Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İŞveren Paylarının Durumu !!

  • gidere yazılır

    Kullanılan: 0 0.0%
  • yazılmaz

    Kullanılan: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

EGELİ

Katkı Sunan Üye
Üyelik
14 Ara 2006
Mesajlar
134
Arkadaşlar 2007 yılında ödenmeyen ssk işveren paylarını giderde dursun mu?
yoksa 12.aya kadar gidere atıp eğer ödenmez ise o zaman giderden çekelim mi?
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İŞveren Paylarının Durumu !!

sadece işveren payı değil ödenmeyen ssk'nın tamamı gider gösterilemez.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İŞveren Paylarının Durumu !!

sn egeli,ödenmeyen ssk primlerini geçici vergi dönemlerinde kkeg yapmalısınız.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

Yıl sonunda yapılan işlemlerin, tamamının (amortisman ayırma, faiz tahakkuku, dövizlern değerlemesi gibi) geçici vergi dönemlerinde de yapılması gerekmektedir. Bu nedenle ödenmeyen ssk primleri de gider yazılamaz.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İŞveren Paylarının Durumu !!

NİSAN123 ' Alıntı:
sn egeli,ödenmeyen ssk primlerini geçici vergi dönemlerinde kkeg yapmalısınız.

arkdaşlar teşekkür ederim, ama satın Nisan123; KKEG ye atacaksın peki sonra bunu ödediğin zaman nolacak...
diğer arkadaşların dediğin gibi eğer gidere yazılmayacaksa Gelecek aylara ait giderlere atmak daha mantıklıdır.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

sn egeli, ödendiği tarihde primleri gidere atabilirsiniz. o hakkınız bâkidir.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

o zaman sayın egeli önce 689 hesaba atıyorsun, ödendiği zamanda 770 hesaba atacaksın.
o zaman ödediğin ssk primin hiçbir işe yaramıyor. ikisi birbirini götürür. Daha önceki mesajımda dediğim gibi en iyisi gelecek aylara ait giderde bekletip sonra ödendiğinde gidere atmaktır..
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

Geçici vergi dönemlerinde ödenmeyen SSK primlerinin geçici vergi matrahının tespitinde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması sakıncalıdır. Son geçici vergi dönemi hariç SSK primlerinin yıl sonu gelmeden ödeneceği varsayılırsa o dönemde geçici vergi döneminde kanunen kabul edilmeyen gider yazılmasıyla gereksiz bir geçici vergi ödemesi yapılmış olacaktır.

Nasıl ki bir önceki dönem ödenmeyen geçici vergileri bir sonraki geçici vergi döneminde mahsup yapabiliyorsak, SSK primleri içinde aynı durum geçerli. Yani dönemsellik ilkesi gereği takvim yılı içinde tahakkuk eden giderler ya da vergiler beyanname üzerinde gösterilir. Ancak yıl sonu kurumlar ve gelir vergisi beyannamesi verilirken ödenmeyen geçici vergileri mahsup yapamayız; ya da ödenmeyen ssk primlerini mali kara ulaşırken kara ekleriz ve 438 nolu hesapta kayıt altına alırız. Aynı şekilde yıllar bazında karışıklık olmaması açısından nazım hesaplarda da takibi yerinde olur.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

Bu konuyu örneklerle açıklarmısınız.
791
335
360
361
tahakkuk kaydı
---------------------------------
burdaki ssk ödenmediğinde ne yapacaz?
ödendiği tarihde nasıl kayıt yapacaz?


birde denmişki :
Nasıl ki bir önceki dönem ödenmeyen geçici vergileri bir sonraki geçici vergi döneminde mahsup yapabiliyorsak,

2007/1-3 geçici beyanda 450,00 ytl ödemesi çıkan bir mükellefin 2007/4-6 beyanında 600.00 ytl ödemesi çıkıyorsa ilk beyandaki 450,00 ytl ödenmemişse biz bunu ikinci beyanda mahsup edebilirmiyiz?ödenmediği halde.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

Özellikle maliyet muhasebesi yapılan işletmelerde ödenmeyen ssk priminin kkeg atılması, maliyetlerin tespit edilmesi bakımından yanlış olur. SSK primi tahakkuk ettirilerek ilgili ayın giderlerine intikal ettirilir.(720/730/770 ) Süresi içerisinde ödenmeyen primler nazım hesaplarda takip edilerek sadece beyanname üzerinde (geçici/gelir/kurumlar) kâra ilave edilmesi sağlanır.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

