklenmiş kıyının 
ve bol yemli bir otlağın 
Ben küçükken, zavallı 
ninem demişti bir gün, 
ölünce gidermişim 
en yüksek dallardaki 
en körpe yapraklara. 
Ne zındıkmış şu ninen de. 
İşin aslını bizlerden dinle. 
İnanacaksın doğruluğuna, 
der kurbağa kızarak. 
Yolu görmek niye? 
diye inler salyangoz.Evet inanıyorum 
vaaz ettiğiniz o sonsuz yaşama... 
Kurbağalar, 
pek dalgın, çekilirler, 
salyangoz da yiter gider 
ormanda ürkek ürkek, 
Dilenci kurbağalar 
put gibi kalalalırlar. 
İçlerinden biri sorar: 
İnanır mısın sen sonsuz yaşama? 
Ben...hayır der üzgün üzgün 
yaralı ve kör kurbağa. 
Niçin attık ortaya bu lafı, hı, 
salyangoza inandırmacasına? 
Çünkü... Ne bileyim, niçin, 
der kurbağa. 
Kıvanç doluyum 
duydukları inançla 
seslenirken çocuklarım 
ark içinden tanrı'ya... 
Geri döner 
zavallı salyangoz.Yolda 
efil efil bir sessizlik 
fışkırır kavaklardan. 
Bir de bakar sokulmakta 
bir öbek kırmızı karınca. 
Giderler karışık kuruşuk 
sürükleyerek aralarında 
duyargaları kopuk 
başka bir karıncayı. 
Salyangoz haykırır: 
Karıncalarım, az durun, 
nedir bu ettiğiniz 
kendi yoldaşınıza? 
Olanı deyiverin bana, 
Sen, anlat bakayım, küçük. 
Ahı gitmiş vahı kalmış karınca 
başlar üzgün üzgün: 
Yıldızları gördüm ben. 
Yıldızlar da neymiş? der 
karıncalar usulca. 
Salyangoz da düşünceli, 
sorar: Ne yıldızları? 
Evet, der karınca tekrardan, 
gördüm yıldızları. 
Tırmandım da en yüksek 
ağaca karanlıkta 
Gördüm binlerce gözü 
şu kararan dünyamda. 
Salyangoz sorar; 
Anladım da, ne yıldızları? 
Onları söylüyorum, başımızın üstünde 
taşıdığımız ışıkları. 
Biz görmeyiz ama, 
der karıncalar devamla... 
Bense bir otları görürüm sereserpe, 
der salyangoz da. 
Duyargalar sallayıp 
çağrışır karıncalar: 
Öldüreceğiz seni, 
tenbelsin, baştan çıkmışsın sen, 
görevin çalışmakken, 
Yıldızları gördüm ben, 
der yaralı karınca. 
Salyangoz kestirip atar: 
Bırakın şunu gitsin, 
işinize bakın siz. 
baksanıza şimdiden 
çıktı çıkıyor canı. 
Derken bir arı geçer 
yumuşacık havadan. 
Can çekişen karınca 
dem alır sonsuz akşamdan. 
Götürmeğe geliyor 
beni bir yıldıza, der. 
Görünce üldüğünü, 
kaçışır öbürleri. 
İçini çeke çeke 
karmakarışık zihinle 
alır başını gider salyangoz; 
dert olmuştur içine 
sonsuzluk meselesi. 
Yok, diye sızlanır, bu yoldan nihayeti 
Yıldızlara varılır m'ola 
buralardan kalkınca. 
Ne desem, bu yavaşlık belası 
engel olur varmama. 
Boş şimdi düşünmek bunları. 
Her şey sis içindeydi, 
ölgün güneş ve bulut. 
Çağırırdı kliseye 
uzak çanlar herkesi. 
Ve patikanın bilge 
efendisi salyangoz, 
kafası karmakarışık, dinelmiş 
seyrederdi çevreyi.
 GARCİA LORCA