Bu sorumun cevabını verecek arkadaş yok mu?
2007/1-3 geçici beyanda 450,00 ytl ödemesi çıkan bir mükellefin 2007/4-6 beyanında 600.00 ytl ödemesi çıkıyorsa ilk beyandaki 450,00 ytl ödenmemişse biz bunu ikinci beyanda mahsup edebilirmiyiz?ödenmediği halde.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

evet edebilirsiniz,
sadece gelirvergisi beyanında ödenmeyen geçici vergileri düşmessiniz, ondada zaten vergi dairesi ödenmeyen geçici vergileri terkin eder, sadece gecikme zamlarını ödersiniz.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

yıl içinde öedemediğiniz geçici vergileri sonraki dönem gecici vergilerinizden tabiki mahsup edeceksiniz ancak kurumlar vergisi beyanında ödemediğinizi mahsuğp ederseniz cezalı duruma düşersiniz

Kolay gelsin...
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

ben daha önce geçici vergi ödendi ise,mahsup yapıyordum.ödenmemişse yapmıyordum.demekki yanlış uyguluyormuşum dediğinize göre. peki bu yaptığımızın dayanağı nedir?
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

sn SERAY;

252 Seri nolu Gelir Vergisi Genel tebliğinde,mahsup işlemi ile ilgili şöyle der;Yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir veya kurumlar vergisinden ilgili hesap dönemine ilişkin geçici vergi dönemlerinde ödenen geçici vergi mahsup edilir.
Mahsup işleminin yapılabilmesi için, tahakkuk ettirilmiş geçici verginin ödenmiş olması gerekmektedir. Geçici vergi dönemleri itibariyle tahakkuk ettirilmiş, ancak ödenmemiş bulunan geçici verginin yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir veya kurumlar vergisinden mahsup edilmesi mümkün değildir. Tahakkuk ettirilmiş ancak ödenmemiş olması dolayısıyla yıllık beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsup imkanı bulunmayan geçici vergi tutarları terkin edilir. Terkin edilen geçici vergi tutarı için vade tarihinden terkin edilmesi gereken tarih olan yıllık beyannamenin verilmesi gereken kanuni sürenin başlangıç tarihine kadar gecikme zammı uygulanır.

Kolay gelsin...
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

geçici vergi beyannamesine bakarsanız, önceki dönemlerde hesaplanan geçici vergi yazmaktadır,
ödenmeyen geçici vergiyi düşemeyecek olsaydık, önceki dönemlerde hasaplanan yerine, önceki dönemlerde ödenen geçici vergi yazarlardı.
vergi dairesine gittiğinizde borç dökümanı aldığınız zaman, ikinci geçici vergi dönemi geçtikten sonra bile, ilk geçici vergide ödemeniz gereken tutar borcunuz olarak gözükür, eğer ödenmeyen geçici vergi bir sonraki dönemden düşülemeyek olsaydı, sadece o geçici verginin gecikme zammının borcunuz olarak gözükmesi gerekirdi.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

işçi ücret giderlerini işlerken ssk işveren hisselerini işlemesek ssk açısından bir problem olurmu işletmeye zarar çıkıyorda onun için
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

Kayıtlarını tam yapmazsan,hesapları tutturamazsınız.yani bordro tahakkukunda işveren paylarını kayda almazsan borç alacak nasıl eşitlenecek?
işletmeye zarar çıkıyorsa çıkar.vergi çıkmadığı halde vergi ödemek istiyorsa mükellef, kârını yüksek alırsınız.
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

ödenmeyen ssk primleri gelir ve kurumlar vergisi uygulmasında gider olarak yazılamaz, ödenmeyen ssk primleri vadesi geçenler, 361 nolu hesaptan 368 nolu hesaba intikal ettirilir, dönem sonlarında vadesi geçtip ödenmeyen 368 deki ssk primlleri için nazım hesaplarda matraha eklenecek unsurlar hesabında takip edilerek matraha ilave edilir veya zarardan düşülür,
 
Ynt: Geçici Vergide Ödenmeyen SSK İşveren Paylarının Durumu !!

ÖDENMEYEN SİGORTA PRİMLERİ GİDER OLARAK YAZILABİLİR

Tarih: 06.09.2007





GİRİŞ



Bilindiği üzere 506 sayılı SSK unun 3917 sayılı yasa ile değişik 80 maddesinde ?İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.? Ve yine aynı maddenin üçüncü paragrafında ?Kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarları Gelir ve Kurumlar Vergisi uygulamasında gider yazılamaz? hükmü yer almaktadır. Bu kanun maddesine istinaden maliye bakanlığınca 193 sayılı GVK unun 174 sayılı gelir vergisi genel tebliği ile ödenmemiş primlerin ticari kazancın tespitinde gider olarak kabul edilmeyeceğini açıklanmıştır anılan genel tebliğin C bölümünde ? ??. Öte yandan, Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin 2 numaralı bendinde, ticari kazancın tespitinde, işverenlerce hizmet erbabı için ödenen SSK primlerini gider olarak indirileceği hükme bağlanmıştır.

Bu hükümlere göre, SSK priminin gider olarak dikkate alınabilmesi için, bu primlerin Sosyal Sigortalar Kurumuna fiilen ödenmiş olması gerekmektedir. Bu nedenle, sigorta primleri, dönemine ve ait olduğu yıla bakılmaksızın fiilen ödendiği tarihte gider yazılacaktır.

Ancak, 506 sayılı Kanunun 80 inci maddesindeki hüküm gereği bir aya ait sigorta primleri ertesi ayın sonuna kadar ödenebileceğinden, Aralık ayına ait olan sigorta primlerinin ertesi yılın Ocak ayı içinde ödenmesi durumunda bu primler Aralık ayının gideri olarak dikkate alınabilecektir.? Şeklinde açıklamış bulunmakla, GVK nun 1 maddesi hükmüne ve ruhuna aykırı bir anlayış doğurmuştur. Bilindiği üzere GVK 1 maddesinde Gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, kazanç ve iratların safi tutrıdır ? şeklinde hüküm yer almaktadır. Kanunun bu madde hükmünde de anlaşılacağı gibi, kazancın yani vergiye matrah teşkil eden gelirin safi, her türlü gider ve harcamaların düşülmesinden sonra kalan net bir miktarın olması gerekmektedir. Bu hem gelirin dönemsellik ilkesi ve hem de kanunun bu maddesinin amir bir hükmüdür. Yine 213 sayılı VUK nunun 3 maddesinde ?Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanır.? Şeklindeki Hükmüne ve ruhuna da aykırılık teşkil etmektedir. Ticari kazancın tespitini düzenleyen ve aşağıda detaylandırılacak olan GVK nun 37 ve devamı madde hükümleri tahakkuk esasını benimsemiş olmasına rağmen bu hükümlere istisna koymak gibi maliye idaresinin tebliği ile getirdiği hükümler ( Örnerin GVK 174 Sayılı Genel tebliği ), yasanın ruhuna ters ve anayasanın sosyal hukuk devleti ve eşitlik ilkesine de adeta aykırılık teşkil edecektir.

? Kanunsuz vergi alınamaz? verginin kanuniliği ilkesinin anlamı, çağdaş demokratik ülkelerde güçler ayrılığı veya güçler dengesi ilkeleri çerçevesinde vergilendirme yetkisine yasama organının sahip bulunmasıdır. ? kanunsuz vergi olmaz? şeklinde de ifade edilen bu kural bir çok devletin anayasasında yer aldığı gibi 1982 anayasamızın 73 üncü maddesinde bu kural ? vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır ? ifadesiyle hüküm altına alınmıştır.

Verginin kanuniliği ilkesinin bir sonucu olarak yürütme organının yasal dayanak olmaksızın idari bir işlem ile veya yargı organının kıyas yolu ile vergi koyma, kaldırma ve değiştirme gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Vergilendirme yetkisinin günümüzde yasama organına ait olma ilkesine bazı istisnalar veya ayrıcalıklar getirilmiştir.

1982 anayasası da bakanlar kuruluna yasama organının yükünü biraz hafifletmek amacıyla bazı yetkiler vermiştir.( Anayasanın 73 /4 Md ) zira vergi kanunlarımızda maliye bakanlığına da bazı yetkiler tanınmıştır. Ve maliye bakanlığı bu yetkisini genel tebliğler yayımlayarak kullanmaktadır. Ancak genel tebliğleri 2 grupta incelemek gerekir.

Genel tebliğ; yönetimin kanunların iyi bir şekilde yorumlanıp uygulanmasını sağlamak üzere baş vurduğu düzenleyici bir işlemdir. Maliye Bakanlığı?nın vergi kanunlarının uygulanmasını kolaylaştırmak üzere çıkarmış olduğu tebliğler buna örnek teşkil etmektedir.

Genel tebliğler genel olarak düzenleyici yönetsel işlem niteliğinde olmakla birlikte kaynak gücü yönünden farklılıklar göstermektedir. Bu bakımdan genel tebliğleri iki grupta incelemek gerekmektedir.

BİRİNCİ GRUP GENEL TEBLİĞLER : Vergi kanunlarının Maliye Bakanlığına tanıdığı düzenleme yetkisine dayanılarak çıkarılmaktadır. Bu tebliğler yeni hükümler getirdiğinden kendilerine uyulması zorunlu temel kaynak olma özellikleri vardır. Örneğin VUK 315 maddesi, amortisman oranlarının Maliye Bakanlığınca saptanacağını hükme bağlamıştır. Aynı şeklide MÜLKA KVK 18 ve 5520 sayılı KVK 23 maddesinde de yabancı ulaştırma kurumlarının vergiye matrah teşkil edecek kurum kazancının hesaplanmasında uygulanacak ortalama emsal oranlarının maliye bakanlığınca tespit edileceği hükme bağlanmıştır. Maliye Bakanlığı bu hükümlere istinaden tebliğ yayımlamış ve bu tebliğler uyulması zorunlu kaynak niteliğindedirler.

İKİNCİ GRUP GENEL TEBLİĞLER ise, Maliye Bakanlığının, Bakanlık örgütüne yönelik olarak yayımladığı, vergi kanunlarının açıklayıcı ve yorumlayıcı nitelikli metinlerdir. Vergi kanunları özellikle ülkemizde çok sık değiştiğinden uygulamalarda önemli sorunlar çıkmakta ve Maliye İdaresi gerek Re?sen ve gerekse muhtelif vergi dairelerinin ilettiği sorunları aydınlatmak üzere genel tebliğ düzenlemekte ve yayımlamaktadır.

Bu ikinci grup genel tebliğlerin vergi hukuku yönünden temel kaynak olma nitelikleri bulunmamaktadır. Yeni bir hüküm getirmezler ve ancak yardımcı kaynak niteliğindedirler. Bu tebliğler vergi yönetimine yöneliktir ve onlar için yönetsel birer emir niteliği taşımaktadırlar. Yani Maliye Bakanlığının sadece görüşünü yansıtmaktadırlar. Ve bu özellikleri nedeni ile de mükellefi ve vergi kuruluşlarını bağlamazlar. Bu nedenle bu tebliğlere dayanılarak yargı kuruluşlarına da başvurulamamaktadır. Nitekim Danıştay çeşitli kararlarında icrai nitelik taşımayan tebliğlerin dava konusu yapılamayacağını hükme bağlamıştır.

Zira vergi ancak kanunlarla konulur değiştirilir veya kaldırılır , bu verginin yasallığı ilkesinin bir gereği olarak 193 sayılı GVK 40 ve KVK 8 maddeleri yasama organınca kanunla konulmuş hükümler olup değiştirilmesi ya da yeni hükümlerin eklenmesi veya kaldırılması ancak kanunla mümkündür. Bu nedenle genel tebliğ hükmü ile anılan kanun maddelerinde indirimine izin verilen harcama kalemleri kaldırılamaz veya değiştirilemez. Bu nedenle Maliye Bakanlığı?nın 506 sayılı kanunun80 maddesindeki ? indirilemez? hükmünü tebliğlerle dayatması ve indirimine izin vermemesi yasal değildir. Açıkça hem vergi yasalarımızın hem de anayasanın eşitlik ilkesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Şimdi konuyu 506 sayılı yasa yönünden değerlendirecek olursak; 506 sayılı sosyal sigortalar kanununun 72?inci maddesi uyarınca iş kazalarıyla meslek hastalıkları , hastalık,analık, malullük ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her türlü yardım ve ödemelerle her tür yönetim giderlerini karşılamak üzere, kurumca alınan kanun hükümleri uyarınca prim alınmakta, 73?üncü maddesinde belirtilen oranlarda bir kısmı işveren tarafından bir kısmı da işçi (sigortalı ) tarafından verilmektedir. Sigortalılar ile işverenlerin bir ay içinde ödeyecekleri primlerin hesabında, işçiye bir ay içinde ödenen ücretin brüt toplamının nazara alınacağı da anılan kanunun 77 maddesinde hüküm altına alınmıştır.

193 sayılı GVK nun 63 maddesinde Ücretin gerçek safi değeri işveren tarafından verilen para ve ayınlarla sağlanan menfaatler toplamından indirimler yapıldıktan sonra kalan miktardır hükmüne yer veilmiştir.

Brüt ücret ,işçinin bir alacağıdır. Ancak yasa koyucu beyanname vermekle yükümlü olan mükelleflerin makul hadler dahilinde tutulması, geniş bir sahadan elde edilen gelirin güvenliğini sağlamak üzere işvereni bu nedenle yine GVK nunumuzun 94 maddesi hükümleri ile sorumlu tutmuş, ve kaynağında vergiyi kesme şeklini ihdas etmiş, yıllık beyan esası yerine aylık ( veya üç aylık ) muhtasar beyanname usulünü getirmiştir. Yine gerekçede ? ücretin safi miktarının tespiti için ücret olarak ödenen paralardan veya ayın veya menfaatlerin değerinden tekaüt ve sosyal sigorta aidatının veya bunların yerine geçen primlerin indirilmesi kabul edilmiştir. ? demiştir.

Sigorta priminde de uygulanan sistem aynıdır. İşçiye ödenen brüt ücretin hesabında ,işçi payı, işveren payı ve vergi nazara alınmaktadır. Bu paralar işverene emanet edilmiş ve işverenle hiçbir alakası da bulunmamaktadır.



193 sayılı GVK 40 ıncı maddesi 2 nolu bendindeki gayrisafi kazançtan indirilecek giderler arasında sayılan hizmetli veya işçilerin sigorta primleri ve emekli aidatı deyiminden sonra gelen parantez içindeki ? bu primlerin veya aidatın istirdat edilmemek üzere Türkiye?de kain sigorta şirketlerine veya emekli yardım sandıklarına ödenmiş olması ve emekli yardım sandıklarının tüzel kişiliğe haiz bulunmaları şartıyla ? hükmündeki ödenmiş olması deyiminin sadece fiili ödeme anlamına mı geldiği yoksa tahakkuk eden borcu diğer bir ifade ile hesaben ödemeyi de kapsayıp kapsamadığının belirlenmesine bağlıdır.

Yasa hükmünün yorumunda ilgili madde metninin tek başına değil, yerine göre ait olduğu kanunun veya ilgili olduğu hukuk alanında ya da hukuk sistemimizin bütünü içinde değerlendirilmesi yorum ilkesi gereği olduğundan biz ticari kazancın tespitinde diğer ödemelerin gider yazılmasında fiili ödeme mi yoksa tahakkukun mu esas alındığı üzerinde duracak bundan sonra da gelir vergisi kanunun 40?ıncı maddesinin 2 numaralı bendinin yorumu üzerinde duracağız.

5520 sayılı KVK 6. maddesinde; kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır.? Denildikten sonra maddenin 2?inci fıkrasında safi kurum kazancının tespitinde GVK nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Şu halde gerek kurum kazancının tespitinde ve gerekse gerçek kişilerin ticari kazançlarının tespitinde 193 sayılı GVK 37 ve devamı maddelerindeki hükümleri uygulanacaktır.

193 sayılı GVK 37 maddesi sondan bir önceki fıkrasında ticari kazancın vergi Usul kanunu hükümlerine ve bu kanunda yazılı gerçek ( bilanço veya işletme hesabı esası ) veya basit usullere göre tespit edileceği hükmü yer almıştır.

Olay gerçek usulde ticari kazancın tespitine ilişkindir.

Gerçek usulde ticari kazanç, GVK nun yukarıda anılan 37?inci maddesinde de belirtildiği gibi, bilanço hesabı esasına veya işletme hesabı esasına göre tespit edilir.

Bilanço esasına göre ticari kazanç aynı kanunun 38?inci maddesinde teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark ? olarak tanımlandıktan sonra ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, VUK unun değerlemeye ilişkin hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41?inci maddeleri hükümlerine uyulacağı belirtilmiştir.

Bilançonun tanımı ve öz sermayenin hesaplanma şekli ise 213 Sayılı VUK 192 maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu madde hükmüne göre bilanço : ? envanterde gösterilen kıymetlerin tasnifli ve karşılıklı olarak değerleri itibariyle tertiplenmiş hülasasıdır. Bilanço aktif ve pasif olmak üzere iki tabloyu ihtiva eder.

Aktif tablosunda mevcutlar ile alacaklar ( varsa zarar ), pasif tablosunda borçlar gösterilir.

Aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark, müteşebbisin işletmeye konu varlığını ( öz sermayeyi ) teşkil eder? şeklinde tanımlanmıştır.

Yine kanunun İşletme hesabı esasına göre kazancın tesbiti başlıklı 39?uncu maddesinde ?( Elde edilen hasılat, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları; giderler ise, tediye olunan ve borçlanılan meblâğları ifade eder.) şeklinde tanımlanmış, ticari kazancın bu şekilde tespit edilmesi sırasında VUK nun değerlemeye ilişkin hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41?inci maddeleri hükümlerine uyulacağı belirtilmiştir.

İşletme hesabının tanımı ise 213 sayılı VUK 194 maddesinde yapılmıştır. Buna göre işletme hesabı :
 
Üst